- 317 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Köpeği Vurmuşlar
Köpeği vurmuşlar! Sabah öyle dedi çocuklar.
"Vurmuşlar" sözü ne kadar derinden yaralıyordu insanı! Ha bir insanı vurmuşlar, ha bir hayvanı. Fark eder miydi? İkisi de can değil miydi neticede?
Biri bir haber getirir ve "vurmuşlar!" der. Sanki o anda siz vurulmuş gibi olursunuz, sizi vururlar ve çöke kalırsınız dizlerinizin üzerine. O silahın sesi kafanızın içerisinde yankılanır; bilmem ne zaman izlediğiniz bir filmdeki vurulma sahnesi gelir gözlerinizin önüne. Ya da okuduğunuz bir kitaptaki vurulan biri belirir gözlerinizin önünde.
"Demirciyi vurmuşlar, demirciyi..." diye yazıyordu Yaşar Kemal, Demirciler Çarşısı Cinayeti’nde. Okumuşsanız bu kitabı, o söz yankılanır kafanızın içinde. Yaralı mı, ölmüş mü, diye bile soramazsınız ilk başta. O vurulma şokunu atlatmaya çalışırsınız ilk önce.
"Sol eli örsünü sarmış sıkı sıkıya ... Sağ elinde bir çekiç , körüğün altına kadar uzanmış , başı yere sarkmış , ama toprağa değmemiş . Sağ böğrünün altında kocaman , donmuş bir kan gölü." Sonra bu satırlar belirir gözünüzün önünde. Şimdi daha da meraklanır ve sorarsınız ölüm habercisine:
"Ölmüş mü peki?"
İçinizden ’Keşke ölmese!’ diye âdeta yalvarırsınız. Gözünüzün önünde izlediğiniz, duyduğunuz, okuduğunuz tüm vurulma sahneleri dönmeye başlar, birbirine karışır.
Cık etti çocuklardan biri. Kekemeydi. "Ya ya yaralı..." dedi, başıyla ilerideki evi işaret etti. Köpeğin sahibi ve yanında birisi daha hayvanın üzerine eğilmiş, tedavi etmeye çalışıyorlardı.
Bir insanın köpeğinin vurulması nasıl bir duyguydu acaba? Acısı ne kadar derin olabilirdi? Biliyorum, sahibi köğeğini çok seviyordu. Onun yıllar önce de yine bir köpeğini vurmuşlar ve adam ağlamıştı. Gerçi köpek ölmemişti ama, acaba yine ağlıyor muydu?
Yaralı köpeğe doğru giderken kafamın içi karmakarışıktı; tüfek, kan, gözyaşı resimleri akıyordu gözlerimin önünden. Ve kulaklarımda o uğursuz ses:
"Köpeği vurmuşlar! Köpeği vurmuşlar!" diye yankılanıyordu.