Zihninin Şifresini Bilen, Bulan, Gören Var mı?
İhtiyaçlar yasasının karşısına ihtiyaçsızlar modeli sunulup, çıkıyor, çıkartılıyor karşımıza. Öyle diyor zihin, benim bu hayata ihtiyacım yok ki, bu basit yaşam döngüsünün ötesinde bir şey var. İnsanlık kendini bildi bileli onu arıyor, aradığının ne olduğunu dahi bilmeden arıyor. Basit yaşam döngüsünün sıfırlanmaya yakın dönemlerindeyiz her şey çok hızlı bir şekilde gerçekleşecek.
Birinci dünya savaşının nedenlerinden ikinci dünya savaşının sonuçlarına kadar süregelen kültür değişmek üzere. Fransız ihtilali, Endüstri yarışı, demokratik yönetimler derken ve sonrasında yüzyıllar içinde meydana gelen anlayış farklarının hızının kağnı arabası hükmüne ineceği bir dönem başladı başlıyor.
Daha çok makineleşeceğiz. Daha çok programlanacağız. Daha çok küçülecek ihtiyaçlarımız. Tüm bunlara rağmen yaşam süremizi fazla uzatamayacağız. Bedenimiz süre uzatımına izin vermiyor. Zihnimiz ete kemiğe bürünmüyor veya etsiz kemiksiz müdahale edemiyor. Beden mağaramızı ele geçiremediğimiz sürece karanlıkları aydınlatamayacağız, karanlıklardan; sen bana, ben sana, o bize, siz onlara gibi didişip durmaktan, tüm bu hızlı gelişime rağmen kurtulamayacağız daha. Bu zindandan çıkışı bizim neslimiz göremeyecek ihtimal.
Çok Tanrılı inanışlardan, Tek Tanrılı inançlara ve Tek Tanrılı inançtan günümüze gelen döngünün son demlerini yaşıyoruz. Özetle, süre bitti bu önemli konu da ve önemsizleşti, artıklaştı, artık yıl gibi. Tanrı ve güç düşüncemizi artıklaştırdığımız döngü başlıyor. Şimdi sıra geldi Tanrının hiçleştiği bir döneme. Sözde, yazıda değil hayatın tüm gerçekliğinde hiç olan bir Tanrı düşüncesi insanlığa yayılacak. Tanrı düşüncemiz su gibiydi asırlar asırlar boyunca ve Tanrıyı hep düşündüğümüz kalıpların içine hapsettik durduk. Şimdi ise Tanrı düşüncesinden kurtulmanın emeklemesindeyiz. Yürüdüğümüzde, yürümeye başladığımızda, ilkin; aşk değişecek. Hiçliğe aşk beslenemediği gibi, hiçliğin karşıtı hep olana da ihtiyaç duymayacağız. Kendi kendini yenileyen bir insan türünün hayallerini bizim şimdiden düşünebilmemiz imkânsıza yakın olsa da bunu nasıl başarabilirizi bulmamız gerek.
Asıl olan şu ki ; peygamberler dönemi birinci dünya savaşında bitmişti imparatorluklar gibi. Fark edemedik, edenlerin bile elinde imkân yoktu. Bu fark edenler kendi yalnızlıklarında yaşam ve ölüm serüvenimizi çözmüş olsalar da beden zayıflığının karşısında çaresiz kalmış olmalılar. Oysa insanlar inatla devam ettirdi peygamberliği ve krallıkları. Dünyanın bir çok kültüründe daha; insanın insana baş olduğu düşünceler devam etse de, ister bu yerel veya lokal olsun ister şirketleşmeler ve seçere endeksli yine de çok fazla haklar tanınan eski dünyanın yöneticilerinden büyük bir değişimle devlet sistemlerinden, aşiretlikten, çok acımasız bir şekilde kurtulacağız yine de. Zaman tanımlamalarımıza göre son 300 yüzyıldır biriktirilen enerjinin faydasız olduğunu ve bu enerjinin devamlı bizi karanlık mağaradaki karanlık kuyuya çektiğini görmemiz gerekecek insanlık olarak.
Büyünün sihrin yeniden parmaklarımızın ucunda ve zihnimizin kendimizin kontrolünde olduğunu bir yaşam döngüsünde hayal edebileceklerimizi hayal bile edemesek de, hikâyelerin, masalların, tarihin ve edebiyatın hiçleştiği bir yaşam döngüsüne hazırlıklı olabilecek zihinler yetiştirebilecek miyiz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.