- 204 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Kiraz Mevsimi (Gelincik)
Seni bulmayacağım delikanlı, kayboldum Çin’in Yanjin şehrinde artık beni bulma zamanı sende. Türkiye’ye dönüyorum ilk uçakla. Buradan ilk uçağı nasıl bulayım ben Türkiye’ye şimdi. Micheal yine macera peşinde Türkiye’den gelen gençlerle dolu bir turist kafilesinin peşine takıldı bile. Hayır dönmüyorum Türkiye’ye inadım inat. Bisiklet kiralayıp geçiyorum şehri ikiye ayıran köprüden. Hostelden buraya nasıl geldiğimi sormayın, o kısmı rüya gibi hatırlamıyorum. Bisikletle karşıdan karşıya geçerken köprüden savruldum yine yere. Kasketli bir delikanlı yaklaşıyor. Bu bir oyun olmalı diyor içimden bir ses. Nerden buldun beni sen diye bakıyorum. Delice bakıyor gözlerime. Elinde yeşilin üzerine pembe çiçekli kimonom ve annesinin yaptığı Çin usülü çörekler. Ağlamayacağım. Buldu beni çünkü. Bisiklete bindik ve hostele doğru yol alıyoruz. Savruluyoruz Allah savruluyoruz. Tutmayacağım belinden. Hostele giden en kısa yoldan, en uzun duygularla yol alıyoruz. Ağlamayacağım, tutmayacağım ve sen sürekli gülümseyeceksin. Delikanlı delisin çünkü sen.
Hangi yoldan geldik bilmiyorum ama geldik hostellerine. Elini uzattı ama tutmayacağım. Çünkü ellerim bisikletten düştüğümden beri kan revan içinde. Elimden tuttu ve çekiştiriyor beni. Annesi kapıda beni bekliyor. Hadi giyin kıyafetlerini ve uyu der gibi bakıyor. Ben yokken buralarda çok şey değişmiş! Popüler müzik ve Bengü’den Gezegen çalıyor. Çiçeklerin rengi bile değişmiş. Benim pamuk yumağı beyaz kedimi getirmezsen yatmam o yatağa. Delikanlı elinde bir ilk yardım setiyle geldi ve elimi temizleyecek ama anne yine kayboldu. Hani bir film vardı Tarık Akan ve Necla Nazır’ın o filmdeki gibi durumumuz. Filmin adı “Ateş Böceği”. Bir an bir replik geldi aklıma ama söylemeyeceğim sana. Anne yani benim minnoş teyzem yine belirdi. Yatağın hazır diyor. Kokunu alıyorum yatakta ama annenin elbiseleriyle uyumak istedim birden. Gözleri birer ateş topu gibi bakıyor bana delikanlının. Pazen gecelik severim ben annem!
Yüzümü karakalem çizdiği resim masasında duruyor hala. Aslında o değişmemiş, sanki yıllar yıllar geçmişte ben değişmişim gibi. Duygusal ve hayalperestim ben. Yine mi rüya görüyorum acaba. Odanın kapısını çalmadan girdi içeri yine. Akşama yoğurtlu kapuska varmış. Boynuna sarılıp öpsem mi, yoksa arkamı dönüp ağlasam mı duygularıma gem vuramıyorum. O gelir ve telefon çalar. Bu değişmez kuraldır. Hatta aynı an da telefonumuz çaldı. Ben gidiyorum harbi gidiyorum. Beni anne ve babamdan başka kim arar ki? Ama onun işleri yoğun anlaşılan çıktı ve gitti.
Telefon müziği bile değişmiş. “Gül Senin Tenin” çaldı. Benim beyaz minnoş kedim geldi aralanan kapıdan. Uyusam uyansam ya da hiç uyumasam. Kesin yine gitti ve ben rüyadayım. Kediyi alıp fıskiyeli bahçeye çıktım. Midemdeki ağrı kuş sesleri ve kedi mırıltıyla kesildi bile. Hayırrr!
Michealın peşlerine takıldığı gençleri, hostellerine getiriyor delikanlı. Anlaşıldı yoğurtlu kapuska bana değilmiş yani. Annenin gözleri parladı kız ve erkek karışık kafileye bakarken. Benim telefon melodimi değiştirme zamanım gelmiş demek ki! Gamzedeyim deva bulmam, garibim bir yuva kurmam. Kaderimdir hep çektiğim! Kızların peşinden gidiyor benim delikanlı dediğim kasketlim ve Micheal dediğim dönek.
Kalacağım bu hostelde bir hafta daha kalacağım bakalım neler olacak! Delikanlı ne kadar emri vaki ve hassas, dost dediğim Micheal ne kadar zaaflı ve minnoş anne ne kadar minnoş görmem gerekli. Belki beyaz kediyi alıp dünya turuna çıkarım bir hafta sonra!
Üzerimde kırmızı elbiselerim akşam yemeğine kadar uyuyum bakalım yatağında!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.