- 495 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
Alçak Gönüllü Bir Kahraman: HASAN NAİL CANAT
Alçak Gönüllü Bir Kahraman:
HASAN NAİL CANAT
Bu adam nereden nasıl zuhur etti? Bizden bir önceki kuşaktan biri. Bizim yeni yetme sıralarımızda okula gidiş gelişlerimizde afişlerini görerek izlemeye gittiğimiz bir tiyatrocu. Moskof Sehpası’yla tüm Türkiye’yi baştan başa dolaştı.
Kayseri’nin bu yiğit insanını bu yola sokan neydi? Şöhret mi, sanat mı, mücadele aşkı mı? Belki hepsi, belki hiç biri. Onu bu savaşa sevk eden amilin ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Bildiğimiz şu ki o yılmaz bir savaşçıdır, inanmış bir dava eridir, boş gördüğü bir alanı bütün imkânsızlıklara rağmen doldurmaya çalışan bir Anadolu erenidir.
Üstat Necip Fazıl’ın açtığı yolda onun sesine karşılık ben, ’buradayım diyebilen’ bir yiğit sestir, bir cesur yürektir, adıyla sanıyla Hasan Nail Canat’tır. Anadolu’dan yola çıkan bu gözü pek, korkusuz adam,; yalnızdır, kimsesizdir, Allah’tan başka yardımcısı yoktur.
Kendisi gibi yiğit ve gözü pek insanlardan bir grup kurmuştur. Tüm yokluk ve yoksulluklara rağmen inandığı bir davanın emrinde Anadolu yollarında bir evliya sabrı, bir dava aşkı, bir alp: savaşçı ruhuyla yürümektedir. İşte o gerçek bir alp erendir.
Bu alp eren devrinde pek anlaşılamamış, her hangi bir kurum ve kuruluştan yardım alamamış, zor şartlarda yaşama, aile geçindirme çabaları altında bir yorgun savaşçı gibi yaşamış ve ölmüştür.
Bu yaşam ve ölüm arasında o öyle bir tablo çizmiştir ki, işte bir Müslümanın, bir dava adamının yaşaması gereken hayat dedirtecek, gelecek kuşaklar için örnek kişilikti. Onun şahsında anıtlaşan kişilik bize ‘Müslüman böyle olmalı, hem büyük hem sıradan dedirtmekte. İşte onu büyüten yan da budur. Kahramanlığın en üst noktası, alçak gönüllüğün zirvesi. İkisi bir adamda nadir olarak birleşebilir. İşte bu şahıs Hasan Nail’dir.
Hayatında değeri zerrece anlaşılmamış biri O. Ancak O bundan da yüksünmemiştir. Hiçbir zaman kendisinin bir kahraman olduğunu düşünmemiştir. Kendisine böyle bir şey fısıldansa ilk reddedecek kişi de o’dur. Aksine hep eleştirilmiş, hep eksik yanları öne çıkarılmış, hem aşağılanmıştır. Gerek çocuklar için yazdığı romanları, gerekse tiyatro eserleri tam anlaşılamamış, Necip Fazıl gibi büyük bir yazarın tiyatro eserleri yanında biraz da çevresindekilerin kıskançlıklarından dolayı küçük görülmüş, gerçek değeri bilinememiştir.
Oysa o gerek yazarlık, gerek oyunculuk olarak belki de çağdaşlarının çok önündedir, ancak O daha ziyade dava adamlığıyla temayüz etmektedir. Ve onun dava adamlığı sırf alçak gönüllülüğü sebebiyle fark edilememiş, yazarlığı ise bu alçak gönüllülük yüzünden değerini tam bulamamıştır.
Hele hele şiir okuyuculuğunun öne çıkması, onun da sırf anlaşılmaz tevazuu yüzünden bu oyuna gelmesi, gerçek kimliğinin üstünü örtmüş, hayatında bu yüzden yeterince anlaşılamamış ve takdir edilmemiş kahraman olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ben burada onun oyunculuğu üzerinde hiç durmayacağım. Gerek tiyatroda, gerek sinemada görünen oyuncu kimliği onun bu dava adamlığını gölgeleyemez.
Şimdi daha iyi anlaşılmaktadır ki o yalnızca bir tiyatro sanatçısı değildir, bir yönetmen değildir, bir film artisti hiç değildir, bir yazar da değildir. O hepsinin bir aksesuar olarak yer aldığı eşsiz bir kahramandır, bir alp erendir, örnek insandır, gelecek nesillerin idol olarak alması gereken kimlik ve kişiliktir, bir alçak gönüllülük abidesidir.
Müslümanın örnek alması gereken şahsiyettir. Müslümanlar ona çok şey borçludur. O birçok şeyi hiç olmaz şartlarda gerçekleştirmiştir. O zoru, olmazı başarmıştır. O Necip Fazılların, Mehmet Akiflerin medar-ı iftiharı bir şahsiyettir. Biz O’nu bu kişilik ve kimlikle hatırlıyor, rahmetle yad ediyoruz. Mekanı cennet olsun.
Ahmet Kemal