Bir Tatil Güncesi
Anne, çocuğuyla birlikte Türkiyenin Akdeniz kıyılarından birinde tatildeler. Gençliğinde bir kez ziyaret ettiği bölgedir burası, ama aradan yıllar geçmiştir ve bu kez tatil serüvenini oğluyla paylaşacaktır.
Oğlu Kim yedi yaşındadır. Hiçbir şey gözünden kaçmadığı gibi kolay kolay unutamayan bir çocuktur. Heyecanlıdır. Yaşı gereği, kendisine olan naif güveni sonsuzdur. Özgürce düşünüp yorum yapmaktan kaçınmaz ve çok da öğrenme meraklısıdır.
Bulundukları otelde ve ziyaret ettikleri yerlerdeki her şeyi merakla inceler ve insanlarla iletişim kurmaya çalışırlar. Anne, “sakın yanımdan ayrılma, tamam mı?” dese de, Kim enerjik bir çocuk olduğundan ani kararlarla sağa sola koşturup durur.
Fakat bölgeye geldikleri andan itibaren kendilerini ifade etmekte zorlandıklarını hissederler; çünkü karşılaştıkları insanların ingilizceleri oldukça yetersizdir. Ve bildikleri de kısır bir kalıbın dışına çıkmamaktadır. Bu durumu, zaman zaman yıpratıcı bulsalar da, komik tarafından bakar ve gülüp geçerler.
Kısacası, tatilin tadını çıkarmaya çalışırlar. Bol bol yüzerler, gezerler, espriler yaparlar ve eğlenirler; ama bazen keyifleri kaçar; çünkü onlara göre servis iyi yapılmamaktadır.
Bu arada Kim, otelin garsonları ile samimiyet kurar. Daha doğrusu, garsonlar onu sık sık yanlarına çağırırlar. Başını, okşarlar, yanaklarını sıkarlar ve ona dondurma ve içecekler verirler. Annesi bu durumdan hoşlanmaz, ama uzaktan pür dikkat izler.
.
Zamanla Kim, yeni yeni ve garip kelimelerle döner annesine. Öğrendiği kelimeleri taklit etmeye, telaffuz etmeye çalışır. Keyiflenir ve ”ben çok türkçe biliyorum artık!” der annesine. Annesi Anne, bu gelişmeyi eğlenceli bulmakla beraber, çocuğunun garsonlara fazla sokulmasının doğru olmadığını açıklamaya çalışır ona. Ancak Kim, kısa bir süre sonra yine garsonların peşinde dolaşmaktadır. Hatta onlar gibi servis yapmaya, onlar gibi davranmaya başlar.
Bir gün Anne, onların arasındaki iletişimi yakından duymak ister. Havuzdan çıktıktan sonra oğlunun peşine takılır. Tarzanca bi iletişimden sonra, onlara yakın bir mesafede oturur. Telefonunu kurcalar. Anne’nin onlara yakın olması, garsonların neşesi arttırır. Anne’nin aklına spontan olarak onların konuşmalarını kaydetmek gelir. Ve öyle de yapar. Bu eylem onu heyecanlandırır; çünkü bu ses kaydını aynı iş yerinde samimi olduğu bir türkiyeli arkadaşına dinlettirmeyi düşünür. Sempatik bir sürpriz olacağını umduğundan, bu işlemi bir kaç kez tekrarlar.
Bi ara Kim, öğrendiği, ama anlamını hiç bilmediği kelimeleri annesine öğretmeye çalışır. "Oğlum o dediğinin anlamı ne?", diye sorar "Bilmem!" der çocuk. Fakat Anne, söylenenleri hem ses olarak kaydeder, hem de telefon defterine ivedilikle not eder. Otel odasında sıkıldıklarında o sesleri tekrarlayıp gülerler. Böylece koca iki hafta geçirirler.
Artık dönecekleri gün gelmiştir. Kim hüzünlenir. Annesi, "peki aşkım, en çok nesini sevdin buranın?" diye sorar.
"Çünkü nazikler, anne. Benden para istemeden içecekler, dondurmalar veriyorlar hep" der.
"Hayır Kim, bedava değil canım. Biz onlara ödemek zorundayız. Ödedik de." diyen annesine şaşkınlıkla bakan çocuk; "insalla, mama, hayıorlıcı!" diye cevap verir. Anne, oğlunun o "garip" kelimeleri rahatlıkla söylemesine hayret eder. Anlamını merak eder. Çocuğunu yanına alarak resepsiyondaki görevliye gider. Çocuğun söylediklerini tekrarlar ve anlamını sorar. Görevli utançla çabalar, ama ingilizce olarak açıklamasını yapamaz. " yani God, Allah..."der durur. Kafasındaki soru işaretleriyle oradan ayrılır Anne ve oğlu. Anne’nin kaygısı artar. ”God! Nereden çıktı bu?” diye düşünür. "Bunlar benim çocuğumu doktrine etmeye mi çalıştılar acaba!" der kendi kendine. Artık içine bir kurt düşmüştür. Düşündükçe, sahilde ve girip çıktıkları yerlerde de bu kelimeleri duyduğundan emin olur. Evet evet! Görevliye sorduğu kelimeleri daha önce de duyduğunu ve not ettiğini anımsar. Bir nebze rahatlar. Üstelik eve geri döndüğünde, iş arkadaşından anlamlarını öğreneceğinden emindir.
Tatil biter ve mekanlarına geri dönerler. Kısa bir süre sonra; Anne, türkiyeli iş arkadaşına not ettiği kelimeleri gösterir ve ses kaydını dinletir. Arkadaşı, defterdeki "komik" telaffuzları ve fonetiği okuyunca. gülmeden edemez. Fakat telefondaki ses kaydı, onun yüzünü kızartır. Bozulur, üzülür ve bir eli ağzında suspus kalır. Önce Anne’nin not ettiği kelimeleri nasıl algıladığı tekrarlanır ve uzun bir çabadan sonra şunlar çıkar ortaya:
len, işalla, avrad, allah, an. go.m, urs..pu, maschala, para, gel, ye, yapma len, gött, vala ,amin, atma, get len, duaiım, rabbi, yerim, kaca, miljaar , oolom vs.
Türkiyeli arkadaşı, öncelikle Anne’nin ve çocuğunun bu olağanüstü izlenim ve dikkatlerine hayranlık duyar. Sonra da üzülür. Kelimelerin tek tek anlamlarını açıklar ve bu anlamlar üzerinde kıyaslamalar yaparlar ve sohbet ederler. Ancak ses kaydını sansürden geçirir; çünkü fazlasıyla cinsiyetçi ve belden aşağı değerler taşımaktadır. Hem aşağılayıcı, alaycı, hem de taciz sayılabilecek söylemlerdir bunlar. ”Allahtan anlamıyor ve ben de söyleyemem, üzemem onu” diye düşünür. Böylece konuyu esprilerle geçiştirip kapatır..
Fakat Anne, şu noktaya dikkat çeker:
"Anlamıyorum! Nasıl oluyor da, bunca küfürlü konuşma ve inanç iç içe ve paralel olarak kullanılır? Ve sosyal bir ortamda kabul görüyor. Bu nasıl olur?" der. Açıkçası, arkadaşının açıklamalarını ve sunduğu nedenselleri tatmin edici bulmaz. Oysa en kötü olanı, yani ses kayıtlarının içeriğindeki o kaba dil ve bakışı da bilmemektedir. ”Ya bilse ne olurdu? Hukuksal işleme mi başvururdu?” diye, merak eder türkiyeli arkadaşı.
Anne, oldukça ciddileşir ve düşünür ki; kendi ülkesinde inanç olayı, bireyin özelidir. Bu konu günlük hayatta ve sosyal bir ortamda gündeme gelmez. İnsanlar, başkaların inançlarının ne olduğuna hiç enterese göstermezler ve bilseler de asla ön plana çıkarmazlar!
İletişimde zırt pırt Allah anılmaz -kaldıki çoğu ateisttir. Bu bağlamda kaçınılmaz olarak nötr ve duyarlı davranırlar.
Anne, hep şu soruyu tekrarlar: "anlamıyorum! İnsanlar o kadar çok inançlılarsa, küfürlü nasıl konuşabiliyorlar? Bu bir çelişki değil midir?"
H. Korkmaz, 18/10-2019 Sthlm
YORUMLAR
Sevgili Tüya yine düşündüren güzel bir konu yazmışsınız önce tebrik edeyim ve şöyle bir aklıma geleni dökeyim..
Yazıyı okuyunca hemen 17 yaşım geldi aklıma ben de İstanbul'a gitmiştim o ara ve cadde de karı koca turistler geldi karşıma sultan ahmedi sordular İngilizce aksanla bana , ben de hemen cevap vermek istiyorum ama İngilizcem iyi değil kalıplaşmış bir iki şey biliyorum hemen onlara I not now deyiverdim. Aslında doğrusu I dont now olması gerekti. Bunlar bir kahkaha atmaya başladılar ki görmeyin. Anlaşamayacağını farkedince yanımdan uzaklaştılar ama nerdeyse yarım kilometre gitmelerine rağmen hâlâ kahkahaları geliyor kulağıma.
Biz nasıl onların yarım yamalak konuşmalarına gülüyor isek tabi onlarda benim yarım yamalak İngilizceme epeyce güldüler düşünsenize ben bilmiyorum demek varken ben bilmek değil diyorum önce bi aptallaşsamda sonra bende güldüm kendime böyle bir hatıra olarak kaldı aklımda..
Şimdi gelelim o biçim konuşmalara
Aziz nesin bir kitabında diyor ki bizim millet birbirinin niyetini bildiği için bazen küfür etsen kızmaz ama bazen de ufacık bir sözden kıllanır örnek veriyor köye dayısının yanına giden bir yeğen dayısı ulan eşsoğlu ulan köpoğlu ulan vs ...sen nasılda gelişmiş büyümüşsün böyle falan der sırtına bir iki yumruk vurur yeğen de dayısı seviyor kendini diye mutlu olur.
Eşler de de böyle garip iletişimler var söylerken hoş değil ama niyetlerini bildikleri için öyle alışkanlık edinmişler o şekilde severler birbirini örnekler çok ama şimdi lafı uzatmayalım vesselam garip bir milletiz aslan deyince gururlanıp köpek diyene kızarız..
Dini konuya gelirsek hepimizin bu konuda sıkıntıları var elbette çelişkidir ve herkes de o kadar çok çelişkiler var ki bitmez. Keşke insanlar gerçekten riyaya dikkat etse kendi içinde yaşayıp sürekli dini kimliği ile kendini satmaya kalkmasa hâl dili zaten anlatır.
Bunu yetkin ağızlar gerçek bilgili insanlar konuşsa ama malesef biz her konuda ahkâm kesmeyi seven bir milletiz .
Başka milletlerin kusura yok mudur bu da ayrı bir konu herkes kendi gözündeki merteği görmez de karşısındakinin gözündeki çöpü hemen görür.
Akdeniz seyahate gelen hanımın elbette çocuğu ile ilgilenmesi yakinen takipi güzel bir olay ama bana biraz fazla pimpirik gibi geldi yani burda onların çocuğunun beynini yıkamak bir şeyler enjekte etmek için çalışan garsonlar mı var:) kendince biraz eğlenmişler biraz da hadsiz hoş olmayan cümlelerle..
Ben olaya böyle baktım tabi ki geniş bir konu üzerinde sabahlara kadar konuşulsa bitmez mevzular herkesin ayrı ayrı fikirleri var.
Sevgili Tüya size selam sevgi ve saygılar ..
Dilek pınarı tarafından 4.1.2023 10:04:02 zamanında düzenlenmiştir.
Tüya
Evet, değindiğiniz gibi... "çetrefilli" bir konu ve çok yönlü bakmak gerek.
Toplumsal, bireysel ve neden ve sonuç perspektifiyle bakmak gerekiyor.
Düşünce ve davranışları değiştirmek bir günlük bir mesele de değil, bilindiği gibi...
Ortamı olsaydı da konuşulup tartışılsaydı bunlar, fena mı olurdu...
Tekrar teşekkürler, selam ve sevgiler benden de.