- 308 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sınıkçı Şevket
Ailem Almanya’dan kesin dönüş yapmadan önce yaz tatillerinde Şarkışla’ya bağlı Akçakışla’ya, köydeki evimize gelirdik her yıl, iznimizin büyük bir kısmını orada geçirirdik. Dedemgil günübirlik Şarkışla’ya gittiler bir iş için. Annem, kardeşim ve ben köyde kaldık. Akşamüzeri evimizin önünde beton zemine ayakkabıların çamurlarını silmek için çakılmış eski bir küreğin ağzı olan yassı bir demire takılıp düşünce kırıverdim kolumu. 4-5 yaşındaydım galiba. Ne yapacağımızı şaşırdık. Kim çağırdı nasıl geldi hatırlamıyorum. Mekanı Cennet olsun rahmetli Lütfiye (Nutfiya) Hala geldi, annemle konuşurlarken “Sınıkçı” dediklerini duydum. Lütfiye Hala aldı beni sırtına, özden (dereden) geçtik. Ellerini de arkaya atmış beni tutuyor düşmeyeyim diye. Bir kolum tamamen sallanıyor. Elimde tereyağlı şekerli yufka dürümü, sağlam elimle canımın havliyle gidene kadar yiyip bitirmişim. Tozlu bir yoldan geçtik, köprünün ilerisinde bir eve girdik, ikinci kata çıktık. Bir adam oturuyor köşede. Sınıkçı Şevket.
– Kırılmış, dedi; “Yerine getirip saracağız.”
Bir karışımı varmış, tesadüf bu ya hem de hazırda… Kolumu inceledi, macun gibi bir karışım sürüp ovaladı; bir yandan da anlatıyordu, kendisi hazırlıyormuş, içine neler kattığını falan söyledi. Sonra beni hiç uyarmaya bile gerek duymadan kolumu tutup kırılan kemikleri karşı karşıya getirdi; canım nasıl yandıysa, bar bar bağırdım. Sonra kolumun üzerine yapış yapış koyu macunu sürdü yine; içinde kuru üzüm, kayısı kakı, bal ve daha bir sürü bir şeyler varmış. Sonra kolum ısındı, ateş gibi... Nasıl yanmak ama… Üzerini sardı, bir ay yerinden oynamayacak, dedi. Gönderdi bizi. Lütfiye Hala elimden tuttu, bu sefer yürüyerek döndük eve. Kolumu boynumu astılar, tam bir ay öyle dolaştım. Hava karardıktan sonra dedemler gelince konuşmalardan duyduğuma göre; Şevket önceleri malının davarının kırılan bacağını sarmış kendi kendine, sınıkçılığı öyle öğrenmiş. Bir ay sonra Almanya’da bir poliklinikte açtıklarında röntgen çektiler. Mükemmel denk getirilmiş ve yerine kaynamış başka bir şeye gerek yok dediler. Tıp dışı uygulamalara övgü falan değildir bu, ama bir zamanların gerçeğiydi… Yıllarca evinin önünden geçerken orada otururken görürdüm. Selamlaşırdık. Hal hatır eder ayaküstü konuşurduk mutlaka Şevket Amca ile. Allah mekanını Cennet eylesin.
YORUMLAR
Sonucun güzel olmasına sevindim. Maalesef, işinin uzmanı olmadığı halde müdahale edenler sonucu sakatlıklar da olabiliyor. Sınıkçı Şevket'e Allah rahmet etsin. Demek ki "eli uz", yani el becerisi yetkin, maharetli biriymiş. Rahmetli babaannem de kasabada çok kişiye derman olmuştur. O da iştahı kesilen, yemek yiyemeyen, halsiz düşen insanların "göbeğini yerine getirirdi", yavaş yavaş masaj gibi, usta hareketlerle, incitmeden... Çoğu köylümüzden- komşumuzdan duymuşumdur: "Kaç doktor gezdik, doktorlar bilmiyor bunu, ilaç verip gönderiyorlar, geçmiyor " şeklinde serzenişlerini. Babam çok hoşlanmazdı bu durumdan, aç karnına olması gerekirdi bu işlemin ve sabahın erkeninde hiç hukukumuz olmayan insanların mahremimize dahil olmalarından rahatsız olması da doğaldı belki. Babaannem de çok dua almıştır insanlardan. alternatif tıbba da inanırım, ama bir de sakat bıraktıkları var işinin ehli olmayan, cahil cesaretiyle müdahale eden... Mesela teyzemin kızı yanlış bir enjeksiyon yüzünden topal kaldı ve onun üzüntüsünü biz de hep hissettik.
Yazınız sayesinde geçmişe bir yolculuk yaptım, kaleminize sağlık. Vefa hep var olsun.
Güzel bir anı. Artık kaybolmaya yüz tutmuş olan (Umarım öyledir) kırık-çıkıkcılardan biriyle tanışma fırsatınız olmuş. Sanki yazı bir mini paragraf istiyor gibi: Yazarın bugün kendi çocuğunu başka seçenekler varken Sınıkçı Şevket'e (ya da bir başka kırık-çıkıkçıya) götürürdü/götürmezdi tartışmasının olması ilginç olabilirdi. Saygılarımla.