- 282 Okunma
- 1 Yorum
- 5 Beğeni
İNANDIĞINDAN ASLA VAZGEÇME
[Ortaokula geçtiğim dönemlerdi. Henüz dönemin başlarıydı. Daha doğrusu zar zor geçirdiğim dönemlerdi. Daha doğrusu zar zor geçtiğim dönemler. Köyümüzde bir tane ortaokul vardı ve tamamı erkeklerle doluydu, bu yüzden iki kız kardeşim benim gibi okula gidemediler. Okulun ilk gününde herkes şık giysiler giymiş, şık dedimse de köyde işte fırfırlı gömlek gibi şaşaalı şeyler, benim üzerimde de en çok sevdiğim yeşil süveterim vardı. En çok sevdiğim dediğime bakmayın giyecek başka seçeneğim yoktu. Süveterin altında da ağabeyimden kalan gömleğim, çamurlu lastik ayakkabılarım ve koyu kahverengi İspanyol paça pantolonum…
Sınıfa girdiğimde herkesin gözü bendeydi. Nedenini alaycı bakışlarından alışmıştım tabii. Hiçbir şey demeden oturdum sırama. Ve sınıfa gelecek öğretmeni sabırla beklemeye başladım. O sırada birisi yanıma geldi ve benimle konuşmaya başladı. Bende iyi biri sanıp sorularına cevap vermeye başladım. Bana ayakkabılarımın ne kadar güzel olduğunu söyledi, ben de mutlu bir halde ona teşekkür ettim. O sırada sınıfta bir kahkaha tufanı koptu ki sormayın. Kendimi sınıfın dışına zor attım ve ağlamaya başladım. Bana doğru gelen öğretmeni görünce hemen sınıfa girdim ama gözlerimden her şey okunuyordu. Ama bu durum öğretmenimin hiç umurunda olmadığından sormadı bile. Kimseye bir şey sormadı. Tek söylediği şey; ’’Ben sizin tüm derslerinize gireceğim çünkü köyümüze hiç öğretmen gelmeyecek. Beni üzmezseniz sizinle iyi anlaşırız’’ oldu. Sonra bir kaç şey anlatıp dışarı çıktı. Böyle böyle bir kaç ders daha işleyip dersleri bitirmiştik. Akşam çıkış zili çalınca tüm öğrenciler kapıya doluştu ve itişe kakışa dışarı çıktık.
Eve dönmek benim için çok zordu. Bizi taşıyacak ne bir servis ne de üzerinde gidilecek adam akıllı bir yol vardı. Ayağıma ot çöp gire gire, bata bata ve çamurlarla boğuşa boğuşa eve gidiyordum. Tam bir kilometreyi yürüyerek gidiyordum. Bu durumdan hiç şikâyet etmiyordum. En azından eve ne kadar geç gidersem o kadar iyiydi benim için. Üç kız çocuğu biri daha iki yaşında ve ikiz ağabeylerim, bir de ben altı tane çocuk vardı bir evde. Çilekeş bir anne ve hasta bir babayı da unutmayalım. Evde ne çocukların ağıtları bitiyordu ne de gürültüleri. Eve gidiyorum hemen kız kardeşlerim sofrayı kuruyorlar, ben de çamaşırları ipten almak gibi ufak tefek işleri yapıyorum ve sonrasında hep beraber yemek sofrasına oturuyoruz. Biz yemeğimizi yiyoruz annem de babama yediriyor. Sofra toplandıktan sonra süt sağmak için ahırdaki iki ineğimizin yanına gidiyorum. Benim için bu büyük bir fırsattı. Fırsattan istifade kitap ve defter alıp iniyorum ahıra, yarım saat orada ders çalışıyorum. Çünkü en büyük hayalim doktor olup babamı iyileştirmekti. Yarım saatin ardından geliyor kardeşim, annem kızıyor, ’’Sütler nerede kaldı?’’ deyip gidiyor. Apar topar çıkıyorum tekrar eve. Veriyorum sütü anneme. Bir bardak süt içmek istiyorum ama annem ise: “Olmaz bu müşterilere gidecek” diyor ve yoğurt çalmaya başlıyor. Ben de yatağa gidiyorum. Kardeşlerimin uyumalarını gözlerimi kapatarak bekliyorum. Kardeşlerim uyuyunca sessizce gaz lambasını açıp derse başlıyorum. Gece yarılarına kadar çalışıyorum ve nihayet uyku ağır basınca yatıyorum. Ve yatağımda uçsuz bucaksız hülyalara dalıyorum... Böylelikle hiçbir arkadaşım olmadan ortaokulu bitirdim.
Lisede de aynı şeyleri yaşamamak için annemden gizli bir işe girdim. Çalıştığım parayla kendime öteberi almak umuduyla işe girsem de hayallerim ağır basıyor, bende kitap ve defter alıyorum. Haftada bir kitap bitiriyorum. Köyümüzde liseyi zor bulmuşuz, kütüphanemiz yok tabii. Sahaftan kitapları alıyordum, sonra da okulda durumu iyi olmayanlara veriyordum. Bana: “Beş tane kardeşin var, neden onlara vermiyorsun?” diye düşünebilirsiniz. Onlara veremiyorum çünkü hiçbirinin okuması yok. Neyse ki lisede bir kaç tane farklı öğretmen görüyoruz da daha iyi oluyor her şey. Aralarından bir tanesi bende bir cevher olduğunu söylüyor ve bana bazı yardımlarda bulunuyordu. Kitap, kalem, defter vb. gibi. Her geçen gün onu daha çok sevmeye başlıyorum ama yardımda bulunduğu için değil. Bize bu kötü şartlar arasında bile mutlu olmayı öğrettiği ve kentlilerden bir eksiğimiz olmadığını bize kabul ettirdiği için…
Lise ikinci sınıftayken bir gün okula küçük kardeşim geliyor, ben şaşkın ve ne olduğunu anlamamış bir halde bakıyorum yüzüne. Ağlayarak şöyle diyor: ’’Babam öldü ağabey’’ Ağlayarak fırlıyorum sınıftan. Çantam sırtımda, kardeşim kucağımda olduğu halde koşuyorum, çamurlara saplana saplana. Kapının önüne geldiğimde bitap düşmüş bir halde kardeşimi kucağımdan indiriyorum. Kapıda sadece birkaç tane ayakkabı var, eve girip annemin boynuna sıkıca sarılıyorum ve ağlaşıyoruz. Cenazenin sonunda ikiz ağabeylerim artık askerde, evi annemle biz geçindirmek zorundayız. Gizlice girdiğim üç kuruşluk işten çıkmışım zaten, daha iyi bir iş bakıyorum ama bundan başka iş yok köyde. Giriyorum o işe ve okula kaçıyorum gizlice. Okuldan kaçmak değil bu okula kaçmak...
Bir gün okula kaçtım ve çok sevdiğim hocam sordu: “Neden okula gelmiyorsun?” Ben de olanları tek tek anlattım ve ona: “Artık hayalimden vazgeçtiğimi babam ölünce kimi iyileştireceğim” dedim. Çok kötü haldeydim. O, beni hayallerime bağladı ve pes etmeme asla izin vermedi. Hem çalışıyor hem de okula gidiyordum. Bu sebeple ders çalışmalarım aksıyordu. Yoruluyordum ama asla pes etmedim. Ve en sonunda birincilikle bitirdim liseyi. İlkokul, ortaokul ve lise hayatımda hiç ikinci bile olmamıştım. Üniversite sınavlarına girdim. Bu kadar emeğin sonunda güzel Allah’ım emeklerimin karşılığını vermişti. Hacettepe Tıp Fakültesini kazanmıştım. Gurbete ilk defa gidecektim vedalaşmak, buna alışmak çok zordu ama gitmek zorundaydım ve ailemden ayrılıp gittim. Üniversitemin üçüncü yılında annemi de kaybettim, en küçük kardeşim benim himayeme kalmıştı, diğer kardeşlerimin eşleri razı değilmiş bilmem ne! Para desen okul masraflarıma zor yetiyor o yok, ev desen ev yok, okulumu bir yıl dondurmak zorunda kaldım. Ve işe girip para biriktirdim, bir yıl yemeden içmeden. Ayriyeten kirada ev tuttum. Onun için her şey masraf. Kardeşim çalışırken yanımda duruyor hiç ses çıkarmıyordu bile. En sonunda biriktirdiğim parayla gecekondu aldım. Kardeşimi de okutmam gerektiğini düşünüp bir yıl daha çalıştım. Okul masraflarına yetecek parayı bulduğumda ikimiz de okullarımıza döndük. Kardeşim kente alışmakta çok zorluklar yaşadı ama alıştı…
Okulum bitti ve işime yerleşmiştim. Kardeşim de birinci sınıftan başladığı için ortaokula yeni geçmişti. Çalışarak onu en iyi okullarda okuttum ve en büyük hayalim olan doktorluğu başardım. Şimdi hem insanları kurtarıyordum hem kardeşimi hem de kardeşim gibi olanları... Okul hayatımda üniversiteye kadar hiç arkadaşım olmadı, bende kitaplara sığındım. Kimseyi hor görmedim çünkü bunun ne hissettirdiğini biliyordum. Babamı, en büyük hayal kaynağımı, kaybettim, vazgeçmedim. Annemi, en çok sevdiğimi, kaybettim, vazgeçmedim. Kitap alacak param, ders çalışacak yerim yoktu, vazgeçmedim. Ne yaşarsam yaşayım yaşama tutunmamı sağlayan hayallerim vardı. Beni hayata bağlayan hayallerimden asla vazgeçmedim. Şimdi sizde yaşam şartlarınız ne olursa olsun sizi hayata bağlayan hayallerinizden asla vazgeçmeyin. Yorulsanız, sıkılsanız, vazgeçmeyi düşünseniz bile...
17.12.2022
Yozgat