- 362 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Yaşamın Düşündürdükleri.
‘Kaderim buymuş benim alnımın yazısı böyle yazılmış !’ Çogumuz bu ve buna benzer sözcükleri ya duymuşuzdur yada kurmuşuzdur. Yaptıklarımız eger yazgıysa niçin soumlu tutuluyoruz. ! İşin birde bu yönü var. Kader olacakların tanrı tarafından bilinmesi durumuysa tanrının bilme gücünün olması onun tanrılık vasfının bir gereği olduğuna göre ve tanrı zamanın üstünde bir müktedir olarak kaderi bilmesi yada yazması şaşırılacak bir durum olmasa gerek.
Olacakların tanrı tarafından bilinmesi farklı bir durumdur .Olanların tüm sorumluluğunu tanrıya yüklemek farklı bir durum olur ! Tanrı insanı sorumlu tutmuştur. Çünkü insan denen varlığı özel olarak yaratmıştır.Ona akıl vermiştir. ve kullanacağı bir doğanın baş üstünü yapmıştır ! Durumu şöyle açıklamaya çalışalım iyi bir teknikle yapılmayan bir binanın çökmesi ,bir maden ocağında ortaya çıkan göçük patlama gibi çoğul ölümlere sebep olan ihmalkarlıklar acaba aklın kullanılmamasının bir sonucumu oluyor yoksa öyle olması tanrının iradesinemi bağlanıyor ! Kader (yazgı ) insanın iradesiyle tanrının iradesini karşı karşıyamı getiriyor.Böyle düşünmek afaki bir durum olur. Çünkü insan denen varlıkta kendine ve doğaya kesin egemen bir güç değildir.İradesi sınırlıdır. Ozaman kader için ne denilebilir.Birey kendi kaderini kendimi oluşturuyor.Evliliklerimiz işimiz yaşadığımız hayat bizim tercihlerimizmi yoksa mecburiyetimizmi oluyor.Kaderimizin bu süreçteki etkisi nerde başlıyor yada nerde bitiyor.Bazı şeyler gerçekten insanın yaradılışıylamı ilgili bir durum. Bir madencinin göçük altında ölümü,Bir diğerinin bir tirafik kazasında kayıbı .Bir başkasının akut bir hastalıkla yitişi kaderin bir sonucumu .Durumu daha netleştirelim yalılarda oturanla köhne konutlarda yokluk çekenler kaderin onlara uygun bulduğu çizginin yolcularımı .Yokluk sefaleti kaderle açıklıyabilirmiyiz. Mümkünmü !
Aklı kullanmak paylaşımcı olmak eşitcil bir hukuk düzenini toplumda var etmek kadere çalım atmakmı oluyor.Yoksa kadere katkı sunmakmı .Yaşam bir tuvaldır akılsa onun fırçası renklerini bilgi olarak düşünebilriz.
Yağmur ekim ayının son günlerini yaşarken şehri etkisi altına almış görünüyor. Yıllar evvel ankaradaki memurluğumun ilk günlerinde babam şirin ustayı kaybetigim kasvetli hüzünlerimdede bu şehirde yağmur yağardı.Yagmurun günlerce sürdüğü olurdu .Çocuklugumun geçtiği Diyarbakırdada kış günleri kar yağar o kar ayaza döner dar küçeler evlerin damından kürenen karların azizliğiyle günlerce kapanırdı . Teneke odun sobalarında ısınılır bazı evlerde kömür yakıldıgıda olurdu.Kömürün evlere kadar gelmesi zordur.Yüregi pak güneşe hasret emekçi ömürlerini törpülemiştir kömür ocakları . Emek maden ocaklarında onurlanır.
Birini seviyorsanız yanlış yapıyorsunuz demektir .Kan bağınız olanları sevmenizse farklı bir durum çünkü yakınlarımız sevgimiz için bir çaba içinde olmuyorlar. Emek harcanmadan sevgiye muhatap olmaksa büyük bir haksızlık oluyor. Evet sevgi çok önemlidir kutsaldır etrafa saçılmasına musade etmeyelim. Hak edene gösterelim. Yaşam sevmeyi başaran insanlar için bir gazap ocağıdır.Sevmek hüzünü besliyor !
Biran sözcüklerin olmadığı bir hayatımız olduğunu varsayalım .Elektirigin olmaması gibi yaşamımız felç olmazmı .Anlatmak istediğinizi yazıya dökemiyorsunuz kendinizi anlatamıyorsunuz.Olası duyguları şiirelere dökemiyorsunuz.Varlıgınıza dair hiçbir veri yok .
Düşünsenize rahat bir işiniz var. düzgün bir semtte oturduğunuz bir eviniz.Hoş sayılacak bir sitatünüz olmuş olsun ama siz mutsuzsunuz ! Ama bir şeylerin eksikliği var içinizde size çizilen kalıpların içinde daralıyorsunuz !
Bilmeyi istemediğimiz en önemli durum bizim yaşantımıza gıptayla bakan milyonların olabileceğidir. Sizin hayatınızda kanıksadığınız kazanımlarınız başkalarının büyük hayelleri olabiliyor.
Tüm içsel çatışkılarırımızı besleyen olgu doğal ve sevisel yaşamın dışında olmamızdan olsa gerek .İnsan denen varlık kendi varsalında kültürel taşlarını düzerken kendi içsel yanılgılarınıda ortamına getirmiş olacakki.Sinirceli kişilikler toplumun içselinde kendine yer buluyor.Birey larak kendimizi gözlemlersek sınırsız bir sahiplenme güdüsüne sahip olduğumuzu görürüz. Evimiz olsun arabamız olsun gezelim tozalım yiyip içelim ve tüm bunları zevk amaçlı yapalım. İnsanın bu duyguları hissetmesi istemesi sınırsız olunca toplumda bir gerilimin olamamsı kaçınılmaz bir sonuç oluyor.Sınıfsal çatışkı telore edilir durumdan imrenilen ordanda gıpta edilen sonuçta nefret edilen kümelerin ortaya çıkmasına neden oluyor.Ne oluyorda toplum kendi içinde böylesi çatışkılara ortam hazırlıyor.Biliyoruzki bireyin temel gereksinmeleri vardır.Ogereksinmelere ulşamak istemeside yaradılışının bir sonucudur.Burda problem toplumun bileşenlerinin eşit bir zeminde bulunamamış olması yatar görünüyor.Düzen birilerine şatavat birilerine (çoğunluğa ) sefalet sunuyor. Çagdaş demikratik katılımca yapılarda bu durumun tersine dönmesinin umudunu taşımak istiyoruz. Ekmege kolayca ulaşılan yaşamı kolaylaştıran bir dünya düzeni insanlık için ütopya olmamalı diye düşünmeli çabaları bu yönergede geliştirmeliyiz.
Ekim ayındayız toprak tohumla buluşur bu aylarda umut yeniden yeşerir insan yüreklerinde.Bir akşam üstü toprak damlı evin sokağında bir kadın beklenir üzerinde hardal rengi bir pardüsösü olan. Gök yüzü laciverte bürünmemişken memleket özlenmemişken umut tükenmemişken.
Deri koltuğuna şöyle bir gömüldü .Kendisinin çok önemli bir zatı muhterem olduğunu rüyada görse inanmazdı.Ama öyle diyorlardı beyefendi olmuştu .Çokça yetkilere sahipti yolda giderken yemek yerken bir yerde otururken bilenler saygılarını sunuyorlardı.Her daim konuşacak fikir verecek kıvrak bir zekasının olduğuna mutlak inana dursun. Artık eski arkadaşlarına selam bile vermez olmuştu. Birgün bu şaşaalı hayatın bitebileceğini düşünemedi. Aylar yıllar öylece geçiyordu .Toplumsal bir olayda sosyal medyadan tivitlerr atıyor .Üzüntülerini arzı endam ediyordu. Miliyetçi yutsever duygularını alman malı otomobillere binerken pek aklında tutamaz olacakki makam arabasına toz kondurmuyor hergün yıkanması talimatı veriyordu.Peki ama kirlenen ruhları kime yıkatacaktık .İçimizdeki eğonun firenine nasıl basmayı becerecektik. Devrimci ruhumuzla ülkücü inancımızın bileşkesinde neyin yoldaşlığına soyunup .Kimin bahçesinde bag bozumlarında üzüm devşirecektik.Yoksa ömür hep yalan dolan dikenlerin arasında kanayan yüreklerlemi devam edecekti.
Kapital Cehalet : Günümüzde bu terime dağarcığımızda rahatlıkla yer açabiliriz ! Nedir kapital cehalet aslında birey yanlışları biliyor çatışkıları görüyor ama yapının kendisini besledigini cebini doldurdugunu kendisinin hiçliğini yok edip önemli birey sınıfına soktuğunu görüyor.ve yapıyı (düzen ) alkışlıyor.Yanlış yanında olmak ona paye veriyor. Durum böyle oluncada birilerinin sitemin aktörlerinin yandaşı olmasıda doğal oluyor. Birde şöyle bir durum var azda olsa yapıyı doğru olarak kabullenen bir küme varki .Onlar durumun doğal ve olması gereken düzeye sahip olduğunu düşünüyor.İşin ilginci mevcut düzenin çarklarında en çok ezilenler düzeni en çok savunur görünüyorlar. Kapital cehaletin rüzgarına kapılanlar kendilerine makam sitatü dolayısyla finans oluşturunca yapıyı savunma onun bir parçası olma gücün ve otoritenin bağnazlığına alkış tutma becerisinde geride kalamıyorlar. Birey özgürleştikçe bu hastalıklı yapının yerini demikratik sosyal hukuk zemininde olgunlaşacağına dair umut devam edecektir diye düşünülebilir. Kapital cehalet yerini toplumsal bilincin etkenliğine bırakabilir.Bu sürece çagdaşlama diyebiliriz.
Cumhuriyet halkın egemenliği olarak önemsenir.Halk egemenliği katılımcı yapıyal olgunlaşır demikrasiyi oluşturur .Demikrasi ifade özgürlüğünün hukuk zemininde kullanılmasına esas teşkil eder. Hukukta yetkiler sınırlıdır ve yasalardan güç alır. Doga yasalarının değişmezliği vardır daha iyiyye ve güzele evrimlenmesi çizgisinde toplum yasaları değişebilir.Bu değişim çağın getirilerinden beslenemedikçe içsel bir çatışkıyıda topluma baskınlıya bilir. Gerçek doğru gereklilik toplumların ortak paydalarına egemen olmak durumundadır.Bunun içinde çagulcu ve katılımcı karekter öncülüğünden vazgeçmemelidir.!
Oldukça yorgun bir ömrün sahipleri olarak bizi yoran bir ülkenin evlatlarıyız. Arayışlarımız bizi düzlüğe çıkaramıyor. Böyle oluncada dünyavi yaşamdan vaz geçer oluyoruz.
Kimbilir önümüzdeki onyıllarda insan ömrü belkide çimdikinden çok daha uzun olacak .Hücresel hastalıklar ani kardiyolojik rahatsızlıklar ölüm için sebep oluşturamayacak .İlerde bilgiye daha çabuk ve kolay ulaşacağız.Yaşam tüm insanların ruhlarında huzuru kalaylaştıracak . Yada şöyle olacak şimdi biz kalıplara sokan bir çok yanılgı yerini gerçekliğe bırakıp içsel çatışkılarımıza bir son verecek . Ömürce birşeylerin peşinde koşanlar koştukları önemsedikleri ne varsa anlamsızlığını görecek .
Tanrı (Allah ) bizleri esirgesin .Buna ihtiyacımız var. Yorgunuz ve ihtiyaç sahibiyiz. Mutlak gücün iradesinde ölüm karşısında çaresiziz. İnsan denen canlı ölüm gerçeğinde tanrısının hikmetini bulabilir . İnanç iyidir gereklidir.Çatışkı inançta değil.İnanç yolculuğunda ortaya çıkan yanılgalar olsa gerek. Din adına ortada olanlar Dinin özselinden öylesine ıraklarki yanılgıları dinin yanılgısı olarak yorumlanınca inanç ve din hak etmediği bir düzeye düşürülüyor. Çag dini red etmiyor dinin siyasallaşmasında problem görüyor. Din gereklidir ruhlarımız olgunlaştırıyor..Aynı zamanda din siyasallaşarak toplumsal baskıncayada katkı verebiliyor.Bunu dinin eksiği olarak görmek gerçekçi olmayacaktır.
Dünyavi yaşamın bir etkencesi olarak din yaşamın bir gerekseli olarak hepimizi etkiliyor ve etkileyecektir. İşin doğasında bu realiteyi görmek durumundayız.
Kırılgan arayışlar yüreğinizi yaralar .Birgün göçer kervanların karanlığında yitikliğinizi anlarsınız. Ne geriye dönüş mümkündür yada ileride size açan bir çiçeğiniz olacaktır.
Aslında biz senle çok iyi arkadaş olabilirdik .Gittik evlendik. Sen bana yüreğinde yer vermedin biliyorum. Çocuktun ana kuzusu ‘ Benim anam çok akıllı derdinde ‘ Başka bir şey demezdin.Sen beni sevdinmi bilmiyorumda alıştın deli dolu yüreğimin fırtınalarına korkuttun beni .Sindirdin kara bir kışta kar taneleri gibi beyaz sabah ayazları gibi sıcaktın bana .Sen pek anlamadın bende anlatamadım içimdeki yerini. Hep kış geldi baharımıza yapraklar hep ayazda ağladı .Anlamadın.
Us bizim yaşam rotamız şüphesiz.İnancın kaynaklarını anlamaya çalışırkende us bizim ana güvencemiz. Aklın bizi farklılaştırdığını zaten biliyoruz bu süreç bizim yaşamımızın ana kılavuzu oluyor.İnsan denen varlık akıl ipine sarılmadıkça onu yeterince kullanmamadıkça şüpheler yanılgılar ortaya çıkıyor.
Her insanın bir bilge yanı vardır hayat insana bu şansı verir. En vasat görünen bir insan en olgun sözcükleri ruhlara misafir edebilir. Yeterki siz beyninizin bir odasını yeniliğe ulaşmak için boş bırakın .Beyni çöplerle doldurmayın.Ruhlardaki cevher gelir sizi bulur.
Ah kara talihim diye düşündü olacak işmiydi sürülerce ayyaş rezil cinsi sapık ortalarda dolaşsın sağlıkları kelebekleri dahi kıskandırsın sen kalk en çetrefilli hücresel hastalığa muzdarip ol. O kan değerlerinin patoloji tahlillerinin beyaz önlüklü hekimlerin gölgesinde ne kadar süreceği belli olmayan bir ömrün mücadelesini yap. PET çekimleri tam kan sayımları üst batın ultrasonu sedim değerlerinin yüksekliği ! Bunların sağlıklı bir insan için hiçbir değeri olamayan konular oldugunu biliyordu .Gözleriniz görüyorsa onun kıymetini bilmelisiniz.Kulaklarınız duyabiliyorsa mutlu olmayı becerebilmelisiniz. Kalbiniz sizi yormuyorsa şanslısınızdır. Ama tüm bunlar ‘ önce sağlık ‘ demiş olsakta sonralarının eksikliğini önemsetmiyor.İyi bir evde oturmak istiyorsunuz .Kaliteli arkadaşlarınız olsun .Düzgün insanlarla yaşamı paylaşmayı becermek .İhtiyaçlara kolayca ulaşmak düşündüğünü söyliyebileceginiz bir özgürlüğünüz olsun istiyorsunuz.Kimsenin sizi yargılamadığı kendi doğrularını size buyurmadığı çağdaş bir dünyanın onurlu bir bireyi olmak istiyorsunuz. O zaman çaba sarfedelim.Tohumlar ekelim başakları büyüsün tohumların ışıldasın güneş ışıklarında umut. Yaşamak bir avuç su gibi akıcı olsun.
Devrimci bir görüş aynı zamanda muhafazakar olma şansını bulamaz. Sorgulayıcı yönü öne çıkar.Birde şöyle bir durum var devrimci bir görüş ülküsü olan bir görüştür. Dogal sevisel eşitcil bir karekteri zaten benimsemiştir.Devrimci anarşist değildir önüne gelen ne varsa yıkan bir düşüncenin esiri değildir. Yaşama katkı veren bir değer geçmişten geliyorsa onu ileri götürür.Ama açıkça ifade edelimki ilerlemeyen bir birey toplumu ilerletemez. Ülküsüne ulaşamaz .Bizler geçmişin kazanımlarını red edemeyiz.Yapmak istediğimiz o kazanımları zamanla barışık kılmak bu süreçte muhafazakar olamayız. Bize ulaşanı bizim yaşam içselimizde arındırmak gerçekçi bir amaç olarak bize yol gösterir.
Özlüyoruz ama bunu söylemekten çekiniyoruz .Yüregimizin göz yaşlarını saklamakla ömür geçirtiyoruz.
Çok uğraşırsınız bir yere ait olmak için .Ama olamazsınız içinizde bir yerlerde kırık bir cam vardır acıtır ruhunuzu .Bir göç hikayesinin geri kalanıdır yaşadıklarınız.Tesbih taneleri gibi ölüleriniz dağılmıştır şehrin gömütlüklerine. Esmer bir umut sarmıştır acısını yufka ekmek yüreğinize. Yarin gözlerine bakarsınızda anlamı olmaz bu bakışların acılarda. Yitik ömürlerden ardıl bir hikayedir gidişiniz. Hiç durmadıki zaten o ela gözlerin gerisindeki ateş .Siz çok üşüdünüzde yandınız.
Bu memleket hepimizin kediler kuşlar çakıl taşları dağlar nehirler yüreği yorgun kadınlar esmer bakışlı yitik ömürlü erkekler biliyoruzki biz hepimiziz.
Bu memleket yorgun insanların omuzlarındaki umut .Yırtık ayakkabılı çocukların gülüşleri çelimsiz vücutlu kadınların doğurganlıklarında puslu hayat .Maden ocaklarında işçi avuçları. Gecenin en mahrem yaşanası umutlarında. Kırmızı boyalı bir arabada geçip giden zamanın yolcuları bu memleket için ölen insanları hikayenin .Aradıgımız bir avuç mutluluk bir yufka ekmeğe sarılı çökelek .Bir yörük çadırında kaynayan keçi sütü. Hayata dair ekinler ekmek toprağa. Özgürlük insanca yaşamak olmalı .Avuçları emek olmalı sevginin .
Dışarda rüzgar var sindirilmiş ruhlarımıza eylemselligi hatırlatıyor. Uçsuz hayallerim var benim .Memleketten yana . İkimiz bir kavganın içindeyizde anlamıyorsun.Bende anlatamıyorum sözcüklerimin çaresizliğini. Rezil bir cehaleti besliyor ayak bastığımız sokaklar .Kimiz neyiz bilmiyoruz aslında. Sonra dağlara kılıç çekiyor ruhumuz. O kedilerin özgür yaşadığı sokaklarda biz korkuyoruz yaşamaya .Şehirlerimiz istila edilmiş biliyorum .Ruhlarımızda öyle. Bazen düşünür insan bu hayatı niye kabullendim diye. Sonra anlar çaresizligi. Geyikli gecede anlatır hikayesini şair umudun.Ankara olurum biran sende ankara olursun .Her şey ankara olur .Cebecide başlatırsın hikayesini gençliğinin .Devrimler geçer tümen tümen ruhunun kışlasında. Sonra tombul memeli fahişe bir yalan kandırır hayellerini. ‘Bu dünyada en çok babamı sevdim ‘ der şair .Haklıdırda ama biliyorum bu dünyada çok şeyi sevdik biz. Anlamadık gidişlerini Ölümü tanıtmadılar bize biz tanıdık ölümü .Garip gömütlüklerinde şehirlerin yanlızlıklara gömüldük.
Bazen insan yalnız kalmak istiyor .Bulaşıklar bir tarafta çoraplar bir tarafta koltuklar Çamaşırlar ipte asılı kalsın istiyor.Bazen siyah kara kaşlarının üstünde sarı saçlı bir umut olsun istiyor şimdiki zaman. Konuşulmayanları konuşmaya cesaret buluyor yürek. Bazen özgürleş diyor gece karanlığıma sığınıp .Yinede insan sabah olsun güneş doğsun sen gelesin istiyor.
Bagırıp çağıran insanlardan korkmayın onlar gök gürültüsü gibidirler içlerindeki sevgi yağmurlarının
Çevrenize baktığınızda görmüşsünüzdür asalak hak yeyici tipler daha bir cüretkar oluyorlar .Saga sola çataşmak kendileri için öncül bir gereklilik oluyor.Ruhlarındaki kirli rezil karanlığın içinde böyle saklanacaklarını düşünüyor bunu gerekli görüyorlar. İnsan denen varlık yaşamın sonsuz olmadığını görmezden geliyor.Aksi bir sonuçta böylesi ilkel ve rezil bir karakteri nasıl taşıyabilirlerdi .!
Türkçe bir sözcük söyle bana bende seni anlamanın mutluluğunu tadayım. Olurmu.Bir hikaye olalım sözcüklerden noktası konmamış türküleri untulmamış acıları tükenmemiş bir hayatın izdüşümü olsun.
Çok teşekkür ederim bana inancı tanıttığın için.Gökyüzünün yıldızlarının bir yaradanı olduğunu düşünebilmemi sağladığın için !
Sorgulattıgın için yaşamımı .Bilemedigim şeyleri ‘ bilmiyorum’ demeyi söyleme cesaretini bana aşıladığın için.Hepimiz aslında bizler olarak ailenin ve toplumun uygun gördüğü kalıplarda yetiştik. Bir başka seçeneği düşündürtmeyi kimse bize aşılamadı. Hepimiz ailesinden gördüğünün ötesine geçemedi. !
Mutvakta patlıcanları dogruyan eşime küp şeklinde doğramasını bir kaç kes söyledim gerekçemde daha kolay tüketebileceğimiz olmuştu. Oysa yine dikdörtgen doğramaya devam etti .’ Anam böyle dograr ‘ diye net tavır koydu .Her zaman yaptığında keyiflendiği toz tarhana içinde aynı durumu gözlemledim.! Eşimin bu davranışı aslında çoğumuzun ortak paydası oluyor ailede gördüğüne devam etmek .! Kendin olamamak .Yakut taşlı küpelerin kulak memesindeki yoldaşlığı gibi .Geçmişin köhne hanlarında yolcu kalmak .
Alanya dinek gömütlüğünde yıllar önce toprağa vermek zorunda kaldığım anamla babamın kabirlerinin başındayım .Dışarda hayatın akışı devam ediyor.Ben gömütlüğün selvi ağaçlarının dibinde bir hiç gibiyim. Ruhlarının buralarda bir yerde olduğunu düşündüğüm anamla babam için kurandan bilebildiğim ayetleri okuyorum .’Fatiha ve İhlas süreleri ) umuyorumki olasılıkla ruhları bu umutcul iletişimimin farkına varacaklar. Belki selamlaşacak ruhlarımız birşeyler olacak görmekte zorlandığımız anlamakta yetersiz kaldığımız.
Yirminci yüzyıl yerini yirmibirinciye bırakırken ülkede bir karşı devrim kıpırtılarına şahit oluyoruz. Çagın en seçkin devletlerinden biri olma şansına sahip üstelik bu şansı milli kurtuluş savaşıyla var olduğu geçmişinin parlak mücadelesinden alan ülke nedense arap din karmaşasında seküler yapıdan hızla uzaklaştırılma yanılgısını yaşamaya başladı . Ülkenin ana karekteri olan türk devrimleri aşındılmaya önder karalanmaya ilkel anti demikratik bir siyasal yapı ülkeye oturtulması çabasında uğraş verilir oldu .
Biliyoruzki türk devleti olarak milli bir devletiz bu millik kavramı kültürel birlikteliğin özsel gerekçesi olarak kabul gören bir sonuç olarak karşımıza çıkar .Anadolu türkleri olarak içselligimizde önemli kültürleri barındırır bu kültürlerin katkısını görmüş oluruz.Anadolu topraklarındaki devletimizin işlevliğinin tüm kültürlerin türklük kavramında homojenleştiğini biliyoruz. Emperyalizimin tüm oyunlarınıa karşı esas olarak devletin temel işlevinde demikrasinin hukuğun katılımcılııgın olması gerektiğinin farkındalığını olura döndermenin arayışı içindeyiz.Türk demikrasi tarihindede yapılmaya çalışan bu olmaldır diye düşünebiliriz.
Siyasi görüşler partiler devlet otoritesi yetkinin paylaşılması sınıfsal farklılıkların demikrasi içinde emekten çoğuldan yana katılımcı bir siyasal yapıda olgunlaştırlması ana amaç olarak önümüzde durduğunu görmek durumundayız.Bu süreç yurttaşların bireysel kültürel olgunluğunun yansımasıylada ilgili bir durumdur. Toplumların karizmatik liderleri tarih boyunca vardır olmalıdırda ama günümüzde dünyayı tozpembe yapacak tüm sorunları ortadan kaldıracak bir pergamber beklemek biad edilecek bir şahsiyet aramak sağlıklı bir düşünce olmayacaktır .Toplum ortak paydada katılımcı mekanizmaların devlet yapısında oluşturulmasıyla çağdaşlaşmış oluyor. Ülkelerin yolculuğunda özgürleşme bilim ve katılımcılık esas olarak devlet mekanizmasının ana karekteri olarak içselleştirlmedikçe yanılgıların bizleri geriye götürdüğünü toplumu ekonomik kültürel baskın bir yetmezligie sürüklediğini Ülkenin kazanımlarının her alanda aşındırıldığı yorgun insanlar ülkesi olarak çaresizliştigimizi görmek bunu anlamak bulunduğumuz yaşamın zorlaştırıldığını bilmek aydınlanmanın bir gereği olarak yanılgının karşıtında olmayı zorunlu kıldığını görmek durumundayız. Çagdaş medeniyet seviyesi bir ülke için ana hedef olmalıdır.Geçmişe özlem duygusaldır yaşamsa rasyonel .!
Hoş endamlı kadınlar geçiyor sokaktan .Bazıları rahatlıklarından olacakki pantolon benzeri giysiler giyiyorlar. Arasıra hoş entariler cilveli eteklerle barışık hanımlarıda görüyoruz.Çogulu kendinden emin kültürel olgunluguna erişmiş kadınlar Degişik mesleklerle haşır neşir olmuşlar pankreasın yerini bilenden tututunda elektirigin om kanuna vakıf eğitimli kadınlar. Bir kesimde ekmeğini kazanmanın olgunluğunda mavi önlükleri ile otellerde çalışıyorlar Kadınlarımız yaşamın içindeler. Bu hoş bir durum. Sorguluyorlar fikir beyan ediyorlar. Toplumun ana dinamiği olarak hepimizi özgürleştiriyorlar. Kadınların özgür olmadığı bir toplumda tüm ülkenin karanlığa mahkumlaştıgını rahatlıkla söyliyebiliriz. Türk kadını geçmişin asaletini ruhunda taşıyarak büyük Atatürkün kazanımlarına sıkı sıkıya sahip olmanın bilincini yaşıyor.Umutlanmaya devam .!
Tüm düzenin güçlüler için kurulduğu bir toplumda huzurlu olmayı beklemek büyük bir gaflet oluyor. Üst böcekler alttaki karıncaların yaşama hakkını ellerinden alıyor.Bu rezil dünyanın en büyük hendikapı emeğiyle geçinenlerin horlandığı asalak takımın alkışlandığı bir karanlığı aydınlık gibi göstermesi oluyor.
Ömrüm üzerindeki pisliklerle hıçınlaşan cehalaetten kaçmakla geçti yinede onlardan kurtulamadım . Köstebek gibiler emeği hakkı gaspetmeyi kendileri göreb bellemişler.
Bazen şöyle bir düşüncenin içinde olabiliriz .Bizler günümüz insanları gerçekten herşeye kolayındanmı sahiplenmek istiyoruz.Hayatın kolay bir bulvarda yürümek oldugunumu düşünüyoruz. Teknoloji kültürel gelişim yönetim karekteri her şey bizim içinmi pilanlanmış. İşin aslı biz bu dünyadan çok şey bekliyoruz böyle oluncada elimizdekiler bize yetmiyor bir şeyleri kazanabilmek içinse çabamız yetmiyor ! Çünkü doğanın dışına taşmışız bu nedenle bir serçenin ötüşünün bir kedinin oynaşının bir kartalın süzülüşünün anlamını bilmek istemiyoruz.Zannediyoruz-ki insan yaradılış şansımız bize cenneti yaşatacak .Dogrusu bu iş biraz zor gibi doymuyoruz doymamızıda istemeyen bir zümre tüm toplumlarda bir üst yapı oluşturmuş. Bir akşam keyfinde bir mekanda asgari ücret meblaını hesap olarak ödeyenlerle o hesap parasıyla aile geçindirmeye çalışanlar aynı gök yüzünün altında yaşadıklarını sanıyorlar . Böyle oluncada insan denen varlığın ölümcül halcesinde tanrıya kullaşmasından daha doğal ne olabilir. Bu dünyada bu kadar haksızlık böylesi eşitsizlikler ömrümüzü törpülerlen ruhlarımızın hüznünü inançtan başka ne hafifletebilirki. !
Uzaktan sevdiyseniz eger o size yakın olur.Usulca girer hayatınıza farkında bile olmazsınız.Sonra konuşursunuz onunla dev yanlızlıklarınızda o vardır artık.
Cumhuriyetin doksan dokuzuncu yılını kutluyoruz. Cumhuriyet bu ülkenin yurttaşlarına çok şeyler kazandırdı .Kulluktan birey olma saygın yurttaş olma yolunu açtı .Cumhuriyet Büyük önderin dediği gibi fikri hür vicdanı hür çağdaş insanlar yarattı . Yirmibirinci yüzyılın günümüzdeki diliminde Atatürk,ün kazanımları (devrimler ) anlamaktan aciz bir sorunlu yapıyıda gözlemler olduk . Modern Türk devletinin karekterini algılayamamış bir kitlenin varlıgınıda üzülerek gözlemliyoruz.Cumhuriyet fazilettir gerçeğini içine sindirememiş bir puslu zihniyetin azınlıktada olsa bu topraklarda var olduğunu görmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Bir yönetim şekli olarak Cumhuriyet halk yönetimidir. Halkın kendi kaderine karar verme mekanizmasının uygulanış şeklidir.Cumhuriyet : ulusun, egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi. Cumhuriyet; devlet ve hükümet başkanının halk tarafından belli bir süre için ve belirli yetkilerle seçildiği yönetim biçimidir.
Egemenlik hakkının sürekli olarak belirli bir aileye (monarşi) veya gruba (oligarşi) ait olduğu yönetim biçimlerine tepki olarak ortaya çıkan cumhuriyet, günümüzdeki devletlerin büyük çoğunluğunun uyguladığı yönetim şeklidir. Cumhuriyette egemenlik kayıtsız ve şartsız olarak belirli bir süre için halk tarafından seçilmiş temsilcileri vasıtasıyla yönetim erkinin etkenliği söz konusudur. Cumhuriyetin gelişmiş demikrasilerinde yönetim kadrosu meclise karşı sorumludur . Meclis halk tarafından seçilmiş üyelerce belirli bir süre için oluşturulur. Cumhuryetin ana karekteri Demikratik laik çağdaş hukuk devleti özselinde anlam kazanır. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk 29 ekim 1923 te Cumhuriyei ilan ederek türk ulusunu çağdaş yönetim kavramının içine katarak devrimci kimliğini öne çıkarmıştır. Hiç şüphesiz Türk milletine yakışan yönetim biçimi cumhuriyet olmuştur . Cumhuriyetin eşitcil demikratik laik özgürlükçü yolculuğu devam etmektedir. Çagdaş Cumhuriyet bu yolculuğunda Günümüz medeniyetinin saygın bir üyesi olma başarısına mutlaka ulaşacaktır. Ne mutlu türküm diyene .
Hayatlarımızın en büyük yanılgısı ani kararlarımız oluyor. Çogu kez elimizdekilerin kıymetini bilemiyoruz .Durumu anladığımızdaysa kaybettiklerimizin hüzünü yüreğimizi dağlıyor.
Özgürlük aradığımız sadece özgürlük ! Bunun için demikrasiyi bir araç olarak değil temel bir amaç olarak görebilmeyi içimize sindirmeliyiz.Demikrasi bizi istediğimiz yere ulaştıran sonrada terk edeceğimiz bir vagon değildir.
‘Bekliyorum ‘ Çogumuzun diline yoldaş olmuş bu sözün haklı bir yanı olabilirmi ! neyi niçin bekliyoruz beklenecek kadar bir ömre sahipmiyiz.Bekledigimizin kayıplarına beklememize sebep olanlar gerçekten degerlermi .Fedakarlıgımıza uygun bir karekteremi sahipler. Çogu kez yaptıklarımızın bir özveri olduğunu buna muhatap olanlar görmek istemezler. Çünkü onların menfaati içlerindeki haset buna şans vermez. Rezillklerini bizlerde görmek istemeyiz.Bu durum özellikle kan bagı olanlar arasında daha çok ortaya çıkıyor. Hak edilmeyen iligiye mazhar olurlar.Bu çoğumuz için bir büyük yanılgı olarak yaşamımızı törpüler.Ama budurumu nedense çoğumuz görmek istemeyiz. Bunun için beklemek çok büyük bir yanılgıdır.Adım atmak zamanında olalıdır.Çogu kez bu gün dahi geç olabilir. Beklemek alttan almak karşı tarafa cüretkarlık verir. Kendilerini üst görme ilkelliğine düşerler. Karanlıga düşmüş bir gafleti aydınlatmak mümkün olacak bir sonuç olmamaktadır. Zamanında yürümeyi başaramazsak sonrakilerin postalalrı altında ezilmeye mahkûmluğumuz kaçınılmaz olmaktadır. Degermi asalaklar için bir ömrü heba etmeye.Çevremize bir bakalım etraf hamam böcekleri ile dolu.Cehaletlerinin mızıkasını çalmakla meşgüller.
Yıllar evell büyük umutlarla ayak bastığım Alanya benim için vazgdeçilmez oldu Katlanılması zor bir sevgili gibi bu şehir. Bazen kaçıp gidesiniz geliyor sonra özlem kaçınılmaz oluyor.
Yüregim içinde neler saklıyorsun .Nelere özlem duyuyorsun .Göçer yolculuğunda hep hüzünlüsün biliyorum.
İnsan bedenin ana taşı hücre isyankarlaştımı ölüm öne geçer görünüyor.Bedenimizin bu isyankarcı eylemi bize bilimin yetmezliginide hatırlatmış oluyor. Bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında okyanusta damla gibi yada biraz fazlası !
Halsizlik yorgunluk ve isteksizliği saklanacak bir veri olmaktan çıkıp yaşamını etkiler olunca yaşadığı şehrin hastanesine muracat etmek zorunda kaldı. İnternet marifetiyle kamı hastanesi iç hastalıklarından randevüsünü alıp söylenen saatte hastaneye girişini yaptırdı hekim odasının kapısında koridorda bekleyen elliye yakın hastanın arasında sırasını bekliyordu kapının üstündeki monitörde ismi yazınca içeri girdi . Otuzlu yaşlarda bir genç hekim küçük sayılacak bir masanın ardında onu meraklıca süzüyordu .Acelece şikayetleri dinledi bir yanda yanındaki görevli hemşireye ihtiyacı olan verileri yazdırıyordu .Hemşire büyük bir ciddiyetle önemli işler yapan insanların ruh haliyle söylenenleri bilgisayara geçiyordu .Tam kansayımı idrar tahlili şuan için yeterli olacaktı .
Onkolojide şartlara göre değişken veriler aransada temel karekteristiginde dokudan kaynaklı solid tümörlerde yada kan ağırlıklı onkolojik istemlerde farklılıkların olması doğal düşünülmelidir.Solid gelişmelerde patoloji öncül olurken hematolojik (kan ) verilerde ortaya çıkan değerler gerçekçi,l bir sonucu önünüze koyabilmektedir. Günümüzde onkolojik veriler ve ortaya çıkan hastalıkları bireyi hüzünlendirmeye bazı durumlarda çaresiz bırakmaya devam eder görünmektedir. Bu süreçte hasta sağaltımının şartlara göre biçimlendiğini bilmek gerçekçi olacaktır. Hastanelerde tıbbı onkoloji kılılnlıkleri dikatinizi çekmiştir .Bu kılınıklerde onkoloji uzmanı hekimler ilaç ağırlıklı (kemoterapi ) hastalığı tedavi etmeye çalışırlar. Hastalıgın değişik evrelerinde diğer uzmanlıklarda işin içine girmekle birlikte başlangıç ve süreçte tıbbı onkologlar öncü hekimler olmaktadır. Burda bir tesbiti paylaşmak faydalı olur diye düşünmek gerekir oda şudur .iyi bir uzman hekim hastalar için bir şanstır .Hekimin akedemik unvanları çokta önemli bir referans olarak düşünülmemelidir !
Hastalıklar yaşamın içinde gerçeklerimizdir. Saglıklı olmaya çalışmak mantıklı bir çabadır ama kısıtlı bir sonuç verir.Kaderimize her düzeyde egemen canlılar olamadığımızı bilmek gerçekçi olacaktır.
Sizden beklenen rolü samimiyetle oynamazsanız değerinizi kaybedersiniz. Çünkü hayat bize uygun gördüğü rölleri oynatır.Biz bunun farkında bile değilizdir.Olması gereken yerde olmayı başaramadıkmı yitikliğin hiçli,ginde kaybolur gideriz.
29 EKİM 1922 Cumhuriyetimizin ilan edildiği tarih .Aslında cumhuriyet fikri çok öncelere dayanır Osmanlı büyük devletimizin son dönemlerinde üst yönetgenin (padişah ) yetkileri kısıtlanmaya çalışılmış din padişah (kıral ) baskıncasını halk iradesine yönlendirme çabaları olmuştur.Osmanlı kurmaylarının en parlak şahsiyeti olan Önder Mustafa Kemal Paşa tarihin Ülke adına çok önemli zamanında ortaya çıkmış yüksek öngörü ve devrimci karekterini türklük ülküsüyle bütüncelemiş ve cumhuriyeti milletimize kazandırmıştır.
Alanya Atatürk anıtının önünde binlerce insanın toplandığı cumhuriyetinin ilanının kutlamasına şahitlik ediyoruz.Dikatimi çeken çokta endişelendigimiz Ukrayna ve rus konukların dilimizi bilmezseler dahi bize uyum sağlamaya çalışmaları orta yaşlarda (benim yaşım ) bir misafirin Türk bayraklı tezahüratını ilgiyle izliyorum. Ülkesindeki savaştan bir başka kültüre sığınmak yaşama hakkı olarak düşünülebilrmi bilemiyorum ! Ama biz türkler her şartta vatanı terk etmeyiz çoğunluğumuz bu ruha sahiptir.Böyle olunca milli bayramları önemsemenin çok özel olduğunu içimizde hissediyoruz.Bu bayram olgusu dini motiflerimizdede hepimizi etkiliyor ramazan ve kurban bayramları önemcil kültürel kazanımlarımız olarak özümüze hitap ediyor !
Cumhuriyet halk yönetimi içsel olarak demikrasiyle bütünleşirse toplum ve yurttaş adına büyük bir kazanımı yakalamış oluyoruz.Ülkemizin gelgitleri olsada bu yolculukta daim ileri gitmeye çalıştığımızı hepimiz görüyor ve istiyoruz.
Ülkede bazı dar kalıplı yapılar cumhuriyetin ilk yıllarının tek adam rejimi olduğunu ileri sürme gafletinde olabiliyorlar. Özellkle Osmanlı özlemi içinde olanların böyle bir görüşte olmaları ciddi bir tezat teşkil etmiyormu. Geçmişimizin Osmanlısında yönetgen (padişah ) tek adam degilmiydi. O günkü dünya şartlarında nerde demikrasi vardı .Yıkılan sadece bizim Osmanlı büyük devletimiz olmadığına göre kimi neyle suçluyoruz !
Bilelimki Mustafa kemal paşa (Atatürk ) ve kadrosu bu ülke için tarihin bir lütfudur. Yüksek bir kültür mükemmel bir mücadele azmı ve çağdaş bir bakış açısının yüksek mukavemetli öncüsü.
Bilelimki devletimizin kurucu değerleri çağdaş ve sağlam bir zemine oturtulmuştur.Yapılması gereken bunun bilincinde olup daha iyi daha güzel daha ileri bu ülkeyi götürmeye çalışmak olmalıdır.Tarihimiz bize ışık tutuyor.
Kimsenin sesi çıkmıyor. Sizin ailenizde-de böyle oluyormu düşünsenize tüm imkanları ailede birileri kullanıyor.Yağlanıyorlar .!
Asalak tipler kendi kan emici karekterlerini gizlemek için çevrelerinde bir baskıncalık yaratırlar .Namustan en çok söz edenlerin namussuzluklarını örtbas etmeleri gibi bir durum bu.
Birey olarak ailede başlayan eziklik toplumda devam eder görünüyor. Ailede yapılan fedakârlığın bir başka boyutunu sizden toplum istiyor.Sorgulamayın eleştirmeyin gerçeği aramayın . Uslu insanlar olun.
Görmezden geldiğimiz bu yaşamın sonsuz olmadığı gerçeğidir. Neden niçin kime bu suskunluk !
Kaybettiklerimizi unutamıyoruz.Durum böyle olunca önmüzdeki kısa yaşamıda yitikliğin içine atmış oluyoruz.Ailemiz dostluklarımız yakın gördüklerimiz hiç biri içimizdeki yaranın kanadığını bilemiyor. işin tuhafı öyle bir yaranın içimizdeki varlığından bihaber yaşanıyor. Hani erkence gelir ölüm.Kapıda birkaç komşu birkaç yoldaş. Yine doguyordur güneş mutlaka yine dalgalar denizlere arkadaş.Saçları esmer kadınların gözlerinde hüzün olur mutlak .Mutlak kara yazılı bir hikaye anlatır uzak ırak şehirleride kalmıştır umut. Çek git sende bu hikayeyi uzaktan izle. İşçi kadınlarını özleyen yüreğimden kendince bir acı kat kimsesizliğime.
Demikrasi benim için seni sevebilmemdir.Çünkü sen benim özgürlüğümsün.Bunu biliyorum.
‘ Esmer sevgili.Esmer gelsene .Yıldız misalisin yüreğimde sen.Bakma uzaktadır bedenin benden.Ruhum seninledir. Vazgeçmem senden.Esmer gel bir sabah .Bana yoldaş ol.Kırık kanadıma melhem ilaç ol ! Ah esmer özletme kendini .Bana güller devşir dikenli deli ! Esmer canlar canısın . Iraktasın kayıpsın.Ben seni unutamam hayalimide varımsın.Ah esmer. Yüz yaşına gelsem seni bekliyecegim.! ‘Bir arapça şarkının dizelerinde esmer kendine yer bulmuş.! Ne demiş şair ‘ seveceğim hatun kişiyi illaki esmer olacak !
Bazen daim yanınızda olsun istediğiniz dostlar oluyor. Oturup bir kahve içmek bir sohbet etmek .Paylaşılabilecek olanı paylaşmak . Yaşama bir tutam sevinç katmak .Günümüzde zor olsada çevremizde varlığından hoşnutlandıgımız birileri azda olsa var olur mutlaka.Böyle birileri yaşamda şansımız olur diye düşünmeliyiz.
Her düşüncenin olumsal yada karşıt bir yöncesi oluyor.Ömründe öyle.Ya mutlu oluyorsunuz ya acı çekiyorsunuz ! Ortası olmuyor bu işin .Sonrası farkediyorsunuzki mutluluk geçken bir hikayesidir ömrün.
Korku çok kötü bir duygu yada çok iyi ! sizi dizginliyor. Ani çaresizliklerinizde bunu yaşıyorsunuz.Ansızın hissettiğiniz bir deprem bir yangın bir sel !
Ülke haritasına bakarsanız alanya deprem riski az olan bir yerleşke filliyatta depremi zaman zaman yüksek bir çekingenlikle hissediyorsunuz.Biliyorsunuzki yaşlanmış gereğince teknik karektere sahip olmayan yılgın binaların müdavimisiniz. Korkuyorsunuz sizi ölüme erken götürecek her gerekçeden. Biliyoruzki ölüm her yaşta erken gelir. Geride kalanlar gidenin meçhul yolculuğunu anlamaya çalışır.
Yanlızlık içimizdeki özgürlüğün belkide dışa vurmuş bir yansımasıdır.Bizi kendimizle bırakır.Kendinizle olmanız size seçme hakkını tanır.Bir kahve içimi dostluklar bir ömür boyu yoldaşlığa döner.
Kült bir esaretin altındayız ! Önem verdiklerimizin yetmezliği ruhumuzu incilte dursun. Anlamını yitirmiş bir bilinmezliğe kendimizi mahkum etmişiz .(Burda sözü edilen kült olgu dini inanç kavramının dışında bir durum) Gerçekçil olmayan yaşamın tüm katmanlarını üzerimize zırh aptıgımız gerekçelerden söz etmek istiyoruz.Gerekçeler gerçekten gereklimidir onu anlamaya çalışmanın arayışındayız.
Yaşıyorsanız yaşamınızın tüm alanlarında özgür olmalısınız.Bu birazda kendinizi tanımakla ilgili bir durum. Önem verdiklerimizin önemsizliğini anlamaya başladıkça özgürlük için ilk adımı atmış oluyoruz.
Ülkede siyasi aktörler varlıklarını devam ettirmek için dinsel algıları kullanmaktan vazgeçmiyorlar.Bunu yaparkende kadınların konumu ve yaşam algılarını kullanmayı kendileri için önemsel bir gereklilik olarak görüyorlar. Demikratik özgürlükçü bir sosyal yapıda bunun böyle olmaması gerektiğini hepimizin yaşamsal önemsellkte etkilendiğimiz din ırk gibi özneleri siyasi kulvarın aracı yapılmaması gerektiğini anlamak istemiyorlar. Bir toplum neyi niçin istediğini ve sınırlarını çizmesi gerektiğini anlamadıkça o toplumun özgürleşmesi ve gelişmesi mümkün olamıyor.
Dost insanlara sahip olmak bu çetrefilli dünyada büyük şans oluyor.Riyasız bir masanın etrafında toplanmak umudu tohumlamak sıcak bir çay dökmek cam bardaklara insanı keyiflendiriyor.
Çevremizdeki insanların büyük çoğunluğu kan bagıyla bağlı olduklarımızda dahil menfaat perest bir ruh hali içindedirler. Samimi olmak diye bir dertleride bulunmuyor. Neyi niçin istediklerinide bildikleri yok gibi . Böyle olunca azda olsa sıcaklığını hissettiğiniz sözcüklerle size gülümseyen kişileri önemsiyorsunuz.Onlar denizlerin altındaki inciler gibidir.Her zaman önünüze çıkmıyor.
Ben seni sevmiştim bir zamanlar.O bir zamanlardaki gülüşünü yüreğime mıh etmiştim. Kış geceleri üşürdü elleri onun tutardım ellerini bir cam kenarında öylece kalır dışarda sığırcık kuşları ve kar taneleri.Biliyordum çekip gidecektin sen yorgun bir ruhun kanat çırpmaları gibi hızlı atardı yüreğin. Ben seni sevmemiştim alışmiıştım sana .Kimsesiz sözcükleri saklamıştım dağarcığıma aylardan kasımdı ölümdü kapyı çalan sen çekip gitmiştin.
Gitmek mesele değilde tüm özlemler seninle geliyor gittiğin yere Issızlaşıyor hayat .Kedilerden bile nefret ediyor sokakları gitiginiz yerin .Sizi istemiyor kaldırımlar. Sonrası gece geliyor lacivert bir gece sizi saklıyor yıldızlarının türkülerinde esmer bir kadın sevişiyor umutla tüm evli erkekler ve kadınlar yalan yaşıyor hayatı görüyorum. Yer yüzü çok kirlenmiş ruhlarımızda korkuları günahların .
İnsanlar hayatları boyunca bir şeylere kavuşmak için mücadele ediyorlar sonrası bir ölüm geliyor yitiklik öne geçiyor.Bu dünya için çok uğraşmaya değmez.!
Çok özledim biliyorum .Rüyegimdeki har yaıyor içimi.Kimselere söyleyemiyorum.Gitsem peşinden bulamam biliyorum. Toprak kokuyor hasretim benim.İçimde mıh gbi yokluğun duruyor.Şiirler yazıyorum kuralsız yorgun şiirler.Unvansız makamsız insanları seviyor ruhum. Ben bekliyorum o katı karanlığı .Aglamak istiyorum aylardan kasımdayız yılgın sarışın kadınları sokakların benden ırak durun olurmu .Ben esmer bir kadın tanıyorum uçsuz bucaksız hayelerimde. Ben özlüyorum.
Kıçlarındaki don parlak setenden olunca korkunç bir riyakârlığın içinie girdiler. Çok tehlikeli bir durum bu ! Düşünsenize Kibirleri dağları ufaltıyor. kendilerinden başka herkesi ‘çok kalitesiz insanlar ‘ olarak görüyorlar. Tuhaf bu tipler ölümüde unutmuşlar kokono bir kalçaları var kaldırımların tozunu atıyor .
İnsanların içindeki duyguları bilseydiniz.Hüzünlenir ağlardınız ! Ama bilmiyorsunuz.Bende bilmiyorum yanlızlık nasıl bir şey ! Acılarım hiç yalnız koymadı beni sağ olsunlar.Hiç güneş terk etmedi ayazlarımı .Pencermde perdem hiç açılmadı .
Ona söyleyemedim. Bu çok zor bir durum.Rezil bir gece geçirttim.Aniden yer sarsıldı camlarda çatırtılar.Acılarımı unuttum korktum depremin yıkıcılığından. İlginçtir ölmek çok korkunç ve istemsiz bir sonuç. Ölmek kurtuluş derlerya bırakıp gitmek istemiyor insan. Kalmanın acısı yüreğindeyken .! Alanyada deprem akdenizde karşıda afrika levhası (! )afrika levhası birde özlediğim sen. Kırmızı kemer takmış o gözleri sürmeli piyasa yosması .
Bu mevsim yitiklik mevsimidir.Kasım aralık .Kırık camları depreşir ruhun .Kanatır yaralarını gece. Yorgundur bakışları göçkün kervanların siyah tüylü umutlarının.
İnsan denen varlığın ‘düşünen hayvan ‘ olduğu ifade edilir ! .Dogrusu bu görüşe katılmak insanı tanımamakla ilgili bir durum olsa gerek . İnsanı özellikleri gereği farklılaştıran bir karekter ortada dururken ‘insan hayvandır ‘demek bırakın bilimselliği işin özüylede çelişkili bir durum degilmidir.İnsan kültür oluşturur yaşamını sorgular doğanın yapısından teknolojiyi çıkartır onu geliştirir yaşamı için arayışlardan vaz geçmez.Hayvanlarda bunu göremeyiz.Siz hiç elektirigi bulmak için uğraşan bir hayvan nesli gördünüzmü.! Hastalıkları için tıp fakülteleri kurmuş fermakoloji oluşturmuş bir hayvan kümesi gördünüzmü.Tabiki görmedik göremedik. Doga insanın üst segmentte olduğunu bilir ! İçimizden birilerinin bu gerçeği görmemesi ilkel bir durum oluyor .
Modern toplumlarda toplumun nizamı hukuk çerçivesinde gereksel kültürel bağlarla olgunlaştırılıp yaşama katkı verir. Bu nedenledirki çağdaş yaşamdan söz ederiz.Çağdaş yaşam insanlığın geldiği bireyle toplumun hak ve ödevlerinde dengenin saglandıgı devlet düzeninin bireyin huzur ve mutluluğu için olgunlaştırıldığı bir yapıyı karşımıza çıkarır. Bu süreç bazı ülkelerde ileri bir düzeye gelmekle birlikte bir çok ülkede sorunsal verilerin nötürleştirilemedigini üzülerek yaşıyoruz.Bir ülkede yönetenler kendilerini yönetilenlerden üst görüyorsa orda demikrasi özgürlük eşitlik hukuk kavramlarının sorunlu bir karektere büründürüldüğünü görmek yanılgı olmayacaktır.
Çevrenizde kendini farklı gören etrafına kasıntı karekter sunan aslında kültürel yetmezliğini çok iyi gözlemlediğiniz sülüyetler olmuştur. Bu tipler maddi sınıfsal dinsel bir çok gerekçeyi kendilerince öncül yapıp kendileri farklı görüyorlar ! Konuştukları yaptıkları yaşamlarının toplumla ve realle çeliştiğinin farkında bile değiller. Onlara göre çevrelerindeki herkes kalitesiz yetersiz ve sıradan. Bu tiplerle sağlıklı bir ilişki söz konusu olamıyor olmasıda mümkün değil. Yaşadıgı toplumu küçümsemek sizde kendi küçüklügünüzü yaşadır
Artık bazı konuları kapatmak üstüne bir toprak örtmek lazım diye düşündü .Toprak her şeyi saklıyor .
Bir saklıyamadıgı acılar oluyor.O sizde kalıyor .
Bazen acıları sakinleştiren bir dost sohbeti sizi mutsuzluğunuzdan kopartır görünüyor.Çogu kezde kendinize acıyorsunuz.Bir insanın kendine acıması kötü bir şey değildir.Kötülük sizi acımaya götüren o kabul bilmez ötelenmelerden oluyor.Yaşamak bilerek yaşamak paylaşarak yaşamak kolay bir hikaye degilidr.
İşin o yönü karanlıktı .Hani herkesin aklından geçiripte yapmaya çekindiği bir bilinmiyeni olurya içinde o da o bilnmezler yığının kar topu gibi büyümüş fikirlerinde saklanmış gibiydi. Kimdi içindeki bu şeytanı besleyen güç .Neyin kavgalarından azat etmişti onu .Yada ruhunun korkaklığına kim mahpus bırakmıştı yüreğini. Kim için yaşıyordu şu fani dünyada kendi için yaşamadığı açık bir sonuçtu.
Uzun yıllar olmuştu çocukluğunun geçtiği sokakları görmeyeli.Artık o sokaklar varmıydı orasıda meçhuldü. Koca istanbulun semtlerine çil yavrusu gibi dağılmış akrabalarıda artık onu unutmuş görünüyordu.Herkes geçim derdinde diye düşündü .Neyi nasıl arayıp soracaktıki günüzü insanı .Parayı bulan kendini farklı görüyor kendi kalesinde hükümdarlığını kurmuş oluyordu. Hayet herkes için pırıltılı lunaparkların çocuksu sevincine katmıyordu yorgun yürekleri.
Kimseden hiçbir şey beklemeyeceksin.İşte o zaman özgürsündür. Hayal kırıklığını az yaşarsın. Gözlerin sert bakar dünyaya.Dünya senin şahsiyetine eğilmeyi görev bilir .
İçsel olarak bir toplumun özgürleşmesi bireylerinin özgürleşmesiyle başlar. Özgürleşme bireyin beyninin düşünce boyutunda açık olmasıyla ilgili bir durumdur.Eger bizler beynimizi tabulara tutsak etmiş kalıpların içinde yitikleşmişsek bir paydaşı olduğumuz toplumun ilerlemesini özgürleşmesini bekleme şansımız olamaz. Olası kabullerimiz yaşamın gerçekleri ile çelişiyorsa problem var demektir. Ozaman şöyle söyliyebilirmiyiz dünya problemli bir dünya degilidr.İnsan denen varlık problemi üretiyor ve ürettiği problemden şikayet etmekten öte bir arayışa giremiyorum .
Ülkede önümüzdeki yıl seçimler olacak Çok önemseli olan bir seçim ya devlet olması gereken çağdaş bir zemine oturacak .Özgürlükçü denetimsel karekterde ülke kurucu değerleri ile barışık bir yapıya uzlaşacak .Yada sorunsal bir süreç kendini toplumda etken kılmaya devam edecek . !
Demikrasi sadece seçimler değildir .İçinde bilgelik ve sınıfsal bilinç olmayan ulusal özne taşımayan arayışlarında belirsizliği getiren seçimler halk karekterli olamazlar bilge bir içselde olmalarıda mümkün değildir.
Suçluyuz kendimizi ifade edemiyoruz.Bize dayatılanı sorgulamıyoruz.Uslu çocuklar değiliz ama uslu çocuklar gibi davranmayı kendimize görev addediyoruz.Bu durumumuz siyasal duruşun ötesinde insancıl davranışlarda-da içimizde yaşıyor. Kendimizle sanıldığı gibi barışık değiliz.Çogumuz kabımıza sığmayan bir civa gibiyiz.Sonuçta keşkelerin içinde tükeniyoruz. !
Suçlu insanlar kendilerini haklı göstermek için üst perdeden konuşurlar halk dilinde buna (zeytin yağı gibi üste çıkmak ) deniyor.Kendi asalak yaşamlarında ulaşabildiklerinin hakları oldukları yanılgısını çevrelerine kabul ettirme telaşında oluyorlar. Bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz.Kısa bir ömrün menfaatleri için böylesi ilkel soytarılıklara gerek olmamalı !
Tüm yanılgılarını göz bebeklerinin ardında saklıyordu .Yanılgıları ulaşabildiklerini elinden alınca geride pişmanlık ve hüzünün gömleğini giymek onun için kader oluyordu.Çogunlugumuz elimizdekilerin kıymetini bilemiyoruz.Özellikle sağlığımızın bir insan için en önemli şey sağlık oluyor.Sonra barına bileceğin bir küçük ev seni anlıyan bir eş Hayatın çetrefilli yolculuğunda bunlar olunca şanslısınız demektir.Tabi birde mümkünlülük dahilinde gereksel bilgiye ulaşmak lazım .Bilgi hepimiz için güçtür.
Ruhların toplandığı o bilinmezlikte seni bulmak isterim. Olasıdır tüm günahlarımız sayfa sayfa cilt cilt önümüze konacak . Ama ne yapalım bizde böyle yaşadık .! Korkak ve karanlıktı ömürümüz. Kendimizi anlatamadık. İşçi papuçlarımız vardı bizim . İhtimal melekler bize kırmızı bir bardakta şarap verecekler (öteki alemde günahlar olmuyor ) Beyaz tenli misk kokulu bir huri bize anlatacak buralarda ömrün nasıl geçeceğini. Molla tipli kara damgalı ruhlar mahpusluğu yaşacak .Tanrı onlara çok kızmış olacak bunlar yanlış anlattılar herşeyi diyecek . Huriler eşlerimizi oralarda bulmamıza yardımcı olacak .Oralarda siyasi aktörler imtiyazlı yöneticiler mülkiyet sahipleri elleri ayakları zincirli soğuk cehennemde donacaklar. Sonra sonsuz bir zamanında ufkun hepsini sıcak cehenneme atacaklar yalan söyleyip inançkarları kandırdıkları için . Şöyle kara damgaları alnında birileri dolaşacak ürkekçe cennetin kenar bahçelerinde.
Bunlar günahlarını çekip imanları oldukları için cennete sonradan giren biraz kırık ruhlu insanlar olacak .Tüm hayvanlar sorgusuz sualsiz mutlu olacaklar o muazzam aydınlığında ölüm ötesinin . Köpekler kediler penguenler.Unvan sahibi mevki sahibi kullar orda çok üzülecekler yetkisiz kılındıklarında .Cennette sınıflar colmayacak diye anlatır kutsal kitaplar . Yada biz öyle olmasını istiyoruz . Kutsal kitapların ne anllattıgını bilmeden . Namuslu kadınlar ve namuslu erkekler cennette çok mutlu olacaklar ihtimal .Namuslu görünenlerse nerde nasıl olacak bilemiyoruz. Öldü Tanrı rahmet eylesin. Günahlarını affetsin . Tanrı affedeceği günahları niçin günah olarak bize bildirsin bunu anlamakta zorlanabiliriz.Kabul edelim tanrı ‘Esirgeyen ve bagışlıyandır ‘ O zaman tanrı sizi nasıl yarattıysa öyle yaşamaya bakın günahlar sevaplar hepsi omuzlarımızda hepsi hayatın içinde .Bizler çekip gitsekte bu gitmelerin isteğimizle olmadığını biliyoruz.
Bir toplum size doğal yaşam karekteri veremiyorsa yanılgıların ve sapmaların önüne geçemezsiniz.Böylesi bir toplum ahlaksal görünür ahlaksız yaşar. Problem ne olduğumuzu bilememekle başlıyor !
Yaşamın gerçeğini ıskalayan fikirler köhne bir karanlığın rutubetli hiçliğini taşırlar .Hiç olmak var olmanın karşılığı olmamalıdır.
3.’ Allah’a güven. Vekîl olarak Allah yeter.’ (Ahzab ayet 3) Tanrı bizi yarattıysa bizide korur.Bunu bize nasipledigi akıl karekteri ile sağlar.Bizim olayları muhakeme etme becerimiz bizi diğer canlılardan üst tutunca bu üst karekterimizin tarafımızca iyi kullanılması aklın öncülümüz olması gerekmezmi !
Munafıkın ayet 11’. Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.’
Tanrı ecelin zamanını kendi tain ediyor.Dünyadaki tüm nizamı milyarlarca canlının (özellikle insanın ) ölüm anını tanrılık vasfı olarak kendi belirliyor. Peki ölümcül bir hastayı tedavi etmeye çalışan bir hekim günahmı işliyor. Tanrının takdirine karşımı gelmiş oluyor.! İşin aslı olgular için sebeplerde tanrının takdiri dahilindedir diye düşünelim .Sebeplere yönelmek tanrının iradesini değiştirmiyor sadece bizim için kolaylaştırmış oluyor. Çok çetrefilli bir hastalıkla muzdarip olan bir inançkar iyleşebiliyorsa tanrı niçin o hastalıkla kulunu ömrün bir anında çaresiz bırakabiliyor ! Burda şu açıyı görmeye çalışalım tanrı kullarını çokmu basit görüyor.Kendi yarattığı canlıyı niçin böylesi bir hendikapın içinde bırakıyor. Bunun tek açıklaması olabilir tanrı çaresizliklerle kullarını denemiş oluyor ! Şimdi aklınıza şöyle bir soru gelebilir tanrı kullarını bilmiyor tanımıyor içlerindeki duygulardan bir haber kalabilirmi .Tabiki böyle bir şey olmaz peki tanrı niçin insanları sınıyor !
Kutsal kitaplar özellikle Kuran- kerim biz Anadolu Müslümanları için çok öemli bir kılavuzdur. Bunu böyle bilelim. Kitap içimizdeki boşluğu dolduran bir ışıktır inanlar için. bu ışık bireylere kılavuzluk yapar.Tüzel yapılara yapması söz konusu olamaz..Özü yitirilmiş olur.Dinin laisizm kulvarında tutulmasının ana gerekçesi budur.Dinanin siyasallaşması özü bozuyor.Gerçek karekter ötelenip uydurulmuş bir varsal halk kitlelerine baskınsal gerekçe oluyor. Kutsal kitaplar günümüz yaşam içselliginde yorumlanabilir. Bunu yaparkende özsel olarak bir içsel değişim söz konusu olmaz.Geçmişin yorumlarının çağın içselliginde yeniden olgunlaştırılması olarak düşünülebilir. İman değişmez yansıması her çağda değişkenlik gösterir.
Annemi hep sinirceli haliyle hatırlardım .Şimdi anlıyorumki annem aslında karekter sahibi bir kadınmış.Kimselerin gölgesinde olmak istemezdi .Çocuklarınında kullanılmasını birilerinin otgında karnının doymasını pek kabul etmezdi.O Hep emeğiyle yaşayan babam şirin ustanın karısıydı.Burguldan düzinelerce yemek yapar .Soframızı şenlendirirdi. İçimde bir yerlerde o günlerin hasretinin sızısını duyar gibiyim.
Biz türkler göçer olmamızın etkisiyle olacak doğudan batıya doğru göçlerinde yeni kültürler değerlerle karşılaşmışızdır ! Bu durum biz türklere kendi değerlerimizi kaybettirmemiş ama yeni öğrendikleri kültürlerede uyum sağlamalarına engel olmamıştır. Günümüzde ulus devlet yapılarının ekonomik yada kültürel küresel etkileşime girmesi tüm ulusları olduğu gibi biz türkleride ikilemde bırakır görünmektedir. Toplumda geçmişle gelecek kültürü arasında bir kopuş süreci yaşanır olmaktadır.Bu süreçte yeni nesillerin dünle bugün arasındaki bağıntıyı sağlamalarında sorunlar olacağı kuşkusuzudur.Ailenin dahi yapısının değiştiği günümüz yaşam karekterinde türk kültürürünün temel değerleri üzerinde hasas olmak gerçekçi bir sonuç olabilir.
Türk sosyoloğu Ziya GÖKALP : Türk milletinin kültürel temellerini bulabileceğimiz belli başlı sosyal kurumlar; din, ahlak, hukuk, akıl, estetik, iktisat, dil, felsefe ile ilgili yaşayışlardır diye belirtir. Bir milletin dünya kültüründen etkelenmesi günümüzde doğal bir sonuçtur bu süreçte milletin içsel karekterini muhafaza etmek çağla karşı karşıya gelmesinin muhalifliğini gerektirmez Dünü tanır özümüzü bilir çevreyi kabullenirsek ortak bir insanlık kültürü oluşturabiliriz diye düşünelim. Yaşamı kendi kalıplarımıza sıkıştırmayalım kendi değerlerimizin içselligindende vazgeçmeyelim. Yine ayın teraziyi kuralım işin özünün denge olduğunu görebilelim .
Bir yakınınız ölümü görünce siz ağlamayın oldumu ağlayacaksanız biz geride kalanlar kendimize ağlayalım .bir kaç ay yada birkaç yıl daha yaşamayı bir şans görmeyelim. Ölenler bu meçhuliyetten kurtuluyorlar .Bizlerse hala kendi karanlığımızdayız !
Merhaba dediğimiz yaşı oldukça geçkin sayılacak bir arkadaşımıza miras düşmüştü .Ozamana kadar kendimize yakın gördüğümüz bu arkadaş (yaş yetmiş dört ) aniden değişik tavırlara girdi yaklaşık otuzmilyon tl bir para onun görünen zırhını parçaladı .Bambaşka bir insan yaptı . Para size ortamlar verebilir kendinizi güçlü sandığınız duygusuna kapılabilirsiniz.Ötesi her şeyin bu yaşamda sınırları olduğunu bilmek durumundayız. Hayat hatayı affetmez !
‘Para el kiridir der ‘büyüklerimiz. Bu kirin ruhumuzu kirletmesi ne büyük bir felaket oluyor.
Gerçek dostluklar suyun kaynağından doya doya su içmek gibi insanın içtikçe içesi geliyor. Kayıplarımızın yokluğunun acısını gerçek dostlar hafifletiyor. Yaşamı mal mülk para olarak gören asallak tiplerse kan bağınızda olsa sizi yaralıyor.Bir şeylere set çekmenin gerekli olduğunu göremezsek hayat bize set çeker !
Köhne duygular sizi rutubetli umutlara mahkum eder. Oda sizi hastalandırır ömrünüzü tüketir.Çok şey için geç kalmış olursunuz.
Sevmek çok zor bir duygu .Seviyorum derken iyi düşünün. Bazı sözcükler sizin felaketiniz olabilir. Bir bakmışsınız sevginin yerini yasaklar kurallar ve despotluk almış. Bu sonsuza kadar bir mahkumluk olmazmı.Biz özgürleşmenin ruhumuzu rahatlatacağını neden anlamak istemiyoruz.
Evlilikler oluyor. izliyorum unvanlar sitatüler mevkiler birbirini buluyor.Olmayan tek şey sevgi. Kayıp çekip gitmiş.
Farkında olsakta olmazsakta ciddi bir kültürel devinimin içindeyiz. Geçmişin verileri bugünün yaşamına ışık tutamıyor.En muhafazakar görünen birey yada toplumlar içlerinde yeni arayışların sancılarını yaşıyor .Yolda giden bir mollanın başındakı sarığı alıp yere atan tepki (iran ) aslında ortada olanın yetmezliğini dışa vuruyor.Siyasallaşmış din varlığının gerekçesinde anlamsızlaşıyor.Bu durum inancada zarar vere dursun bireyler yaşamı farklı yaşamanın yollarını arıyor.
En baskın dürtüler en çatışkılı duyguları açığa çıkarır .Buna engel olmak mümküncesi zor bir iç çatışkıya sizi mahkum eder. Aslında en muhafazakarlar en çok değişime özlem duyanlardır.Ama bunu ortaya koyacak cesareten mahrumdurlar.
Kapasiteleri olmadığı halde (liyakat) bir otoritenin gölgesinde (hukuk ,uygunluk ,yaraşırlık olmadan ) bir mevkiye yada unvana sahip olanlar kendi özsel karekterlerinin yansımasını görevde vermeleri mümkün değildir.Bu tipler kendilerinin otoritece istendiği ölçüde var oldukları gerçeğini iyi bilirler.Böylesi yapıların etken olduğu toplumlarda çağdaş yaşamın kök salması oldukça zorlaşır.
Zengin olabilirsiniz o zenginliği besleyen bir kültürel yoğunluğun dışındaysanız kâğıttan kale bir hiçliği yaşamadan ömrünüz bitmez ! Emek en yüce değerdir aşırı zenginliklerde emekten söz etmek söz konusu degilidr.Siz hiç zenginleşmiş bir işgören emekçiyle karşılatınızmı .!
Bir Amerikan gazetesinin manşetinde şu sözü görürsünüz . ‘Demikrasi karanlıkta ölür ‘ Fikirlerde öyledir ortaya atılmamış düşünceler ütopk kalır gerçekliği aşınır anlamsızlaşır.Bu bize düşüncelerimizi ortaya dökmekten çevremizle paylaşmaktan çekinmemizin bizi mahkumlaşmaya götürdüğünü gösterir. Düşünce aydınlığı getirir .Düşüncenin gelişmesi içinse aydınlık gereklidir.
Çevremizde belkide en çekilmez tipler bilgiç tipler oluyor.Televizyon kanalarındaki belli bazı isimlerin her konuda ahkam kesmeleri gibi yakın çevremizdede gürültüsü hiç bitmez tipleri görmek mümkün . İşin ilginci bu tipler kendi yetmezliklerininde farkında değillerdir. Çevreye bir küçümseme bir kasıntı yüz bir köhne dehlizlerin içinde tükenmiş bir bakış onların sizce tanınması için yeterli bir sebep olur. Basit insanlar basit düşünürler. Dünya kendi daireleri içinde köhne bir hiçliğie mahkumlaştırır bu zavallı tipleri.Kendilerini çok önemseyen bu tiplerin çoğunlukla arkadaşlıklarıda sorunludur.Kendileri gibi olan bir iki kişi onların dünyaları için yeterlidir.Bu tiplere sorsanız organik yumurta yediklerini söylerler. !
Güneş gündüzün parlar.Gecede yerini başka aktörler alır .Ay yıldızlar içsel bir hüzün verir güneş gecede saklanınca.Hastalar gecelerini zor geçirtirler çoğu kez. Hastanelerde hemşire odalarının ışıkları hiç sönmez.Genç hekimler beyaz önlüklerini hiç çıkarmazlar nöbetlerinde. Uykulu bir umut sabaha ulaşmayı arzulatır yorgun hasta yüreklerine.
Dogru sandıklarımız bizi yorgun bırakan yoldaşlıklarımız içsel günahlarımız geçip gitmiş bir ömür. Anlatılmaz hikayeleri kırmızı bir sandalyede oturan o şehvetkar umut.Hepsi ölüm bizi bulduğunda anlamsızlaşacak. Vakit hüzün zamanı olsa gerek.
İnsan denen canlı evrende bir kauntumdur. Ama bunun farkında değildir.Evreni kendisi için yaratılmış olarak görür.Peki o zaman görünürde-de olsa niçin bu evreni terk edip gidiyoruz. Ölümümüzün gerekçesi mutlak gücün (tanrı ) bizi sorguya çekmesimi .Tanrı bu gücünü bu dünyada zaten kullanmıyormu ! Bu dünyadaki çaresizliğimizin gerekçesi ne olabilir. Yetmezlik içinde kaldığımız hastalıklarımız yoksulluğumuz karanlık kaderimiz her olumsuz halcemiz bizi bu dünyada bulmuyormu. Bu dünyada çokmu mutluyuz ! Çokmu keyifliyiz.En olmaz anlarımız en çaresiz anlarımız degilmidir. Tanrı bu dünyada bizi niçin böylesi yetmezlik içinde tutuyor.Yoksa tanrı bize bir çok beceri bir çok yetenek verdide biz bunları kullanmaktan acizmi oluyoruz.Akıl becerimiz bizi niye insanca yaşayacağımız bir ortamı kurmamıza yeterli olmuyor.Yada biz insan denen varlıklar kendi gücümüzün farkında degilmiyız. Niçin bazılarımız kendini çok güçlü bir diğerimiz mazlum ve çaresiz hissedebiliyor.Gök yüzünün altında neyi nasıl kaybediyoruz. Biz kendimizi gerçekten tanıyormuyuz.Kısa bir ömürde sahip olunan ne varsa anlamsızken biz neyin gücüyle kendimizi birilerinden farklı görebiliyoruz. Her şeyin geçici olduğu bir dünyada yaşadığımızın ve sonun yakın olduğunun niçin farkında olamıyoruz.
Nereye baksam karanlık .Tüm çiçekleri yolup atmışlar.Köhne bir sokağın içinde o kırmızı kiremitli evde saklanıyorum .Dışarda ayazı var cehaletin.Ben ne nedir nasıl sevişir umut ölümle bilmiyorum. Sen niçin böylesin üzüyorsun sözcüklerimi şiirlerde.Anlamıyorsun görüyorum. Gecede fabrikalarda hoş bakışlı emekci kadınlar mavi önlükleri üzerlerinde. Şarkılar dinliyorlar makine seslerinden.Esmer bakışlı devrimci gençler saklanıyorlar usulca kendi özgürlüklerine. Bugün günlerden on kasım. Hüzün özleyenler için . Atatürk adlı devi. Bugün daha bir hüzünlüdür gözlerim. Papuçlarım daha bir tozlu bugün yetim çocuklar gibiyim.
Niçin yeterince gelişmişlik gösteremiyor ülkemiz ! Neden milli paramızın değeri düşüyor ! Niçin mutsuz gelecek kaygısı taşıyan yurttaşlar olmak durumunda kalıyoruz. Neden bu ülkede tüm değerler sömürünün aracı olabiliyor. Halk kitleleri ihtiyaçları olan ne varsa buna ulaşmakta niçin zorlanıyorlar.
Türk aile yapısının karekteri neden erozyona uğruyor. Ülkenin kuruluş felsefesinde bilim ve çağdaşlık varken niçin yalpalıyoruz. Türk toplumu asilimemi edilmek isteniyor. Milli kültür açısından türklük nedir. Niçin sorunların içinde bocalıyoruz. Yetmezlik içinde yorgun bir hayatı yaşamaya mecbur bırakılıyoruz.
Yaşamda ilerlemek istiyorsanız sizin yaptıklarınızı onaylayan değil eleştirenleri dikate almalısınız.Aynı görüşler içinde yanılgıları besliyorsa bunun ortaya çıkması zor oluyor. Bu durum insan ilişkilerimizde dikate alınması gereken bir durum. Bende öyle yapıyorum beni eleştirenleri anlamaya çalışıyorum. Burda şöylede bir durum var sizi eleştirenler menfaatleri icabımı yoksa objektif bir bilgi dağarcığının sonucunumu yansıtıyorlar .İşin özü önemsediklerimizin önemsenmeye layık olup olmadıklarını bilmek iyi olacak gibi !
Teknolojide doğanın tüm verilerini kullanıp yaşam kalitelerini yükselten kavimler ilginçtir islamiyetin dışında olan kavimler oluyorlar. Elektigin bulunması ileri teknoloji uçaklar iletişim ortamlarının teknolojik yapısı ulaşımda sağlıkta teknik boyutun toplumlarında öncül olması !
İşin özü inanç kaynağımız ‘ oku ‘ diyor biz okumuyoruz araştırmıyoruz sorgulamıyoruz.Birileri bizim inancımızı ruhumuzu özümüzü esir almış gibi . Yitikleşiyoruz. Bir inançkarın ana rotası bilim ve gerçeklik olmalıyken biz bilime arkamızı dönmüş görünüyoruz !
Güneşe arkanızı dönerseniz karanlıkta yolunuzu kaybedersiniz !
Sabah ezanı okunuyor .Kasım ayı alanyada serin bir havayla bizleri buluşturdu yaz aylarının o bunaltıcı havasını hatırlayınca durumdan memnun oluyorum. İçimde bir eksikliğin hüzünü var. Yitenlerimizin hasreti efkarlandırıyor ruhlarımızı . Yaşamak böyle bir şey içinizde bir yerlerde eksiğiniz oluyor.
Karmaşık bir ormanda yitik ruhlarımızla yolumuzu arıyoruz .üretim araçlarını (sermaye ) ellerinde tutan sınıf egemenleri mutlu yaşarken büyük halk kitleleri geçim derdinde .Barına bilecekleri makul bir konuta ulaşmakta zorlanan ailelere rast gelmek günümüzde sıradan olaylar oldu. Büyük çoğunluğumuz çağın getirilerine ulaşmakta zorlanıyoruz.Kapital sınıf emekçi halkı içsel olarak yetmezlik içinde bırakıyor.Avuçlarımızda sıkı sıkı tututgumuz umut tükendi gitti. Her eksiğimiz omuzlarımızda bir yük oluyor.
Bir ülke yorgun insanlar ülkesi olmamalı .İnsanlar yaşamlarında ihtiyaçlara kavuşmakta zorlanmamalı .Artı değer azınlığın elinde değil devletin hazinesinde olmalı .Devlet o hazineyi tüm yurttaşlarına eşit makul ve adil dağıta bilmeli. Bu süreci modern devlet yapısında nasıl olacaksa onu yapmalı . İktisadi kulvarda devlet öncü olmalı !
Birilerinin yoksululkta ezildiği birilerinin şatafatta keyfilendigi bir yapıda özgürlük inanç eşitlik paylaşım ve kültürün olgunlaşması söz konusu olamıyor. imtiyazlı sınıflar türüyor. Yaşam çekilmez oluyor.
İnsan ilişkilerinde iletişim aracımız dil olduğuna göre dilin özerkleşmesinin gerekliliği anlaşılmış oluyor.Burda özerklik deyimi dilin kendi işlevinde varlığının olgunlaşması olarak bilnmelidir.Ulusal kimliktede dil uuls olmanın ana temasını oluşturuan kültürün toprağı olarak bulunur.Kültür dille gelişir dil kültüre yol açar. Burda şu gerçegide hatırlamakta fayda vardır ahalinin millet olması için lokal diller yeterli olmayabilir. Ortak değerlerin dille biçimlenmesi gerekli olabilir !
Sekiz milyarlık dünya nüfusunun yedi bine yakın dil kullandığını düşünecek olursak Dil farklılığının ulus olmada devlet kurmada yeterli olamayacagınıda bilmek durumundayız . Aksi günümüzde dünyada yedibine yakın devlet olması demekki dünya siyasetinin bunu kaldırması mümkünlülük dahilinde olamayacağını bize gösterir. Bunun yanında millet içinde çoğul ikinci bir dil karekteride olabilir.Ülkemiz bu konuda örnek bir yapıya sahiptir.Etken ana dilin yanında türk ulusu içinde hatırı sayılır dil lehçelerinide görmemiz mümkün olmaktadır.Ana dillerin yaşaması doğal bir hak olarak düşünülmelidir.
Büyük bir kavimiz Adımız türk . Bunu bilmek bunun hazzını yaşamak bir faşizan duygu değildir.Bir yaradılış gerçeğidir .Bizim türklük anlayışımız tarihten gelen kültürel birikimi tanımak benimsemek ve yurttaşlık karekterinde bütünleştirmek olmalıdır.Tabiki türk milliyetçiliği kafatası miliyetçiligine indirgenemez.Bizim ulusal ve özsel karekterimiz buna musade etmez.Benimsedigimiz islam dinininde ırksal bir yapıyı kabullenmediğini iyi biliyoruzdur . Bir milletin kendini tanıması ve bilmesi nerden gelip nereye gititiginin bilincini taşıması doğal bir durumdur. Burda sonuç özsel kültürle evrensel kültürün denge oluşturması birbirini tamamlaması olayıdır. Kendini bilmek başkalarından üst olmak demek değildir.Altta olmak hiç değildir !
Bir büyük kavmin yurttaşı olmak iyi bir şeydir ama herşey değildir.Çünkü bizler birey olarak ailemizi seçemediğimiz gibi kavimimizide seçme şansımız olmayan varlıklarız. Bu bizi kültürel birlikteliğin ortak insancıl değerlerin özgürlükçü karekterin gerekli olduğuna dar içsellklerin (ırk-din ) sınırlarının olması gerektiğine götürür. Kendini bilmek ortak paydayla evrensel kültüre açık olmak . Tüm bunlar denge gerektirir.Rotayı tesbitte rasyonelliği zorunlu kılar.
Toz duman hayatların içinde tükenen ömürlerin sahibiyiz. Dogrularımız yanlışlarımıza yoldaş olmuş. Ayazdayız üşütüyor bizi yolculuğumuz. Bilmiyoruz bu atlı arabaların küheylan atlarının huyunu suyunu . Çöllerde dolaşıyor buzlarda donuyoruz.Renkleri korkutuyor saklanmış çiçeklerin .Mevsimler yaprak dökmüş ağaçlardan başka ağaç bilmiyor.
Bir toplum dogmatik fikirlerin girdabına kapılırsa dağılması ve ilkelleşmesi kaçınılmaz olur ! Bireyin kendi içsel dünyasında bir arayışının olması (inancı ) onun konumu gereği (fıtrat ) doğal bir durumdur.Burda anlatılmak istenen toplumun kökten bir sıg algıya dönüştürülmesi durumudur. Bizler tanrının kulları olarak (köle ) onun yaratış hükümdarlığına mahkumuz.Çünkü ölümlüyüz .Bu mahkumiyetimiz tanrı adına kendine röl biçenlere karşı bizi güçsüz bırakmamalıdır.Günümüzde hiçbir güç yada küme tanrının öncü yoldaşı değildir.İnanç bireyin kendi içseli olmak durumundadır.
Çogunlugumuzun büyük hendikapı yanlızlıgın kolay yaşanır bir durum olduğu yanılgısıdır.Evet içimizde sakladığımız kaçma duygusu bize yanlızlıgı gerekli görebilir.Ama insan denen varlık azda olsa yanında paylaşmayı kolaylaştıracak birilerinin olmasını ister. Amaçsız kalmak yalnız kalmanın bir takıntısı degilmidir. Günümüzde kapitalizimin sömürü düzeni aile dostluk arkadaşlık kavramlarını aşındırdı .Bundan hepimiz hayatımızda etkilendik. Farklılıklar cüretkar kişiliksiz yansımalarla bizleri karşı karşıya getirdi. Ailesel bağların pamuk ipliğine bağlı olduğunu daha iyi anlar olduk. Ulusu ayakta tutan aile kavramınında kendi içselinde devinime omaya başladığını görürken sürecin toplumu ve bireyi nereye savuracağının bilinmezliğini yaşıyoruz. Yaşam sonbahar yaprakları gibi savrulup duruyor .!
Tümümüz ruhumuzu uykusundan uyandırmanın zamanını bekliyoruz.Bu konuda bizi ölüm yardım edecek .O kaskatı kesilen bedenimiz ihtimal belediye morgunun yatay teneke dolaplarında solgun bedenimizle anlamsız kalacağız .Geride kalanlar biran önce bizi toprağın koynunua vermek işiteceklerdir.Varsa aileden bir kaç kişi üzerimize toprak örtecekler. Sonra kutsal kitaptan birkaç ayet okunacak belki. Geride kalanlar kendilerini oyalamak için yağda hamur kızartacaklar bizim buralarda buna bişi deniyor.Bir kaç gelene ikram edilecek .Bir iki gün bir hüzün kaplayacak odaları sonra kısık sesle televizyon izlencesi açılacak haberler için .Bir kaç dost gelip gidecek bir iki gün. Kabirde iki melek gelecek sorgular soracaklar korkutacaklar ruhu ! Bence ruh çekip gider ordan o beyaz ışığın içinde bir yerlere.
Geride kalanlar geride kalmanın belirsizliğinde ömür geçirecekler .Zamanlarını bekleyip !
Bazı görüşlere göre dini yaşamak için pergamberin hayatı esas alınmalıdır ! Bu görüşe göre pergamberin tanrı tarafından görevlendirilmesi dini tebliğ etmenin ötesinde yaşanmasına örnek olması durumudur. Bu görüş içeriginde mantıklı olmakla birlikte pergamberin fani olarak ölümü sonrası kutsal kitabın varlığının yetmeyeceği gibi bir yanlış algıyıda birlikte getirmiş oldu .Sonuçta yüzlerce yıldır kutsal kitaba katkı verdiği düşünülen ehli sünnet yolu olarak takip ettiğimiz bilgi dağarcığının günümüz dünyasıyla çatışır olur olduğu bir sonuçla karşılaşıldı ! işid Afganistan daha ılımlı görünsede iran gibi dini gerekçelerin etken olduğu devlet yasamalarında genel evrensel değerlerle çatışkı yaşanır olduğunu gözlemliyoruz.Bu bize kutsal kitap gerçeğinin esas olması gerektiğinde inancın kalıpsal boyutu olan dinin yaşamla bütüncesinde resyonel olunması gerçegçeğinide hatırlattı .Tabiki bu süreçte dinin mantıkkla beslenen değerlerinin kabul görür olması doğal bir sonuçtur. Yaşamda din gereklidir bunu biliyoruz .ve önemle vurguluyoruz burda anlatılmaya çalışılan dinin yorumsal boyutu olmuş oluyor.
Onaltıncı yüzyılda Katolik kilisesine karşı bir reform (dinsel devrim ) Düzeltme gerçekleştirildiğini biliyoruz Müslümanlar için böylesi bir radikalliği savunmanın gerekliliği olmadığı açıktır.İslamiyet realist bir dindir.problem islamı siyasallaştırıp din adına kalıplar koyan bir dinci sınıfın türemesi durumudur.Ülke ve toplum bu yanılgıyı çağdaş algıyla modern devlet kavramıyla çözecek potansiyele ve kültürel devinime sahiptir diye düşünmeliyiz.
Yetkenlik devlet mekanizmasında devlet adına işlevlerin sağlıklı yürümesi için gerekli olan bir yetki kullanım hakkıdır. Devlet bunu özel yetkili görevlileri ile yapar. Bu yapılırkende hedef yurttaşların hukuk içinde özlük haklarını korunması uygulanması ve toplum huzur ve güvenliğine katkı vermesidir. Yurttaşlar devletinde kendilerinden güç aldığını ve kendilerine hizmet için var olduğunu bilmelidirler. Devlet topumun daha realist bir olguda ulusun güçlenmesi ve bireylerin huzur ve sağlıkla yaşaması için politikalarını sosyal yapıda oluşturmak durumundadır. Günümüzde küresel sermaye egemenliği bu sürece menfi etki katmakta devletleri ve yurttaşları sömürü çarkında dar bir alana taşımaktadır.Yapılması gereken dünyadan kopmadan ulusal gerçeklerimizi tesbit etmek ulusal kimliği hayata geçirmek olmalıdır. Dünyayla barışık kendinden güç alan bir ülke yuttaşlarına huzur ve güven verir.
Bazen insan bulunduğu yerden uzaklaşmak istiyor.Aynı yollar aynı yüzler aynı konuşmalar ruhu sıkar oluyor. Kaçıp gidesiniz geliyor şöyle kasıntı bilgiç tiplerin olmadığı hiç ayak basmadığınız insanların var olduğu herhangi bir yere .
Yaklaşık otuzbeşyıl oldu evlilik gırdabının içindeyim.Bazen yüzeye çıkıyorum nefes alıyorum bana nefes aldıran izdüşümüm evlatlarım torunum oluyor.Evlilik bana bunu sağladı .Ama içsel olarak önemsediğim alıştığım yaşamı birlikte tükettiğim eşimin algılarının beni rahatlattığını söyleme şansına sahip olamadım. Biz türklerin aile yapısı kadın erkek ilşikilerinin meşrulaştırması dışında yüksek bir erozyana uğramış görünüyor. Aileyi sert kayalardan killi tozlara dönderen dalgaların mimari sömürücü kapitalsit düzen olmuş oluyor. Bunu görebiliyoruz !
Günümüzde yüzbinlerce aile barınma geçinme asgari ihtiyaçlara ulaşmada zorluklarla karşılaşıyor.! Toplum azınlıkta bir zengin tayfasıyla emek yoğun mücadelesinin döngüsünü yaşıyor.Ülkede üretim araçlarının ötesinde bir rant fırtınası asalak bir gurubu zenginleştire dursun.Yaşam çekilmez oluyor.
Günümüzde büyük değişimlere açık bir dünya yok .Hatta ne istediğini bilmeyen kalabalıkların arasında yaşıyoruz.Bir çok devlet yurttaşlarına asgari ölçüdede olsa bir güven verip onun yaşamını kolaylaştırırken bir çoğunda politikalar yurttaşı dikate almadan uygulanıyor.Bu ikinci yapıda duruma bakıldığında yasaların oturmadığı sık sık değiştirildiği demikrasinin temel işlevlerinin olgunlaşamadığı .Otorite gücünün keyfi kullanıldığı bir süreci görüyoruz. Toplumun kültür yoğunluğu artıkça birey sorgulamayı başarabildikçe demikrasinin gelişme şansı oluyor. Burda şöylede bir durum var demikrasi kuralsızlık değildir.Devletin kurallarının olması onların (yasalar ) uygulanması devletin otirtesinin sınırları olmak kaydıyla oluşması gayet doğal ve gerekli bir durumdur.Burda dikat edilmesi gereken sınırların hukuk zemininde çizlimiş olması durumudur. Toplumun güven içinde var olması yurttaşların can ve mal güvenliğinin sağlanması düşüncenin terörize olmadığı sürece ifade edilebilmesi toplumu ve devleti olgunlaştırır.Yaşamı kolaylaştırır.Daim anlatmaya çalıştığım yaşamda önem verdiğim denge kavramının burdada öne çıktığını düşünüyorum güvenlik ve özgürlük bu iki kavram birbirinin zıttı olmayıp tamamlayıcısı olarak görülürse her şey daha bir kolay olacak gibi.
Birey kendi yaşamında huzuru bulmaya çalışmalı bunu gerçekleştirebilmek zor olsada niçin nasıl neden sorularına kendince yanıt aramalı. Bireyin yapması gereken en önemli kuralsa denge içinde birilerini memnun etmek hevesinden vaz geçmesi.Kan bağıyla bağlı olduklarımız dahil bir birey olduğunu kendisininde bir yaşamının olduğunu üçüncü kişilerin davranışlarının kendi özsel karekterini baskılamaması gerektiğinin bilincinde olması.Bu konumda kendini belirlerken kibir iletişimcilik despotluk çatışkılarının kendinde biçimlenmesine fırsat vermemesi. Yaşamımız bize aitse o yaşamı birilerinin ipotek koymasına musade etmemeliyiz. Yaşam bizim yaşamımızsa toplumla çatışmadan içselinde kendi mutluluğumuzu aramanın bir yanlışı olmazsa gerek !
En çekilmez insanların bilgiç insanlar olduğunu çoğumuz fark etmişizdir.Bu tipler çevrimizde olsun sokakta olsun zaman zaman kümelenmiş görünürler. Sagdan soldan duydukları temelsiz duyumları bilgi zannedip sizide etkilemeye çalışırlar .Bu tiplerin alanı geniştir bilmedikleri hiç bir konuya şahit olamazsınız.! Gerçekten çekilmez tiplerdir.
Gereksiz fedakarlıklar büyük aptallıkları yaşatır. Sonra nemi olur bilirmisiniz sizin ömrünüzü tüketenler üst perdeden konuşmaya başlar.Onlar yalan dolanın ve utanmazlığın mimarıdırlar artık .Sizin bunu fark etmeniz çok geç olur.Çevremize bir bakalım bu tiplerin soysuzluğuyla yıkıma uğramış ne mazlumlar görürüz.
Geçici olarak komşuların bize bıraktığı kafesteki beyaz renkte muhabet kuşunu izliyorum .Salonda ikimiz birbirimizi tanımaya çalışıyoruz .Onun kafeste kapalı olmasına çok üzüldüğümü belirtmek isterim .Sonra düşünüyorum bu koca dünyada herkes kendi kafesinde ömür tüketiyor !
Yıllar evvel hayata karşı umutlarımız tükenmemişti. Şimdi aynı duyguyu gençlerde görüyorum.Cıva gibiler hareketliler tabularla ahlaklı olmanın çizgisini iyi çizmiş görünüyorlar. Umut veriyorlar.Gençlere umut ettikleri ve insan olarak hak ettikleri yaşamı ülke verebiliyormu bunda sorunlar var. Büyük sorunlar !
Bazılarımız gençleri sorumsuzlukla suçluyor.Bir diğerimiz gençlerin çabalamadan çok şeye sahip olmak istedikleri görüşünde. Bu görüşlerin haklılık payı olabilir.Ama bilelimki toplum ve onun tüzel yapısı (devlet ) gençlerin yaşamını kolaylaştıracak tedbirleri almayı bu süreçte öncül olmayı pek düşünemiyor. Genci yaşlısı yaşamda ömür geçirirken asgari bir yaşam sıtandardına kolayca ulaşmayı ister .Bu hepimizin en dolgal hakkıdır.Gençlerde bu durum daha bir önem arz eder. Yaşam gençler için bir kurtlar kapanı olmamalıdır.Yaşamak sevinç çığlıklarını gök yüzüne ulaştırmayı becerebilmeli. Agıtları değil !
Arsız otlar gibi sevdim seni .Hiç düşünmedim bu sevmenin yüreğimi dağlıyacagını .O esmer bakışlı acılarım sen gidince daha bir azgınlaştı.Gerçi sen gittinmi onuda bilmiyorum ya. Korkunç kadınlar özledi yüreğim elleri kanlı kadınlar.Korkak kadınlardı özlediklerim.Anadan babadan yardan hiç nasiplenmemiş erkekler mahzenlerinde tükendi karanlıkların .Cephelerde ölen askerler bence yanlış öldüler. Bende yanlış sevdim seni sen hiç büyümedin görüyorum. Anlamadın hiç karlı dağlardan üzerimize dökülen çığlarını kaderin. Sen beni çok sevdinmi bilmiyorum. Ama alıştık birbirimize kavgalar edip kırıp yüreğimizin tabaklarını sonra oturup bir kahve içmeyi kendimize marifet sandık. En vakitsiz zamanda gelir ölüm.Söylüyorum anlatamıyorum kimseye ilkel sürtüşmeleri yalnız ruhların ve öyküsü karanlığın .
Özlemek bence en insalcıl duygudur.Sizi olgunlaştırır. Birde sakinceligi olur ruhun.Hani itleşmiş davranışlardan kaçmak gibi usulca dinlersiniz hayatın yalanlarını .Gülümsetir içinizde bir bilge hücre .Gözlerinizde derin bir acısı vardır.Bu rezilliğe sessiz duruşun. Esmer kadınlar kara uzun saçlı lastik fistanlı köylü kadınları gibidirler. Çalışkandırlar .Geceleri unuturlar acılarını yanlızlıklarını .Olsun onlarında kurdukları bir hayelleri vardır mutlak .Geyikli gecede ! Geyikli geceyi şairler bilir.Birde beyaz dantelli sütyenlerini kirli şiltelerde çıkaran fahişeler hatırlar .Tüm ahlaksız kavgaların ahlaklı ruhlarda saklandığını bilirler. Aman yarabbim yine sabah oluyor.Dışarda belediye emekçilerinin makine sesleri Karanlık yerini aydınlaga bırakacakmı bilmiyorum. Her şey puslu ve giri .
Oturdugunuz apartmanın kırkyılı geçkin demirleri çürümüş beton vasfını kaybettiğini biliyorsunuz.Badanasının yenilenmesinin anlamsızlığını dahi iyi hissederseniz .Deprem yansımaları sizi daha çok korkutur !
Aslında deprem bir doga olayı basit bir durum değil ama var olan bir durum. Buna karşı yapılacak olansa tekniğine uygun bilinçli binalarda oturmak .Bunu başaramıyoruz.Başarmamız için kimsede destek olmuyor. Yaşadıgınız şehrin resmi devlet kurumları bu konuda samimi görünmüyorlar.Biraz kaderci bir durumumuz var.
Bir şehrin yerleşkesinde yer kırıklarının olmaması inanın bir şey ifade etmiyor.Sizin deprem riskiniz ortadan kalkmıyor.Çevredeki kırıkların sismik dalgaları külometrelerce ötede korkuya sebep olması bir yana binaları yıkabiliyor .! Siz bunun farkında bile değilsinizdir. Deprem bir tirafik kazası gibi etkileri önlenebilir riski azaltılabilir diye düşünebiliriz.Gerçi düşünme riski ortadan kaldırmaz.Eylem lazım !
Şehirde büyük inşaatlar yapıp sayılı iş insanlarından biri oluyorsunuz.Hayatın size sunduğu imkanları iyi kullanmış oluyorsunuz.Sonrası bedeninizdeki isyankarlaşmış hücreler sizi bu keyifli hayattan kopartıyor.Geç kalınmış her hücresel hastalık sizi bu hayattan koparmış olmak için bir sebep oluyor.On oniki santimlik bir pankreas sizi ölüme karşı savunmasız bırakabiliyor.Onkoloji hastalarının büyük bölümü kamu hastanelerinde kendilerine iyi bakılmayacağı duygusuna sahiptir.Bu çok yanlış bir durum.Onkoloji ilaçlarının sıtandart olduğunu düşünecek olursak kılıniklerin sadece tecrübesi öne çıkar.İyi bir uzman onkologun ekibiyle multidisipliner denilen bir çok alanın katkısını düşünecek olursak kamu kiliniklerinin onkoloji merkezlerinin önemsel olduğunu bilmek durumundayızdır. Bazı hekimlerin kendi bırançlarında çizgi üstü oldukları bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.Bunu biliyoruz ama çizgiye yakın olan hekimleride bir kalemde silmenin anlamı yok gibi. Yaşamak inanın bizim karar verdiğimiz bir ömrün mesefesini biçimlemek olmuyor. Tanrı bize uygun gördüğü ömrün sınırlarını kendi çiziyor. İnsan denen varlık akıl ve bilgelikle sınırlı bir alanın içinde olmaktan kurtulamıyor !
Kendini diğerlerinden üst gören kişiliklerden oldum olası nefret ederim. Kibir hayatımızın zehiridir. Tıpkı kin tutmak gibi .Sizin basitliğinizi öne çıkartır. Mal mülk unvan sitatü sizi insani değerlerden soyutluyorsa bu sizin felaketiniz olur. Bataklıkta debelenirsiniz.
Yıkık bir şiir yazdım dün herkes uykudayken sana.Gemiler dolaşıyordu nehirlerde ıslak bir özgürlüktü dökülen.Biliyorum sen beni hiç sevmedin kendince..Ansızın kapı çalar ,sen gidersin o yorgun gecenin sabahında.İkindi çayları içilir yanlızlıgın ürkek bir serçe konar pencereye.Yanımdasındır o gidişlere inat yüreğim koynunda seninle..Benide alın yanınıza unutamadığım ölümlerim.Yıldızlar kaçıp gitsede gecede olsun seninleyim.Şimdi işçiler uyuyar yorgun kirli şiltesinde umudun.Üşüyorum artık temmuz çok ıraklarda rutubetli yazı yok mevsimlerin.Şu sokakta dolaşan soytarı kılıklı yalan birde hiçliğin.Yıkık şiirlerde anlatılan ne varsa umuda dair içinde sen olan.Ben senin çocuğunum Anadolu koru beni yalanlarından acının.Götür beni gemilerin güvertesinde adı akdeniz olan bir kadın.Islatıp koynunda beni dağlarında dolaştıran o geyikli yolda.Ölüm deli ölüm yosma kadınlar gibi ansızın gelen.Kirli şiltelerde seviştiğim kerhanede günaha giren gençliğim.Anlatılmayan o karanlık gecede benim koynumdaki kimsesizliğim.Niçin sevişmeyi bilmez bu ülkenin kadınları hiç gülmeyen.Gözlerinde acı gözlerinde keder olan bir hikayedir ömür.Çok özledim o yasak kavgalarını ruhun kırmızı bir günahtı bu.Yasak olan ne varsa yaşamalıydık özgürlük böyle bir şey. Artık hikayesi olmaz bu ömrün kadınlar ağlamaz gidişine gecenin.
Aslında hepimiz iyi insanlardık sadece yazgımız agır bir yazgıydı.Hiç normal insanlar olmadık.Yaşadıklarımız normal değildi çünkü. Katlanılası agır hastalıklar yaşadı bedenlerimiz.Sünepe kılıklı böcekler buğday başaklarını kemirdi umutlarımızın.Korkunç rezillikte kıçları yağlı pislik ruhlar doluşmuştu çevremize. Gülmek haram oldu. Biliyorum hayat birilerine güzel. O birileri hiç düşünmezler çevrelerini dünya onların kıçıının üstünde kurulu sanki .!
Birisini çok severseniz onun size acı çektireceğinden emin olabilirsiniz. Size kara perdelerin arkasında yaşanacak bir ömrü genellikle sevdikleriniz layık görür. Siz bunu çok geç anlarsınız sevmek celladınız olmuştur artık.Yinede yaşam sevmekle anlamlaşıyor.
Bazen kayıplarımız bizi özgürleştirir Üzülürüz belki serde alışkanlık vardır yaşanılandan . ‘Hani senden gelen herşey başım gözüm üstüne ‘ deriz Sonra bakarsınız o vazgeçilmez olanın öncelikleri farklıdır.Hani şair diyorya ‘Savur saçlarını bebek savur biraz ‘ Eğer saçların savrulması elzemse özgürlük daha bir anlam kazanıyor.
Yaşamı birlikte karşılama birbirine yoldaş olma aile oluşturma karekterini benimseriz.Aslında biz türklerde olduğu kadar bir çok toplumun karekterinde-de aile kavramının yaşandığına şahit oluruz.Tüm din ögretilerindede ailenin önemsel görüldüğünü biliriz. Tüm bu gerçeğe rağmen aileninde ruhu kalıplara soktuğunu yaşayarak öğreniyoruz.Yaşamımızda çizgilerin yerini iyi tesbit edememiş yorgun insanlarız. Dogrusu hayat bizlerden çok şey istiyor.
Uzunca bir ömür yaşadığınızı düşünün bir çok şeye sahip oldunuz çaresiz O zaman yaşamı kendimiz içinmi yaşamalıyız.Çogunlugumuz kadın erkek birlikteliğinde üreme iç güdüsünün anlarınız oldu .Yogun duygular yaşadınız yetmezlik içinde kişiliklerle muhatap oldunuz.Sonra ıssız derinliklerine saklandınız ruhunuzun.İzdüşümünüz size bir hüzünlü ömrün korkularını çizdi.Olsun sizde bu köhne dünyanın kırık camlarının gerisinden dinlediniz ömür denen hikayeyi.
Tüm ruhlar o berzahta toplandılar.Konuştular söyleştiler.Herbiri farklı yolculuklardan gelmiş muymin kimselerdi. Onlar Namazlarını dost doğru kıldılar oruçlarını tuttular. Nefislerini korudular. Sonra ölüm geldi.çKabre girdiler.Topraklar atıldı üstlerine melekler sordu .Siz nasıl yaşadınız.Kimileri köşklerde yaşamışlardı Fabrikalar kurmuşlardı .Dört çeker ciplere binmişlerdi.Kimileri yetim malını gasp etmişlerdi. Hak yemişlerdi .Yaşlı muhakeme yeteneği zayıf yorgun büyüklerin zafına el atmış. Birilerini sömürmüşlerdi .Şimdi o cafcaflı hayat yoktu artık Ölüm gelmişti. Tüm ruhlar uçup uçup hurma ağaçlarının dalına kondular .Serçe gibiydiler. Ürkektiler.
Her geçen gün yaşadığımızı sanıyoruz Görmezden geldiğimiz şey zamanımızın bize kısıtlı verildiği gerçeğidir.O zaman biz yaşamak için değil ölmek için varız !
‘Bir olgunluk seviyesi var.O seviyeye ulaşınca kimseyle uğraşasın gelmiyor.Kendini yetiştirememiş, sinsi,özgüvensiz,iki yüzlü insanlardan uzaklaşıyorsun.Seni hasta edeceklerle birlikte olmaktan vazgeçiyorsun.O seviyeye ulaşınca kendine değer vermeyi öğreniyorsun..."-Sigmund Freud . Şimdi o noktadayım. Yanlızlık ilaç gibi !
Hayatım boyunca hep şunu gördüm Hak yeyip palazlanan kişiler daha bir arsız ve cüretkar oluyorlar sizin susskunlugunuzu korkaklık olarak görüyorlar ! Bu tipler ailenizde olunca rezilce bir acı yüreğinizde çörekleniyor.Böylelerine karşı susmamalıyız. Ruhları fahişeleşmişlere ahlaklı davranamayız.
Mezepotamyada bir genç tanıdım adı aziz. Esmer bakışlı kara buğday bir umudu vardı azizin.Okuyup bir fabrika kurmak istiyordu ! ona fabrika kurmak için okumak değil para lazım dedi lisede aynı sırada okuduğu yoldaşı sezai.Hem bırakalım fabrikaları devlet kursun.Biz eşit yurttaşlar olarak çalışalım üretelim. Sonra yıllar geçti güneş balçıkla sıvandı.Kara çalılar büyüdü.Yolculugumuz kısa sürdü.Umudumuz tükendi. Hiçbir şey üretmeden hiçbir icat bulmadan memleketin neyi var neyi yok satanlar ceplerini doldurdular.Çocukları aç uyudu bu memleketin. Kadınları evleri terk etti.Ekvatorda bir memleketti bu memleket. Bizden gibiydi.Siz masa dağını bilirmisiniz ben öğrendim. Beyazların siyahileri sömürdüğü o ülkede şehrin tam üzerinde görkemli bir özgürlüğü müjdeliyor ahaliye. Sonra uyanıyorum erkence uykulardan Toros dağlarının yamacında alanya oluyor korkularım. İnsanlar içki içiyor akşam olunca pahalı lokantalarda şöyle bir yetmişlik açtırıp anason kokuyor günahlar.
Alanya sokaklarında rus ve Ukraynalı aileler çoğul bir gurup oluşturmaya başladı .Bazıları oturdukları konutlara kendi bayraklarını asıyor ! Ülkelerinin özlemini böylece yansıtmaya çalışıyorlar. Çogunun altında bir türk ailesinin alma şansı olmayan pahalı taşıtlar var. Ülkelerindeki savaştan kaçmışlar .Kimbilir belki kendilerince haklılıkları vardır.Biz türkler genelde savaşlarda ülkemizi pek bırakmayız.Kimbilir belki bizdede ülkeden kaçıp kendine yeni bir hayat kurmak isteyenlerimiz olacaktır mutlak ! Devrimci bir karekter kendi ülküsünün peşinden gider .Bu onun yaşam felsefesidir.!
Ögrenmek bilmek araştırmak önemli uğraşlar. Kabul edelimki herşeyi detay bilme şansına ve onun için gerekli zamana sahip değiliz. Bu bizi gerekli olan bilgiye ulaşmaya çalışmaktan geri koymamalı. Hukuk tıp tanrı bilim (ilahiyat ) sosyoloji tarih yer bilim doga astronmi fizik kimya edebiyat disiplinlerinde birşeyleri bilmeye çalışmak anlamaya çalışmak gerekli olduğu kadar içselleştirmek hoş bir şey olsa gerek !
Özgürlük belkide seni sevmek gibi bir durumdur.Ulaşılması zor.Unvansız parasız pulsuz umutsuz yaşamaktır özgürlük. Artık herşeyin sahtesi var Sözcüklerinde öyle gülümseyen siyah kilotlu yalanlarında .Gizleri ortalıkta korkuların. Aylardan kasım yıllar evvel Kafkas göçmeni babam şirin ustayı kasımda kaybetmiştim birde aralık var ölümleri üsütüme yığan beni mazlum bırakan.
Bazen insan çaresiz kalıyor.Bazen yaşamı anlamsız sanıyor.Tabi bu duygular anlık duygular. Bir deprem anında korkumuz bir çaresiz hastalıkta yükümüz artıyorsa aslında içten içe yaşama arzusunu içimizde hissetmiş olmuyormuyuz.
Çogunlugumuz kültürel taban kavramını görmezden geliyoruz .İnsansak ortak bir noktada buluşuruz diye düşünüyoruz.Devletlerin sınırlarının suni olduğunu düşünüyoruz ! Bu durum yüzeysel baktığımızda doğru görünsede derinlere indikçe bunun böyle olmadığını görebiliyoruz.
Bazı kültürler daha özseldir milletleşme süreçlerini yüzyıllarda tamamlamışlardır.Biz türkler kültürel noktada bu konuma sahip olduğumuzu biliyoruz. Toplumsal karekterin ortakça bir insanlık kültürü oluşturabilmesi bu temel üzre oturur ve evrensel ortak değerlerle olgunlaşır. Biz var lığımızı korumaya çalışırken bu varlık değeri evrensel değerlerin dışında biçimlenmemelidir. İnsanlık bir bütüncenin içselinde gelişiyor !
Seni seviyorum biliyorsun .Ama söylemeyi beceremiyorum kızıyorum sana seni sevdiğimi bildiğin için.!
Hüzün dolu yürekler belkide bu dünyaya alışamamış insanların kalpleridir. Hani bir yerde olursunuzda kendinizi oraya ait hissetmezsiniz. Ne işim var burda benim dediğimiz anlar.!
‘ Öldügüme gam yemem yar elden ele düştü’ ! Ölüm geride kalanları mazlum bırakır gerçi olan ölene olur derizde bu biraz göreceli bir kavram oluyor.Olan kalanlara oluyor.Yalandıgınız bir dağın çözüldüğünü görüyorsunuz.
Biliyoruzki geride kalanlar şimdilik varlar onlarda o meçhul yolculuğun yolcuları olarak zamanı bekliyorlar. Üzerlerindeki o umursamazlık zırhının içinde depreme yakalanmış insanların ürkek çırpınışlarını görürsünüz. Korku zirve yapmıştır.
Hadi bırakalım birileri bu dünyayı kurtarsın .Biz yaşamın çiçeklerini devşirme çalışalım. Üzüm bağlarında bag bozumlarına katık edelim sevinci.Bir karpuz tarlasında umut olalım yitikliklerimize kavuşmak için. Esmer saçlı kadınların saçları rüzgarlara yoldaş olsun. Özgürlügü avuçlarımızda büyütelim.
Yagmurların geceli gündüzlü toprakla buluşması kasvetli bir havayı şehre giydirince insanlar evlerine çekildi Şehrin üniverstesinin yeni rektörü attığı sosyal medya paylaşımında yağmurun bereketinin önemini vurgularken .Üniveriste bahçesindeki ağaçsız beton bılokları unutmuş görünüyordu. Söylendigine göre iktidardaki partinin üniversitedeki temsilcisi bir karektere sahipmiş. Yagmurlar Toros dağlarının yamaçlarındaki sedir ağaçlarının rengini tozdan kurtarmış.Yamaçlarını yeşile boyamıştı.Yagmurdan çoğumuz memnunduk . Kapıdaki kediler hari. .Biliyordukki kediler ıslanmayı pek sevmiyorlar.
Yagmurlar yağıyor şehrin üstüne yosma bir gülüş çakıyor yıldırımlar gökyüzünde. kapıda bir sokaka kedisi bekliyor .Niçin bekliyor bilmiyoruz. Hastanelerde yorgun hastaları var hücre isyankarlıklarının.
Hani yaşamak için muhtaç olduğumuz bedenimizi tehdit eden.Bir kadın doktor topuklu ayakkabıyla dolaşıyor hastalarını o odaya girmeden ayakkabının tiz topuk sesleri kulakları tırmalıyor.Zengin hastaların tek kişilik odalarında daha bir önemsel oluyor doktorlar odada kalmaya .Esmer bir hemşire kitap okuyor gecenin geç vaktinde bankın arkasında tünediği sandalyesinde gözlerinde bir mahmurluk var.Dışarda arasıra geçen polis otolarının mavi kırmızı ışıkları yansıyor sokaklara . Gece lacivert hükümdarlığında sabaha ulaşmaya direniyor gibi.Ben seni anlamıyorum niçin böylesi geride duruyor umutların .Niçin asalak kazların çığırtkanlığına boyun eğiyor yüreğin. Yaralı bir ceylanı içinde ağlatıyorsun. Sen beni hiç sevmedinmi.Sen mezepotamya sümerlerin dev nehirlerinin sularından beslendin.Saçları dicle sularında yıkandı ruhumun kadın hükümdarlarınınSen benim korkularımdan öte büyük tahtların yolcusuydu umudun.
Kim derdiki güvercinler uçarken dam pinlerinde kadın özgürlüğü aradı.Uçsuz bucaksız gök yüzünde umutları vardı gecenin sabaha dönük.Tanrı sevmişti onu bekliyordu o muazzam düğününü ölümün.
Daglarda kuzuların dolaştığı mevsimde bir türk ocağının dumanında aradı .Yalan konuşan kadınları kovdu hep otağından bekledi gülümsesin güneş.Ey bu rezil çağın çığırtkan asalakları korkuyorsunuz biliyorum .
Askerler tanıdı tarih mavi gözlü gözüpek askerler .Çok ağaçlar büyüdü gökyüzüne doğru çok başaklar boy attı.Özgürlük aradı utangaç yolcuları gecenin maviydi gece gökyüzüydü.Ovada türk akıncıları atlarını sürüyor ortalık toz duman şimdilerdeAnlat diyor Anadolu benim nehirlerimi ıslansın yüreğin sularında.Yaz hikayesini umut etmenin ,buğday başaklarını devşir bu ülke senin.
Günümüzde sınıfsal mücadele öne çakacak görünüyor ! Kapitalizim sermaye gücü sömürüde sınır tanımayınca arayışlar bireyi kendi yaşadığı sınıfı tanımaya itecek .Artık günümüzde beyaz yakalı çalışan olmakta yetmiyor.! Kapitalizimin sınıfsal çatışkısı dalgalarını büyütüyor. Emek yoğun yaşamak imkansız hale geliyor. ‘İşçinin alın terini kurumadan verin ‘ diyen bir pergamberim ümmetiyseniz emekçi olmak zorunluluğunuz sizi bu sınıfın bir yoldaşı olmak seçeneğinden başka bir yol bırakmıyor.
Özgürlük hiç birimize altın tepside sunulan bir kahve değildir.Özgürlük yiğitçe bir mücadele istiyor. Bu Mucadele insanlığın gerçek hikayesi olacak gibi görünüyor !
İçimizdeki şeytanı öldüremiyoruz ! Bunun içindirki mutlu değiliz.Uslu çocuk olmamızı isteyenlere dönüpte baktıgınzda sizden bir şeyleri çaldıklarını rahatlıkla görebilirsiniz. Çevrenizdeki zengin figürlere şöyle bir göz gezdirin göreceksinizki yüzlerinin astarı yırtılmış. Gözlerinin ferleri sönmüş ölümü unutmuş toprağa kibirle basar olmuşlar.Bilmeliyizki bir ömür emekle çalışın kazandıklarınız sizi zenginleştirmez ! Sadece çalmak ve birilerinin hakkını yemekle palazlanırsınız. Ölümün Oldugu bu yalancı dünyada buna gerek varmı bilemiyorum !
O güzel ruhlu kadın hiç tanımadı beni.Bende onu hiç görmedim .Bazen akdenizin dalgalarının arasında sesini duymuş olur o ince acı dolu yüreğimin derinlikleri.Bazen kıskanırım onu şehvetli sevişmelerinde yokluğunun .Çogu kezde köhne bir hikayenin bir köy kahvesinde tahta bir masaya yazarım adını aşkın. Hep söylerim aşk hastalıktır.Bende çok hastalanırım ayazlarında o lacivert gözlü gecenin. Sıska bir umut ışıklarını saçar pencerede .Belki sen gelirsin .Belki ben gitmiş olurum .o meçhul ülkesine ölümün.
Çok şeyi aldattım ben. Aldatmadım değil.Önce kendimi aldattım.Katlandım gereksiz yitiklişlere.Önemsedim bana önemli değerli dedikleri ne varsa.Sonra ömrün geçtiğin hissettim. Baktımki önemsediğim ne varsa yanında önemsizleşmişim.Hani bir yerdesinizdir.Ama oraya ait olmadığınızı anlatır size bakışlar. Anarşistleşip arsızlaşır sözcükleri konuşmaların. Susarsınız susmak öyle bir acıdırki bilirim ben.
Bir şeylere kızmaya devam ediyorsak yaşama karşı hevesimiz geçmemiz demektir.içimizdeki kavgalarımız aslında yaşamla kavgamızdan başka bir şey değil.
Gelişmiş bir toplumun iki önemli özelligi vardır. Bireylerin birbirine saygısı ve hoş görü. Yaşadıgınız toplumda bunları görmüyorsanız siz gelişmesini tamalayamamış bir yozlaşmanın mahkumlaştırdıgı toplum bireyi olmuş olursunuz.
Toplum tüm paydaşları ile özgün bir gelişmeye açık olmalıdır.Bir sınıf bir gurup bir sitatü .Bir yuttaşı diğerinden üstün gösteriyorsa o toplumun gelişmişliğinden söz edemeyiz.Gelişmiş bir toplum sınıfsal çizgilerini silikleştirmiş bir toplum olmayı başarmalıdır. Tabi sınıfsal yapının ortadan kalkması sitatünün nötürleştirilmesi ortak bir değerler yogunlulgu gerektirir.Bu durumu sosyal yaşam bilinci diye düşünelim.
İzlencede adana üsülü yüzük çorbasını anlatan bir program izliyorum. Aklımdan hiç çıkmayan annemin hasreti daha bir yakıcı oluyor.Sonra bir zamanlar yaşayıpta şimdi toprak olan tüm sevdiklerimi düşünüyorum.
Bir yetişmişin en büyük yanılgısı kendi hayatını başkaları için ötelemek oluyor. Toplumsal yaşamın temeli olan ailede bu süreci alevlendiren bir içsel karektere sahip olarak destekler görünüyor .Genel anlamda ailenin içsel karekteri biz türkler içinde önemsel bir özsellik taşımakla birlikte bireyin yaşamının ileriki dönemlerinde kendi varsalını geliştirmek yaşamını avuçlarına almak gerekliliğinden feragat söz konusu olabiliyor.
Biyolojik olarak evrim söz konusuysa bilmeliyizki kültürel olarakta evrim gerekçel bir karekter taşır.Çagın getirilerinin dışında içsel bir yaşamı kabullenmemiz bizi yaşamdan soyutlaya bilir. Tüm öğretilerin ana karekterinde çağının hamuru olduğunu kabullenirsek her çağın arayışınında farklı olduğunu kabullenmiş oluruz.İnsanlık bu süreci ortak akıl eşitcel katılımla olgunlşatırma şansına sahip olduğunu bilmek durumundadır. Evrimsel gidişata kültürdede direnç gösteren kalıpların olduğunu biliyoruz.Belkide bu direnç bizleri dizginliyor. Kaostan koruyan bir gereklilik bizi sakinleştirmiş olabilir.Yaşam içsel çatışkıların düzsel arayışlarına olanak verdikçe gelişme olabiliyor. İnsan ruhu fırtınalardan beslenir.Durulganlıgı sevmez .Durulgan bir ruh yaşam ateşimizi söndürür. Azgınlaşmış bir ruhsa yıkıntının ta kendisidir.Burda yine denge öne çıkıyor. Özgürce yaşamak güzeldir özgürlüğün toprağında sorumsal yaşamak daha bir güzel !
Ülkenin yüzüncü yılına girerken tüm toplumun kapitalist cendereye sıkıştığına şahit oluyoruz.Yaşam için gerekli olan ne varsa barınma beslenme aile olma tüm gereksemlere ırak kalıyoruz.Yıkımsal bir sömürünün altında ezik insanlar diyarındayız.(kasım-2022)
Benim dogdugum ülkede insanların hüzün akar gözlerinden .Bir vakitsiz ölüm gelir gidişlerinde umudun.Sabahlarında ayaz bekler kapıda. Esmer bir kadın yorgundur gecesinde kadınlığının. Geride kalanlar yüreği yaralı sevdalarıdır ömrün.
Dogmuşsan büyük günahlara aşina olmalısın. Meleklerin pek bilmediği günahlara. O cehennemde yanacaklar dediği insanlara apartman daireleri satan emlak işletmecisi .Çok zenginleşince kolay para kazanmaktan unutu verdi tüm yasaklarını tanrısının. Artık paranın hükümdarlığında içinde yeşil kâğıtların bolca olduğu katılım bankalı hesaplarına tanrıdan daha çok güvenir olmuştu!
Ben senin için tüm çiçekleri sevdim. Hiç birini koparmadım. Yol boyu üzüm bağlarından bozum yaptı ellerim.Çok sevdim ben umut etmeyi. Tüm geride kalanlar önce gidenlerin hüznünü yaşadı .Bir anayasa yaptı şiirleri şairlerin. Esmer kadınlara sevdalanacaksın diyordu ilk pragrafı .Uzaktan seveceksin onları .Bir tutam papatya toplayıp Anadolu bozkırlarından getirip bir gece vakti kapısına bırakacaksın .
Hani o yabancı köyde insanlığımızı ararken kirazlar açmıştı dallarında ağaçların.Biz bir bakır bakraçta kirazlar toplamıştık.Sen bakir bir dugday başağı gibi mahmursundur.Benim yüreğimde ürkek ördekler yüzüyor. Mevsim gençlik mevsiminden kalan bir kaç kıpırtısı umudun. Şimdi papuçları kırmızı toprakta bir ceset gibi bekliyorum
Kenardan bakıyoruz kıçlarından rezillk akan hayatlara. Bir kasıntı bir bilgiçlik sormayın gitsin ! Ömrün tükenmeye yüz tuttugu bu zamanda sizinle uğraşamıyor ruhum. Ben gök yüzünün meleklerini bekliyorum. Onlara sorularım olacak .
Ne kadarda sevmişsin kenarda beklemeyi.Ekmegini çalanlara methiyeler düzmeyi.Sen beni bu taşlı dikenli yollarda yalnız bıraktın. Yapraklarını kuruttun umut ağacımın. Beni kendi karanlığımda bıraktın Çaldın ışıklarını mavi yorgun gecenin. Halbuki biz o mavi gecede büyüdük.Mavi gecede ısındı tenlerimiz.Perdeleri açık o şehrin sokaklarına karşı pencerede öpüştük günahlarınla yanlızlıgımızın.
Biliyorsun hep vefasız çıktı sevdiklerimiz.Bizde vafasızdık biliyorum. Hiç durmadık haksızlığın yanında .Eskisi gibi olmadı hiç bir şey. Yine kış geldi sardı sarmaladı üşüttü bizi
Üstbatında asit birikmesi başlamış. Kısık kısık günaha girerken serçeler onu saklamış. Siz bakmayın serçelerin küçük olduğuna kar taneleride öyledir .Bekleyip durup çığ oluverirler dag yamaçlarında.Soguk bir ayaz odayı kaplar.Fahişe bir gülüştür gecesinde yaşanan.Hastalar sabahı bekler .Akşam üzeri paydosta beyaz yakalı hekimler çıkartırlar üzerlerindeki yükü. Gökyüzünde yıldızlara emanettir artık hastalar. Açıp kutsal kitabı okumalıyım. Vakit ölüm mevsimine çeyrek var.
Bana çocukluğumdaki köpeğimiz fındığı hatırlatan siyah beyaz bir köpek yanıma geldi beni kokladı .Kurrugunu salladı .ve gözlerini bana dikip yanıma çöktü. Bir müddet öylece bakıştı. Gözlerinde sevgi vardı .Ben uzun yıllardır öylesine merhametkar bir sevgiyi hiçbir gözde görmemiştim.Bir müddet sonra kalkıp beni şöyle bir süzdü ve geldiği yoldan gitti. İkimizde aynı zamanın canlıları olarak onun benden daha özgür bir duruşu vardı !
Bizler insan olarak özgürlüğü bilmiyoruz! Yorgun bedenlerimiz sokaklarda gezer olsada ruhumuz içsel cenderelerinden kurtulamıyor. Tüm yaşam yanılgılarımızın özeti şudurki .Mahkumlugumuz hayatımız oluyor.
Ne yapsak hayat bize kendi yasalarını uyguluyor.Bazen gülümsetiyor .Çogu kez üzüyor bizi .Öyle ‘hayatı pilanlıyorum ‘ lafları afaki kalıyor.Bazılarımız bir şeylere kavuşur görünsede . Bir şeyler oluyor.Acı ve hüzün hükümdarlığını hatırlatıyor yorgun yüreklerimize.
Çevremize yaptıklarımıza uymaya çalıştıklarımıza bir bakınca her şeyin naftalin koktuğunu görüyoruz ! Yaşamı geçmişten gelen alışkanlıklarla sürdürdüğümüzü görmek istemiyoruz.Beynimiz gerçekten formatlanmak istiyor .Bunu anlamak istemiyoruz. Bedensel ve ruhsal tüm eylemlerimizin kalıplar içinde olduğunu görmek istemiyoruz.Böyle oluncada özgürlüğümüzün özgürsüzlükte kaldığını anlamazdan geliyoruz!
Bir görüşe göre önümüzdeki yüzyıllarda insan denen canlı dinlerin kıskacından kendini kurtayacak ! Yaşamın tabuları birbir sabun misali eriyecek insanlık özgürleşecek .Aile esnek bir içsellige kavuşacak ! Böylesi sıra dışı bir yaşamın olasılığını pek gerçekçi görmezssekte (gereklide olmayabilir ) Gelecegin değerlerinin şimdikinden farklı olduğunu gelecek nesillerin bizden farklı bir sosyal hayat bilinci taşıyacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.Ölüm karşısında insan varlığının dine bakışı ne olabilir sorusu şimdikinden farklı olur görüşünü öne çıkırtıyor diyebiliriz.
Ölüm nerdesin çabuk gel.Bizi bu bilinmezlik karanlığından çıkar.O çağıran parlak ışığınla bizi aydınlat. ! Sakladıgımız namuskar bedenimizin mahremiyetini toprakla buluştur.Bize huzur getir .Yorulduk bu fâniliğin meşakketinden.
Ben çok üzülürüm annesi olmayan babası garip çocuklara utanırım kendimden.Saçlarını kim tarar acaba hani mavi önlüklerle okula giderken o annesi olmayan kız çocuklarının.Kim hazırlar beslenme çantalarını .Kim hüzünlenir gök yüzüne annesiz babasız bakarken !
İnsan yaşarken bir karektere bürünmeli . İçinde dürüstlük olan.Bilinçli yaşamalı .Bizlerin diğer canlılardan farkımız oldugunua göre bu farkı yaşam bilinciyle olgunlaştırmayı becerebiliriz.Küçük hesaplarla ilkeleşmenin gerekçesi olmamalı hayatımızda Çogunlugumuz dik durmayı beceremiyoruz. Rezil bir hiçliğin pençesinde gibiyiz ! Mal mülk sahibi oluyoruz kişiligimizi tüketiyoruz.Birilerinin köhne duvarlarının gölgesinde ışığa ulaşamıyoruz.Ömrü karanlıkta tüketmek ne büyük bir gaflettir.
Tanrı bizi korusun . Tanrının olmadığı bir hayat ruhsuz bir beden gibi anlamsız ve eksiktir.Tanrı bizim arkadaşımızdır.Yoldaşımızdır .Ülküdaşımızdır.Biz onu kabullendikçe o varlığının gücünü gösterir ruha. İçimizdeki şeytanı dizginler. Eksik sevilmiş kalplere şifa olur. Girmeyin tanrımızla aramıza.Biz varsak o da vardır ! Ama siz yoksanız o yine vardır. Kafalarınıza geçirdiğiniz sarıklar sizi bizden daha yakınlaştıramaz tanrımıza. Biz çıplak ve yalın ruhumuzu tanrımıza emanet ederiz.O bizim aklı kullanmamızı ister. Baharı kışı yazı kabullenmemizi bekler. Bize umut verir. Rızkınızı arayın ve sahiplenin der.Tanrı bizi sever. O bize aittir.Biz onun bahçesinin çiçekleri.
Biliyorum seni beni anlamadın. kimse kimseyi anlamadı bu dünyada. Sonra şiirler yazdı gözlerin küçük turanç aşkları anlatan. Kırmızı sarı beyaz güllerden hikayeler çizdi resimin.
Biliyormusun insan denen varlık aslında sevmek sevilmek istiyor.Paylaşınca mutlulaşıyor umudu. Gök yüzünde lacivert ülkeler kuruyor. Sonra yorgunlaşıyor ruh. Biliyorum yorgun insanlar ülkesinin sahipsiz çocukları olmuşuz.
Bu erken uyanmalarım beni yorgun bırakıyor.Sabahın gelişine şahitlik etmiş olsamda bir eksikliği hisseder oluyor ruhum.Sonra ezan okunuyor.Ezanı arapça okuyor müezzinler.Kabul görmüş içimizde yer etmiş görünüyor. Rahatsız değilim .Türkçeye çevrilmesi basitleştirebilir anlamını diye düşünüyorum. Bazı durumlarda sınırsal gereklilik ortaya çıkabilir. ! Tabi bunun sınırlarını iyi çizmek lazım.
İçinizdeki anlatamıyorsanız .Yaşarken eksikliğe mahkum kalırsınız. Alışkanlık insanı olarak bizler kendimizi anlatamıyorsak alışkanlıkların mahkumu olmamız kaçınılmaz oluyor . Kendinize yetmediğiniz zamanlar arayışlarınız kaçınılmaz olur. Sizin için gerekli olan ne varsa dışlayıp .Anlamsız hislerin mahkumiyetini yaşarsınız.Bu sizi fedakârlığa götüre dursun .Siz ömrünüzü birilerine ipotek etitiginizi anlama şansına dahi ulaşamamış olursunuz.Çogunlugumuzun durumu bundan ibaret olmuyormu. Çizgi bilmez zübük ruhları parlatmakla meşğul olan bir yanılgının içinde tükenmiyormuyuz.
Özgürlük sadece bunun için yaşamalıyız.Önem verdiğimiz çok şeyin aslında ruhumuzdaki zincirler olduğunu anlamalıyız artık. Kilidi açmaya çekiniyoruz.
Evlendiginde onu bekleyen hayatın koca bir mahkumiyet olduğunu nereden bilebilirdi.Artık yapamıyorum dedi ve bıraktı ! Aslında yanlızlıkta tercih edilecek bir durum olmasa gerek.Ama aynı pencereden bakalımayan hayatlar yalnız hayatlardır. Kalabalık bir aileniz olduğunu düşünün .Sonra ruhunuzun yanlızlıgı yüreğinizi kanatsın.
Ortak akıl ortak bir sofra sevgi dolu bir umut yüreklerde. Hani ‘ sen bana göre değilsin ‘ derken şair sen bana göresin biliyorum. Mahzunsun kalbin yaralıdır senin .
Bir kadın sesi duydu ruhum.Aglıyordu. Gel dedi gözleri yıkık bir çöküntülük üzerinde doğrusu bende fazlasıyla yorgundum.Yapamam dedim .Ben kanatları kırık bir kuş yıkık bir duvar gibiyim.Gecenin bir vaktinde üşüdüğümü hissettirdi yanlızlıgım.Tüm eksik sevilmiş kadınlar.Sanki onda anlatırdı kendilerini. Aglıyordu .Dipteydi gecenin karanlığında güneş onada doğacaktı şüphesiz.Rutbesiz askerler sevişecekti umutlarında onun . Özgürlük onun için olmalıydı başka kimse için değil. Herkesin kendince bir izdüşümü vardı bu yolculukta.
Kar yağıyor ırak şehirlerine ruhumun.Bir kadın ankara garında tiren bekliyor. Kırmızı çizgili lokomatifte Ömür tüketiyor makinest .Bir kadın bekliyor onu memeleri karanlık bir kadın .Alın yazısı hoyrat ellerde bir mahmur geçiyor ömrü .Üşüyorum ben bu hikayesinde zamanın .
Gök yüzünü göremiyoruz.Her yer karanlık.Saklanı vermiş umut kaf dağının ardına.Köhne bir yalan kasıp kavuruyor ortalığı. Hani devrimci gençleri vardı bu ülkenin.Gözü pek ülküdaşları vardı. kırık bir cam ardında saklanı verdi korku yalan dolan söylevler tırmalıyordu uykularını gecenin.Bekledik güneş dogsun.
Şimdi yaşadığımı anlamak için bir çay demlemeli gözlerine bakıp. Sonra bir yufka ekmeğe abanmalı. Unutmalı tüm acılarını zamanın .
Şimdi o ışıkları gece boyu yanan evlerde ne acılar var kimbilir. Belki bir ölüm gelmiştir o kırılgan umutların otağına. Geride kalanlarda bir çaresizlktir nefes almak .Hani o keçilerin otladığı dag köylerinde erkence kalkar köylüler. Süt sağılır gülümser kara koyunlu yörük kızları .Ölüm ötede değildir .Bunu bilmiyoruz söndürüyoruz ışıklarını odaların. Aydınlıktan korkuyoruz.!
Yarınlar bizi nereye götürür ? Bu soruyu kendimize sorduğumuzda karmaşık bir yanıt beklemek gerçekçi olmayacaktır.Olgun bir sonuç hiç olmayacaktır.Dün bizi nereye getirdiyse yarınlarda bizi oraya götürecektir. İşin özü tutunmakla ilgili bir durum .Nerdeyim .Kimim.Yaşam bana ne verebilir .Ben yaşamdan ne alabilirim. Tüm ömür bu soruların yanıtını verebilmekle anlamlaşıyor. Tabi aile bağları komşuluk yakınlık bunlar bize nefes aldırabilir.Ama aynı zamanda bizi çemberin içinde tutar.Hayat bir çemberin içine sıgarmı. Bunu bilmek için çemberi kırmak gerekirse kırılmalımıdır.Yoksa kırılma felaketmi getirir. Yaşam enteresan bir durum. İnatçı bir umuda tutunmuşuz .Ömrü geçirtiyoruz.
Yaşam büyük bir devinimle kendi çarkını döndürüyor.Kimileri yaşama üst bir sınıfın mensubu olarak geliyorlar .Sermaye sahipleri üretim araçlarının imtiyazcıları .Yetkenliklerini kendi sınıfsal güçlerinden doğal bir sonuçmuş gibi almış oluyorlar. Büyük halk kitleleri bu sınıfın şatavatlı yaşantısının gölgesinde ezikliklerini yaşaya dursunlar. İçsel değerlerini dahi koruma yaşama şansına erişemiyorlar. Tanrı ölümle adaleti sağlıyor sanki.Azgın sömürü figürlerini dizginliyor. Gerçi ölüm herkes için eşitliği getirmiyor gibi. Eşit yaşanmamış bir hayatın sonunda eşitlik olmuyor.!
Belki birgün beni hatırlarsın .O çirkef yolların sonunda yetim umutlarımın kardeşi olursun . Sana ülkemi anlatırım yorgun insanlar ülkesini.Saçlarını tararsın gecemin. Korkunç cahilliğime kalem olursun .Bana yazmayı öğretirsin kötü kaderleri silip güzel güllerin açtığı bahçelerden hikayeler anlatırsın. Ben dinlerim seni yoksul mezelerin boynu bükük kaldığı anason kokan masamda. Senin için tüm günahları kabullenir gecem.
Bazen güneş ışığını saklar.Bizim onu hak etmediğimizi düşünür.Kendince haklıdır-da . Siz şarkıları söylemeye devam edin .Duyan olur sesinizi.
Biliyormusun sen gittin ben kısıtladım kendimi. Artık sevgiden ırak kalmak istiyorum .Küle düşmüş kedi yavrusu gibi yüreğim. Ekmekleri ısıtıp ısıtıp sen diye kokluyorum. Ölüyorum ben artık işsiz fahişeler gibi istenmeyen bir dünyanın içindeyim.En önde gözükenler karşı saflara geçtiler.Menfaat var bir ruhları varmış. kirli fareler gibiler. Bir Nehirler kendi yatağında birde ben . Hani uyansam yanımda kimse yok .Uyusam yatağımda dikenler.
Herkese verecek güllerimiz olmadığına göre .Gülleri yaprak yaprak dağıtmalıyız.! Kimseyi kırmızıdan mahrum bırakmak olmaz. Koca bir gülü bir kişi koklamamalı. Varsa bir artı değer o paylaşılmalı.İktisat birazda ulaşılabileni ortakça bölüşmek olmuyormu. Tüm buğdayları bir ambara değil çok ambara dağıtmalı. Benim değil bizim arabamız olmalı. Tümce yanlış yalanları süpürüp gerçeği tanımalı.Doga bunu istiyor.Kimsenin kimseden üstünlüğü olamaz.Bunu biliyoruz. Sadece bilmeye çalışmalıyız.Anlamaya çalışmalıyız.Hergün aynı noktadaysak yanılgıdayız.Daim ötelerden doğar güneş güneşe ulaşmalıyız.
Kendimize bir soralım doğru düşündüğümüz şeyler gerçekten doğrumu .Gerçekte özgür bir hayatın içindemiyiz.Bilgi gizli saklı küplerin içindede bizmi bu küpleri kaybetmiş oluyoruz !
Toplum ve insan neden bir bütünce içinde degilde içten içe bir baş kaldırının acısını çekiyor ruhlar.
Halk her şeyin en iyisini bilir ! Dogrusu bu söz pek gerçekçi umut veren bir söz olmuyor.Eger halk her şeyin en iyisini bilseydi toplumların tarihinde buruyganlar ortaya çıkıp tüm yanlışları ile dikta yönetimler kuramazlardı ! Halk sınıfsal ülküsel bir bilince sahip olabilme düzeyine ulaşmışsa halkın toplumsal gücü ortaya çıkıyor. Sorgulamayan biat eden . ‘Lider en iyisini bilir ‘ düşüncesi toplumların felaketi olmaktadır.
Yaşama bir baktığımızda alacalı pullu görüntüsünün ardında bir puslu ayaz yaşattığını görüyoruz.Mutsuzuz bizi huzura kavuşturacağını varsaydığımız olası geleneksel kalıplarda bizim için cendere olmuyormu. Niçin tüm yanılgıları günümüz insanı yaşadığı toplumda görebiliyor. Barınma eğitim sağlık yaşam düzeyinde halk kitlelerinin çogunsal yapısı niçin eksik bir olgunun içinde tükeniyor. Yanılgının karekterini çözümlemeyi nasıl başaracağız.
Bize acıyı zerk edenler ırakta değiller.Çevremizdeler.Kısık tıknaz beyinlerindeki hiçlik dürtüsü onların egolarını arşa çıkartıyor.Kendilerini önemli görüyorlar. Benliklerindeki serpme cehaletini pırıltılı gramofan kâğıtlarına sarmış gözlerine taktikları güneş gözlükleri onları gerçeklik ışığından karanlığa mahkum etmiş.Hepimizin çevresine tünemiş karanlık yüzler. Böyleleri kendileri içinde bir sorunsal karekterligi yaşatıyor.Bu tipleri ötelere yaşam alanımızın dıışına taşırmak lazım. Bunu yapabiliyormuyuz ne mümkün !
Bildigi tüm önemsellerinin yitikliğini hissettiren kara çalı bir kaderin muzdaribi olunca içine kapanır olmuş .Kimseyle konuşmuyordu.Ev gezmeleri onun için bir işkence gibiydi.O yalnız kalmak içindeki tanrısal özlemin sebebini anlamaya çalışmakla can hıraç mücadelesini sürdürürken bunu birilerinin hissetmesi mümknülülügü olan bir durum olamazdı. Birgün her konuştuğunda kaliteden bahseden tıknaz fikirli soyu sopu kendiyle alakalı kadının onki santimlik pankreasının başına bela olduğunu öğrenmiş oldu. Zavallı kadın kendisini çaresizliğe gark eden bu acınası yetmezliği yaşarken oldukça zayıflamış gözlerinin feri gitmişti.Tüm vucud temografisi çekilmiş ameliyat için geç kalındığını öğrenmişti.Doktoru ona kemoterapiye başlanması gerektiğini söylemiş bunun ona bir umut olabileceğini saygılı bir dille ifade etmişti.’Sonucu birlikte göreceğiz ‘diyordu doktor !
Kendimize sormamız gereken en önemli sorulardan birisi niçin yaşıyoruz ? sorusu olabilir. Yaşam gerçekten çetrefilli bir süreç gerçek ihtiyaçlarla çağın dayatmaları birbirini tamamlarken bizler toplumsal içselimizde çatışkılar yaşıyoruz .Tanrı bizi doğanın akıl sahibi bir varlığı kılarken zorba düzenlerde ezilmemizi istemez kuşkusuz !
Bu sabahta her zamanki gibi erkence uyandım.Aklımda deli sorular pencereden dışarı bakıyorum oldukça karanlık güneşin dogmasına yaklaşık bir saati geçkin bir zaman var. Sokaklar ıssız görünüyorlar.Alanya için soğuk diyebileceğimiz bir havayı pencereyi açınca hissediyorsunuz.Bu saatlerde hastanelerdeki hastalarla ceza evlerindeki mahkumları çok merak ederim. Usumdan anlatılmaz hayellerde geçer zaman zaman. Bazı binaların ışıklarının yandığını görürsünüz pencereden bakınca . Kabirlerde kasvetli bir korku yaşarsınız karanlıklarda. Onun için güneşin dogması lazım. Aydınlıgın tüm ülkeyi kaplaması lazım.Gökyüzünün o görkemli sonsuzlguna eş değer aydınlık hayellerimiz olması lazım bizlerin.
Eger kendi ruhunuza hükmedemezseniz o ruh sizi felaketin içine atabilir. Kişiliginizin ana karekteri ruhunuz olduğuna göre bunu nasıl başaracaksınız oda başka bir sorun .Ben bu ikilemden kurtulamadım.Buruygan yapıların yaşamasında güce erişmesinde sadece poltik bir zeminin oluşması yetrli değildir.Bizi faşizimin piyonu yapan ruhumuzun özgürleşememiş olması olabilir diye düşünülmelidir.Özgür ruhlar komuta altında olmayı pek istemezler.Burda sınırlı gerekilik kavramını görmezden gelemeyiz. (Askerlik gibi – çalışma gibi –yurttaşlık gibi ) kurallarını uyumsallıgını bu sürecin dışında tutmuş olursak sürüleşme psikolojisinin hastalıklı karekterini red etmek özgürleşmenin temel işlevine ulaşmak olacağını bize hatırlatır.Yaşam birilerinin mezesi olmamıza vesile olsada bunu red etme hakkımız olduğunu bilmek durumundayız.
Uydurma şehirler içimi ısıtmaz benim .Bir şehrin şöyle bin yıllık bir geçmiş olmalı . Bastıgınız kadırımlarda geçmiş yüzyılların ayak izlerini görmelisinizç. Köşe başlarında çeşmeleri kadim çınar ağaçları olmalı sokaklarının. Okullarının duvarları tarih kokmalı. renkli kerhane ruhlu umutlar dolaşmalı serçe yüreklerinde . Sonrada doluşmuş kalabalıkları olmamalı şehirlerin hani yedi göbek ötesinin bir izi olmalı topraklarında. Esmer fikirli gözü kara sevdaları yaşatmalı şehir.Öyle egriti şehvet kokan aşkların hastalığına kapılmamalı.Ben bu yüzden hiç ısınamadım bu şehre. Bu şehir benim şehrim değil.Beni hasret bıraktı tiren garlarına kırmızı çizgili lokomatiflere. Yüregi yıkık insanların yolculuk ettiği kompartumanlara. Ben demir yolcu çocuğuyum.
İnsan denen canlının içsel karekteri (kişiliği ) kendisinin tercihleri yada bilinciyle ilgili bir durum değildir.İşin temel yapısında toplumsal ailesel ve baskın kültürlerin yüksek düzeyde yönelimi vardır.Özgürlük sadece sizin biçimlendirebileceğiniz bir yol olamıyor.Sizin yolunuza tabulaşmış dikenler tel örgüler konduğunda siz bu sonucu kabullenmekten öte bir şey yapamıyorsunuz. Saygın yurttaş ahlaklı insan üzerinize giydirilen bu gömleğe birde dinsel algıyı ekleyelim zırhların içinde hayatta kalmaya çalışan silik savaşçılara dönmüş oluyoruz. İşin bide yaradılış dürtüleri yönü var. Üreme dürtüsü ,Alışkanlıklar ego içsel libedo tüm bunlar işi sarıp karıştırıp sizin önünüze koymuş oluyor.
‘Ölüm hayatın bir parçası ‘ Ani ölümlerle karşılaştıklarında en seküler düşününlerin kendilerini rahatlatan kılışe söz. Evet ölüm yaşamın içinde önemli bir sonuç.Görmezden gelsekte onu yok sayamıyoruz.En umutcul anımızda gök yüzünün yağmurlarının gök kuşağını karalara çalıyor. Ölüm karşısında ne yapabilirizki!
Ah yapılabilecek en gerçekçi tavır herhalde hayatımızı sahiplenmek olur diye düşünelim.Vazgeçilmez olan herşeyin ölüm karşısında nasılda hiçleştiğini görebilmeyi başaralım . Belki omuzlarımızdaki yükü hafifletmeyi başarabiliriz !
Evliligimiz ailemiz umutlarımız dürtülerimiz her halimizin özgürleştikçe katlanılabilir olduğunu anlamaya çalışalım. Birlik olmanın gerekselinde hiçleşmemize musade etmeyelim . Yaşamak inanın o zaman zor olmayacak .
Özgürlügü içselleştirememiş toplumlarda cehalet bayrak açar.Sizi koşar adım despot karanlığın içine götürür.Tüm halk yıgınlarınında kültürel yoğunluğa erişmesinin güç oldugu toplumsal yapılarda yanılgı felakete dönüşür. Çagdaş topumsal yapı karanlık ilkel bir yetmezliğe mahkum olur. Devlet mekanizmalarında olagarşik cehaletin var olma yanılgısı eğitim ve askeri karekterde direnç görür .Egitim bir toplumu ileri götürürken düzenin ilkeleşmemesi yine sistemin kendi gözlemsel korunaklarına bırakılmıştır. Askerler tüm devlet yapılarında önemselliklerini korumayla bütünleştikleri rejimlerden alırlar. Sanılanın aksine demikrasi ve çağdaş devlet mekanizmalarında sivil iradeyle askeri irade anayasal yapıda birbirini tamamlar. Tarih askerlerden çok sivil otoritenin buruyganlaştıgına daha çok şahit olmuş yaşam ve toplumun ilkelleşmesinde sivillerin çokda suçsuz kaldıklarını gösterememiştir. Bir ülkede askerler hedef olmuşsa bilmeliyizki bir karşı devrim eylemseliyle toplum karşı karşıya kalmaktadır. Her sivil güç demikrasi ve özgürlüğü getiremiyor.Eşitlikse ulaşılması zor bir kavram gibi görünüyor !
Bir kümenin ayakta kalıp varlığını devam ettirebilmesi ortak amaç ve bilinçle mümkün olabiliyor.Bu bireyselden toplumsala hatta ulusala belkide evrensele bu çekirdeğin gelişmesiyle ulaşıyor. Bir yerlerde baskılandımı sonuç çatışkı oluyor. Kaçma vazgeçme yada önemsememe hastalıklı bir kargaşayı içimizde yaşatıyor. Birey kendinden çok şey istiyor .İşin ilginç olanı çevrede sizden çok şey isteme hakkını kendinde görüyor. Kimbilir belkide günümüzde aile bağlarının pamuk ipliği gibi çözülmesinin içselinde bu sınırsız özveri yanlılgısı öncül oluyor.
Sokak yaşamın ana dönencesi değildir.Sanılanın aksine yaşam sizin olduğunuz yerle ilgilide değildir.Mekanlar insan varsa ruh bulurlar yoksa en şatafatlı şehirler en görkemli binalar en lüks odalar eger insan yoksa anlamsızdırlar.
Yaşam özgürleştikçe gelişir.İşin toprağında bu vardır. Size nefes alma şansı verir özgürlük. Sınırsız yasaklar yine sınırsız özgürlükler ahengi bozar. Doganın varsalı olarak doğanın dışında kalıplarda baskın kalmak devinimi yok eder. Yaşamsa dirimsel bir enerjinin eylem güçselidir. Yaşamak sınırsız eylemselligi kurallarla olgunlaştırırken toplumsal birlikteliği esas alır.Toplumsal ahenkse eşitlik ve paylaşmayla özdeşleşir. Günümüz toplumları bu süreçten oldukça ırak görünüyorlar.Her sorunu tanrının yasakları ile halledebileceklerini düşünen bir giri bulutun yanılgısı içinde olduğumuzu anlamakta zorlanır oluyoruz.
İnsanın anlamlaşmasıysa sosyalleşmeyle ilgili bir sonuçtur.Düzeyiniz ne olursa olsun eger sosyal bir karekterlik içinizde yaşamıyorsa sizinin yaşam döngünüzün silik bir vaziyet aldığını görmek gerçekçi olacaktır.Sosyalleşmekse kuralarla tabuların karşıtlığını iyi anlamak yaşanılası yaşamı yaşamaya çalışmakla ilgili bir durumdur.İnsanlarımızın çoğunluğu olarak yaşam özgürlüğüne kavuşamadığımızı burda itiraf etmek gerçekçi olur .Bizler toplumun köleleri olmaktan kurtulamadık. İnsan niçin yaşar sorusunun esas yanıtı bu kabullenişin ardında gizliliğini koruyor.
Geçmiş (tarih ) bize çok şey katar aynı zamanda bizi çokçada yanlıgıya sürükler (!) Özellikle dini veriler geçmişin yaşam algılamalarını uygulamalarını bize sunduklarında bunun her yönüyle dinsel bir içerik taşıdığı yanılgısını yaşarız. Bu bizi çağın dini olması gereken dinin geçmişin mirası olarak önümüze gelmesi demektirki iyi çözümleme ister. İnanç özdür çekirdektir bu çeirdegin çevresi yüzyılların çizikleri ile katılaşabilir.Amaç içte kalıp öze ulaşılamaya bilir. Din kendi içinde nefes alamaz bir düzeye getirilmiş olabilir.Sonuçta yüreklere su serpen din yüreklerde yorgunluk yeşertir. Din adına ortaya çıkan yansımaların zaman zaman yaşamın ve doğanın gerfçekligiyle çatışmasının nedeni budur.Kümelenmiş odakların baskın ilkel karekterlinin din diye ortaya saçılması durumu .Toplumların çağdaş karekterlerinin laisimle beslenmesinin ve laiklik kavramının önemi burda ortaya çıkar. Lisizim özgür düşünme ve yaşama tercihidir. o özgürlüğün içeriğinde tolumsal dünyavilik yaşar.Bu yapı dini varsalın bireysel kararlılıgnda özgün bir toplumsal karekterle önemsenir. Bizim coğrafyamızda din karekterli bayramlarımızın hepimizce kabul görmesi bunun en gerçekçi yansıması olarak yaşar. Bir tesbiti burdada hatırlayalaım ‘din vardır,ve lazımdır ‘
Uzunca bir dönem çelişkiler içinde yaşamış bir ruhun sahibiyim.Iraklaşmak istiyorum içimdeki karanlıktan.Soytarı yüzlü cehaleti kovmak istiyorum.Anlıyorum yaş ilerledikçe ölüm akıldan çıkmıyor.Anlamsızlaşıyor önem verdiklerimiz Kurunur görünen her varsalın aslında gerçekliğin dışında olduğunu anlıyorsunuz .
Ölüm size kendini hissettirdiğinde herşeyin hatta inandığınız dinin dahi anlamsızlığını ruhunuzda bulursunuz.Artık misafirliğinizin hüzünlü günlerinde dağları nehirleri gök yüzünü sevdiklerinizi çok önemsediğiniz mülklerinizi geride bırakırsınız. Bir güneydoğu türküsü şöyle der. ‘ öldüğüme gam yemem yar elden ele düştü..!’
Toprak yoldaşımızdır bizim .Bizi koynuna alır içinde saklar.Geride bir izdüşümdür kalan.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.