- 283 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Potkal
Potkal
Her birey, gücünü doğru cihette kullanmış olsa, güçler zorlanmasa, sanıyorum, dünyada sevgi daha da büyütülmüş olacak. Bu noktada insani değer olgularının öncelenmesi önem arz etmektedir. Sonuçta her tutku tükenip nihayet bulacaktır. Bu bağlamda sevgi asıl olacak. Kim istemez ki aşkla örülü çelenkler bırakmayı yarınlara ama sevinçler, kırgınlıklar, yaşanmışlıklar ve nihan olan birçok yanlarıyla aşk, deryalara karışacak. Başka bir cihetten aşk, sevinçlerin yanında dilim dilim sızısını da yarınlara taşıyacak, ayrılığın büyük sızısı olacak.
Zamanın her türden olumsuzluğunun yanında zihinlerde de dumura uğrayacağa benziyor. Tek başlılıkla, birliktelik; beraber yol alacak bu hayatta. Bu bağlamda insanın sadece kendine bağlı olması yetmeyecek. Birlikte yaşamanın ürettiği değerlerin yanında yalnızlığında yeri olacak. Konfüçyüs’ün dediği gibi “çok kişiyle konuş, az kişiyle düşün, tek başına karar ver” sözünde olduğu gibi hayata dair bakışın şifreleri görülecek. Aynı burada olan durum, yazmada da geçerli değil midir? Bilgilenme, ortaklaşa deneyimleme ve yazma sürecinin bireysel olduğu gerçeğini imleyecek. Ama her şeye rağmen bütün olmaya ve renklerin çokluğuna istikamet olacak... Özgürlük daha çok öncelenecek... Bu özgürlükte; köle ruhlulara, itaat müptelalarına, teslimiyet budalalarına hep bir serzeniş hali olacak...
Hayat; vuslatın kıymetini de firkatin şiddetini de gösterecektir. Az tadında adrenalin ve terelelliler de ihtiva edecektir elbet. Deliliğinde akıllılığında bir sınırı ve güzergâhı olacak... Zamanı ve insanları ehlileştirme çabasında olan anlayışların tuzu biberi de olacak. İnsana münhasır olan yüreklerdeki uçuruma, heyelana, inişli çıkışlı hallere şahit olmamanın mümkün olmayacağı da kesin... Madalyonun diğer yüzünü de dikkate alıp sevgiyi de aşkı da samimileştirmek gerekiyor. Bu hassasiyet hiçbir şartta tevil götürmeyecek.
Kalemin Ucuna Ne Oldu?
Kestirmeden yol yordam öğrenmeler, akıl sonuçta… Kişisel gelişim dersleriyle capcanlı hayaller büyütenler karakter kurnazında…. Hüzne boğabilecek ne varsa olta atıyor. Paralelinde sırtlanan dağ taşıyacak kadar hayat mücadelesi, yazan her kalemin ucunda bir yük olacak veya post modern bir perspektif olarak ağır aksak bir tarafına ilişip kalacak. Ve adına da muhalif, aykırı olma ve hatta rahatsız olma hali bilinçaltı ve de allak bullak bir bellek. Kendi kültürel kodlarına kavuşacak. Terk edilmiş zamanların mütebessim çehrelerine gün doğacak. Hüznün girdabında bu makamı kim şen şakrak oynayacak?
Zorluklarla pişmek, yüksek rakımlarda büyüyebilen muhkem bir ağaç olabilmek... Dört bir yan çoraklaşan düşler sarmalında, kalemi kırıp diz(in) üstüne oturmayla kifayet edilmeyecek. Ağzında yarım bir gülüş, yol türküleri ve daha daha neler olacak. Bir dağınık düzen, boşlukta bir kalabalık ve ağlayası bir gerçek olacak. Yaşanmışlıkların yetişemediği yerlerde kurmaca devreye girecek ya/ da(ğ) derdi olanın bu yaşadığı ve ağıtı da hakiki olacak. Yazar Sinan Ayhan’ın "İnsan, et ve kemik kıyafetine girmiş dramdır. Ve aynı insan dramı hayat yapan cevherdir" dediği gibi.
Şikâyet Kutusu
Her devrin şikâyet kutuları dolu oluyor maalesef. Beş asır önce yaşamış olan Montaigne kitabındaki, gençlerin oburluğuna, doymazlıklarına yönelik tespitlere benzer durumlar hep olagelmiştir. Bu sarmallıkta genellikle her insan, geçmişi daha çok güzellikleriyle yâd etse de, her zamanın kendine göre iyisi de kötüsü de olacaktır. Bu kadar zorluk ile beraber, tomurcuk derdinde olan ağaçlar gibi mücadelesini sürdürecek insan. Hayatı sorgulamayı, kabulleri, yapabileceklerini yaşayıp görecek. Kımız içene, kız isteyene verilecektir sözündeki gibi bir mücadele ortamı... Kuramsallıktan daha çok ampirik olanla yol alınan uzun bir mecra.
Kim ne yaparsa kendine yapar sözünün bin bir türlü söyleniş çeşitliliği var. Hayatı, tabiatı, hayvanları, çevreyi insanlardan soyutlayamayız. Bu girift simbiyotik hal birbirini bütünler, tamamlar. Birindeki aksaklık diğerini de doğrudan ilgilendirir. Bu durum birlikteliğe, ortaklığa yönlendirirken, sevinçleri, hüzünleri, kırılganlıkları da beraber yaşatacaktır. Deneyimlemenin, ortaklaşa bilgilenmenin öğreticiliğine yaslanacaktır. Böylelikle umut hep yaşatan olacaktır. Azalan insan enerjisine takviyede bulunan etmenler olacaktır. Sonunda sinelerdeki ve yüreklerdeki mermi gibi sıkıntıları daha çok küllendirecektir. Daha güzele daha özele yontularak, sanatsal heykellere dönüştürecektir.
Her ne kadar bıçakların keskin taraflarında daha çok insanlar görülse de, dünyamızı, çevremizi, bütün canlıları içine alan ekosistemde bizlere doğru istikameti bulduran felsefemiz olacak. Yaşama sanatı denen olgu bu tecrübelerden doğacaktır. Farklı neşelerde olsa farklı acılarda olsa hep insanlığın ortak küfelerini bu felsefe doyuracaktır. Farklı zaman dilimlerinde farklı hayatlar; kendi dertleriyle hemhal olurken bir taraftan da yeni sabahlar türküler çağırarak başka insanları uyandıracaktır. Velhasıl insan, yakası ile yüreği arasındaki gidiş gelişte olacak her daim. Daha çokta kendini bulmaya çalışan, kendine göçmen olan ve yaşadıkça ölen insana bir hayat suflesi olacaktır.
Atış Serbest
"Atış Serbest" ifadesi, g3 gibi silahların eşliğinde kalan bir askerlik komutuna benziyor. Vücut bulmuş kaçış seremonisiyle... Özgürlük ve serbestlik, kazanmanın idolünü sanki çağrıştırıyor. Her istikamette yeni bir rehrev, kaçıp gidebilme salahı deneniyor. Atış serbestliğinde kan tutulması hiç mi hiç gerektirmiyor. Bir saliseliğine dahi duraksamayan zaman, vurgun yemişliği ve dipte durmuşluğu bünyesinde taşıyor. Çırpınışlarıyla ölüm bizi geçerli sayıyor. Herkesi bahaneleriyle misafir eden hayat, böyle işte yeni yeni gerekçelerini sıralıyor.
Atışın serbest olduğu bu günde, eski bir zaman dervişi gibi olmak yetmez, bu günün de dervişi olabilmek asıl... Ve hatta asabiyeti yükseltmek, her oldu bittiği eşelenmek ancak sahici olacaktır. Nutukların her birini irat etmek gibi esrarlı bir çığlık sonrası... Ayrıca sözün çiğnenmişliyine bir karşı duruş, atış serbestliği içre bir mukavemet...
İçine serbestlik kaçmış atışları ne yapalım peki. Olsa olsa yaralar ve söndürülememiş bütün yangınlara sayalım. Bilelim insan hoyratlığını, riyazetini dizginlemek yine başka bir insana düşüyor. Beyler ve dahi hanımlar! Özgürlüğünüz aşınıp kayboluyor öylesine. Bu atış serbestisin de "anlamak yok çocuğum, anlar gibi olmak var/ Akıl için tavır, saçlarını yolmak var" * dibacesin de oluyor.
Bize bahşedilen hayatımız kadar kahramanızdır neyse. Arandığımız kadar gövde gösterimiz olacak oysa. Bulduğumuz kadar çaplıyız, hangi namludan ölürüz bilinmez. Acısın bize, acısın savaş, ölüm bize kim diyecek? Bu serbestlikte olay yeri kalbimize oldu olacak ve içimizdeki kuruntuları bir atalım böylelikle.
* Necip Fazıl
İlkay Coşkun
09.12.2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.