Kızıl Saçlı Minik Kız ve Ceviz Kurdu. 8
Kral: “Eee tatlı Minik Kızımız ve sevimli Küçük Kurtçuğumuz, ne istersiniz bizden, bir dileğiniz var mıdır?”
Minik Kız:
“Sağ olun, soracak kadar ince olduğunuzu görüyorum, ama sizden; sizlerin ve halkın mutlu olmasından başka ne dileyebilirim? Demem bile sizin inceliğiniz karşısında kaba olacaktır efendim… Fakat bu arzularım zaten oldu ve beni fazlasıyla mutlu ediyor.”
Kraliçe:
“Bak sen şu ufaklığa, nede boyundan büyük laflar ediyormuş öyle. Büyümüşte küçülmüş benim minik kızım.”
Minik Kız, “Anneciğim ve Babacığım!” Diyerek sevinç göz yaşları eşliğinde yeni ebeveynlerine sarılır.
Ceviz Kurdu:
“Anlaşıldı yine unutulduk bir köşede!”
Kral, Kraliçe ve Minik Kız hep bir ağızdan coşkuyla:
“Hayır sevgili Kurtçuğumuz sen de gel, unutur muyuz seni hiç!”
Minik Kız, Kurtçuğunu avucuna alarak ona şefkatle bakar ve:
“Sen olmasaydın Kurtçuğum, bu mutluluğumuz olabilir miydi? Her şeyi sana borçluyuz.”
“Teşekkür ederim Minik Kız; asıl sensiz olmazdı be…”
Kraliçe:
“Lütfen söyleyin, sizin için bir şeyler yapmak istiyorum!”
Minik kız:
“Sağ ol anneciğim daha ne yapacaksın?”
Kurtçuk muzip bir şekilde atılır:
“Evet var..! Bir şey var..!”
Hepsi gözünü Küçük Kurtçuğa diker!
“Evet var... Minik Kız’ın bir evi var! Onun eskiden Annesiyle birlikte yaşadığı çok güzel, çok sıcak bir evi varmış, oraya gidelim!”
Minik Kız:
“Ama hayır! Beni utandırdın Kurtçuğum… Hem ne yapacağız orada?” Ceviz Kurdu: “Özlemişsindir… Hem ben de çok merak ettim, bir zamanlar yaşadığın yer nede olsa!”
Kral:
“Bunu neden anlatmadın bize kızım? Hadi bakalım hemen gidiyoruz.”
Kraliçe: “Hay Allah ben de çok merak ettim şimdi, hadi hazırlanın vakit kaybetmeden yola koyulalım!
Hep birlikte yola koyulurlar, neşeli şarkılar söylemektedirler. Dereleri gölleri ve ormanı geçerler, sonunda Minik Kızın evine gelmişlerdir!
Mini Kız heyecanla, herkesten önce at arabasından atlayıverir, araba tam olarak durmamıştır bile. Birden durulur, ağabeyleri tarafından tekrar kovulmaktan korkmaktadır! Diğerleri de arabadan indiklerinde; karşılarında üç katlı ahşaptan yapılmış oldukça heybetli duran ama eskimiş bir yapı görürüler. Bunların dışında gördükleri şey onları biraz şaşırtır… Minik Kız da gözlerine inanamaz; çok sevdiği evi bir harabeye dönmüş ve üzerinde de kocaman harflerle, SATILIK yazmaktadır!
Minik Kız, Kurtçuğunu yanına alır, hemen arkasında Kral ve Kraliçe evin kapısını yavaşça aralarlar. Minik Kız asla gerçekleşmesini ummadığı bir hayaline kavuşmuştur; Annesiyle bir zamanlar yaşadığı bu eve tekrar adım atmaktadır ve ilk adımını atar atmaz evin döşemelerinin gıcırtısı tüm ortamı sarmıştır. Evin ikinci katında bulunan ağabeyler aşağıdan gelen sesleri duyar duymaz, evi satın alacak birilerinin geldiğini düşünerek, merdivenlerden aşağıya Minik Kızın tam karşısına çıkıveririler. Bir süre bir birlerine baktıktan sonra, ağabeylerinden biri koşarak kız kardeşine sarılır, müthiş bir özlem duymaktadır diğeri de Minik Kızın yanına gelerek:
“Hoş geldin sevgili kardeşim! Sana yaptıklarımızdan sonra seni tekrar görmeyi ummuyorduk. Bizi bir daha görmek istemezsin diye düşündük!” Minik Kız:
“Hiç önemli değil ağabeycim. Ben size kırgın değilim, burayı yeniden onarırız.” Ağabey: “Saçlarını kesmişsin ama iyi görünüyorsun…”
Diğer Ağabeyi:
“Bizi affet kardeşim çok kötülük yaptık sana, ama burayı satmak zorundayız! Hiç paramız kalmadı ve kış gelmek üzere, burayı satınca, eğer sen de kabul edersen daha küçük bir yerde hep birlikte yaşarız!”
“Tabi ki abi… birlikte olduktan sonra nerede olsa yaşarız.” Ağabeyleri daha fazla dayanamaz ve hasretle küçük kardeşlerine sarılırlar. Minik Kız da onları çok özlemiştir sıkı sıkı sarılır ağabeylerine. Kral:
“Biz de burayı satın almaya gelmiştik gençler!”
Minik Kızın ağabeylerinden yaşça en büyük olanı:
“Tabi efendim, affedersiniz fark edemedim sizi!”
Minik Kızın ağabeyleri müşterilerinin bir Kral olduğunun farkında değillerdir!
“Buyurun efendim size evi gezdireyim…”
Kral ve Kraliçe ağabeyleri ile birlikte evi gezerlerken, Minik Kız ve Kurtçuk şaşkın şaşkın onları izlerler!
Kraliçe:
“Peki çocuklar, alıyoruz… ve evi kız kardeşinize veriyoruz!”
Minik Kız nasıl teşekkür edeceğini bilmez bir halde:
“Teşekkür ederim anneciğim, ben de izniniz olursa ağabeylerime vermek isterim…”
Kraliçe:
“Tabi kızım tabi, çok güzel olur. Siz kardeş değil misiniz? Senin olan onlarındır da.”
Kral:
“Ben de buna çok sevindim… ee kimin kızı?”
Minik Kız, Ceviz Kurdunu, Kral ve Kraliçeyi, başlarından geçenleri ağabeylerine anlatır. Kral ve Kraliçe de onlara sarayda önemli görevler verir ve kendi hayatlarını kendilerinin kazanmasını ister. Ağabeyler çok şaşkındır; Minik Kıza yaptıklarının karşılığında onun onlara yaptığı iyiliklere çok utanmışlardır. Hak etmediklerini düşünerek kabul etmezler fakat Minik Kız onları affettiğini ve bunun bir hediye değil kendi emekleri ile bir şeyler yapabilecekleri bir iş olduğunu anlatınca kabul ederler!
Minik Kız, ve Ağabeyleri hep birlikte çalışarak harabe halde olan evi bir saray yavrusuna dönüştürürler. Kral ve Kraliçe, Karayaki’nin halka yaptığı eziyetleri, ellerinden geldiğince telafi ederler. Sarayda gün ve gecelerce eğlence düzenlenir. Minik Kız gibi zeki, güzel bir kızları olduğu içinde çok sevinçlidirler. Ayrıca Ceviz Kurdu gibi cesur, iyi yürekli, akıllı ve muzip bir erkek evlatları da olmuştur.
Minik Kız yeni ailesini çok sevmektedir, Annesiyle eskiden yaşadığı evine ve kardeşlerine kavuştuğundan çok mutludur. Bunların yanında, Kurtçuğa olan sevgisi onu daha da mutlu etmektedir. Küçük Kurtçuk halinden oldukça memnundur; yediği önünde yemediği arkasındadır, göçebe yaşamdan kurtulmuş, yerleşik bir hayata geçmiştir!
Minik Kız, çok sevdiği Ceviz Kurdunu da yanına alarak Annesinin mezarına gider. Minik Kız olan biteni ve özellikle Kurtçuğunu ona uzunca anlatır: “Sevgili anneciğim; biliyorum beni duyuyorsun, her zaman yanımdaydın ve biliyorum ki her şeyi zaten gördün ama seninle bunları konuşmak istiyorum!” Minik Kız annesinin mezarının yanı başında, buğulu gözlerini Ceviz Kurdunun muzip ve çakmak çakmak bakan gözlerine dikerek: “Sevgili anneciğim; her şeyi Ceviz Kurduma borçluyum, onu çok seviyorum ve Anneciğim ben ona aşığım!” Ceviz Kurdu oldukça şaşkındır ve ani bir refleksle cevap verir: “Ben de sana aşığım Minik Kız! Eğer insan olsaydım sana evlenme teklif ederdim!” “Ben de kabul ederdim! Kurtçuğum, biliyor musun ben de bir Kurtçuk olmayı o kadar çok isterdim ki anlatamam!” Minik Kız Annesine dönerek kısık bir sesle: “Keşke bir yolu olsaydı… Keşke..! Kurtçuk bunu azda olsa işitmiştir. “Söyle bana Minik Kız… Annenin yanında söyle, oda şahit olsun; bunu gerçekten ister misin?” “Evet… Evet… Annem şahit olsun…” “Yani beni bir kurtçuk olacak kadar çok seviyor musun?” “Her şey olacak kadar çok seviyorum seni!” “Bir yolu var Minik Kız… ama sonsuza dek bir ceviz kurdu olacaksın!” Minik Kız, sevinçle Kurtçuğuna dönerek haykırır: “Hemen söyle, lütfen hemen söyle!” “Hadi gel benimle sevgili Prensesim..!”
Minik Kız, Kurtçuğun peşinde, ormanın derinliklerine doğru ilerler… Oldukça uzun bir yola çıkmışlardır, nerdeyse akşam olmaktadır. Minik Kız heyecandan yerinde duramaz; bir an önce kurtçuk olup, Ceviz Kurduna kavuşmak istemektedir.
Bu uzun yolun sonunda geçilmez dikenlerle örülü bir duvarla karşılaşırlar! Kurtçuk: “İşte burası sevgilim. Hazır mısın?” “Hani nerede? Burası hep diken ve karanlık!” “Bana güveniyor musun Minik Kız?” “Tabi ki Kurtçuğum.” “Öyleyse hadi kapat gözlerini ve beni takip et…”
Küçük Ceviz Kurdu, Minik Kızın eteğinin ucundan tutarak, onu dikenlerin içinden gizli bir yoldan içeri sokar ve sevinçle: “Aç gözlerini…” Der. Minik Kız gözlerini açtığında; Dünyada eşi benzeri olmayan muhteşem bir ceviz ormanıyla karşılaşır; her taraf heybetli ceviz ağaçları, çeşit çeşit meyve ağaçları, eşsiz meyveleri ve sevimli hayvanlarla doludur. Ceviz ağaçlarının yaydığı güven ve sevgi dolu serinliğin altında rengarenk cennetten bir bahçe ve gökyüzünün mavi kokusu ışıl ışıl parıldayan ırmakların şırıltısıyla birleşmektedir…
Minik Kız hayranlığını gizlemeyerek: “Kurtçuğum sen burada mı yaşıyorsun?” “Hayır, ama burada doğdum diyebiliriz!” “Ben de kurtçuk olunca burada yaşayabiliriz değil mi?” “Tabi ki; burası saklı bir bahçedir, burada çok mutlu oluruz…”
Bu dev bahçede biraz gezinirler ve Kurtçuk: “işte bu ağaç!” Diyerek büyük bir ceviz ağacını işaret eder. Minik Kız: “Bu ağaç mı, bahçedeki en büyük ağaç bu herhalde? Çok güzel.” Altında durdukları ağaç o kadar heybetlidir ki; onları gökyüzünden hayranlıkla izleyen ve kollarıyla şefkatle saran sevgilidir sanki! Kurtçuk: “Minik Kız, ben önceden bir insandım!” “İnsan mı?” “Aslında özgür bir Askerdim!” Minik Kız o kadar şaşırmıştır ki; bir süre suskun kalır, düşünceleri karışmıştır ve müthiş bir merak duymaktadır. Minik Kız omuz silkerek konuştu: “Çok şaşırdım Kurtçuğum, peki neden söylemedin bu bahçeyi ve her şeyden önce eskiden bir insan olduğunu?” “Anlatmaya zaman olmadı ve birazda şaşırmanı istemedim, sonuçta konuşan bir kurtçuk yeterince gerçeküstüydü zaten!” “Haklısın galiba… Anlatır mısın Kurtçuğum bu nasıl oldu?” “Bu saklı bahçeye girdiğimde oldukça yorgun ve açtım, tıpkı senin beni bulduğun o gün ki gibi, bu ağacın altında biraz uyudum… ve uyandığımda çok daha aç olduğumu hissettim. Etrafıma baktığımda çeşitli meyveler vardı, çok sevindim, kafamı yukarı kaldırdığımda ise bu ağaçta bir ceviz olduğunu gördüm, kocamandı. Bak görüyor musun? Orada bir tane daha var, yalnızca bir tane! “Evet Kurtçuğum gördüm, kocaman…”
Bu ilginç bahçede ki, bu ilginç ağacın cevizi de ilginçti; gerçeküstü bir ceviz duruyordu dallarının birinde, kocamandı; orta büyüklükte bir kavun kadar büyüktü! Kurtçuk devam etti “İşte ben onun gibi bir taneyi yemek için uzandığımda daha dokunmadan: ‘Benim meyvemden uzak dur!’ Diye bir ses duydum; bu ağaçtan geliyordu!” “Ciddi misin, bu ağaç konuşuyor mu?” “Konuşuyor… hem de nasıl cümleler sarf ediyor!” Dedi ve devam etti. “Neyse ben o cevize uzandıkça ses daha da artıyordu, üstelik daha da öfkeli bir şekilde, etrafıma bakındım… ‘Kimsin?’ Dedim… Cevap hemen geldi:” “Üzerine çıktığın ceviz ağacıyım!” “Her kimsen çık ortaya, yoksa kılıcımı çekeceğim!” “O cevizi sakın kopartma aksi halde halin kötü olur ey insan!” “Hahaha..! Çok korktum, bak nasıl kopartıyorum!” Kurtçuk Minik Kıza anlatmaya devam eder. “Koparttım ve etrafıma baktım, kimse yoktu, hayal gördüğümü düşünerek; ağacın dibine oturup yemeye koyulduğum sırada; ceviz elimde bir dev oluverdi, altında kalsam ezilirdim o derece yani. Çok şaşırdım ama bir yandan da istediğim kadar yiyebilecektim! Sonra yine o sesi duydum:” “Hohohoho..! Sen benim cevizimi yedin, ben de seni bir ceviz kurdu yaptım!” “Ne kurdu yeter artık, kimsin sen? Dedim ve bir baktım ki; kılıcım da kıyafetlerim de bana büyük görünüyor! Ellerimi uzattım ve ayaklarıma baktım, ben artık başka bir şeydim! Şaşkınlıktan deliye döndüm, hemen ileride ki su birikintisine koştum, suda yansıyanın ben olduğunu anlayınca paniğe kapıldım. Ama artık çok geçti; Ceviz Ağacının dediği gibi bir Ceviz Kurdu olmuştum, hem de parmak kadar! Anladım ki bu bahçe büyülüydü, bu ağaçta gerçekten konuşuyordu. Ağaca yalvardım; beni eski halime getirmesini, çok pişman olduğumu söyledim. Oda bana; ”Koparttığın cevizimi yerine koyabilirsen tabi!” “Dedi.” Ceviz Kurdu devam etti: “İşte böyle Minik Kız, ağaç haklı olarak beni Ceviz Kurdu olmaya mahkum etmişti, gerisini biliyorsun işte!” Minik Kız: “Seni ağaç mı kurtçuk yaptı yani?” “Aslında sadece başıma gelecekler hakkında beni uyardı. O ceviz sırlıydı… dinlemedim tabi gördüğün gibi bu haldeyim!” “Üzülme Kurtçuğum, bak birbirimizi bu sayede bulduk. Madem sen insan olamıyorsun ben ceviz kurdu olurum… Üzülüyor musun yoksa?” “Hayır o kadar mutluyum ki; ceviz ağacını öpmek istiyorum, aksi halde seni nasıl tanırdım… benim kiraz dudaklı Prensesim.” “Ben de çok mutluyum, Beyaz atlı Prensim… Kurtçuk olmak istiyorum ben.” “Peki Minik Kız, ama bak bunun dönüşü yok. İyice düşün çok güzel bir kızsın, eminim sana aşık olabilecek bir sürü yakışıklı Prens vardır!” “Kurtçuğum” sana aşıkken nasıl bir başkasını düşünebilirim?” “…Peki, tek yapman gereken, o cevizi koparıp yemen, hazır mısın?”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.