- 635 Okunma
- 6 Yorum
- 3 Beğeni
ŞENAY ÖZÇALIŞKAN- YA NUR- ŞENAY AKAR / KENDİ GİTTİ GÜLEN YÜZÜ KALDI YADİGÂR
Çok uzun yazıları sevmiyorsanız çizgiden aşağısını atlayabilirsiniz zira bugün daha önce yazdığım iki bölümlük bir yazımı onun hatırasına bu sefer bölmeden ekleyeceğim.
********
Onu ilk kez bu sitede Şenay Özçalışkan ad ve soyadı ile tanıdım. Zamanla pozitif enerjsi ve neşesi ile en sevdiğim arkadaşlarım içinde yer aldı. Öyle ki yazdığım pek çok Sami’ce hikayede ‘’ Şenay Teyze ‘’ olarak hikayenin kahramanlarından biri oldu benden en az 20 yaş küçük olmasına rağmen
Sonra şahsen de tanıştık. Bir kaç kez başka arkadaşların da katıldığı toplantılarda etkinliklerde birlikte olduk.
Derken adı soyadı yerine ‘’Ya Nur’’ mahlasını kullandı. Son olarak da eşinden boşanması sebebiyle kendi soyadını kullanarak Şenay Akar ad ve soyadı ile yazmaya başladı.
Uzun süre çok iyi ve samimi birer arkadaştık. Hatta bana hediyeler filan da alıyordu. Yalnız onda benim anlayamadığım bir sevgi vardı ve bu sevgi bana ters geliyordu.
Evet... Şenay istisnasız her şeyi seviyordu. Ayırım gözetmiyordu. Öyle ki Gabar’da Cudi’de şehit düşen Mehmetçik için de göz yaşı döküyordu Mehmetçikle çatışırken öldürülen terörist için de üzülüyordu.
Sokakta yürürken durduk yere saldırıya uğrayan türbanlı bir kadın için de üzülüyordu açlık grevinde ölen terör yanlısı insanlar için de üzülüyordu ve ben bunu anlayamıyordum.
İşte bu sebeple yolları ayırdık.
Bugün ise her kanser hastasına ‘’ Moralini sağlam tut. Mücadeleyi asla bırakma. Sen bunu da yeneceksin.’’ Diye moral veren Şenay’ın kendi vücudunu saran kanser sebebiyle hayata gözlerini yumduğu haberini aldım.
Üzüntüm sonsuz.
Abi-kardeşten de ileri bir arkadaşlık ve maalesef bir hoşça kal bile diyemeden birden bire yaşanan böylesi bir ayrılık...
Söylenebilecek tüm sözler şu andan sonra faydasız.
Rabbim Rahmet Eylesin Şenay.
Zaten bildiğim ama maalesef hep unuttuğum bir gerçeği bir kez daha hatırlattın bana: ‘’ Her nefs ölümü tadacaktır.’’
Her nefsin ölümü tadacağı gerçeği dışında Dünyanın ne kadar boş olduğunu hatırlattın. Daha dün gibiydi oysa kendi ölümüm üzerine yazdığım yazıya gülüşmelerimiz.
Allah Taksiratını affeylesin. Makamın cennet olsun.
Her şeye rağmen seni iyi bilirdim. Soran olursa razıydım senden. Rabbim de razıdır inşallah.
***********
Şimdi de içinde Şenay’ın da olduğu bir anım...
27 Haziran
Eyvah eyvah. Bizim mahallenin camisinden sela sesi geliyor. Ulan yine mi darbe?
Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi bizim mahallede sadece Cuma namazı vaktinden bir saat önce sela okunur. Bunun dışında neredeyse hiç bir camimizden sela verildiği duyulmuş bir olay değildir. Çünkü bizim mahalle genelde sosyete mahallesi olup bu mahallede ölen sosyeteye mensup abilerim ablalarımın cenazeleri Üsküdar Şakirin Camiinden kaldırıldığından, sosyeteye mensup olmayanların alayı da İstanbullu olmadıkları için cenazeleri kendi memleketlerine taşınıp namazları orada kıldırıldığından ölen arkasından sela okunmaz bu mahallede.Eeee o halde? O halde yine darbe oldu. Lakin hiç öyle araba konvoyu yapan yapan yok, eline bayrak alıp sokağa çıkan yok, kurusıkı tabancasını ya da pompalı tüfeğini havaya doğrultup saydıran yok. Yani darbe de yok. Eeeee ne o zaman?
Sela’ya kulak kabarttım iyice. Müeezzin efendi ’ Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Seyyidel Evveline Vel Ahirin! Vel Hamdü Lillahi Rabbil Alemin!’ Deyip selayı tamamladı ve arkasından ’ Mahalle sakinlerinden ... Hoca terk-i alem-i a’yal eyleyerek dar-ü fenadan dar-ü bekaya avdet eylemiş olup cenazesi ikindi namazını müteakip camimizden kaldırılacaktır. Allah rızası için gelin de şu herifi nereye defnedeceğimize karar verelim’ Diye duyurusunu yaptı.
Allah Allah. Kimdi ki bu hoca? Adını tam duyamadım. Hoş mahalleliyi de fazla tanımam ya neyse. Madem ki hocaymış, cenaze namazına katılmak lazım.
Of be hocam. Ölmek için bula bula bu en sıcak günleri mi buldun a mübarek? Şimdi işin yoksa o yokuşu tırman şu koskoca göbekle. Yok hani belde fıtık olmasa göbek pek sorun olmayacak da fıtık olayı da işin tuzu biberi.
İkindi namazı vakti o yokuşu tırmanmaya başladım ama hayrettir ki ne sıcak etkiledi ne de fıtık ağrılarım. Tüy gibi hafifim adeta. İlginç... Rahmetli demek ki çok çok mübarek bir zat. Baksanıza onun himmetiyle Yüce Rabbim bende en küçük bir sıkıntı bırakmadı. Kuş gibiyim adeta.
Neyse..Caminin bahçe kapısından girdim.
Eeeee normal tabii ki. Bizim mahallenin camisinde musalla taşı filan olmadığından rahmetlinın tabutunu yakındaki okuldan rica minnet alınan bir okul masasının üzerine koymuşlar. Masanın üzerinde de ’ Beni benden alırsan seni sana bırakmam’ Yazıyor her ne demekse artık.
İyi de...Aman Allahım...Benim gerek Manavgat, gerek Sandıklı İmam-Hatip Lisesinden mezun ettiğim imam öğrencilerimin neredeyse tümü camide. Hem de üzerlerinde cübbeleri, başlarında fesleriyle... Aha şu Yusuf Yıldırım, şu Erol Ersoy, şu Hüseyin Sin. Onu imam fesininin üzerine sargı diye doladığı Beşiktaş atkısından tanıdım.
Vay beee. O aslan gibi Halil’im ( Halil Bağ) saçı dökmüş bu yaşta. Ooooo Okulumuzun gür sesli amigosu Mehmet Özgürler de burada. Kerata iri bir çocuktu şimdi daha da irileşmiş maşallah. Oh oh maşallah. Kadir Çakır burada, İlyas Çağlayan burada. Aman Allahım kimi görüyorum? benden önceki dönem mezunlarından Nevzat Necati Aslan hocam mı o? Eeee benim öğrenciler buradaysa ben bu rahmetliyi mutlaka tanıyor olmalıyım. Kim acaba?
Heyecanla imam öğrencilerime doğru yürüyorum ama hiç birisinin beni gördüğü yok. Zaten dışarıda cenaze olduğundan ve dahi bu sıcakta kokmasın diye olsa gerek hemen namaza geçildi.
İlk dört rekat sünneti kıldıktan sonra merakla bakıyorum mihraba hangisi geçecek diye.
Mehmet o gür sesiyle Hüseyin’e seslendi.
-Hüseyin gamet getir gari.
Hüseyin itiraz etti.
-Neden gamet getirecek mişin? Ben imam olcen. Müeezzinliği Yusuf yapversin.
Yusuf, itiraz etmeden müeezzin mahfiline doğru giderken İlyas atıldı hemen.
-Hele dur bagen bizimoğlan. Gıyneşme. Müeezzinliği ben yapcen.
Onlar ’Sen yapcen, ben yapcen’ derken Kadir başladı bile ’Allahuekber, Allahuekber
Bu arada Mehmet’in iriliğinden faydalanan Erol mihraba doğru Usian Bolt misali bir depar attı. Atmasına attı ama okulun bilek güreşi yarışması ikincisi olan Halil, onu ensesinden tuttuğu gibi geriye fırlattı. ( Bakmayın öyle zayıf nahif görüntüsüne . Okulda tertiplenen bir bilek güreşi yarışmasında ikinci olmuştu Halil. Birinci olan Yusuf Sert ise imam değil Fizik alanında Doçent şu anda.)
Allah Allahhh. Nevzat Hoca bunlara niçin ’ Gıpraşman len. Burada abiniz var’ Demiyor ki? Mutlaka vardır bir hikmeti.
Bu rada ben yırtınıyorum ’ Çocuklar yapmayın. Bak koca adam oldunuz. Yakışıyor mu öğrenciler gibi itişip kakışmak?’ Diyorum ama sesimi onlar değil ben bile duymuyorum. Allah Allah. Hayret bir şey. O kadar bağırıyorum ama sesim çıkmıyor.
Halil hızla dönüp mihraba geçti ve ellerini kaldırdı. Tam Allahuekber diyeceği anda Mehmet de mihraba yetişti ve bir kalça darbesiyle Halil’i berteraf etti.
İşte o anda arka saflardan bir ses yükseldi.
-Hocalar ! Başlatın artık şu namazı. Bu sıcakta daha bir de cenaze namazı kılacağız. Hem Şenay’ı da kafede bıraktık. Kızcağız sap gibi tek başına bekleyip durmasın.
Geri dönüp bu sesin sahibine baktığımda kimi görsem iyi? Bizim Mümin Ağır bu seslenen. Allah Allah o da mı tanıyor rahmetliyi ki taa bizim mahalleye kadar gelmiş?
Halil yerden doğrulurken mihraptaki Mehmet cevap verdi:
-Patlama bey amca. Aha da başladeyon. Haydi Allahu ekber.
Çok şükür kazasız belasız namaza başladık da kafam cemaatte. Öğrencilerim, arkadaşım Mümin, hatta Şenay ? Hakket Şenay dediği bizim Şenay Özçalışkan mı acaba? Yani neticede başka kaç tane Şenay var ki. Odur mutlaka...Neyse. Namazdan sonra öğrenirim nasılsa.
-Esselamu aleyküm ve rahmetullah, esselamu aleykum ve rahmetullah.
Mehmet namazı bitirdi. Hemen bahçeye cenaze namazına geçiyoruz.
Hay Allahım ya. Ölen kim acaba? Gerek Mümin, gerek öğrencilerim o kadar el kol işaretime rağmen beni niçin görmüyorlar?
Cami cemaati ve öğrencilerim ikindi namazından sonra cenaze namazını kılmak ve kıldırmak üzere caminin bahçesine çıktılar. Çıkmasına çıktılar ama asıl maraza orada başladı. Hepsi de ’ Hocamızın namazını ben gıldırceen’ diyordu da başka bir şey demiyordu.
Hay Allah. Okulda birbirlerine en kızdıkları zamanlarda bile kavga etmeyen bu çocuklar şimdi bir cenaze namazı için neredeyse kavga edeceklerdi.
Gözlerim Nevzat Necati Hocayı aradı. Bu kavganın ancak o önüne geçebilirdi. Zira ’Çayda dem askerde kıdem ’ Sözü asker ocağı için ne kadar geçerliyse imam-hatip liseleri için de o kadar geçerliydi. En kıdemli o olduğuna göre ’ Susun len gari. Ben gıldırcen o gadar’ dediği anda olay biterdi. Lakin o yüzünde ’ Ben size gösteririm bebeler’ dercesine bir ifade ile diğer okuldaşlarına bakıyordu.
İşte o anda Mümin yine ortaya çıktı.
-Hocalar !Bakın ne diyeceğim? Madem hepiniz bu namazı kıldırmak istiyorsunuz, o zaman şöyle yapalım. Sami Hoca içinizden en fazla hanginizi seviyorsa namazı o kıldırsın. Yoksa bu münakaşa akşam namazına kadar sürer. O zamana da rahmetlinin cenazesi kokar burada. Şimdi işi uzatmadan karar verin bakalım. Sami Hoca içinizde en çok kimi severdi?
’Sami Hoca mı? Rahmetli adaşımmış demek ki. İyi de benim dönemimde adaşım bir öğretmen olmadı ki okulda hiç. Garip...’
Yusuf Atıldı:
-En çok beni severdi ramatlı. Son anına gadar konuştuk onuyla face bookta.
Halil Cevap verdi.
-He he seni severdi. Ulen oolum etüdden gaçıp gaçıp gaplıcaya gittiğin açin az mı dayak addıydı sene?
Erol da Halile itiraz etti.
-Sen hiç gonuşma bi kere. Seni de gaç defa gavede okey masasından galdırmadı mı?
Mehmet daldı lafa.
-Hiiiç boşuna çene yormeyin. Hoca en çok beni severdi. Onunla maçlarda az mı beraber bizim takıma tezahürat yapverdik.
Erol yapıştırdı itirazı.
-He, he tezahürat yapverdiniz... Iramatlı hocamız güzel güzel ’Fincanı daşdan oyeler. İçine bade goyeler’ Derdi de sen onun gulaklarının az işidmesinden istifade ne derdin: ’ Fincanı daşdan oyeler. Liseye böyle goyerler’ demez miydin?
Mehmet de Erol’a itiraz etti.
-Ya sene ne demeli? Bir nöbetinde hocadan ’ Belgesel seyredecez Hocam.’ Diye rica minnet televizyon dolabının anahdarını aldıktan sonra televizyonda millede ’Temel İçgüdü’’yü seyreddiren kimdi? Daha sonra hoca salona girip kendi de on dakka seyreddikten sonra hepimize ’ Vay edepsizle vay’ Diye gızvermemiş miydi?
Nevzat Necati hoca ’Aneeey len iyi ki de bizim dönemde öğretmen değilmiş ırahmatlı’ Dedi içinden ama onun içinden dediklerini duydum bu sağır kulaklarıma rağmen.
Sonra yine Nevzat Necati Hoca ortaya çıktı. Nihayet ağabeyilerinin farkına varan benim öğrenciler toparlandılar tabii ki.
Nevzat hoca konuştu:
-Hoceler ! Maşallah hepiniz sabıgalısınız. O sebeple namazı ben gıldırcen.
İşin doğrusu mutlaka onun da talebelik dönemine ait sabıkaları vardı ama ben bilmediğim gibi öğrencilerim de bilmiyordu.
Nevzat Hoca devam etti.
- Namazı ben gıldırıyon. Namazdan önce nasıl gılıneceğini İlyas Hoce anladıvercek. Namazdan sonra duayı da Gadir Hoce yapcek. Tamam mı?
Bir büyük, görev taksimatı yapar da ona itiraz olur muydu? Hepsi ’ Tamam ’ dediler.
İlyas başladı anlatmaya.
-Muhterem cemaat. Cenaze namazı her zaman gılınmıyo malum. O bagımdan kısaca tarif ediyon. Zaten çok goleydir: İki salla, bir bağla, üç salla,yat.
Erol, gözleri kocaman kocaman vaziyette fırladı ortaya.
-Len cemaaat. Sakın ha ! Agedeş şaşırdı da bayram namazını tarif ediverdi. Unudun siz o söylenenleri.
Mehmet safların arkasından seslendi.
-Allah için namaza, meyyit için duaya, dört tekbir cenaze namazı için uydum hazır olan imama. Er kişi niyetine...
Nihayet Cenaze namazı başlamıştı ve tabii ki herhangi bir aksaklık olmadan namazı kıldırdı Nevzat Necati hoca.
Sıra duasına gelmişti. Kadir aldı mikrofonu.
-Sayın kaymakamım, Sayın Belediye Başkanım, Çok değerli İlçe Milli Eğtim Müdürüm Pek Muhterem Müftüm. Basınımızın güzide mensupları ve sevgili Öğrenciler ! Bu gün burada muhterem Sami Hocamızı...
Hüseyin hemen olaya müdahale ettti.
-Len ne ediyon sen? Bu nasıl dua böyle?
Kadir Cevap Verdi.
-Ne va. Ne olmuş. Iramatlı hocamız hep böyle hitap etmez miydi milli bayramlaada?
Hüseyin kaptı mikrofonu hışımla ve dua kısmını o yaptı.
-Aslanlar yerde gezer. Kanarya zaten uçmasını unuttu. Kartallar yüksek uçar. Ve ıramatlı hocamız da bir kartal misali bu fani alemden ebedi aleme ucverdi...
Şimdi ben sorcen siz cuvap verceksiniz.
Iramatlıyı nasıl bilirdiniz?
Müminin sesi geldi:
-Şeker gibi adamdı valla.
Hüseyin devam etti
-Birikmiş haklarınızı helal ediyo musunuz?
-Helal olsun.
-O zaman başta bu tabutun içinde ebedi aleme yolcu ettiğimiz Sami Biberoğulları hocamız içün, uzaktan yakından cenazemize iştirak etmiş cemaatimizin tüm geçmişlerinin ruhu içün, kaffe ehl-i islam ervahı içün, hasseten Allah rızası içün el Fatihaaaa.
’Allah Allah. Ne yani ben mi öldüm şimdi? Olamaz ama. Ben buradayım. Olan biten herşeyi görüyorum. Dur önümdekine sorayım bakayım kimmiş bu hem adımı hem soyadımı kullanan rahmetli. İyi de ben ileri gitmek isterken arkamdan omuzlarımdan tutup sallayan vatandaş da kim. Derdi ne?’
*********
-Abiiii. Abiiii.
-Aaaa Şenay? Sen de mi geldin cenazeye?
-Ne cenazesi abi?
-Camideki cenaze? Sami adlı bir hocanın cenazesiymiş.
-Abi camiden cenaze filan çıkmadı. Çıksaydı görürdüm.Bir kaç cemaat çıktı bir de sen.
-Öğrencilerim nerede?
-Bilmem. Öğrencilerin mi vardı camide?
-Mümin de oradaydı.
-Abi, Mümin abi daha yeni geldi. O camide değildi.
Mümin de Şenay’ın yanındaydı ve o da konuştu.
-Çok şükür kendine geldi.
Kendine gelmek mi? Ne oldu ki? Hem neden böyle yüzüm gözüm sırılsıklam?
Mümin devam etti.
-Korkuttun bizi hocam. Ama şimdi iyisin maşallah. Bu arada senin ne güzel takken varmış. İlk defa seni böyle takkeli görüyorum.
- Nasıl ilk defa? Camide görmedin mi?
-Yok hocam. Ben camide değildim. Daha şimdi geldim.
-Peki öğrencilerim?
-Valla öğrenci möğrenci yoktu. Olsalardı herhalde buraya gelirlerdi?
-Allah Allah...Bu cami avlusuna masa, sandalye, şemsiye koymuşlar. Millete çay, kahve gazoz veriyorlar?
-Hocam ne cami avlusu yahu. Burası Katibim Kafe.
-Nasıl Katibim Kafe? Ümraniye Refiye Soyak Camii değil mi burası?
Mümin Şenay’a döndü.
-Ohoooo. Daha tam kendine gelememiş.
Sonra bana döndü.
-Hocam ! Burası Üsküdar. Ümraniye değil.
Mümin doğru söylüyordu. Tam karşımızdaki cami Şemsi Paşa Camiiydi. Ben az önce oradaydım. İyi de o cenaze? Öğrencilerim?
Şenay Mümin’nın kulağına eğildi.
-Ben şimdi onu kendine getiririm
Sonra bana döndü:
-Abi pasta ısmarlıyayım mı
-Pasta mı? Pasta da ne? ( Bu soruyu sormuşum gerçekten de. Bu aslında benim gerçek manada öldüğüme dalalettir )
Şenay son bir atak daha yaptı.
-Abi eteğim nasıl? Güzel mi? Yakışmış mı bana?
Hafifçe doğruldum.
-Ne eteği kızım? Üzerinde kot pantolon var. Ben ne bileyim evdeki eteğin nasıl?
Mümin de Şenay da sevinçle sıçradılar.
-Oh çok şükür kendine geldi.
Şaşkınlıkla sordum.
-Ne olmuştu ki?
Şenay Cevap verdi.
-Abi, namazdan çıkıp ayakkabılarını giyerken sendelemiş, kafanı caminin giriş kapısındaki sütuna vurmuş, az kendinden geçmişsin. Cemaat seni aldı buraya getirdiler. Ben ’ Onu tanıyorum’ Deyince de bana teslim edip gittiler. Az sonra da Mümin abi geldi. Olay bundan ibaret.
-Peki öğrencilerim. Onlar niçin beni bırakıp da gittiler?
-Ah abi ah...Öğrencilerin burada değil. Olsalar seni hiç bırakırlar mıydı?
-Haklısın. Asla bırakmazlardı.
-Ama ne var biliyor musun abi? Eğer son nefesini veriyor olsan hatırına ilk gelecek olan şey öğrencilerin olacak herhalde. Onları çok mu özlüyorsun?
-Hem de nasıl Şenay. hem de nasıl? Oğlunu askere gönderen bir anne ne kadar özlerse o kadar? Eşini gurbete gönderen bir kadın ne kadar özlerse o kadar. Hatta daha da çok...
EVET ŞENAY... ŞİMDİ ARTIK ÖZLEDİKLERİM ARASINA SEN DE KATILDIN MAALESEF VE ÜZGÜNÜM Kİ SENİ BİR KEZ DAHA GÖRMEM EN AZINDAN HELALLİK İSTEMEM MÜMKÜN DEĞİL..
YORUMLAR
Hocam hoş gelmişsiniz
uzun zaman sonra sizi görmek güzel
Vefa dolu özlem dolu sevgi dolu mu orada kuşkum var, ŞENAYA haksızlık etmişsiniz. ŞENAY HANIMIN sevgisini nasıl bir teröriste eşdeğer görürsünüz? BURADA GERÇEKTEN YAŞINIZA EĞİTİMİNİZE VE BİLGİ BİRİKİMİNİZE rağmen sevginin erdemini anlamayacak kadar sığ bir ufkunuz varmış HOCAM, bunu açığa çıkartan İSE ŞENAY HANIM OLMUŞ
MEKANI CENNET OLSUN
SEVENLERİNİN BAŞI SAĞ OLSUN
sizleri de tebrik ederim
yazınız akıcı ve şeffaf olmuş
bak bu konuda elinize su dökülmez
SEZARIN HAKKI SEZARA VERİLİR.
SAYGILARIMLA