- 945 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Bir Aşk Masalı
BİR AŞK MASALI
Sevgili dostum,
Ahmet Ümit, usta bir yazar olmasnın yanında, Türkçe’yi güzel kullanmasına ek olarak, dil ve anlatımı güzel olduğundan tüm eserlerini okuduğum bir yazardır.Kitaplarında hayatı güzel anlattığı, psikoloji, sosyoloji, feslefe, düşünceyi anlatma ve anlama güzel olduğundan öğretici de . Hatta tarih ve dini konulardaki romanlarından bazılarını ikişer veya üçer defa okuduğumda olmuştur.
“Olmayan Ülke” ve “Masal Masal içinde” çocuk masallarını da okumuştum. “Masal Masal içinde” kitabındaki gibi içinde 5 hikaye, beş kahraman ve 5 aşkı anlattığı yeni kitabı “Bir Aşk Masalı” kitabınıda her zaman çocuk kalmış bir okur olarak çıktığı zaman alıp okudum. Roman tadnda bir masal kitabı okumanın zevki kaldı okuduktan sonra.
Sevgili dostum,
Bu masaldan çıkardığım dersleri ve ana fikri tabii ki, seninle paylaşmadan duramazdım. Bu güzel masal kitabı usta bir yazarın kaleminden okununca su gibi akıp okunuyor.İnsan, eli kalem tutan bir insan da başta senin gibi dosta ve okuruna anlatma isteği hissediyor.
Sevgili dostum,
Ahmet Ümit, bugüne kadar anlatılmayan bir üslup ile aynı prensese aşık olan 5 prensi anlatıyor. Bu beş prens rüyalarında gördüğü hayalı prensese aşık olarak onu bulmak için yola çıkıyorlar. Bu yolculukta kahinler, büyücüler, kral babalar, baş muhafızlar ve aşk Tanmrıçası ile konaklanan yerlerdeki bilge insanlarda bu prenslere akıl vererek yol gösteriyorlar.
Aslında bu masalda olanlar bize gerçek hayatta da yol gösteren anne ve babamız, sözde dostlarımız, akrabalarımız, iş arkadaşlarımız, faydalı sandığımız boşboğzaları, hayatta karşılaştığımız nicelerini hatırlatarak romanı okudukça “bunlar bizim hayatımızda da var ya” diyecek kadar düşündürüyor insanı. Ahmet Ümit masallardan gerçekleri hayatın içinden bizlerin önüne seriyor. Okuruna adeta “ ben masal anlattım sende hayatta yaşayan insan olarak buradan dersler çıkar, almak isteğini al. Kızım sana yazdım okurum sen anla” diyor.
Sevgili dostum,
Rüyada gördükleri prenses zannettikleri kızın peşine bazen develer bazen fil üzerinde günlerce yürüyerek ulaşan prensler, rüyada gördüğü kız zannettikleri kızın yakından tanıyınca rüyada gördükleri kız olmadığını anladıklarında yeise kapılarak hayata küsüyor ama vazgeçmiyorlar. Hemen kendilerini toparlayarak hedefe ulaşmak için yeni yollar arıyorlar. Azimli insanların da yeise düşmeden her yenilgiden sonra yeniden harekete geçmelerini anlatıyor bu tutumu prenslerin. Hayatta sorunlar karşısında böylece pes etmememiz gerektiğini anlıyoruz.
Sevgili dostum,
Aşk sandığımız şeylerin aslında çok zaman aşk olmadığını veya aşkımız için gereken mücadeleyi etmediğimizi görüyoruz romanın sonunda. Yani biz derken toplumu kast ediyorum. Basit şeyler için kavga ettiğimizi ama sevdiğimiz şeyler için insanca iletişim içinde anlaşmak için çaba harcamakta tembel davrandığımızı anlatmaya çalışıyor.
Aşkın “sahiplenme“ olduğunu sandığımızı anlatmaya çalışırken Aşık Veysel’in “Güzelliğin beş para etmez, şu bendeki aşk olmasa” mısralarını “ karşımızdaki insan kabul etmezse bizim aşkımız neye yarar ki” olarak algılıyoruz. Hakikaten aşkın iletişim gibi iki yönlü şey olduğunu çoğu zaman toplum olarak unutuyoruz. Her gün boşanan eşleri veya ayrılan sevgilileri döven, öldüren insanları görünce, “sevmek öldürmek midir?” sorusunu da romanı okuyunca kendimize soruyoruz. “Sevmek karşımızdaki insana da değer vermek, seçim hakkı tanımak, hoşgörüde bulunmaktır” fikrine kapılıyoruz romanı okuyunca.
Sevgli dostuım,
Hayatta sevdiğimiz kaçmasın diye ördüğümüz duvarlar, gün oluyor bizlerin boğulmasına, bunalmasına, çıldırmasına sebep oluyor. Romanın sonunda şehrin kapılarını prenses kaçmasın diye ören prensler o şehre kendilerini hapsediyorlar.
Kitap okumayınca dar düşünen, basit davranan ve kendilerini nerede ise basit davranışlar ve her gün tekrarlanan boş sözlere hapseden insanları düşündüm. Kapanan kapıları okuyunca. İnsan böyle değil mi, kitap okuyarak düşüncelerini özgürleştirmek yerine, kendilerini hayatın akışına bırakarak aslında kendilerini hapsettiklerinin farkına varamayanları prenslere benzetiyorum.
Sevgili dostum,
Bu kitabı “büyüklere hakikati hatırlatan bir masal kitabı “olarak algıladım. Ümit bize diyor ki : “ okuyun öğrenin, bu aşkının peşinde koşan prensler gibi sonunda rüya olduğunu bildiğiniz boş emeller ve hevesler peişinde koşmayın. Hakikati görün ve dünyada size faydalı olmayacak şeyler ile uğraşmayın. Dünyada hçbir şey aslında size ait, sonsuza kadar sizin olacak şeyler değil. Bu masalda bunu anlattım size” demeye getiriyor. Ya da ben öyle anladım.
Sevgili dostum,
“Her okunan kitap, bize hayatın hakikatlerini hatırlatan bir uyarandır” olarak algılarım.
Sevgili dostum,
Özgürlüğün öneminden bahseden Ahmet Ümit, Romanın kapağında kendi isminin hemen altında “Özgürlük yoksa aşkta yoktur” diye yazarak özgürlüğün aslında gerçek aşk olduğunz vurgu yapıyor. “Aşk insanı esir etmez, tersine severek özgürleştirir” demek istiyor. En büyük nimet özgür olmamız değil mi bu dünyada?
Sevgili dostum,
Paylaşmak sadece maddi şeyleri paylaşmak ile olmuyor, bilgi ve sevgi daha çok paylaşılmalı. Okuduğum her şeyde, hem bilgi hem de sevgi var bence. Bu romanda değil her kitapta, ben de bu mektuplar ile o kitabı tanıtınca paylaşma sevinci yaşıyorum ve “iyi ki kitap okuyorum. İyi ki kitabı anlatacak dostum var, iyi ki paylaşmayı seviyorum” diyorum.
Sevgili dostum,
Uzun sayılacak aradan sonra bir kitap okuyarak tanıttım sana. Anladım ki ,daha çok okumalı, daha çok paylaşmalı. Bu insanı özgürleştiriyor. Aşkı anlamamızı dostlarımıza, sevdiklerimize aşkla bağlanmamız gerektiğini öğretiyor.özgürce sevmedikçe, hayatımız bir masal oluyor, biz gerçekmiş gibi yaşıyoruz. Halbuki hayat masal değil gerçektir...