- 386 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
Dost
Çatırdıyarak etrafa dağılan çam kokulu kozalaklar, toprak zemine düştükçe, nem alev saçlarına dokunduğu an dumana teslim olup kararıveriyordu. Keskin soğukla güçlenen rüzgar kartaneleriyle oluşan yumruğu pencereye çarpıp dağılıyordu. Gözalabildiğince etrafı kaplayan beyazlık gözlerimi kör ediyordu, pencerenin dışında bana yabancı olan bilinmez dehlizler derinine çekerken fokurdayan demliğin sıcak, dostça çağrısı beni kendime getirmişti. Şehirden kilometrelerce uzakta üzerine yarabandı çekip iyileşmesine izin vermediğim onca yarayı tedavi etmek için yalnızlığı seçmiştim. Hep ertelenmiştim, kendimi unutalı çok zaman olmuştu. Kimsenin göremediği kamburluklar vardı sırtımda. Göremezdi, gösteremezdim kendi kabuk bağlayamayan yaralarımı, ama bu son hamleydi bu hissedebiliyordum, son rounddu. Her yarabandını daha sert çektim daha derinden kanarken tavında dövmek için kendimi. Hem yargıç, hem hakimdim. Etrafımdaki yüzler sararmış sonbahar yaprakları gibi döküldü asırlık çınarından. Uzaktan bakınca daha kolay gelmişti kendi beyazlığımda lekesiz bir körlük hissiydi.
Bir yudum haz ve duman kokusu... içimi ısıtan çay huzurdu, bu kadar kolaydı oysa fakat korkularımız ensemizden yakaladıkça biz kalabalıklaştıkça kolaylaşacak olduğunu zannettik içimizde örümcek ağlayan yalnız köşelerimizden kurtulabileğimizi. Anı yakalamak, ana ait olmak... şimdi bu his, buz tutan yanımı eritmişti. O an karar vermiştim bu bir kaçış değil bu bir toprağın mucizevi doğuşu gibi yeniden karılmak, hazırlanmak ve huzursuz yanlarıma nefes aldırıp affetmek ve irinin akıp gitmesine izin vermekti.
Bazen kaleme, bazen toprağa, bazen çaresizce yağmurlu ayazın sokakları ıssızlaştırdığı bir günde çaresizce size sığınan bir dosttu uyanmak ve umut etmek. Kim der ki avuçlarımın içinde kaybolan, yeni doğmuş bir köpeğin beni iyileştirebileceğini. İşte orada başlayan ve günler sonrası için uyuşturamaktan öteye çözüm bulamayan herşeyden kopartabilmiş bir dosttu. Her kızılderili adını hak etmek için bir savaş vermesi lazımmış Dost’ta hak ederek bu isme sahipti. O kalabalık bir yalnızlığın içinden ıssız bir gerçekliğin içine almıştı. Zor olduğu kadar hakiki bir sevgiydi. Özgürlük zaten zihnimizde gezinebildiğimiz düşler ülkesi değil mi? Sayıların ne önemi vardı ki?
Soydukça gerçeğin elbisesini teninden öze dokunuyordum. Düşüncelerim her geçen gün derinleşecek ve ters yüz olan gerçekler yer çekimini değiştiriecekti. Dışarda rüzgarın uğultusu, kar tanelerin cama çarpan sesi, sayfaları tükenen kitabım maliyetsiz mutluluğumdu.