- 312 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BÜYÜDÜK VE KİRLENDİ DÜNYA
Kıyafetimizin kirlendiğini düşündüğümüzde rahatsız olmaya başlarız. Bir an önce değiştirme gereği duyarız. Bazen onunla yetinmeyip duş alırız. Çocukken bunun sorumluluğunu annelerimiz üstlenmişti. Her ne kadar üst başımız kirlense de önemi yoktu. Çocuk masumiyetimiz her şeyi örtebiliyordu.
Artık büyüdük ve kirlendi dünya. Elbiselerimiz temiz olsa da kirlenen duygu ve düşüncelerle birlikteyiz. Bundan böyle, ne çocuk masumiyetimiz ne de yanı başımızda annelerimiz var. Kirlenmiş bir toplumda, temiz kalmayı başarma derdine düşmekle yetiniyoruz. Bu tutumu kendimizle sınırlama yanlışı üzerine bina ediyoruz. Yaşadığımız gerçeklerle yüzleşmekten kaçıyoruz sanki. Her koyunun kendi bacağından asılmasını izliyoruz uzaktan, hem de iç çekerek.
Temiz kalmayı zihnimizde ve duygularımızda yapma ihtiyacını hissediyor muyuz? Belki de doğru soru: Hissetmeli miyiz? Temiz giyinmekteki hassasiyeti burada da gösterebiliyor muyuz? Peki, nereden ve nasıl başlamak gerektiği konusunda hep geriden gelmiyor muyuz? Aman dikkat! Geç kalmayalım, diye düşünmekten öte ne yaptık. Geçmişte yaşadığımız türlü duygu ve düşünceleri gözümüzün önüne geldiğinde bunun bir karşılığı olduğunu anlarız.
Oysa büyümenin anlamı, yalnız başımıza karar vermeyi becermek değil midir? Ama rahat durmayız yerimizde, illaki birilerinin onaylama ihtiyacını hissederiz. O ne der, bu ne der, ya konu komşu, hele de mahalleli… Eş, dost, akraba da cabası. Nereden başlamalı diye düşünürsün değiştirmeye; korkarsın, gücün yetmez. Duyguların mantığını darmadağın etmeye hazırdır. Ağlamanın, sızlamanın hükmü yoktur. Yalnızlaşmanın temeli atılır toplu açılışlarla, demlenmek kalır kaderine.
Toplumsal bir alışkanlıkla her daim değişime ön yargıyla bakıldı. Bunun yaşamın olağan bir akışı olduğu hala kabul görmüyor, diyebiliriz. Doğal hayatın seyri içerisinde bazı öngörülerimiz oluşmuştur tabii. Nasıl ki ağaçlar, kuşlar, börtü böcekler yaşadığı ekolojik sisteme göre değişip dönüşüyor. Peki, zeki(!) insanlar neden geri kalsın? Kişi ne zaman değişmeye başlasa beraberinde başka şeyleri de değiştirme gereği duyacaktır. Bu durum zincirleme bir reaksiyon halinde birbirini itekleyecektir.
Değişmek ve değiştirme ihtiyacı rahatsız olmakla alakalı bir tutumdur. Bir nevi hastalığın teşhis edilmiş, tedaviye başlama aşamasıdır. Dünya ölçeğinde yerinde sayan hiçbir şey göremeyiz. Bilimde, sanatta, teknolojide, iletişimde, soyut, somut her alanda bir değişim söz konusudur. Bu hıza ne oranda yetişip yetişemediğimizin muhasebesini yapabilmek bizi bir yere taşıyacaktır. Fikirsel ve duygusal anlamda bu sürecin gerisinde mi ilerisinde mi hareket ediyoruz. Buna karar vermende etkili olan unsurları tetkik etmek yeterli değildir. Kendinden başlamak kaydıyla nelerden rahatsızsın. Neyi eksik veya fazla buluyorsun. İşte, bakmakla görmek arasındaki temel mesele buna rağmen harekete geçip geçmediğindir. Burada korkak olmakla cesur davranmak arasında verilecek radikal bir karar vardır. Ne istediğini bilmek...
Biliyoruz ki bakmak kadar durmak da; paslanmakla, kabaca çürümekle eşdeğerdir. Nasıl ki bedenimiz hareketsiz kalınca hastalıklı bir yapıya bürünüyor, zihnimiz için de aynı şey geçerlidir. İçinde yaşadığımız doğamızdan öğreneceğimiz hala çok şey olduğunun farkında olmalıyız. Bu sadece bakmakla elde edeceğimiz bir durum değildir aslında. Onla birlikte bakmakla yetinmeyip görmeye çalışmak; neden sonuç ilişkisi kurmayı becermekle ilgilidir.
Ne zaman ki somut gerçekliklerle; duygusal ve zihinsel algılarımız arasında köprü kurduk; o zaman öğrenmeye başlamış olacağız. Kirlenmenin nedenlerini her anlamda sorguladığımız takdirde, değişimin önündeki engeli de kaldırmış olacağız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.