- 342 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
ANNE DENEN İKLİMDE...
Üstün körü sevmek nedir, bilemem yetemediğim kadar yatamam da yüzükoyun yaşarken girdiğim mezarımda buz tutan yüreklerden nemalandığım o kadraj.
Sözcüklerin beni özgür kıldığı tek gerçek.
Özgürlüğümün de doğduğum gün itibariyle elimden alındığını yadsımam mümkün mü sahi?
Depreşen bir hüznün minvalinde hazanı da uğurladım ya… sahi, ölsem gam yer miyim?
Dökümlü etekleri yaralı semazenin ve bir can pazarıdır yaşadığım.
Yandığım değil yerdiğim hiç değil…
Kardığım mı kandığım mı?
Hayallerime tutkun olmuşken bir ömür ve şimdilerde gerçekleri yeni yeni gördüğüm.
Hazandan arda kalansa derin bir hüzün kuyusu ve derine atılan bir taş bilirler de azığımın da aşımın da aşk olduğunu.
Bir hutbede yandım sabah ezanında ama yetmedi:
Secdeye vardım ve rükû ettim ve işte hüzün çeşmem gürül gürül nasıl da çağladı.
Açığa çıkan enerji gibi infilak edilesi yüreğin meleklere ihbar ettiği.
Kazık kaktığım acılar ve endamlı bir iç çekiş akabinde yaşlarımla boğulan umudum ve yarınlara kavuşma ihtimalinin de çok zor olduğu.
Zoruma giden neyse.
Zorbadan ötesi de yok iken.
Kız başıma verdiğim tek kişilik mücadele ve ben nasıl da uzağındayım annemin.
Gönlün ritmi ve ritüeli elbet tok sesi kaderin ve zile basanın sadece ilham perim olduğu gerçeği.
Saat kaç olursa olsun üstelik ve kaçkın mimarisi şehrin bense şiirle yatıp kalkmama rağmen içimde tüten yazılmamış şiirlerin dumanı.
Geniş ölçekli bir coğrafya adına hayat denen o devasa tekke bense dervişiyim yalnızlığın ve Üsküdar’ın dik yokuşlarını çıkıyorum ve Aziz Mahmut Hüdai Türbesini yâd ediyorum nerede ise her gece gözlerimi kapayıp da uykuya daldığımda rengim soluyor sonra çağlıyorum sonra şafak sayıp şakağıma dayıyorum kalemi.
Kırık mızrap.
Kırıklarını aldıramadığım duygularım ve yaşanan can pazarı bense peyda olan yeni günden sahi umutlu muyum?
Deşen neyse.
Dalaşan hangi it ise.
Uzağındayım insanların ve tuzağındayım zalimin.
Bir kehanet olmasa keşke mutluluk ve huzurum Allah katında saklı yeter ki bir an evvel kavuşayım önce anneme sonra s/onsuzluğu sırtlanıp kavuşayım yüce Mevla’ma…
İklimlerden yine anne ama bu sefer çok daha detaylı bir harita ve yüreğim sekerken bir dağdan bir tepeye tepeleme önüme yığılmış bariyerler ve kırık taşları sokağın aslında kırılası bir şeyin de kalmadığı sabit iken benliğimden.
Muhafaza ettiğim hangi duyguysa artık.
Elbet öncelikle maneviyat elbet öncelikle sevgi ve akışkan bir rahmet iken hüzün ve çeşmesi kurumuş iken ömrün ve kırık bir sayaç.
Cennet bildiğim annemin yüreği şimdilerde cehennem ateşinde yandığımın da bir göstergesi iken bu yüksek volümlü sessizlik.
Manidar olan nice şey bir silme ya da sikke iken hüznün reşit gölgesi.
Hazan mahsulünden de öte.
Bata çıka yürüdüğüm yol ne ki ve elbet çamur at izi kalsın, imajında terk edilmiş bir beyazlık olduğum da kayıtlı Allah katında.
Müzmin bir rüzgârım ben ama yetmez.
Muğlak bir duyguyum ben ama gücüm az.
Mundar bir lanet karalandığım ama bilen biri var.
Anne denen iklimde yanıp tutuşan bir alevim aşkın büyütecinde yalnızlığın da iç burkan doku ve kokusunda bir kanaviçeyim ben meleklerin el emeği göz nuru işlediği…
Nardan öte nurdan ibaret nesri yok iken neşrinde saklı iken tüm gerçekler.
Bir inkâr olsam keşke ya da bir iddia ispatlayamadığım ve tüm ipuçları kabrin içinde.
Uzlaşamadığım hayat.
Uysallaşan varlığım artık sırtıma vuran kimse değil lokmamı canımı istismar ettiği.
Annesiz bir güz geçirdim ve işte beni bekleyen kara kış annemin sesini dahi duyamadığım gözlerinde erimeyi özlediğim ve koynuna sokulup da yaşlarımla ıslattığım ve yasın da muadili iken bunca yaş adeta bir yasa bellediğim hüznün arka bahçesinde solsam ne ki ya da sönsem ansızın mademki annem yok yanımda…
YORUMLAR
Hazan ve hüzün ve Hızır gibi yetişen günüm sabaha açtığım gözlerim ve uykusuz geçen gecelerim.
Ben nöbetteyim devasa nöbetlere teslim olduğum.
Telafisi var mı söyle var mı?
Fedaisi olduğum aşk ey, aşk neredesin?
Hüzün reçetem ve damardan eşlik eden acılarım.
Nabzını alamıyorum artık ömrün ve nedamet yüklü sitemleri iklimin.
Münferit olmalıyım illa ki.
Mütereddit değilim muazzam hiç değim.
Muadili olduğum gecenin kayrası.
Sancım tuttu be annem.
Sevecen yüzüne eşlik eden boş sayfalar ve iniltiler.
Hükmü ve hünkârı ve hümayunu sözcüklerin ve kıblemde saklıyım kılıcımı kuşandım da geldim.
Gönül rotan ve seferberliği duyguların ve insanların ve indinde şu rüzgarın.
Kaybolmak buymuş işte bükemediğim bileği Azrail’in ve nice hayat erdi nihayete.
Ölüm ve gerçek.
Öyküm ve öykündüğüm yaşlarım ve ben artık ağlayamıyorum.
Günsüz dün.
Dünsüz gün.
Sözsüz geçen günlerim.
Hazana çalım atmadım hazandı pas geçen pasveren bense pes eden.
Özledim işte çok özledim