Düşünce Suçlusu
"Peki, efendim, peki! Dediğiniz gibi olsun: ben bir düşünce suçlusuyum", diye haykırdı aniden. "Evet, yanlış duymadınız. İtiraf ediyorum: SUÇLUYUM."
Adsız, koridorda böyle söylerken ne bir endişe duyuyordu ne de abartılı bir huzur içindeydi. Adımları hızlanmıştı. Aslında o upuzun koridorda onu duyabilecek hiç kimse de yoktu.
Koridorun sonundaki salonun kapısını açtı ve içeriye girdi. İçerde iki genç onu bekliyordu. Geçip karşılarına oturdu. Sabırsılanmıştı. Onların konuşmak istedikleri konuya girmeden önce, kendi söyleyeceklerini ilk sıraya almayı tasarlamıştı. Düşündüklerinin unutulmasına, ya da onu kemirip bitirmesine izin veremezdi.
- Yine büyük bir suç işledim, dedi uluorta. Onun bu şuursuz haline şaşıran genç oğlan:
-Nasıl yani? Neden sen ne yaptın ki? diyebildi.
Genç oğlanın iki kulağı küpeli, pırasa gibi uzun sarı saçları vardı. Yüzündeki sakalı henüz tüy gibi ve seyrektı. Sevimli bir yüzü, olgun bir duruşu vardı. Adsız, ciddiyetini bozmadan ve ona dönerek:
-Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinlemenizi istiyorum. Biliyorum konuşmak istedikleriniz var; ama benim söyleyeceklerimi duyunca, söyleyeceklerinizin çok basit ve önemsiz olduğunu anlayacaksınızdır. Ha, isterseniz kayda alın sesimi; çünkü söyleyeceklerim çok önemli! Size şimdi önemsiz gelelebilir bu anlatacaklarım; ama yarınınız için hayati önem taşıyacak niteliktedir, unutmayın! Hatta... Neyse!
Daha net konuşayım: söyleyeceklerim, bugün benim için önem taşıyorsa, yarın da sizin için önemli olacak demektir. Bu bi kuraldır! Anlatabildim mi? Haa! Az önce dediğim gibi; ben düşünce suçlusuyum. Anlayacağınız sesli düşünme hakkına sahip değilim. Hayır hayır! Yanlış anlamayın: bunu ben söylemiyorum. Bu toplumdaki düşünce polisleri söylüyor bunu.
Adsızın sağ tarafımda oturan, gözlükleri kalın çerçeveli genç kız, gözlerini dizlerinin üstünde tuttuğu not defterinden ayırmadan araya girdi. Çok ciddi görünüyordu:
-Düşünce polisleri umrumda değil ki! Baskılardan dolayı geri adım atmanız daha büyük bir suç bence, dedi.
Genç kız kendinden emindi ve kurşun kalemle defterine bir şeyler yazmaya devam ediyordu.
Adsız, bu çıkış karşısında neye uğradığını şaşırmıştı. Kızın tepkisinde bir bilgelik ve kararlılık vardı. Bu onu heyecanlandırmıştı ve bu nedenle sözcüklerini toparlayamadı. Dilinde topaç gibi hızla dönmeye başladı harfler. Sesi akortsuz bir keman gibi tizleşti. Cızırdadı. Eli ağzına gitti, ama tekrar geriye dizlerinin üstüne düştü. Kekeme olmak ne kolaymış meger, dedi içinden. Yüzünün kızarmış olması lazımdı; çünkü ısındığını ve fiziksel bir evrilmenin bütün vücudunu sardığını hissediyordu. Zira nefes alması sıklaşmıştı. Ve bu durumu, etrafında oturan bu gençlere belli etmemeye çalışıyordu. Allah’tan genç kız hala ona bakmadan konuşmaya devam ediyordu:
-Zaten bizde bu sebeple seninle konuşma geldik. (Derin bir nefes aldı genç kız.) Biz, senin görevini iyi yapmadığından şikayetçiyiz. Önce seninle konuşacağız. Senin versiyonunu dinlemesiydik haksızlık olurdu... Daha sonra yetkililere şikayette bulunacagiz. (Yine derin nefes aldı ve bacak bacak üstüne attı.) Duyduk ki sen, arkadaşlarımıza, “şöyle konuşmayın, akşamları geç vakte kadar dışarılarda olmayın, herkesle konuşmayın, falan şarkıları söylemeyin, falan kıyafetleri giymeyin; şunu yapmayın, bunu yapmayın” demişsiniz. Neden? Biz mahkum muyuz? Özgür doğduk, özgür yaşamak istiyoruz. Faşist sistemin dayatmalarına karnımız tok. Onların tehditleri, yasakları da hiiiç umrumuzda değil. Hem sen de faşizme karşı olduğunu söylüyorsun değil mi? Bu nasıl oluyor? Nasıl oluyor da aynı zamanda onların her dediğini yapıyorsunuz? Bu bir çelişki değil mi? Biz onların her dediğini yaparsak, sonu ne olur, siz hiç düşündünüz mü? Ya sonra bize; “gelin kölem olun, bokumuzu temizleyin”, hatta “yiyin” derlerse? Ne yani; kabul mü edelim? Hayır, olmaz böyle şey. İnsanca ve haklarımızı koruyarak yaşayacağız. Senin kuşağının başarısızlığı, pasifliği yüzünden bütün bunları yaşıyoruz. Peydahladığınız baskıların ceremesini "siz çekin" diyorsun. Hayır, bunu başaramayacaksınız! Bu kadar net, anlıyor musun beni?
Genç kız, arkadaşına göz attı ve tekrar eski pozisyonuna geçti. Rahatlamış görünüyordu.
Adsız, onun oynayan ağzına; gözlüklerin arkasındaki büyük mavi gözlerine bakarken, adeta soluk almayı unutmuştu. Kendi gençliğini anımsadı bir an. Işık hızıyla “ben de mi böyleydim?” diye düşündü. İçinden, kalkıp genç kıza sarılmak geldi; gurur duydu onun bu denli özgüvenli olmasından...
Genç oğlan da bir iki şey söylemeye yeltendi, ama söz sırası ona hiç gelmedi. Daha doğrusu genç kızın söyleyecekleri bitmediğinden, susmak zorunda kaldı.
Adsız, derin bir nefes alarak, sırtını dikleştirdi. Ve ikisine bakarak:
-Çok haklısınız. Tabii ki öyle! Ben sizden farklı düşünmüyorum bu konuda. Ben sadece sizi korumaya çalışıyorum; çünkü tekin değil sokaklar, girip çıktığınız yerler ve...
Yine sözü kesildi. Bu kez, genç oğlan çabuk davrandı:
-Anlamadığım bir şey var: neden onca baskı ve zulüm görmüş, yaşamış bir kuşak olarak; bize, geri adım atma önerisinde bulunuyorsunuz? Bunları söylerken Adsız’a doğru dönmüştü ve onun gözlerinin içine bakıyordu. Sanki bir filozof edasıyla konuşuyordu. Ve ondan bir cevap talep ediyordu. Genç kız artık önüne bakmıyordu. Onunda bakışları da Adsız’ın üzerindeydi.
O an Adsız, kendisini kafese konmuş sevimli bir maymun gibi hissetti. Gülümsemeye çalıştı, ama başaramadı. Ansızın bi dizinin titrediğini sezinledi. Sanki, ilkokul yıllarında kara tahta önünde tek bacak üzerinde cezasını çekiyordu. Boğazı düğümlenmiş gibiydi. Temizlemeye çalıştı; ama ne öksürebildi ne de yutkunabildi. Sonra, bütün bedeniyle yılan gibi kıvrıla kıvrıla bir şey söylemeye yeltendi. Fakat bu kez de, sesinin çıkmadığını kanıksadı. Sanki tükürük bezleri iflas etmişti. Bu neyin nesiydi?
Gençler, sabırsızlıkla onun bir şey söylemesini beklerlerken; hiç görmedikleri bir sahneye dehşet içinde tanıklık ediyorlardı.
Adsız, sıklaşan soluğuyla sandalyeden kalktı. Göz bebekleri sabit bir nokta gibi duruyordu yuvasında. Kapıyı işaret etti ve o tarafa yöneldi. Arkasından iki elin omuzlarından ve kollarından tuttuğunu hissetti.
-İyi misin? Sen otur! Ben sana su getireyim. İyi gelir, dedi genç oğlan ve hışımla kapıdan dışarıya çıktı.
Genç kız, onun belinden tutuyordu ve bir bir eliyle de elini tutuyordu. Geri döndüler. Genç kız, onu sandalyeye oturttu. Elini bırakmadan önüne çömeldi.
Hala boğazı tuhaftı. Sesi hırlıyordu. Acaba, şok mu geçiriyordu? Bunca yaşına kadar hiç yaşamadığı bir durumdu bu.
Az sonra elinde bir bardak suyla geri döndü genç oğlan. Gözlerinde endişe, sesinde heyecan vardı. Adsız, iki eliyle kavradı cam bardağı. Gençler dehşet inde birbirlerine baktılar.
Adsız, tam ağzına götürürken suyu; bardak, parmaklarının arasından kayarak yere düştü. Genç kız kapıya koştu...
H. Korkmaz, 2021 Sthlm
YORUMLAR
artık öyle bi zamandayız ki kendi düşüncemizi kendimize saklar olduk...evet burası daha esnek, daha hoşgörülü bir yer ama aynı zihniyet burda da var yok değil...her beş Alman'dan biri nazi kafası...çok denk geldim böylelerine...
yazının devamı var galiba...
duyarlı yüreğine sevgimle çok...
Tüya
Burada iki ay kadar önce yapılan parlamento seçimleri sonucunda sağcı /ortadoks partilerden oluşan bir hükümet var şimdi. Irkçı (nazıst) kökenli SD partisi bu ülkenin ikinci büyük partisi durumunda ve kualisyonda yer alıyor. Danimarka'daki katı yasaları kopyalayıp burada yürürlüğe koyma çabasındalar. Ve üstelik bunlar Putin korkusundan Nato'ya alelacele üye olmak istiyorlar. Öyle bir hale gelmişler ki dışardan gelen despot ve anti demokratik dayatmalara nerdeyse boyun eğecek noktadalar. Allahtan ülkede zemini sağlam ve güçlü yasalar, hukuk var... Yani, canım, gidişatlar pek iç açıcı değil hiçbir yerde...Ma sebıkeri me?
Evet, devamı için elimde bi taslak var. Üzerinde biraz çalışmam gerek...
Güzel gelişin hep iyi gelir bana. Teşekkür ederim Wa mı.
Sevgiler olsun çokça.
Gule
hatır be to...rınd kaytehoke...baçkon...
Tüya
Rınd be, seviyorum seni, Gula'mı.
Bu ad sana nasıl uydu
Adın düşünce suçlusu
Düşünce ne zaman suç?
Çözmek te zor doğrusu
Suç yalpalar sağa sola
Ben uydurdum onu bana
İyice bir vurgulayın
Ben düşünce suçlusuyum
Zamanın ilerisine gidilebilinir mi?
Yanlışlar düzeltilebilinir mi?
Çok saygımla Şairim.
Tüya
Düşüncenin suç sayıldığı bir zamanda yaşıyoruz, evet.
Kritize etmek, yanlışları açığa çıkarmak, sorgulamak ve protesto etmenin suç sayıldiği zor bi zamanda yaşıyoruz. Belki ben değil, ama bulunduğunuz coğrafya iyi bir örnek buna, maalesef.
Bu kısa öyküde yaşanan frustrasyon ve tasvir edilmeye çalışılan da ona dairdi...
Evet, haklısınız! Zamanın ilerisine gitmek biraz zor; ama yanlışlar, düzelmek için vardırlar...
Çok teşekkür ederim ayırdığınız vakit ve şiirsel yorumunuz için.
Baki selam ve saygımla.