- 557 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yorgun insanlar ülkesi 2
Birgün hatırla beni Diyarbakır.Esmer kadınların umutlarında hatırla.Agla yitip gidenlerine ömrün. Korkularına agla mahkûmluğunun. Sonra bir yörük kızına bağladığım kaderime acılar ek olurmu.
Onkoloji yorgun kalplerin kılinigi. Çaresizlikle umudun harmanlaştıgı puslu ayazların otağı. Ah O lenf bezlerinin hücresel misafirliği. Metastik sıçramaları korkunun.ışın tedavileri onkolojik neşterleri yorgunluğun. Sür kırmızı rujlarını ölüme meydan oku olurmu .
Devlet beni koru bana huzur ver.Benden çok şey isteme.Çünkü zamanım yok. Ben varlığım senin var oluşundur.Hizmet et bana papuçlarımı kirletme. Görevlilerin benden üstün olmamalı. Egemenligim senin egemenliğindir.Unutma. Toplum varsa (halk millet ) devlet vardır. Toplumun siyasal örgütlerinin çatısıdır devlet. Bize buğday başakları verir.Ekmegimizi paylaştırır. Korkularımızı öteler.Devlet halk olmak zorundadır. Tarih sınıfsız bir topluma şahit olamamıştır. Ama eşitliğe yaklaşabilir. Paylaşmayı paydaşlara hakça bir düzende sağlayabilir. Ozaman yaşamın bir anlamı olabilir. Halk adına ve halk için.
Sokaklarına kar yağmış o şehrin. yıllar evelde yağmıştı yıl bindokuzyüzyetmişyedi. Yıl çaresizliğin doğum sancılarının doruklaştıgı zaman.
Yitip gittiler ne yapabilirimki. Ölüm böyle bir şey Yıkar umut şatolarını. Şimdi Alanya ayazlarda üşüyor umutlarım.
Çok sinirliydi annem benim.o derece anneydi işte .yüzük çorbası yapardı her cuma bize .Adana olurdu yüreği.Şirin usta deyince babama şirinlenirdi gözleri gözlerinde .Benim annem anneydi işte.
Herşey apaçık ortada ekmeklerimizi çaldılar bizim. Sonra kendi kötü ruhlarını kutsamanın peşine düştüler. Melekler saklandılar meçhuliyetin gizlerine .Alevden yaratılmış cinler tayfa tayfa koştular bu razil bag bozumuna yalanın.
Özgürlük çok özel bir durumdur kadınım.Özgürlük namustur. Beklenilen güneşidir sabahın. Çoluk çocuk bir sofrada ekmeği paylaşmaktır Özgürlük ölümden kaçırabildiklerimizdir biliyorum.
Ben sevilmek istemem yok öylesi hayellerim,anla beni yeter.Anlaşılmak sevilmekten öte bir sonuçtur.
Yanlızlıgım ellerimde hikaye.lacivert öpüşler kulaklarımda.Yoklugunun izidir içime vuranSenin kavgalarından yüreğimi ağlatan.Her şehir anlık yaşar bilirim.Günler ekmek kavgasına yoldaş.Bana hikayeler anlat olurmu.Dicleden fırattan seyhandan ondan bundan.Utandı doğan gün.Bastıgım toprak.Saklandıgım gece.Penceremde yaprak ıslak yağmurlardan Hüzünlü öğlen sonlarında. Türküler dinler özgürlük ağlaşarak.
Bir gece karanlık ürkütürse yüreğini.Bir rüzgar ulaştırsa saçlarına.Ürkekleştirse gözlerin geç vakitte.Islak bir kuytusunda olmak istediysen umudun.Açıksa kapısı otağının özgürlüklere.Gece lacivertse hele pencerende.Seninle konuşmalarımız vardı bilirsin.Devrimler yapacaktık emekten yana .En cömert parklarında özgürlüğün sevişp ağlaşacaktık umutlarda.Bir kalpak girecekti özgürlük .Kimselerin geçmediği yollardan geçecektik.Uykusuz kalacaktık binlerce yıl .Ne varsa yalandan kalanı öteleyip uyandıracaktık umudu gece boyu. Belki mercimek gözlü bir çocuk.Dolaşacaktı umudunda özgürlüğün.Ne demiş şair – Kadının hayali minnacık bir evdi ‘ O evde açacaktı çiçekleri gençliğin.Dar bir etek giyecekti cinsellik.Soyunup dökünecekti gece.
Büyük kayıplarım var benim.Sıcaklıgında ısındığım gözlerinde umutlandığım yürekler.İşçi sofrasında olurdu doyumluğum.Tahta kapılı toprak damlı evde.Biz yaşadıkmı bu ülkenin sokaklarında ölümün öksüz bıraktığı yolculardık biz.
Közleşmişti korku güncesinde.Kısıktı özgürlüğün nefesi.Bir tutam başak kopardı ömür.Yitenlerin ardında yandı umut.Hani aradık ekmeği tuzu.Tanrıyıda tanıdık biz mecburduk ! Özledik saçlarını aşkın hiç olmamışken para pul biz çıplak sevdik özgürlüğü.Biz yolcusuyduk kavgaların Emekten eştlikten senden benden.Bir hikaye oldu ömür.Biliyormusun tükendi umut.kör kütük sarhoştu hayat.Hani gördü ölümü ruhum.Yitik donuk bir umuttu kavgam.Atlıları vardı bu ülkenin göçtü gitti.Birde yalan kadınları ömrün.Şundan bundan.
ölüm karanlıktır.Giriler çalmıştır uykularını Hiçtir artık kadınların ömründe.Renkleri giridir cinsel dürtülerin.Bilirim ölüm karanlıktır.Hani yağmurları ıslatmıştır tutkularını.Ankara senin benim şehrim.Deli savruk bir aşk kalmıştır sokaklarında.Dikim evinde öpüştüğüm gençliğim.Sen değilsindir.Hani soyunup dökünürken baharı memleket .Ben fakir insanları severim Yalanı bilmez yalın insanları.Gelmiş geçmiş tüm inançlara inat yalandı seni sevmediğim.Hani giriler çalmıştır uykularını .Bilirim ölüm karanlıktır.Yitenlerim oldu sen yokken.Ardında tükendiklerim.Ah bilsen korkunç kavgalarım oldu benim.Elleri bağlı sonumu bekledim.Sanki tüm ölümler bana misafir.Sanki bakire kavgalar içindeydim.Penceremde sensizliğin çıglıgı.Tüm evli kadınlardan korkan çocukluğum.Ben hiç büyümedim.Haydi gel sabah kalkalım bir çay içer içelim.Seninle sensizliğimle.
Gün yine dogdu çiçeğim.Yagmur sensizde ıslattı kasıp patıları.Huzursuzlugumda hiçliğin öncül.Biliyormusun ne olur sen gidince.Bir ölüm gelir bir ölüm girilmez her vakit girdiğin eve.Acı şiirlerini eker bu toprağa.Bizde yaşadık kendimizce bu alemde .Kadınlar sevdik devrimci kadınlar.Yürekleri paktı onların.Öksüzce yürüdük kavgamızın tozlarında.Sokaklarında izlerimiz vardı umudun.Sonra kısık nefeslere mahkum olduk.Ah o kadın yalnız gecelerin durdanecigi. Sevdik bu ülkenin ölümlerini.Halbuki biz lacivert gecelerindekadınımzla sevdalı kır çiçekleri ektik toprağına memleketin.Ne demiş şair ‘ bu memlektet bizim .’
Bir aralık günüydü yitişi.Belki babam annem onu karşıladı.Tüm Anadolu kadının hikayesi.Postanenin en masum tebligat memuresi.Onkoloji kıliniklerinde geçerken ömrü.Dolaştı yanlızlıgın hüznünde gençliği.Belki kendince hayelleride oldu.Ablaydı ruhumun en asil efendisi.
Tanrının bize nasipledigi ömre şükürler olsun.Ölümün gölgesinde yaşamaktan vaz geçmiyoruz bu iyi bir şey .Vazgeçmek yenilgidir derler doğrudur gerçi bu soytarı hayatla baş edilmiyor.
Yıllar oldu bir çok şeyi unutur göründük.Bir çoğunu kabullenmek kaderimiz oldu. Köprülerin altından çok sular aktı neye kızıp neye sevineceğimize şaşırır olduk. Sanki ereti bir beklenti içinde sisli bir geleceğin hiçliğinde gibiyiz. Ne düşünüyorsak eksik ne özlüyorsak yetmezlik iliklerimizi kanatıyor.
Yaşamı biçimlendirmek kendimizi yönergelemekle ilgili bir durum.Sizce bir insan nasıl yaşamalı diye bire soruya muhatap olunsa .Söyliyebilecegimiz tek şey farkındalık olmak olmalı. Farkında değilseniz var değilsinizdir.
Öfke farklı bir durumdur.Korkutur umudu.Kötülüklere yelken açarsınız öfkeyle.Hani liseyi bitirince Önünüze koydukları üniversteyi oku orası farklı derlerya.Öfkede öyle bir şeydir .Rezillktir.Sizi mahcup bırakır.Kurutur yüreğinizdeki akasyaları hanım ellerini.Balkondaki o begonya çiçeği gülümsetmez artık göz yaşlarınızı.
Artık yaşlandık biliyorum öylesine değil ruhen yaşlandık.Hani öemsenen ne varsa ondan vaz geçilirya.Bana dindarmısın diyorlar bilmiyorum sadece ben tanrıdan yanayım.korkularımda ona sığınıyorum. Ötesini bilmiyorum.Ölüm her canlı için cehennem herkese açık .Cennet inançkarlar için.İnançkarlar (müminler ) cennette sonsuz kalacaklar .İhtimal tasviri zor bir hayatta olacaklar.Ben şimdi neyi anlatacağım sana bilmiyorum.Korkunç tecavüzlere uğramış ruhlarımızımı .Erken ölümlerinimi umutlarımızın.Gün içinde uğursuz şeyler söyleme bana .Kötü cinleri kovala gitsin.Kırmızı renkli çiçekleri anlat bana yürekleri hüzünlü kadınlarla yoldaşlaştır.
Benim demikrasim seni sevme özgürlügümdür.Bunu anlaman lazım.Birey toplumun bir pardaça sıdır .Kölesi olmamalıdır.Birileri böyle istiyor.Şöylede bir durum var birey bu paydaşlıkta nerede durmalı.Katkısı ne olabilir.Beklentisi nedir. Neyi ne derece savunma şansımız var. Bizim doğrularımız gerçekten doğrumu.Belkide baştan aşağı yeniden bir arayışa girmeli yaşam yolculuğumuz.
Biliyorum tüm umutlar çıplak doğar. ‘seni niye arayacagımki dedi geçmişim.Bir utandım bir utandım sormayın.
Sonra portakal çiçeklerinin açtığı mevsimde dualar etti tanrısına umudum.Gökyüzü kahverengiye büründü
Toprak oldu tenimin t hücreleri. Dogumum vakitsiz oldu ölümümde.Ben şimdi kimin için nefes aldım anlat bana.Artık öldük biliyorum biz ağlaşırken öldük geceyle.Yagmurları kururdu memleketin .
Özgürlük senin benim için değil gökyüzü için gerekli gökyüzü özgür olursa uçarız sevginin kanatlarında .Bilirsin gökyüzü sarar toprağı .Toprak bedinimiz alır koynuna ruhumuz gökyüzyünden izler geride kalanları. Bak yine yaralar açıyor bu ülkenin umutları.Kanıyor korkuları umudun.Yine isimsiz kavgaları sokaklarda tuzluyor acıyı.Şimdi koynunda olmalı gökyüzünün.
‘Nerelisin? ‘ dedilermi yüreğime bir ok saplanır .Kanar yaralarım bilinmezliğimde.Tüm köyler benim olur tüm kadınlara sevdalı yüreğim.Sonra Türkiyem olur ruhum.Aglaşırım kış yağmurlarında. Islanır sahipsiz ölülerim toprağımda.Biliyorum yaşamak seni düşünmektir başka bir şey değil.
Başlangıçta herşey güzel görünüyordu.Umut vardı çünkü. Bahar mevsimlerinin getirdiği bir gençlik usulca okşuyordu ruhu . Sonra ölümü tanıdı ömür.Tanrının gerekliliğini o zaman anladı .Dip dalgalardan gelen bir kasırga gibiydi ölüm. Alıp gitti tüm yoldaşlarını ömrün .Bu hikaye böyle bitmemeliydi.
Yasaklar korkular ve günahlar .İnsan denen varlığın hayatı bunlardan ibaret. Birde sitatiko var. Siz bakmayın ölümün bizi eşitler göründüğünde eşit yaşamıyoruz.Güçlüler ve ezilenler var. Bizim izdüşümümüz acıdan başka ne olabilirki.
Yaşamda başarılı olmak için başarının ne olduğunu bilmek durumundayız.Başarı zenginleşmekmidir. Yada unvan sitatü makam sahibi olmakmıdır.Tüm bu arayışlarda aslında ulaşmamız gerekenin sadelik dolayısıyla huzur olması gerektiğini anlayamıyoruz.Aslında tüm bunlar için çalışmak aklı kullanmak inanın yeterli olmaya bilir.Tanrının sizin yolculuğunuza musade etmesi gerekir.Yolunuzu siz belirleye bilirsiniz ama o yolda hedefe ulaşmak tanrının takdiri oluyor.Yaşam o musade ettiği ölçüde sizin ellerinizde biçimleniyor. Akıl tanrının bize nasipledigi büyük bir nimet.O nimetin kıymetini bilmek durumundayız.Yaşam ciddiyet istiyor.
Dogru olan neydi bilmiyoruz.Kenara itilen halk yığınları kendilerini ifade edecek bir yapıyı sistemde göremeyince kendi sistemlerini kurdular.Tanrının kutsal kitaplarda vaat ettiği cenneti düşlemek.Yaşanılabilecek herşeyi tabulaştırıp dokunulmaz kılınca cendereye sıkışan ruhlarımızı ölüm ötesine hazırlamayı tek çare görür olduk. Yaşam yaşanması istenmeyen bir büyük felaket gibi gözüktü ruhumuzun içselligine. Sonra olan yine o ötelenen halk yığınlarının üzerinde şakladı o rezil sömürü düzenin kırbacı. Hayat basite alınacak bir oyun değildi.
Düzene egemen değilsek kendimize egemen olmanın bilincine ulaşmayı başara bilmeliyiz.Bu bize aydınlanmanın gerekliliğini zorunlaştırıyor.
Günümüz insanın bir büyük yanılgısıda herşeyi kendi için istemesi.Buna ulaşmak için her şeyi mubah sayıyor. Sömürlen insan olduğuna göre sömürü çarkının mimarınında insan olması oldukça şaşırtıcı bir durum.Hava oldukça soğuk ,umutlarda öyle !
Kimseler yokken biz vardık o şehirde .Güvercinler vardı esmer bakışlı kadınlar ve umut.Şimdi ne
Böylece özlemiş oluyorum seni.Bir bag bozumu güncesinde tüm duygularımı biçiyor gözlerin.Ben seni uzaktan seviyorum.Uzaktan gülümsüyor bana umudum.Irak çok ırak ülkelerden sana şiirler okuyorum.
Üzüldü çok üzüldü.Nar çiçekleri ağladı o üzüldü diye genç kadınların küpelerine mahkum oldu aşk. Kirazlar ağaçta kaldı toplanmadı.Yorgun kadınları karadenizin bomba seslerine mahkum oldu.Bu gece hiç erkek kalamadılar umutlar.Bakir yorgun ve çaresizdi gökyüzü.Sonra birden dikenler yağmaya başladı.Özgürlük ulusça göçüp gitti umutlarımızdan. Atlı akıncılar geride bıraktı sevdayı geceye mahkum oldu.Lacivertti gece sosyalizim puslu bir hikayede kaldı.Buzul bir camdı geçmiş.Acımasızdı.Akşam üzerleri ışıkları yanardı şehirlerin.ölümler unutulur olurdu.
Acı bir bakış fırlatır yaşama ölümü kabullenenler.Kim derki askerler ölmek için varlar. Yok öyle bir şey.Yaşamak asıl amaç olmalı. Çiçekleri açmalı umutların.Bak martın dördü bugün. Baharın ilk günleri.Korkuyorum günaha girmekten yaşamaktan.İbadet hanede merdivenli yüksekçe bir yerde söylevleşiyor imamın sözcükleri.Yorgun bedenli müminler kendilerine bir çıkış arıyor gibi. Dışarda kavgası var hayatın. Bugün günlerden Cuma !
Tanrı meleklerini görevlendirdi yer yüzüne adı anneydi onların. evlatları için çok emek verdi onlar.Korkuları kendileri için olmadı. Küçük sıska umutları vardı onların.Bir akşam üstü ölüm gelip götürdü tüm umutlarını dünyanın ölümdü annenin kaderi.
Ne yapabiliriz söyleyin hadi aç kalmak ağlamak kırmızı gülleri sulamamak kurutmak tüm bahçesini yüreğinin bu acıyı közlermi söyle bana.
Tüm yoksul insanlar bu dünyada tanrının yetim evlatlarıdır.Biliyorum.Kimbilir yaşamak günahları sevmekle başlayacak.Yada felaketimiz olacak yaşamak.
Korkunç rezil bakışlı yosma kadınlar küçümseyecek şehvete mahkum erkek süliyetleri. Karanlık her şey çok karanlık.
Tanrı onu yanına aldı , o şimdi cennette ! Bırakıp gitti bizi hiç tanımadı kendini. Kendi için yaşamadı. Çalıştı mülk aldı gösterişil binekler edindi. Bilemedi gençliğinin tükendiğini ömrünün sonsuz olmadığını.Çok acı çekti baş edilmez hastalıklara muzdaripti hücreleri.Sonra öldü dediler.Anlamı kalmamıştı artık kiliselerin şinagogların camilerin.Sadece o vardı bir dag yamacında bir toprak tümseği adına dualar okundu Bişiler kızartıldı yağda. Konu komşuya dağıtıldı. Askerler son bahar tatbikatındaydılar. Tank paletleri yağlandı top atışları yapıldı .Omuzu yıldızlı generaller her yerde saygı gördüler.Hak ediyorlardı bu saygıyı .Sadece varoş sokaklarında dev şehirlerin sevişmeyi bilmez kadınlar çocuklar doğurdu onlara.Şiirin adı yoktu.
Ülkücülük nedir diye sordu bir arkadaşım. Ülkücülük aslında ülkeni sevmekle ilgili bir durumdur.Kendi varlığını özümsemektir.Günümüzde ülkücülük arap kültürünü din diye dayatanlara karşıda bir duruştur,Alpaslandan Atatürke türk önderlerini anlamak ve yaşatmak duygusudur...Türk ulusunu bir öz kültür olarak var kılma ülküsüdür. Ülkücülük yeniliğede açık olmaktır bu haliyle ülkücülügün devrimci bir yönüde bakidir !
Toplumun önüne çıkabilirseniz o toplumu yönetebilirsiniz.O toplum sizinle bataklıgada gömülebilir düzlügede çıkabilir ! Yönetenlerin büyük çoğunluğu halktan aldıkları gücün içinde zehirlenebilirler.Çevre onlara bu hakkı tanır.Dogru olan onlar için tektir oda kendi düşünceleri olur.Edebiyat emekçileri tarihle pek ilgilenir olmazsalarda aslında yazıya döktükleri tarihin içsel hücreleri oluyor.Ülkelerin devlet yetkenleri iki kulvar üzere giderler.Birinci görüşte esas olan güncede var olan halkın mutluluğu ve refahı .Bu mantıklı bir görüştür.İkincisiyse halk geçidir asıl olan ulustur onun geleceği ve bekası için bugün halkın yaşamı biçimi varlığı riske atılabilir ! Bu ikinci görüş günümezde,de savaşların çıkmasına gerekçe olan hastalıklı bir sonucu karşımıza çıkarır. İşin bir diğer yönü yönetenlerin ulus bütünlüğünün varlığını kendi içsel güçlerinden alması gerektiğini görmezden gelmeleridir.Bu onları kararlarında yalnız bırakmakla kalmayıp halklarının acı çekmelerinede gerekçe olabilmektedir. Yazmak bazen sizi hayellerinize mahkum olmaktan kurtara bilir. Kendi mahkûmluğumuzu yenmeyi başara bilmeliyiz.
Kimsenin kimse için fedakarlık yapma yada isteme hakkı olmamalı ! Çünkü hayat sınırlı! O zaman bizden istenen fedakarlık beklentisinin gerekçesi pek sağlıklı olmuyor ! Kendi yaşamınızı sahiplenmeyi bıraktığımızda başkalarının yaşamlarına meze olmaktan öte bir durumumuz olamıyor. İnanın bunu tanrıda istemez!
Eylül ayında anam ve komşular birlikte gidilirdi şehirdeki toptancı hale .iki sandık domates otuz kilo biber ve patlıcan. Sonra doğranırdı domatesler büyük leğenlere. birkaç gün bekletilirdi. sonra kevgirden geçirilir sinilerde dama serilirdi güneşe. birkaç günsonra küçüle küçüle sinilerdeki domates suyu salçalaşırdı. Bİliyormusunuzki siz mor lastik donuyla kadınlığını yaşayan nazire dokuzçocuk doğurmuştu kırkyaşına gelene kadar. dokuz çocuk ekmek üzre salçayla doyurmuştu acıkan karınlarını. sonra iplere düzülen biberler ve patlıcanlar bahçenin tel çitlerine bağlanıp Diyarbekirin kuru sıcak havasında kurutulurdu. mevsim sonbahardı .kapıda satıcılar dolaşırdı . köşede kırmızı çatılı bir ev vardı .içinde kırmızı entarili bir kadın dolaşırıdı. Zaman genç bir akasya ağacının hüzünlü bir yitikliğini anlatıyordu umuda.Ve sen umutta ürkek bakışlı serçe gibiydin. Haklıydın ürkeklinde .Acımasızdı hayat.
Esmer şiirleri severim ben. Yalın süssüz köylü kadınları gibi sıcak .tozlu topraklı hayatları anlatan şiirleri. Onun için saklanırım şehirlerin kavgacı gürültüsünden. Çok arkadaşım yoktur benim. Kendimde ıraktayım kendimden. Kapıda bir çirkin kedi beslerim yanlızlıgımda. Tüm ölümlerin arkasından eksilirim ben.
Çok Kadınlar özledi yüreğim. şalvarlı tülbentli kadınlar. Devrimci bir bakışları vardı kadınlıklarının. Vazgeçilmez ülküleri vardı doğurganlıklarında. Bana hiçbirşey anlatmadı bu gece. Perdeleri hiç kapanmadı acıların. Hiç ölümsüz geçmedi yıllar. Gülümsemedi gecemde uykularım.
Herşey gerekli olduğu için vardır. umutlar öyle. sadece haset gerekli değildir kibir gerekli değildir. Sömürü gerekli degildir .Bizim için değerli olan sadece sevgidir.
Sumaklı dolma yapmayı bilirmisiniz. hani sumağı suya ıslayıp sonra tencerenin üstüne dökersiniz. ekşimsi bir tadı vardır onun . Eskimiş fikirler gibi dilinizde tadını hissedersiniz. Keşke dersiniz. Keşke hiçbir fikir eskimiş olmazsa. Keşkenin hiçbir dilde anlamı olmazsa.
Hayatımızın büyük bir yanılgısı uyumsal olmakla geçiriyor olmamız.Kendi yaşantımızı kendimiz oluşturamıyoruz.Herkes birilerinin yaşamına hükmetme yetkenligini kendinde görebiliyor. İş öylesi bir boyuta ulaşıyorki hesap sorma cesaretini başkalarına tanıyabiliyoruz. Dizginleri birilerine bıraktığımız hayatı kendimizin sanıyoruz.Bu yanılgı yaşam yanılgısı olsa gerek.Yüramda yeşillkler azgın sular içinde yalpalayıp giden bir karmaşanın içinde buldum kendimi.Üst yamaçlarda tanımadığım insanlar bana bakıyordu.Kimdim öyle bir yere nasıl düşmüştüm.Orası neresiydi.Ölüm ötesi bir gerçekliğimi yaşıyordu ruhum.Yakın çevremde önemsediğim bu değerlidir diyeceğim ruhumu okşayan pek fazla kimse yoktu.Ömürlerini paranın peşinde geçiren asalak kişilikler ortalıkta dolaşa dursun.Ben neyi niçin özlüyordum onun bilinmezliğinde gibiydim.Kimbilir çocukluğuma özlemimin gerekçesi belkide bu hüzünlü geçmişime özlemden geliyordur.
Ülkücü,Devrimci geçmiş onyıllarda ülkede karşıt görüşler olarak ortaya çıkan bu kavramlar birbirinin zıttıymış gibi algılandı. Sağ yada sol düşünce arayışında karşıtlar olarak toplumsal yaşama girdi. Tabiki bu haliyle bir yanlığıydı .Ülkücü yada devrimci görüş aslında birbirini tamamlayan fikirlerdir. Birisi milleti ve onun yüceliğini öncül görür. Diegeri tüm halkların eşitliğini ve birlikteliğini öncüller. Bu iki kavramda kendi içinde tutarlılık gösterir.Karşıt değildirler tamamlayıcıdırlar.Günümüzde millet kavramanı ve onun idaal arayışını görmezden gelmek pek gerçekçi olmayacaktır .Vatan töre inanç bağlılık hepimizin özsel içeriğidir denilebilir. Bunun yanında emeğin kutsiyeti hakkın ifası eşitlik insanca yaşamsal katılım görmezden gelinebilecek değerler olmamıştır.Toplum tüm gereksellerini dikate almak durumundadır.Çagdaş yaşamın enerjisi bu gerçek üzre olgunlaşır .Toplumun kültürel sürekliliği kültürle oluşur.ortak amaçla belirginleşir. güncel halkın yaşamsal gerekçeleride değişime açık olmakla ilgili bir durumudur.Devrimci bir mayası olmaldır. Kabullenelimki böylesi bir sonuçta devrimve ülkü birbirini tamalayacaktır.Hepimiz bir ülküve devrim etkenseliginde varsallız diye düşünmeliyiz.Toplum çok geniş bir kavramdır kalıplarını geniş tutmak sağlıklı olacaktır diye yorumlayabiliriz.
Ciddi bir hastalığa muzdaripseniz yurt dışına gitmek istiyorsunuz ,daha donanımlı hekimler daha alt yapısı güçlü kılinikler. Oralarda sizden çok sigorta poliçenizin önemli olduğunu zamanla anlıyorsunuz. Paranızın olduğu kadar değerlisiniz. Bizim kılınıklerse biraz karmaşalıdır.Unvanlar önemsenir üst düzey hekimler masanın arkasında biraz kasıntı durabilirler.Yinede ruhlarının bir yörüngesinde insan sevgisini hissettirirler size.Siz onlara şiir okumayı denemeyin.Gerçekçidirler şiirse biraz hayalperestir.
Tüm beklentileri o toprağa koyulan ölünün beklentisi degilmiydi.Oda sevmemişmiydi ince pembe topuklu kadınları .Kimsesizler yurdunda yüreğin yalnız erkeklere misafir olmamışmıydı yüreği kırık savaşların yorgun askerlerinin anlattığı hikayenin kadını sen degilmiydin. Kim haklı kim haksız ne önemi var. ölümler yağarken şehirlerin üzerine. Savaşların hükümdarı olmazki .Ölümdür orda hükümdar olan .Camları kırıktır evlerin.Aglatır ayrılıkları yüreği. Bir ölüyü toprağa verdiğinizde bir yaşamı bitimlediginizi bilmek durumundayız.Yaşanmışlıklar duygular umutlar beklentiler.ve meçhuliyet.Tüm düşünülenlerin anlamsızlaştığı ölüm hareketli bir yaşamın içinde sizi bulur.Geride kalanlar için ‘hayat devam ediyor’ sözcükleri gerçel bir olgu olarak sizide sarar.Yine sokaklar doludur.-İnsanlarda geçim telaşı .Devletler askerler generaller siyasetçiler.Devlet memurları okullar Ögrenciler Çocuklar ölümü akıllarından geçirmesi mümkün olmayan gençler. Daima üreten makinalar o makinaların sahipleri.Mülk sahipleri ölümü anlamayı pek beceremeyen insan yığınları.Şuursuz kalabalıklar.Son zamanda yaşamız gereği olsa gerek ölümler bize burdayım diyor. Güneş her dogdugunda umudu yeşertmez acısıda vardır her sabahın.Tümen tümen gelir ayrılıklar ölümler .
Bir yakınınızın ölümüne tanıklık ettiyseniz .Sizin için yaşam çok farklı ilerler.Önem verilen herşeyin önemsizleştiğini anlamış olursunuz. Bu benim içinde böyle olmuştur.Torosların yamaçlarındaki kabirlikte toprağa verdiğim yakınlarımın şimdi sadece soğuk mermer taşlarının izleri var. Onkoloji koridorlarında ömür tüketen ablam için artık patoloji raporlarının kemik metestazlarının kemoterapi seanslarının bir anlamı kalmadı.Artık yaşam meçhuliyetinde o şimdi bir yerlerde bizi izliyordur.Düşünsenize insanlık tarihi boyunca milyarlarca insan bu dünyadan göçtü gitti gitmeyede devam ediyoruz. Yinede içimizdeki egoyu yenemiyoruz.Unvanlar sitatüler makamlar. Ötesi ölüm.
Derin acılar yaşamış insanlar hüzünlü gülümserler. Çaresizce tutunmaya çalışırlar hayata. Korkunç bağımlılıkları olurda anlamazlar.Yılgın duygular içindedirler. Daim bir şeylerin eksikliği vardır ruhlarında.Ölgün bir çaresizlik misafirdir onların güncelerine.Kim bilir belki bizlerde onlardan biriyızdir.Yorgun bıkkın ve yalnız.
Eger kendini doğru buluyorsan o yolda ilerlemekten vazgeçme.heleki yanlızsan sen doğru yoldasın demektir ! Dogru olan yol tek bir yolda değildir.Degişkendir.! O zaman sende değişmekten çekinme istikametin belirgen olsun.Ama açılar farklı ışıkları yansıta bilsin ruhuna.Güneşin doğuşunun bir anlamı olmalı.
Asalak kişilikler cüretkar olurlar .Kendi rezilliklerini örtbas etmek için daim bir suçlayıcı tavrı kendilerine maske ederler. Basittirler.Sade olmak farklıdır basit olmak farklı !
Güneşin her sabah doğupta aydınlatır göründüğü bu dünya bir haksızlıklar panayırı gibi. yoksulluk ve zenginlik kolkola yaşıyor bu keşmekeşte.İşin tuhafı milyonlar yoksulluğu iliklerine kadar yaşarken azınlık zenginliğin şatafatını yaşıyor.Birileri bir şeylerin hükümdarı olmuşlar umut satmakla meşgüller.O birileri egemen gücün temsilcileri olarak büyük kitlelerin yaşamlarına kara çalılar ekmekle meşgüller. Tanrı niçin buna musade ediyor anlamakta zorlanır olmuyormuyuz. Bize cenneti vaat eden tüm inanç kulvarları niçin bu renklerin baharlarda sevinçleştigi umutlarımızı tüketen rezil bir hayata mecbur bırakıyor. Doganın en üst varlığı insan denen canlı niye böylesi bedbah bir hayatı kabullenir oluyor.Tanrının bize nasipledigi iradeyi kullanmayı niçin beceremiyoruz..
Bu öyle bildiğiniz analardan değildi. Evlatları için saçını süperge edenlerden .Bir lokma ekmeği evlatlara eşitçe paylaşanlardan .Korkunç bir sinsiliği ruhunda besliyen bu kadın tanrının kendisine nasipledigi şu uzun ömrünün sonundaki ilahi sorguyu hiçmi hiç düşünmez göründü.Şimdilik yanlızda değildi kan emeci kişiliksiz gölgeler onun gölgelerine karışmış karanlığını daha bir zifrileştirmiş. kısa minyon bedeninin hiç yitiksiz hükümdarlığını cüretkarca kullanır olmuştu.Neydi bu kadını böylesi sinsi yapan .Ana ve sinsilik hainlik yanyana gelmesi zor olan sözcükler degillermidir.Peki nasıl oluyorda bu kısa tıknaz kadın bu rezil ruhu kendi içinde misafir ediyor. Yok bunu sadece cehaletle açıklayamayız.Bir yerlerde saklanmış bir şeylerin varlığını hissediyor gibiyim. Bu kısık mercimek gözlü kadına yinede kızamıyor insan.Hani ana sıfatını taşıyor olması her rezilliğin üstünü kapatır oluyor.Tıpki bir toprak gibi.
Tüm insanlar yemeden içmeden ve içgüdülerinin etkencesinden bir ay için vazgeçer oldular.Güneş doğarken ve güneş batarken kendilerini oraçladılar.Ruhlarını bedenlerinin temizliğiyle arındırmaya çalışacaklar. Tüm içsel kavgalarını köhne bir dehlize koyup saklamaya çalışacaklar. Sonra o bir ay geçecek neyi niçin kabullendiğini bilmez halk yığınları ömürlerini yine tanrının günah saydığı kötülüklerle tüketmeye devam edecekler. Gök yüzündeki yıldızlar ve milyarlarca özgürlüğe koşmuş ruhlar kendi hikayelerini anlatacaklar lacivert gökyüzünde.Akdenizde sular çekilmiş olacak o vakitler .Damlataş pilajındaki dip kayalıklar gün yüzüne çıka dursun .İnsan denen varlık tüm çekingelerine karşın yine saklıyacak içinde bir şeyleri. Kırmızı gözlü siyasetçiler kendilerinin ne kadar düzgün insan olduklarını anlatacaklar lüks otellerin restonlarında verdikleri iftar yemeklerinde.Kuzu kavurma pirinç pilavı ve alaiyenin gülüklü çorbası .Bir nevi pirinç çorbası yuvarlanmış kıyma ve işkembe kıyıgı . İhtimal kızıl saçlı kadınlar türban adını verdikleri baş örtülerini sarmalayıp katılacaklar bu yemeklere. Üniveristelerin rektörleri devlet görevlileri protokol dedikleri bir düzenekte ço k önemli kişilikler olduklarını hissettirecekler ruhlarına. Ekmek fırınlarında pide kuryuklarında bekliyen emekli geçkinler pahalıktan şikayet edecekler. Yinede içlerinin bir kıytısında yaşamanın sevinci var olarak kalacaktır şüphesiz. Tanrı bizleri kutsasın.
İnsan kendi yaşamını nasıl belirler. Bu sürece etki eden veriler ne olabilir. Savaşlar bir yana yaşamınıza etki eden iki ana faktör vardır.Birisi aileniz bir diğeri yurttaşı olduğunuz devlet. Birey millet kavramıyla devlet mekanizmasını farklı anlamak zorunluluğu görmek durumundadır.Devlet bir kavram olarak gereksel bir otorite olmakla birlİkte işlevselliği farklı olabilmektedir.Bireyin devlete olan sorumluluğu devleti hükümdar konuma getirmemelidir.Çagdaş devlet yapısında amaç bireyi ve onun oluşturduğu toplumu hukuk realitisende özgürleştirip eşiticil kabul görür bir yaşam işlevine kavuşturmakla yükümlü olmalıdır.Birey devletinden bunu beklerken kendide iç güdülerinin ötesinde insancıl kültüre sahip olma uğraşından vaz geçmemelidir.Benim toplumum ve benim durumum. Durumun tesbiti çok önem arzetmektedir. Bireyler doğal olarak çağın gereklerini yaşama rahat etme güvende olma hakkına sahip olmalıdır.Birey var olma uğraşında kendisine sunulanı değil gereksinmelerini öncül etmeli.Neden niçin sorularına kendini muhatap görmelidir. Bir çok şeyi herkes ister.Bu durumda hepimiz için doğal bir sonuçtur.Ozaman toplumsal yapı ortak üretileni ortakça paylaşmanın zeminini oluşturmak durumundadır .Teknoloji insanı sömürmeden öte insana hizmet etmeyi görev bilen bir yapıyı içsel olarak hepimize zorunlu kılar.Devlet bu varsalın ana aktörü olarak tüm beklentilerin odağında olmaktadır.Yaşamı kolaylaştırmak çağdaş devlet mekanizmasının işleviyle doğrudan ilgilidir.Bir devletin çağdaş olması yurttaşların toplum bilinciylede ilgili bir sonuçtur.Kültürel donanımı yetersiz toplumlarda devlet mekanizmasıda sorunsal olabilmektedir.Yaşamın ana ışığı bilgi olduğuna göre bilmek araştırmak sorgulamak.Toplumu ileri götürecektir.Edebiyat ve yazın bu sürece katkı verebilirmi .olasıdır.Kabul edelimki edebiyat ekinselligide toplumun üstünde bir sonuç değildir.Toplumun basit bir yansımasıdır.Farklı düşünmek her daim kendine bir yol bulamayabilir.Birey yaşamıyla toplumsal izdüşüme katkı verir ,yada o izdüşümde hiçleşir !
Siz hiç duvarlarla konuştunuzmu .Korktunuzmu perdelerini açmaya yüreğinizin.Odanın yanlızlıgının ayazında ısındınızmı.Siz hiç özledinizmi çocukluğunuzdaki sini sofrasının çökeleğini,yufka ekmeğini.Agladınızmı özlediğiniz kadınların yaban ellere uçmasına. Siz hastane koridorlarında patoloji raporlarının insafını bekledinizmi .Hiç baktınızmı gözlerinin içine yorgun hekimlerin . Ah siz yaşamaktan korktunuzmu hiç. Ölümler çaldımı kapınızı. Yaralımıydı izdüşümünüz .Garipmi öldü umutlarınız.
Hayat sizi hep aynı çarkın içinde tutuyorsa bunu red etme hakkınızı kulanın.Buda sizi karşıt yapar.Tüm taşlarını yerinden oynatmak istersiniz bu köhne dünyanın rutubetli duvarlarının. Dönemeçlerde yolunuzu kaybetiginizde olur geniş meydanlara çıktığınızda. İkincisini tercih etmek için adımlarımızı iyi yollarda sürgelemeliyiz.
Bir yolculuğun içindeyiz bireyiz aileyiz ulusuz koca bir insanlığız.Bunlar birbirini tamamlayan olimpiyat halkaları gibidir.Birbirinden kopamaz.farklılaşamaz.Bizim türklük bilincimiz başka uluslardan üstün olduğu savını taşımaz.Biz insanlığın önemli bir paydaşıyız kendi özsel kültürümüzle var olmalıyız çizgisini yansıtır.Bizler insanlığın ortak kültürünün en önemli mihenk taşalrından biriyiz.Türk olmak bilinç ister. Ulusal birlikte emek odaklı bir toplumsal düzen bizim ana amacımız olmaldır.
Şehrin en büyük mabedlerinden birinin (Cuma ‘ ibadeti için) içindeyim. Merkezi yayınla bir görevli (vaiz) dini görüş sunuyor. İfedesine göre bir Müslüman (islamiyete tabi mümin ) ‘Bana kuran yeter ‘ derse dinsiz oluyor ! Anlatılmak istenen kutsal kitabın sünnet olarak bilinen görüşle desteklenmesi gerektiği .! İlginç bir durum Tanrıdan gönderildiğine inanılan bir kitabı inandığını söyleyenlerin yetersiz görmesi :! bir nevi red etmesi ! ve Hadisleri öne çıkarması (Hadis pergambere ithaf edilen onun sözleri olduğu düşünülen sonradan gelen sözler görüşler). Bu görüşlerin gerçekliği daim tartışıla dursun .Kuranın hadislersiz açıklamayacağını ifade etmek Tanrının mutlakiyetine bir karşı duruş olmazmı ! Tanrı kutsal kitapta neyi eksik anlattıki biz inanlar insan kaynaklı verileri öncül yapma gereğini duymaktayız.Geçmişten gelen kültür o kültürün ana kaynağıyla karşıtlaşırmı olacak işmi,Din farklı bir arayış.Din üzerine düşünmek sırat köprüsünde yürümek gibi..!
Daha dün verdik toprağa sevgiyi.Unutuverdik gökkuşağının renklerini ,Sadece toprağın rengini sevdik.Bizi korudu diye. Olmazsa kimsesizdik!
Birileri bizi üzüyorsa biz musade ettiğimiz içindir. Hani şair demiş,ya ‘ Aysel git başımdan ben sana göre degilim’. Ah o gözlerin ırak dursun uykularımdan olurmu,Bir nehir aksın mezopotamda bana seni hatırlatsın.Yüregimde hüzün.
Papuçları tozlu erkekler ölür savaşlarda üstlerinde yeşil parkaları ölesiye inandıkları ülkülerine tutkun. Bıraıp hayellerine toprağın üstünde göçer giderler kervanına meçhuliyetin.Bu memleket yüreği yaralı anların otağıdır bilirim .Daglarında kara çadırları vardır yörük yiğitlerinin.Saçları örgülü kadınlar umut sagar keçilerinden sabahında.Kalmakta zordur gitmekte bu kervanla. Kaldık dağlar başında .Sisleri dağılmaz nisan mevsiminde umudun.Kim unutur söyleyin lacivert gecenin yıldızlarını .Dogunca sabahında güneş .Kimler ısınır koynunda umudun.Söyleyin bana.
Bana teşekkür etti niçin etti bilmiyorum .Bir sevindimki sormayın ıslandı kirpiklerim o gidince. Sonra anladım bana kırmızıyı sevdiren mavilerdeki bayrak.Birde gelincikleri severim yer yüzünde. Bugday başakları arasından serpilirler yüreğimin bozkırlarına.
Ölüm önemsizdir inanın .Sadece hüzünlenirsiniz dolunayı bırakıp gittiğinize avuçlarınıza almak istediğiniz yıldızları artık göremiyeceginize. umudu geride bıraktığınıza . Yaşamayı işçi mahallelerinde size özleten ruhu bakir insanları özleyeceğinize .Yoksa ölüm yaşamın bir başka dönencesi oluyor. Geride kalanlar onlar şimdilik yaşadıklarını var saysınlar.
Sen özgür değilsin biliyorum. Çünkü sen kar taneleri gibisin dikeysin yaralarına karşı ömrün.Benim gibisin kimsesizsin loş umutkar hayeller yıkık duvarlı köhne közlerin üstünde üşümüş bir türk kahvesisin sen. Özletiyorsun kendini.
Yukarılarda bir yerde gök tanrı yer yüzünde yarattığı canlıları hizaya getirmek için onların kaderinde yaralı çizgiler ekliyor.Hani canlılarda rahat durmuyorlar dogrusu .Unutu vermişler dünyaya geliş gerekçelerini ! İnsan denen canlı dünyaya getirildiyse dünyavi olmak zorundadır.Dünyavi nimetlere şevkimiz bundan olsa gerek.Yani ‘ dünyaya temah etme bünya geçicidİr , Kaderine razı ol.Tanrı burdaki acılarını sonrası mükâfatlandıracaktır ‘ olgusu insan denen canlıyı hizada tutamıyor.Dünyaya geldim o zaman dünya nimetlerinden faydalanmalıyım bunda benimde hakkım var diyor. Dogrusu bunda haklı olduğunu görmezden gelmek haksızlık olmuyormu.Mademki bu dünyaya geldik.İçimizdeki tüm arzuları baskılamaktan öte yaşama hakkına sahip degilmiyiz.Sadece bu süreçte kuralları iyi anlamalı gerçekçi bir taban oluşturmanın yolunu görmeliyiz.İnsanlık buna kültür diyor. İnsanlıgın yüzyıllar boyu yaşadıklarını damıtıp yaşanması arzulananla harmanlamak gerekseli ortak üretmek ortak paylaşmak ! Özgürlügümüzün sınırlarını iyi bilmek ve umudu gerçeğe dönüştürmek. Sosyal bir varlık olarak oluşturduğumuz tüm değerlerinin var oluş gerekçesinin insan olduğunu belirlemek. Bu olgunluğa erişmiş toplumların bireyleri mutluluk denen duyguyu daha çok yaşıyorlar.Güvende olmak .Gelecekten korkmamak yeni nesillerin geleceğinde toplumsal örgütün (devlet )gücünü yanında görmek .Bu süreci tanmlamış toplumlarda ekinsellik bir başka ilerliyor.Sanaat daha bir işlevsel olarak toplumla bütünleşiyor .resim ,edebiyat, müzik, sinema daha bir bütünce gerçekliğe ulaşıyor.Okuma yazma ileriye taşıma bir gereç olarak topluma katkı veriyor. Yeme içme barınma güven duvarlarını örmeyi başarmış toplumlarda yaşam bir başka sevinçleniyor.Birey kendisiyle ve Tanrısıyla daha bir gerçekçel köprüler kuruyor.Zamanı geldigindede ölmümüde bir olgu olarak kabulleniyor.İyi yaşadım deyip Tanrısına teşekkür ediyor. Ne yazıkki günümüzde milyarlarca insan bu çizginin çok altında dipilerde debelenmekten öte bir ömre sahip değiliz. Bu bizim kaderimiz olmamalı.Bir yerlerde yanlışlık var !
Ah bu kendime yetmez umutlarım yanlış zamanlarda yanlış insanlardan medet umuyor.Benim karanlığımı bilmiyor.Yorgunlugumu anlamıyor .Yaşamla mücadeleden yorgun çıktığımı hissetmiyor. Üzüyor beni.Yaşamınızın bir zamanında sizdede öyle oldumu bilmiyorum .Bırakıp gidesiniz geliyor her şeyi.Sizi hiç tanımayan sokaklarda adımlarınız olsun istiyorsunuz. Çok ıraklarda çok yorgun yürekli insanlarla bakışmak istiyorsunuz.Tüm günahlarınıza yenilerini eklemek yada tam tersi güneşin doğuşundan batışına oruçlanıp bedeninizi ve ruhunuzu arıştırmayıda düşünebilirsiniz.Dogrusu bu ikincisi biraz sabır istiyor.Sonra bir iftar sofrasında tüm yetim ruhlu umutlarınızı misafir etmek .Gülümsemek istiyorsunuz.
Tanrının sınadığı insanlardan biriydik .Tanrı bazı kullarını sınar.Acılara dertlere çaresiz görünen yetmezliklere dayanırmı diye.İnsan oglu herşeye dayanıklıyız.Hani çekilenlere dağlar taşlar dayanmazmışda yüce tanrı sabrını verirmiş derler.Gerçekten öyle.Kapitalizimin eğemen olduğu bir toplumda en diptesiniz.Üstelik düşünme yetisine sahipsiniz.Ne kadar katlanılası zor bir durum.Üstelik çağın en cüretkar hastalığına muzdarip bir fedakar ablaya sahipsiniz.Onun yanındasınız onlarca yıl size çaresizliğinizi hatırlatacak hücrelerin isyankârlığına meydan okuyan bir umuda sahip ablaya sahipsiniz. Tanrıya teşekkür ederiz.Bizi umutsuz bırakmadığı için.Yüregimizdeki kasırgaları sabırla dindirmemize vesile olduğu için.
Esmer bakışlı kadınlar yüreğimizi deler.Hani şair demişya ‘illaki esmer olacak ‘ Evet esmer umuttur topraktır sevdanın bereketidir.Esmer kavuşulması zor sevgilidir. Ah esmer kadınları gecenin.sizi yaşamaya davet ediyorum.Kırmayın beni.izdüşümümde sizlerden bir renk olsun. Mavi yakalı fabrika işçilerinin hikayesini anlatın bana .içinde yalan olmayan hikayeleri.
Birazdan sabah olacak.Uykusuz hastalar yorgun ihtiyarlar Mahkumlukları karanlık gecelerin loş ışıklar altında saklanılan hayatların. Hepsi vazgeçecek mateminden güneş doğacak.Ankarada üniveriste hastanesinin dokuzuncu katındaki onkolojik hastalar bir kış sabahında pencereden baktıkları şehrin suliyetinde yorgun devlet memurlarını görecekler sokaklardaki otobüs duraklarında.Dış kapıda pavyon ışıkları ezik kalacak güneşin o umutcul ışığının gölgesinde.Bense şuursuzca bekliyorum gençlik parkının köşesinde kimi beklediğimi bilmeden ilerde ulusun kadim Atatürk heykeli umutlandırıyor ruhumu.Bir heykel çok şey anlatır.Bunu şimdi anlıyorum. Sonra o kasvetli yolculuğum başlıyor Ankara oluyor ruhum.
Her şeyin yanlış olduğu bir çağda bir sen bana doğru geldin.Aldım seni kabullendim.Sert bir kişilikti yüreğin. olsun ben seni öyle sevdim.Yada sevmedim kabullendim.Sana sözcükler ektim ömrümce kırmızı gelincik sözcükler.Öldügümde mezarıma dik olurmu onları .Öldügümü söyleme bana !
Baharda aşık olmak güzelmiş öyle derler.Birde ölmek var baharda doga canlanırken çiçekler açarken kuzular koşarken sevinçle .Ölüm daha bir zordur baharda. Huysuz erkekler gibi çekilmez olur hayat.Kadınlarında çekilmezi vardır,Ama kadın bir gülümser.Hadi der yemek hazır.Çayda demlendi.Yeniden anlamlı olur hayat. Gülmek kadına yakışır.Şöyle edeplice sevmek gbi.Mabedleştirir kadın bulunduğu mekanı.Ama çekip gitme sakın dessekte gidende olur içlerinden geride kendini bırakır yüreği.Aslında giden kadın hiç gelmemiştir.Sizin olmamıştır hiç. Yinede severim baharı ilki sonu fark etmez.
Onsekiz Aralık 2011 Alanya devlet hastanesinin acil servisinin kapısındayım ,genç bir hekim yanıma geldi, ablanız bize geldiğinde vefat etmişti ,dedi ! bu haberle koca bir ömrü umutları karanlığa gömdüğünü nerden bilecektiki. Eve gitsem artık o damlataştaki alt zemin dairede onu bulamayacaktım, Yanlızlıgım o gün yüreğimi parçaladı.Hangi şiir anlatabilirdi bu acıyı .Hangi hikaye böyle hüzünle koyabilirdi son noktayı.Bir hayat böyle yaşandı.
Altay dağlarından esintiler taşır ruhumuz gelir karaca dag olur erciyes olur,agrı olur. Toroslarda tüter dumanı anadolunun.Saçları boncukla örülür türk balalarının.Anadolu olur yurdun adı.Sevdalara açıktır umut.Gökyüzünde dolanır ay yıldız .Allı bir gelindir adı.Yörük çadırlarında bişer közde kahve.Yüreklerde demlenir acıları. Biliriz türk ahlakı yiğitlik kahramanlık üzre kuruludur.Geçmişten günümüze yiğitler besler koynunda bu topraklar.Gerekliliginde var olmak için.Türk yüksek karekterli ve temiz kalplidir türkün otağının ana odağı türk kadınıdır kuşkusuz. Hiç şüphesiz türk kültürüde diğer kültürlerden etkilenmiş onları etkilemiştir.Türk olmak üst olmak değildir var olmaktır. Dünya kültürünün en önemli kaynak varlıklarından bir kültüre sahip olduğumuzu söylemek afaki olmayacaktır ! Türkleri var eden ana hücre şüphesizki ailedir.Aile türk toplumunun temek varlığı olarak toplumun odak noktasında durmaktadır.Bunu perçinliyen kavram Türkçemizdir.Türkçe türklügün kılıcıdır. onu güçlü tutar.Bu kılıçtırki halk kültürünü ileriye taşır .Var eder. Dünya medeniyeti bir kavimler medeniyeti olduğuna göre bizlerinde bu medeniyete katkı verdiğimiz açık bir sonuç olarak önmüze çıkmaktadır. Bu durum bizi diğer toplumlardan üstün kılmadığı gibi geriyede ötelemez.Biz dünya kültürünün bir paydaşıyız. Durum bundan ibarettir.
Ben karanlığa saklanırım.zulam gecedir benim.Biraz korkarım kendimden çok kadınlar özler tenim.Çok kadınlar kovalarım.Sonra bir ekmek alırım köşedeki fırından öyle sıcak buharı üstünde olmayan en bayatından.Özlerim ben konuşmak istedimmi ölülerimi.Anlatmam kimselere. Para pul ev bahçe ne varsa bu dünyalık benim dışımda. Hikayeler anlatırım sokak kedilerine. Esmer tenli kadınlarla arkadaş olurum.Sonra hastalanırım ben .Kendimce hastalanırım kitaplarda yazılmaz benim hastalıgım.Ürkek ördekler gibi korkarım anlatmaya kendimi.
Korkuyordu niçin korktuğunu bilmeden .Yaşam korkuyla nefes alınacak köhne odalara saklanacak perdeleri kapalı evlerde ömür tüketilecek bir hikaye yaşatmazdı insanlara.Sosyal bir varlıktık .Sokaga çıkıp insanların arasına karışmalıydık.Oda öyle yaptı üzerindeki o mistik çekinceyi bıraktı kendini sokaklara attı.Bir kaç hafta sonra elinde bir kitaplarla dolaşır olmuştu sosyalizim işçi sınıfı .Miliyetçilik türk islam ülküsü birbirine zıt görünen fikirleri taşıyan kitapları koltuk altına sıkıştırmış kendince ortak arayışlar peşine düşmüştü.Çok geçmedi kendisini o kitaplarla tanıştıran o topluluğun arasında kendince bir saygı edinmişti. Gerçi huzursuzdu geçen gece o topluluğun içinden sarı saçlı kara gözlü kısık sesli olan hiç konuşmayıp dinleyenlerden birini polis evinden almış sorguladıktan sonra serbest bırakmıştı. Emek adalet eşitlik hala korkutan sözcüklerdi.İbadet hanelerde kanaat etmeyi telkinleyen din adamlarının kendileride içten içe bir şeylerin yanlışlığını görür gibiydiler.Yinede Tanrının ilahi adeletinin bir gün tüm insanlara huzur vereceği kanati hepimizde mevcuttu.Bunun için bize verileni iyi kullanmalıydık yani aklımızı.
Şarkılar söyledi ölüm,Acı şarkılar perdeleri karanlık bir odanın içinde geçti yoksun ve çileli ömrü. Kor bir ateş vardı yüreğinde gecenin yakar dururdu umudu.Sonra çok geç kaldı her şey .Gel diyordu o yosma kavgaları sabahın.Korktu terk etmişti o tahta kapılı yedi numaralı evi. Sonra unvanlı makam sahipleri kendilerini o makama laik gören otoriteyi saygıyla selamladılar.Şöyle alacalı bir fotoğraf arkalarında gülümsediler yalanlarına kavgalarının. Her şey duruyordu işgaller yırtık papuçlu kadınlar yetim hanelerde yoksul çocukları hayatın.Akrep yelkovan sokak satıcıları ve beyez önlüklü doktorlar hepsi durulgan bir anın içindeydiler.Bir hareket eden Ankara Diyarbakır istikametinde güneydoğu ekspiresi vardı Güneşte parlayan demir yollarının üzerinde esmer bakışlı bir kadın gibi yol alıyordu Anadolunun boz kırlarında. O küşetli kompartumanın yalnız yolcusu.Bırakı vermişti umutlarını Ankara cebecide.Yada hiç umutlanmamıştı hiç sevmemişti seten elbiseli o kadın bakışlı umudu. Neydi kimin nesiydi onu yorgun bırakan ölümleri niçin yalnız karşılamıştı.Sonra bir gün o çıktı gel dedi umudum ol.Korktu gitmedi. Bırakamadı o kırmızı çizgili lokomatifin çektiği kompartumanı .Deri yeşil bir perdesi vardı penceresinde. Hiç açılmadı o perdeleri .Anadolu hiç böyle mazlum bırakmamıştı evlatlarını.
Tanrının istediği vakit çekip gideceğiz bu yalan dolandan Her şeyin bilinmezlkte saklandığı o karanlığa.Geride kalanlar bir müddet daha yaşar görünecekler. Sonra büyük bir acı kaplayacak kemiklerini toprakta. İki melek sorgulayacaklar aç yaşamış bedenlerini yitişin.Tanrı bekliyecek o büyük günü . yer gök dağılacak . Uzakta bir yerlerden kilise çanları ve ezan sesleri gelip bulacak umudu. kefenlerini kabirlerinde bırakıp dolanı verecek tüm ölüleri yitikliklerin. Gök yüzünde bir ışık belirecek.yırtacak karanlığını çaresizliğin.Oruç tutanlar sular içecek zemzeminden cennetin.Bir soytarılar köhne bakışları ile bekleyecekler korkuyla. Kadınlar önce olacaklar orda evlat acısı görenler. Mazlumlar. Şairler sözcüklerden vaz geçecek .İnce narin topuklu özlemleri olacak genç erkeklerin. Bende olacağım orda sende olacaksın.Küçük bakışlı bir kız çocuğu gülümseyecek gök yüzüne bakıp.Gök yüzü başka bir gök yüzü toprak başka bir toprak.
Adalet mahalede komşumuzun karısının adıydı.Sonra anladık anlamını,Eşitlik hak güvenlik paylaşım .Sosyal hayatta oluru beklenen her şeyin kalıplaşmış haliydi adalet.Ama her şeyde bir adaletsizlik vardı .Lüks konutlarda oturanlar mütevazi sığıntı evlerinin kirasını ödeyemeyenler.Unvan makam sahipleri ve makamlara el pençe duran bireyler. Sizce şatavatlı bir makamın koltuğunu işgal edenin o makamın kapısında mesai harcayan bir başkasından neyi üst.!
Kartallar yükseklerde mekan tutar ama karınlarını yerde ararlar ! İnsanlarınsa ayakları yere basmalı hayelleri göklerde dolaşabilir.
İmkan olsa öldüğümde gök yüzüne gömülmek isterim.Orda yıldızların altında yıldızlara yakın.İhtimal gülümserim yer yüzündeki çocuklara .Onlara hikayeler anlatırım belki.Onlara içimizdeki sevgiden söz ederim belki .Esmer bakışlı işçi anneleri anlatırım onlara. Ama toprağın altında korkarım ben kimselere anlatamam hikayemi gecenin olduğunu sabahın güneşini kimselere söyliyemem. Sonra çocukça korkularım depreşir benim ferud piskanaliz uygular ruhuma.Sonra ben kaçarım binip atlı arabalara. O yağmurların çokça yagdıgı kasabalara. Mevsim nisan mevsimidir.Kırmızı bir gelinciktir umut.
Kırmızı güllerin açtığı bir aşkı yaşamak isterdim.aşk hastalıktır biliyorum.senin yanında hastalık neki ölmek isterdim !
Yaşamak zor bir süreç .ekmeklerini ıslatıp sevgiyle bölüşmeyi başarmak gerekir. Yolculuklarını garip yaşadığın kervanlarda kolaymı susuz umutsuz yürümek.
Kimseye mahkum olmadan kendimce yaşadım ben,kendimce ettim ibadetimi günaha kendimce girdim.akdenizi izledim kıyıda bir yerde acıktım biliyorum şurdan bir simit almalı ve çekilmeli bir kıyısına hüznün.
Bir duruşu olmalı kişinin ama bu duruş yaşamdan kopuk olmamalı .yaşamın akıcılığı bir nehir gibidir sular çakıl taşlarının üzerinde akar gider bazen bir kaya set olur önüne bazen sevinç yakınlaşır çoğu kez ölüm merhaba der o yavan açlığında ömrün. Karanlık öne geçer. Yinede varsanız ve ulaşabilmişseniz sabahına gecenin güneşin ışıkları ısıtacaktır sizi umut denen ana kucağında.
Bir düşünceyi bir duyguyu bir kültürü bir coğrafyaya bir bölgeye mahkum etmek aptalca bir durumdur. Bu ulusal kimliktede böyledir. Irksal olmayan kavimsel düşüncede esas güç kültürel birikimdir ve her yerde filizlenir.
Kültür yöresel bir kazanımı evrenselle harmanlıyabilen toplumlarda ilerleme sağlar.
Biz türkler için bu süreç daha karmaşık ama o derece daha net bir işleve sahiptir orta asya bozkırlarından Anadolu ovalarına taşan bir nehiri kalıplara sokmak pek olasılık bir durum olamıyor denilebilir. Türk olmak önemsenecek bir erdemdir diye düşünebiliriz. sizi kadim bir kültürün içinde olgunlaştırır..Görmekten bıktığım çirkinliği ruhuma nakşettirmek istemem.Kimse kusura bakmasın,sizinle kavgam karanlıkla aydınlığın kavgası oluyor.Onun için yiyip içmek ortalıkta dolaşmak yaşamak için yeterli bir yansıma olmuyor. Sinsi sözcüklerinize aşina olduğumu söylemek durumundayım. Biliyorumki içinizde cehaletin verdiği bir şeytanlık besleniyor. Benden ırak durun oldumu.
Akıp giden bir nehri bataklığa dönderen bir cehaletin içindeyiz. Yirmibirinci yüzyıl bu ülke için belirsizlik taşıyor koşar adım uçuruma yuvarlanan bir kaya parçası gibiyiz. Bir yerde durulmamız lazım. Bu ülkenin çocukları yirmiüç nisanları güleş yaşamalı.
İşte yine aynı dikenli Taşı yollar aynı yetmezlikler korkular. Yaşamdan kendine hiçbirşey katamamış insan yığınları.En büyük acı cehaletin egemen olduğu bir kümenin içinde olmak oluyor.
Tüm ağaçlar birlikte ormanı oluştururlar. Birlikte yüksellirler gökyüzünün güneşinin ışıklarına arılar bir çiçekten değil bir çok çiçekten beslenirler bal yapmak için toplumlarda öyledir bir çok farklı görüşü içlerinde yaşatıp harmanlayabildikleri ölçüde toplumlar çağdaşlaşır. Yaşamı içlerinde olgunlaştır. Hayat sizi sürükler kendi yolculuğunda esas olan bir izinizin kalmış olması yaşamda kültür dediğiniz nedirki yaşanılanın izdüşümü degilmi.
İnsan hayatında çaresizlik çok büyük bir ızdıraptır.Ölüm dahi onun yanında masum sayılır.Çünkü ölüm için ‘Tanrının takdiri ‘ denir .Ruh bunu kabullenir ama çareziligi ruhunuz tanımlayamaz.
Derince korkular taşıyor ruhum,çalan her telefon acabalara gebe ,ve sen yoksun .Hücre en isyancı hikayesinde ölümün,soluk benizli yerli gözlerinde,bence her şey yalan olsa ne çıkar ,yalanda bir gerçek degilmi.Düşünüyorumda bu gece kaç milyon çift sevişti bu ülkede ,kaç kadın doyuma erdi kaç erkek utandı histerik yanılgılarından kaç bebek dünyaya geldi,kaç hasta tüketti son nefesini,kaç doçent profesör oldu,kaç anne süt verdi çocuğuna, kaç çocuk annesiz kaldı,sofralarında kaç ailenin zeytin yoktu bu sabah, kaç cahil sırma taktı boynuna, güneş kaç milyar ışık saçtı ögle üzeri,kaç dişi yanlız yıkandı sularında ömrün,kimler hatırlandı bu sabah,şirinin oglu serdal niçinlere kaç kez yanıt bulamadı,hep maskeler taşıdı asalak yüzler ,kardeşce olmak anlamsızlaştı ,ankarada unuttu yanlızlıgımı,Bir sıcak çaya hasret ruhum ,en heybetli dagların ötesinde ,bir ölüm buldu bir ölüm,girilmezdi artık o evlere ,toprak damlı bir evdi yaşadıgımız ,toprak damlı evde yaşıyanlar toprak olmuştu işte.
Gök kubbe tanrının otağıdır.Erişilmezdir tanrı.Dünyaya tohumlarını ekmiştir sevginin.Nefret onu yok etmiştir.Ölümde vaz geçirmemiştir insan denen varlığın o tükenmez hırsını.
Herkesin kendince bir acısı vardır yüreğinde onu olgunlaştıran isimsiz yolculuklarında ona yoldaş olan. Yaşamda iki tip insanla karşılaşırsınız birincisi mazlum ve yerekli ikincisi sünepe ve yozlaşık.Siz birincisine yoldaş olmaya çalışın. Düz yollarda herkesa yürür.Önemli olan tozlu topraklı dikenli yolarda yürümeyi başarabilmek. Her sabah güneş doğar ama her mevsim güneşin sıcaklığını hissedemezsiniz.Yolculuklarda böyledir izleri kalır geride bırakıp gidilenin sizinle geldiğini anlarsınız vakit geçtir artık.Ömür tükenmenin arefesindedir.
Hani o iki küçük odası olan demir yolu lojmanlarında.Her gün camlarını sildirir isleri tirenlerin.Agaçtan bir bahçe kapısı olur daim açık olan.Kırmızıdan bir baş örtü takmıştır umut.
Şimdi hazan mevsimindeyiz eğreti duruyoruz hayatta.Hani ölüm ansızın gelir derlerde bilmezler yanı başımızdadır O .Köhne bir köy evinde saklanır yalan pencerede tahtalı dağının heybetli görüntüsü.Küçük hikayeleri köylü yaşamlarının. Özgürlük işçiler ve çiftçilerin heybesinde mayalanır
Kısrak bir gülüşü vardı hayatın.Biraz alaycı,biraz korku salan.Köhne bir ömrü kendine mesken tutmuş bir sığırcık gibi ürkek yaşadı durdu o kadim şehrin toprak damlı evlerinin saktıgı sokaklarında.Sonra ne oldu biliyomusunuz tüm türk töresini görmezden gelen dişiliği onu günaha sokaktu gitti ömründe hiç ata binmemiş hiç kılıç salamamış bir kara çobana yoldaş oldu anadolu bozkırlarında. Sonra ne yaptı biliyormusunuz koca ömrü bir kara çadırda yörük kızına mahkumlaştırdı.Hiç çıkmadı sözünden .Güneşin saklandığı zamanlarda sevişti umuduyla. Sonra güne karşı uyanıp uykusundan keçilerinin sütünü sağdı.Anadolu daha acımsamamıştı umudunda ruhun. Düşündü bu keçilerin hepsi onun olamazdı .Buna hakkı yoktu . Tüm çocukları içmeliydi bu sütlerden .Sonra buğday başaklarının arasında kırmızı gelincikleri demet demet yapıp baharda tüm daga yamaca dağıtmalıydı sevincini .Gelen bahardı çünkü. Ölüm uzaktı şimdilik.
Çiçekli kahve fincanını ters çevirdi birşeyler mırıldanıp yüz üstü altlığına kapatı verdi. Kimbilir neler çıkacaktı çizgilerinde kahve peltelerinin. Kahve fincanının soğumasını bekledi.Sonra fincanı eline alıp gözleri ile içindeki çizgileri tanımaya çalıştı.Karmaşık çizgilere bir anlam veremiyordu .Falcılıkta gerilerde gibiydi. Bugün iyi geçmemiti günü bir din görevlisinin arapça sevdası onu tartışmanın içine sokmuş.Türkçesini savunmak zorunda bırakmıştı.Türkçe benim ana dilim dedi ulusumunda milli dili. Arapça diğer dillerden Türkçeye bulaşmış sözcükler Türkçenin hükümdarlığını benim ruhumda gölgeliyemezdi. Tüm dinlerde kendine bir yer bulabilirdi onun tercihi mümlümanlık olmuştu. Bu onun Araplaşmasının mecburiyeti olamazdı. Kendi diline kendi kültürüne muhaliflik ihanet değilse büyük bir gaflet degilmiydi.
İnsan enerjisi bireyi yaşama bağlar.üreme gelişme yansıma veri oluşturma (Sanat ) Tüm bunlar yaşamın sürecinin bir doğal sonucu olarak düşünülmelidir.
Libido insan yaşamının temel ateşleyici olarak düşünülüyorsa .Bireyin yaşamının oldukça çetrefilli bir yolculuğa mahkum olmasına şaşmamak gerekir.Kimbilir bizler belkin neslin devam etmesi için gerekli mahkum zavallılar olabilirmiyiz.
Bir şehirin kıyısında tiren yoksa o şehir eksik demektir.Gidenler unutmuştur o şehri. Kapı önlerinde bekler hasret yosma bir acı deşer yüreğin yarasını. Sonrası hüzündür yaşananın.Yalpalar umutlar omuzları çöker gecenin.Bilirmisiniz tirenler önemlidir sizi alır bir yerlere götürür.Zaten ruhlarımızda pek durmayı sevmezler dolaşmak isterler.Nehirler ovalar heybetli dağlar tüm bunlar insan ruhunun sakinleştirici yoldaşlarıdırlar.İnsanlar günümüzde olduğu gibi dev binaların köhne odalarına mahkumlaştıkça ruhlarının kasvere büründüğünü anlamazlar bile.Belkide şehirlerdeki kaba saba insan davranışlarının içselinde bu mahkumiyetin patolojik varsalı yatmaktadır.
Bireyin kendi kavimini sevmesinden kendi kültürünü hoşnutlamasından daha doğal ne olabilirki.Acunda insanlar kavimler içinde yaşarlar .Biz türkler bu topraklarda binlerce yıldır dünyanın bir çok coğrafyasında olduğu gibi varmışızdır.Bizim ulussulugumuz kendimizi diğer kavimlerden üst görmekle ilgili bir şöven duygu degilidir.Bizler Türk olarak dünyanın diğer kavimlerinle eşitiz.Tarihin sarp daglarınında bizim rüzgarlarımız esmiştir.Bizim atlarımızın nal izlerini boz kırlarda görmek zor bir durum değildir.Bireylerin olduğu gibi kavimlerinde karekterleri vardır.Türk kavmi mert fedakar aile odaklı bireylerden oluşur.Türk ulusalcılığı yüksek yurt sevgisi ve milli varlıkla özdeştir. Burda şu gerçeği görmek durumundayız Türk ülküsü ve türk devrim bilinci (yenilikçilik ) birbirine zıt olgular değildir.Bu iki olgu birbirini tamamlayan sosyolojik bir gereksellik olmaktadır. Ulusal varlık ve halkın emeğinin kutsandığı bir ekonomik yapı halksal boyutta adalet eşitlik ve emek gerekselinin öncüllüğü.Toplumsal armonimizde bu ahengi yakalamak bizi çağdaş bir ülke konumuna getirecek olan ana açı olacaktır
Tanrı bilir sevgi yüreğindedir bu toprakların insanının. Nehirleri cömerttir bu toprakların rüzgarlarda özgürce savrulur saçları kadınlarının. Esmer gözleri vardır umudun.Bakışır dururuz hüzününde şu yaşam denen hikayenin.
Dogu toplumları kendilerini bir şemsiyenin altında görmekten vazgeçmez görünüyorlar ! Liderleri (halife,reis,padişah ) onlar adına karar verecek onlar adına ülkeyi yönetecek onlarsa sadece tabi olmayı yeterli görecekler. Hak olanı değil kendilerine uygun bulunanı kabullenecekler. Demikratik bilincin olamadığı yaşam süreçlerinde toplumlar bu baskın yönetsellere mahkum olmaktan kurtulamıyorlar.! Olan biten yanılgıların sadece siyasi aktörlere sorumluluğu olarak görmek yeterli olmayacaktır.Toplum demikrasi kültürünü içine sindirmeyi beceremediği müddetçe hükümdarlıklar (buruygan hukuk dışı ) yöntemler toplumlar için baskıncalarını sürdürür olacaklardır.
Günümüz toplumları iletişim ve ulaşımın bir sonucu olarak içsel etkileşimi birbirlerine yansıtmaktan (evrensel kültür )olurluluga ulaşmaktan norm insancıl değerleri olgunlaştırmaktan biçare olmamakla birlikte süreç seviyesel olarak her toplumda farklılıklar göstere bilmektedir. Demikrasi paylaşım katılımcılık ve ortak aklı mekanizması çağdaş toplumlarda varsallıgı esas olan bir gereklilik olarak karşımızda dururken .Bir çok toplumun bu sürece katkı vermek bir yana tökezleme sürecinde olduğunu gözlemlemek sık karşılaşılan bir durum olmaktadır.Toplumlar ortak iradeyle katılımcı yönetimlerde çağdaşlığa ulaşabilmekte hukuk varlığını olgunlaştırmayı başara bilmektedirler. Bir çok sıkıntının içselinde bu düzeyin gerisinde olmak yatıyor diye düşünülebilir. Demikratik laik sosyal huku devletleri bu değerleri içselleştirip piratige uygulaya bildikleri ölçüde saygınlığa ulaşabiliyorlar diye yorumlamalıyız. İyiyi ve güzeli aramak doğru bilgileri görmek bunu benimsemekle ilgili bir durum oluyor. Tarih bu sürece katkı veren ulusların izdüşümünü daha bir parlak görüyor kuşkusuz.!
Özgür olmaktansa bağımlı olmayı tercih ediyoruz.Özgürlük cesaret ister çoğulumuz bu cesareti gösteremez.Dogrusu çoğumuz özgür olmaktan korkarız.
Bu gün bir mayıs 2022 : Milyarlarca emekçi dünya üzerinde yaşam mcadelesi veriyor .Ne çareki günümüzdede emekçi kesimler köylerde şehirlerde kapitalistlerin insafına bırakılmış oluyorlar.Çogunlugumuz emek mücadelemizde yıkıcı düzenin mahkumiyetini yaşıyoruz.Bir düzen nasıl yıkıcı olabilir. Size insanca yaşama hakkı tanımayan barınma gerçinme öğrenme gezme nefes alma şansı vermiyen doğal sevisel yaşamı ilkelleştiren insanlarını ezmeyi marifet bilen yapılar yıkıcı düzenler oluyorlar. İnsanlık bu çarkı kırmakta pek başaralı olduğunu hissettirmiyor.Bir mayıs emekçilerin dayanışma gününde ortadaki tablo bundan ibarettir.Ben işçi kadınları severim !
Türk ulusunun yazılı olmayan güçlü bir edebi kültürü var.Bunu türkülerde destanlarda kültürün özünde görüyoruz.Türküler türk ulusunun toplumsal kartviziti gibi yüreğimizi ilmek ilmek işliyor. Türk olmanın keyfini yaşatıyor (kültürel boyutta ) ‘isterdim yakın olam ,felek saldı ıraka ..!’ Ah o ıraklar bayramlarda daha bir acıtıyor yürekleri. Birde vakitsiz ölümleri vardır hayatın bir bayram arefesinde bir umudun yeşerdiği bir anda bir kırmızı gülün açtığı bir yaz güncesinde aniden geliverir ölüm. Hazırlıksızdır geride kalanlar bu acıya daha bir kaç dakkika evvel konuşulmuştur Evde yapılacak bayram tatlısına alınacak cevizin miktarı. Ama ölümdür bu tüm dağları ovaları nehirleri gece lacivertinin yıldızlarını burda bıraktırıp alır götürür sizi meçhuliyete. Yaşam gökkuşağında olmayan bir renkle boyamış olur umut penceresini adı karadır kaderin.
Türklük büyük bir kültürün üyesi olmaktır.Değerlerini benimsemek yaşaması için uğraş vermek kanıksanancak bir durum değildir.Ruslar ,Almanlar,İngilizler ,fıransızlar din şemsiyesi altında araplar kendi yaşam biçimlerini dikta etmeyi kendilerince hak görürken biz türklerin türklügümüzün bilincinde olmaması büyük bir gaflet olmazmı.Diger taraftan ekonomik model olarak işçi köylü etkenli bir halksal ekonomik modeli benimsemek kültürel olguyla niçin ters düşsün.Bu süreci anlamamız lazım.ülkesel olarak ulusal bilinç ekonomik olarak emekçi bilinç ortak nokta denge. Ülkenin çağdaşlaşma sürecinde birlikteliği sağlamayı başarabilmeliyiz.
Demikrasi denetlenebilirligi önemser .Bu denetim olgusu hukukla belirginleşir.Bireylerin denetimiyse ahlakla biçimleniyor.Demikratik yapılarda kamu otoritesiyse hukukla kontoral altında olur.Siyasi güç hukuğun çizgileri içinde meclisce denetlenir.Yönetim halkın temsilcilerinin oluşturduğu mecliste kendi meşrutiyetini belirler.Denetimden ve yasların çizgilerinden esnekleşitirlmiş bir yönetim biçimi demikratik ve meşru bir konuma sahip olamamaktadır.Demikrasi biliyoruzki seçimlerden ibaret değildir.O süreçte sadece bir araçtır.Demikrasiyi ve meşrutiyeti hukuk sağlar.Hukuk demikrasinin ahlakıdır diye düşünebiliriz.Neyse bırakalım demikrasiyi ben seni anlatayım sözcükler.Ben seni kırımızı gelinciklerin arasında buğday başaklarının arasında sevmiştim.Nasılda aydınlıktı gök yüzü hatırlarmısın.Her şey diyarbakırdı sanki dicle nehri karaca dag.Saçlarında savrulurdu başakları buğday tarlalarının gök yüzünde yıldızlar ışıltılı bir geceyi müjdelerdi.Sen nasılda gülerdin gök yüzündeki umuda. Ah sonra çekip gitmeler oldu o kadim şehirden.Dönmedim geri pek sevmem geriye dönmeyi bir gençlik gününde Ankara olduk ikimiz bilirsin.Cebecide kırmızı tuglalaı evde ,kırmızı etekli bir kızdın sen.Saçları örülü yeni yetme ünüformalı öğrenciler gibiydin. Hiç sevmedim seni ben.!
Güçlü erkek bence yalnız kalmayı becerebilen erkektir.Ama çoğunluğumuz libidomuzun bizi mahkumlaştırdıgı evliliği tercih etmişzdir.Çocuklar torunlar ihtiyaçlar beklentiler ve toplumun size yüklediği ‘baba ‘ zorunsallıgının yükü. Korkarsınız kendiniz olmaktan kendiniz için yaşamaktan .Olası sorumluluğunuz kutsal bir göreve dönüşmüştür.Günahtır sizin bu görevden kaçmanız .Sınırları çizilmemiştir bu sorumsallıgınızın. Evliligi es geçmiş bir erkeğin kaybedeceği bir şey yoktur .Yada çok şey kaybetmiştir haberi yoktur. Kadınsız kendine uygun bulun erkekler ve kadınların histerik şehvetinde köpekleşen erkekler. dengesi olmayan bir yolculuktur bu. Sizi üzer. Kendi gibi düşünmeyen siyasi aktörlerin ağzını köpükleştirip ilkelleşşensözcükler gibi kalır her şey. Anlamsız ve ilkelce.Çogunlugumuz bunu başaramadık prangalarla bağlandık ömrü tüketen buruygan hayata . Yüreklerimizin diplerinde zulaladıgımız eksik duyguları kiselere anlatamadık.
Çok ölümler gördü yüreği .Çok kadınlar sevdi .Hepsi ıraktı sevgi rüzgarlarına.Kırmızı bir toprakta sessizce tükendi bedeni gözleri yorgun umudun.Biliyorum sevdalarda geçicidir der şairler. Tanrı yorgun bırakır yolculuklarında göçkün serlerini kavgalarımın.Niçin dedi niçin ekemkleri eşitçe bölüşemedik.Tanrı niye bizi sevmedi .!
Esmer sevgil,gözlerini kaçırma benden.Ben senin için nefes alıyorum.Senin için dolaşıyorum boz kırlarda. Bugdaylar ekiyorum ruhumun tarlalarına. Hadi gel özlüyorum.Biliyorum çok kanattı ruhumuzu acılar .Ben özlüyorum seni .Matametik gibisin sen. .Topluyorum çıkarıyorum seni geriye pek bir şeyler kalmıyor.Çarpıyorum bu defa çarpılıyorum.
İnsan denen varlık ölüm onu yitikleştirene kadar şu fani dünyada nelerle karşılaşıyor.Haksızlıklar sömürüler,arzular histerik arayışlar eğo her şey insan denen varlığın beyin içselinde ruhunu törpülüyor.En güçlü olduğunuz anda tanrı size çaresizliğinizi hatırlatıyor.Yada aksi oluyor en mazlum olduğunuz bir anda size bir kapı açıyor.Birey özellikle bu ikincisinde denendiğini sınındıgını anlamış oluyorsa ayakları daha bir yere basıyor.Gerçekçilik sizin hayal kırıklığına ugramınıza set çekiyor.İki saniye sonraki durumumuzdan bi haber yaşarken aylar yıllar sonrasının rotalarını düşünmek pek gerçekçi olamıyor.Yaşamak anlık bir şey !
Soyut yaşıyoruz sıkıntımız bu olsa gerek.İşin aslı somuta ulaşmak için bir çabamızda olmuyor.Acaba tanrı kendisiylemi savaşıyor.Yoksa bizmi tanrıyı anlayamıyoruz.İçimizdeki şeytansı arzuları niçin ruhumuza nekşetmiş bir tanrımız var! Bizi günaha kuralsızlığa mecbur bıraktırıyor.Sonrada biz bunun hesabını vermenin acizliğini yaşıyacagız.Bir kıldan ince sırat köprüsünden geçip keyfe ve rahatlığa ulaşmakta zorlanacağız.Bakıyorumda insan ruhunun sevdiği bir çok şey dine uygun değil.Peki dine uygun olması için biz ruhumuzun isteklerinden vazmı geçeceğiz.Farz edelimki geçtik bunu nasıl başaracağız.Hepimiz istemeden geldiğimiz bu yaşamda insanca hakça eşitcil bir yaşama niçin sahip olamıyoruz.Tanrı niçin bu karmaşık dünya düzeninde bizi yalnız bırakıyor ! Yada tanrı bize yolu göstermişte bizmi görmezden geliyoruz.Adil davranmak lazım gerçi Sokrates sorar ‘adil olan her şey dine uygunmudur ? ‘ yada adil olan her şey dine uygun degilde bir kısmı dine uygun bir kısmı degilmidir ! ‘Tanrı hakkında düşünmek hele konuşmak pek istenilecek bir durum değildir. Çünkü için özünde korku ve çekingenlik vardır .Korkunun olduğu yerde özgürlükte mümkün değildir.O zaman bizim tanrı hakkında konuşma özgürlüğümüz olamaz.Tanrıya inanırız ve onun bizden hoşnut olması için gösterişli mabedler yaparız.Bize doğru yolu gösterdiğini düşündüğümüz din adamlarına saygımızın özünde bu durum vardır.Bu durumu sorgulayamayız. Korkunun olduğu yerde yetmezlik vardır.Utanç duyulur bu utanç tabiki her korkuda ortaya çıkmaz düşünsenize bir büyük hastalığa muzdaripsiniz ama bundan korkar ama utanmazsınız.Hasta olmak sizin elinizde olan bir şey değildir çünkü.
Otoriteye baş kaldırmak sizin cezalandırılmanız için gerekli sebep olabilir.İnsanlık tarihi bu gibi durumlarla oluşmuştur.Düşünen ve sorgulayan insan daima tehlikeli bulunmuştur. Ozaman düşünmeyelim yeyelim içelim seks yapalım sonra her şeyi önemsizleştirelim ! peki o zaman kültür nasıl oluşacak insanlık değerleri nasıl gelişecek.Aynı şeyleri hayvanlarda yapıyorlar üstelik kendi dialektiklerinde bizden daha özgürler.Gök yüzünde dolaşan bir kartala kimlik soran bir polis göremezsiniz.Yada bir tavus kuşu renkli kanatlarını açarken kimsenin koyduğu yasaları dikate almaz.Canı ne zaman isterse o görkemli şatavatını gösterir.Tanrı ona bu hakkı vermiştir.Biz insanlar öylemi evet doğanın en şerefli canlılarıyız.Ama öylesine yasaklara günahlara korkulara açıgızki şeref ruhumuza pranga oluyor. Ah dostum söylediklerinden hiçbir şey anlayamıyorum demek pekte yanlış olmayacak bizler için.!
Sağduyu nedir.Bedeninize teslim olmamak onu denetliyebilmek histereik şehvetin karanlığında tükenmemek. Paylaşmak benle bizi bütünleştirmek.Sizinle olmak olabilmek. Bildiklerini anlatmak ama bildiklerinin doğruluğunda ısrarcı olmamak.
Bu dünyada sevgiye en çok laik olan insanlar annelerdir .Anneler evlatları için her türlü fırtınaya göüslerini siper ederler. Onları babalar takip eder.Aslında babalarda anneler kadar yakındırlar evlatlarına ama bunu çoğumuz anlamakta zorlanırız.Ne zamanki ölüm gelir çok şeyi anlatır yüreklerimize ama çok geç kalmıştır her şey. Geç kalan herşeyin hiçbir anlamı kalmaz!
Size bir şeyler verebilenlerle arkadaşlık yapınız.Sizin enrjinizi alan yalaka sünepelikleri kendi daireniz içinde tutmayın .Kümenin içindede olsanız bir birey olerak kendi duruşunuz olmalı.Kümenin elamanı olun ama kölesi olmayın.İnsan denen yaşamsal gerekçe olarak zaten tanrısına karşı köleliğini (kul ) kabullenmiştir.Tanrının dışında bir şeylerin itaatına mahkum olmamalıyız.Onun için yasaların bizlere nefes alma hakkı vermesi gerektiğini düşünmüyormuyuz.Adalet özgürlük ve sorumluluk hep bunlar birbiri ile bağıntılı olgular degilmidir.Birey yasalara uymalıdır.Yasa yapıcılarda bireyi anlamayı onu kabullenmeyi kendilerini üst olarak görmemeleri gerektiği bilgeliği kendilerine uzak tutmamalıdır. Belki o zaman her şey daha güzel olacak.!
Ahlak her zaman size mutluluğu getirmez.Ama sizi doğruya ulaştırabilir.Ahlaklı olmak içinde bilgelik gerektirir.Birey var oluş bilincinde olmazsa bilgeliğinin yolculuğuna katıksız çıkmış olur.Açlıksa sizi ahlaktan soyutlar.Tanrı içgüdüsel duygularlımızla bizi bedenimize bağlı kılmıştır.Bu yaradılışın bir sonucudur.Mademki biz bu bedene yaşamımız boyunca mahkumuz önümüzde iki yol vardır ya bedenimizin arzularına mahkum olup arsızlaşacağız yada o bedeni olgunlaştıracağız her iki durumdada ruhumuzun incineceğini rahatlıkla söyliyebiliriz. İşin özü yaşamak gerçekten bir içsel kavgayla tükenecek gibi.
Bir çok şeye geç kalmamızın nedenide biraz içimizdeki korkudan olsa gerek .Korkuyormuyuz ? Evet korkuyoruz.Kendimizden duygularımızdan yaşadığımız toplumdan aç kalmaktan hapse girmekten belkide çaresiz bir hastalığa muzdarip olmaktan.Halbuyki biliyoruzki tüm koykularımız yaşamın bu dönemine ait birde diğer yanı var ‘ öldü ‘ dediklerimizin meçhuliyeti bizimde aday olduğumuz o muaazzam ölüm gerçeği !
Nar çiçeklerini bilirmisiniz çok sevilesi çiçeklerdir onlar .Kır çiçekleri gibi hanım elleri gibi sizi aşık eder gülün ettiği gibi tüm yaban kadınlarına gecenin.Tekir ovada eşimin annesine ait evin çitlerine yoldaş bahçede altı yedi nar ağacı vardı anne yan komşuya kızınca tümünü kökleyi vermiş güzelim kırmızı nar çiçekleri artık açmıyor o evde ! Tıpkı yılların dut ağacı gibi onularda yitikleşti artık .Gittigimizde gözlerimiz arasada geriye bir hiçlik bırakmışlar.İnsanlarda böyledir ansızın yiterler geride kalanlarda bir hüzün oda tıpkı sevdalar gibi geçicimidir nedir .Hani deriz ya hayat devam ediyor.Etsin bakalım !
Ah esmer ölümüm yanında olsun isterim ,
ölürken bakma gözlerime bırakıp gidemem seni
kötü olurum ölümden önce !
Tanrıyı kabullenmeyenler ya bu görüşte samimi değillerdir( ! )yada sorumluluk almak istemeyip özgürlüklerini yaşamak isteyenlerdir.Tanrının varlığını kabul etmek bireyi mahkumlaştırır. (kul – köle ) eder.Ölüm varsa Tanrı vardır yada olmalıdır demiştik. Ölüler ya hiçbir şey hissetmezler yada çok şeye şahit olurlar bunu ölünce göreceğiz belkide bu değişimimizden memnun kalacağız. Yinede ölüm sonrası tanrının bizlere eziyet edeceğini düşünemiyorum .
Tanrı aşkına bir insanın suçlanması onun suçlu olduğuna gelmez.Yüksek yerlerdeki hakim kararları önemlidir.Ama tanrının hükümdarlığı dahada önemlidir en üst olan tanrının hükümdarlığıdır.İçimizdeki adalet duygusu tanrının varlığının bir yansıması olarak düşünülebilir.Özgür görünüp ruhunuzla mahkumlaşmışsanız orda zavallılık vardır.Siz düşüncelerinizin sorumluluğunu alabildiğiniz ölçüde özgürlüğü hak etmiş olursunuz. Otorite kendini yukarda tutacak eylemlerden hoşlanır ve ona alan açar.Tüm sistemi ona göre kurar.Olması gereken tabiki bu değildir.M.Ö önce 427 sokratesi mahkum eden zihniyet günümüzdede geçerlidir gelecektede geçerli olacaktır yaşam güçlülerle ona karşı adaleti savunanlar eşitliği arayanlar arasında gelecektede devam edecektir.
Yönetenleri biz seçer görünüyoruz .Ama gerçek öyle olmuyor onlar kendilerini seçtirmek için her şeyi mubah sayıyorlar. Seçilincede kendi hükümdarlıklarını kuruyorlar.Gelişmiş demikrasilerde tüzel varlık bunu sınırlıyor Devlet varlığının yurttaşa bağlı olduğunun bilinciyle örgütlenmiş oluyor.İlkel toplumlarda durumun böyle olmadığını çok iyi biliyoruz. Aslında demikrasi saçları kurdeleli kız çocuğu gibidir büyümeyi bekliyor .Bunuda her zaman başaramıyor.!
Yarın sabah tekrar kılınige gideceğiz diye açıkladı,gideceğiz deyince öyle kapı komşu iki sokak ötesi bir yere gidilmiyor ! tam yüzotuz kilometre yol kat edeceksiniz.Yogun bir mekanda sıranızı bekleyeceksiniz ,tam kan sayımları pet bt çekimleri biyopsi sonuçları birbirini takip edecek.Yogunluktan yorgunlaşmış ruhuyla tabip (yada hekim,doktor ) unvanın verdiği yüksek güvenle dosyanızı gözden geçirecek yada ona bile ihtiyaç görmeyecek size bir iki dakikalık bir zamanla sonuç vermeye çalışacak ! Onkaloji hastaları için zor bir kulvardır tıpkı hayati tüm organların yetmezlikleri gibi sizi çaresiz bırakır.İsyankarlaşmış hücreler sizi hüzüne boğar. Umut etmek zorlaşır.
İsimsiz bir kitap gibi yazılanlar içinde bir bütünlük yok gibi . Birbirinden kopuk kardeşler gibi sözcükler her biri ayrı telden çalan ahengin olmadığı bir karmaşa ! Evet gerçekten öyle tıpkı hayat gibi bir yanda düğün bir yanda yas bir köşede doğum ötede ölüm.Her şey iç içe adına yaşam diyorlar bunun !
Yaşamak ortak nefes almayı becerebilmekle ilgili bir durum.Paylaşmak yaşamı umudu var olanı ,Ben olmanın özgürlüğünde biz olmaya ulaşabilmek. Güneş gelecektede doğacak ama o gelecekte bizler olmayabiliriz. Kalacak olan sadece izdüşümümüz.
Yetmişsekizdi zaman sende yetmiş sekizdin bende gökteki milyarlarca yağmur damlasıda yetmiş sekizdi.Geçen hafta uzmanlığını alan doktorda yetmiş sekiz.Özgürlük yetmişsekize sevdalıydı.Unuttum dedi sende unutmuştun yıl yetmişsekize takılmıştı bir kamyon kasasının ardında yetti gitti hayeller.Polatlının bir mahallesinden yiğitçe ekmeğini aradı tüm göçer umutlar onun gözlerine yoldaş olmuştu.Sonra hiç görmedim onu korkuyordu sevmeye dair konuşmalardan .Hiç harçlık istemez çocuklar gibi sevdalıydı babasına. Babası dağlar kadar heybetliydi yüreğinde.Bekledi çok bekledi çıplak olarak bekledi .Utanarak bekledi ölümü .Hiç yaşatmamışlardı hiç gülümsememişti gök kuşağı yağmurların ardından.Sonra on yıllar geçti özgürlüğü çarmıha gerdiler.Yalanlar ilmeklediler sözcüklere.Sonra liseyi yetmişsekizde bitirdi umut çözüldü yüreğindeki buz . Göçüp gidenler bıraktı yetmişsekizi o karmaşık sevdalarında hüznün.Sonra eski fotoğraflarda gördüm yitikliği. Kırmızı bir eşarp asılıydı bahçedeki dut ağacının altında .Mevsim ağustostu sıcaktı yanıyordu yüreği Anadolunun.
Yirmibirnci yüzyıl göçebe yüzyılı dersek yanılırmıyız.Ülkelerindeki baskın kurtayıcılardan kurtulamayan halk kitleleri başka ülkelere göç etmeyi kurtuluş olarak görüyorlar.Bazıları gittikleri yerlere uyumsalllık sağlasada çoğunluğu kendi yavan kültürüleri ile nispetten olgunlaşmış kültürleri dahi tehdit edebiliyorlar. Ülkede milyonlarca göçmen bulunduran Anadolu cografyasıda bu gününde bu sıkıntıyı yaşayacak görünüyor.Sovret devletinin sınıfsız toplum iddasıyla varsallaşıp sonra küresel kapitalizim karşısında çözülmesi kapitalizimi gerekli ve zorunsal bir olguymuş gibi tüm dünyada hükümdarlaştırdı.Demikrasisi gelişmemiş dinsel kurtayıcıları (dini kullanan ) toplumların öncülü olmaya başladılar. Kurtayıcılar biliyoruzki bir ortak aklın yansıması olmamışlardır. Burda ulusların kurucu önderlerinin farklı bir boyutta olduğunu belirtmek durumundayız .Burda kastedilen buruygan olagarşik parti devletlerinin anlatılmaya çalışıldığını belirtmiş olalım !
Günümüzde ülkede bazı kesimler dinin sahipsiz kaldığını ümmete bir önder gerekli olduğunu dünya Müslümanlarının halifeye ihtiyaç duyduğunu ileri sürerler. Demikratik çağdaş laik yapıyı büyük bir tehdit olarak görürler.Tabiki bu bir yanılgıdır.Din kendi içinde gereksel olmakla birilkte toplumsallığı sınırlı olmak durumundadır.Günümüzde dinsel kalıplarla toplumların gelişmesi özgürleşmesi mümkünlülügü olan bir sonuç değildir. Din gereklidir gerekliliği sınırsaldır !
Özgür düşünmeyi başarabilmek lazım,Bunun için özgürleşmiş bir eğitim sistemide kaçınılmaz oluyor..
Ah nasılda önemserler unvanlarını makamlarını unutu verirler yarının ölüleri olacaklarını ! Yüreklerinin atışlarının birgün duracağını niçin görmezden gelirler.Niçin sevmezler türkülerini bu memleketin.
Mutsuzlugumuzun özselinde özgürleşememek var tüm fâniliğimize karşın kendi yaşamımıza sahip değiliz.Birileri bize hükmediyor ve biz buna karşı koymaktan aciziz.!
Yaşamı kurallarla yaşamaya çalışırken yaşamın kendisini ıskaladığımızın kaçımız farkındayız.Kurallar olmalı tabi ama o kuralları kendi içselimizle yönergeliyebilmeliyiz ! Yaşam bizimse kurallar bizi anlamalı bize nefes aldırmalı.Belki tüm kültlerimiz bizi yok edecek yada bizi kurtayacak !
Korkunçtur ölümün götürdüklerinin acısı.Sizi mazlum bırakır .Yüreginizin bir yanında acı hep vardır.Bilirsiniz ‘Yaşam devam ediyor ‘ denir evet ediyordur yaşam devam ama sizi cam parçaları gibi yaralamıştır ölüm. Onun için insanlık tarihi boyunca yaşamak için uğraş vermiştir insanlık bundada kendince başarılar sağlamıştır .Çok şeyler öğrenmiştir sağlığıyla ilgil olarak .Kan sayımları organ nakilleri kök hücre nakilleri hücre isyankarlıklarında vücudun mekanizmasını harekete geçiren bağışıklık yapısalları .Tüm bunlar insanlı ktarihi boyunca hipokırattan günümüze hep üstte tutmuştur toplum hekimlerini onlarda bundan oldukça hoşnutlanmışlardır. Birde yüreklere dokunur hekimler.Gözlerinein içine bakılır hekimlerin dudaklarından çıkacak sözler tanrı buryugu gibidir.Sizi ölümden kaçırır ! Onun için söylenirya ‘Tanrının yeryüzündeki elleridir hekimler.Önemlidirler.
Perdenin arkasında dışarıyı göremezseniz.Işıkları süzgeçten geçen fikirler gibi korkuyla titreşirler. Sonra düşünürsünüz bu dünya denen cenderede niçin mahkumlaşmışz niçin becerememişiz umudun yaşamasını .Niçin hakça bir düzeni kuramamışz.Korkularımıza bizi mahkum eden ne !
Sessizce gitti o .Ansızın değil yavaş avaş sindire sindire gitti.Tüm bildiği şiirleri unutup gitti ,Tüm esmer kadınları kendi yanlızlıgında bıraktı .Sonra en keskin öğretilerine mahkum oldu bilinmezliğin.Yorgun yürekli erkekler işsiz dolaştı bu ülkenin sokaklarında .Bıtkınlıkları kendileri için bir hikaye anlatırdı .Kimselerin okumak istemediği.Sonra özgürlük istediği tüm insanlar mahkum ettikleri yüreklerindeki zincirleri kırmamıştı gece.
Çocuklugumun geçtiği Diyarbakırım bağlar semtinde yine aynı kalabalık karmaşık sokaklar var olmaliki internetten incelediğimde konut fiyatları yeni yerleşkelere göre çok makül seviyelerde ! Semt o proletar yapısını kıramamış gibi .Ne yapalım beyin kıvrımlarımız bize o şansı vermiyor.Dürüstlük emek eşitlik sarmalını ağzımıza sakız etmiş ömrü geçirtiyoruz.
Yaralı kalplerdirki acıya melhem olur alır kucaklar sarar sarmalar.Hikayelerinize renkler katar. Yitikliklerinizin sizde yarattığı o fırtınaların kasırgaya dönüşünü engeller.Çogumuz özellikle ileri yaşlarda durulganlaşırızÖnem verdiğimiz bir çok şeyin önemsiz olduğunun farkına geç varır olmuşuzdur.Bedenimizin arzularının miskenleşmesi belkide olgunluğun getirdiği bir sonuç olur.Yorgun bakışlı umutlara sahip olur günlerimiz.Tüm baskın ruhların içinde çocukça bir umut saklıdır.Onu bulup yeşermesine yardımcı oldunumuzmu onun adı sevinç oluyor. Biliyoruzki insan denen varlığın yaşam boyu mutluluğu söz konusu olmuyor.Ara sıra gülümse gözlerimiz.Bir nisan yağmurunda ıslana bilsek .Seve bilsek yetim duygularını köhne evlerin yorgun odalarında yaşadık deriz kendimizce.Yaşadık kimseyi kırmadan hak yermeden unvanların arkasında sünepeleştirmeden ruhlarımız. Topragımızda bir buğday başağı yeşertip bekledik harman zamanını .
İnsanlıgın gelişiminde (devrimler ) din öncül olabilmişmidir ! yada din toplumsal gelişmede hangi noktadadır. Ülke için düşünülecek olursa toplumun büyük çoğunluğunun yaşadığı çoğulumuzun etki alanında olduğu din (ülke için İslamiyet ) devre dışı bırakıldığında toplum bu gerekselini neyle doldurabilir ‘ Dinin olmadığı bir toplumda birey kendini maddeyle mutlu kılabilirmi. Tanrının varlığını kabullenmiş milyarlarca insan büyük bir yanılgı içindemidir.Din ve toplum hangi evrime doğru akmaktadır.Lasizim dinin sınırlandırılması alanının oluşturlması tüzel boyutta mümkünken ve olması gerekirken özde insan ruhu dinin rotasını nasıl belirleyecektir.Daha açıkçası din reforma tabi olabilirmi ! yada olmalımı Ana kaynak kutsal kitaplar (zebur,Tevrat ,iincil ,Kuran )Özsel olarak varlıkıları ile içimizdeyken onları geçmişin değişmez kurallarında mahkumlaştırmak doğru bir olgumudur. Dinlerin Ortaya çıktığı zaman diliminin sosyolojisiyle günümüz sosyolojisi aynı çizgide durmamaktadır.Yaşamlar farklılaşmıştır sonuç olarak algıda farklı olmaktadır.Degişmeyen tek gerçek ölüm olduğuna göre din daim içimizde bir geçreklik olarak varlığını sürdürecek olacaktır.Bu varsal durum algı olarak kesinlikle değişmez değildir.İnsan yaşam ölüm daim arayışla var oluyor.Bu süreç her alanda kendini hissetirecegine göre .Gelecekte dinin farklı yorumlanacağını düşünmek bir yanılgı olmayacaktır.Deizimin etkenleşmeside bu sürecin bir sonucu degilmidir.İnsan denen varlık daim arayış içindedir ve değişime açık olmak durumundadır.Özü benimseyip biçimi yenilemek olası bir sonuç olur.
Kapitalizim sınırsız sömürü hevesiyle insanları mutsuz ediyor. Süreceli bir geleceği içinde barındırma şansı olmayan bir hezeyan !
Emek eşitlik katılımcılık paylaşım ve çağın olması gerekeni huzur ! arayışımız bu olmalı .En çaresizliklerimizi besleyen ana yanılgımız mücadeleci bir yüreğe sahip olamamamız degilmidir.Başkaları için yaşamak bir şeylerin düzelmesi için bir kurtayıcı aramak . ve boşa geçen bir ömür.
Korkunç bir haksızlığı yaşıyor toplum .Ürkek ördek yavruları gibiyiz .Yaşam korkutuyor hepimizi. Yorulmuşuz mücadele azmimiz kalmamış.Çevremizde asalak kişilikler cahil ruhlarını paranın gücüyle pırıltılamışlar.Tabi bu geçici oluyor.Sonra üzerinlerindeki köhne karanlık onları dibe batırıyor.Özgürlük inanın hak edilmeyi istiyor. Çogumuz bunun farkında olmadığımızdan özgür değiliz.Hepimizin küçük dünyaları kendimize büyük görünüyor .Orda hükümdarlaşıyoruz.Korku dizlerimizin bağını çözüyor.Anlamıyoruz.
Tüm kadınlar ve tüm erkekler hasta bir umudun peşinde ömür tüketiyor.Hani şiirlerde olmazsa bu yaşam çekilmeyecek.Yagmurların ardına gizlenmiş gökkuşağı gibidir şiirin sözcükleri içinizdeki tük kara köhne rengi söker atar. Kadınlar anneleşir umutlarında gök yüzünde yağmur damlaları .Irakta çok ırakta kalır ölüm.
Seçildi ve başa geçti artık tüm hükümdarlık onun.Her şeyi o biliyor.Tanrı ona yürü kulum dedi.O da tanrısını unutmuyor kutsal günde şatafatlı araçlarla görkemli konvorlar oluşturup ibadetine koşuyor. ! Tanrı onu üst yaratmış olacakki herkese tepeden bakıyor.Kendiden önceki tüm güzellikleri kara bir çalı görüyorDurum böyle olunca kendi dikenlerini gül diye koklatatır oluyor.Tüm deliler bunun böyle olmadığını çok iyi biliyor .Çünkü onlar gök yüzündeki yıldızları saymanın imkânsızlığını anlamış .Gök yüzünün özgürlüğünü yüreklerinde hissetmiş köhne demir yolu tünelle.rinde gizlenmeyi bilmiş umutlara sahipler.
‘Aglamak için gözden yaşmı akmalı’ der şair ! ‘ ‘benim doğduğum köylerde ceviz ağaçları yoktu’ der ‘ çok kadınlar sevdim zaten yoktular ‘ diye düşünür. ‘Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam ‘ demiştir şair. Ah düğünlerde ağlatma beni demişim niçin demişim nerden aklıma gelmiş. Yüregimin içinde bir yerlerde nelerin hasreti var !
Bazen özgürlükte kelepçe olur ömre .Size huzur vermez. Gülmeyi unutur olursunuz.
köhne taş duvar evleri çok önemserim çocukluğun öyle bir toprak damlı evde geçt, Sonra kiremit çatılı bir evde kiracı oldu garipliğimiz.Bir gün seraların arasında bir taş duvarlı evde kaderim beni sınadı.Ne kadarda rezildi kaypak yürekleri insanların .Üzüldüm böyle olmamalıyıdı.
Yirmibirinci yüzyılda ülke ekonomisi karmaşık bir durumda ,halk kitleleri alım gücü tükenmiş ,barınma ve temel ihtiyaç maddelerini teminde yetmezlik durumuna düşmüşler.Genç cumhuriyet yüzyılını tamalarken yönetim uygulama ve piratikte kuruluş yıllarının ve felsefesinin çok gerilerinde bir konuıma sürüklenimş görünüyor.Çagdaş devleti oluşturan tüm kavramlar pasifize edilmiş pilanlama ve öngörü yetmezliğin içinde kıvranır oluyor! Ülke üzerine düşünürken iki ana dış etkenin ulus devletimizi olumsuz etkilediğini ve temel yapısını törpülediğini gözlemliye biliyoruz ! Bunlardan birincisi neo liberalizim denen ekonomik kuralsızlık kavramının ülkeye etken olması ! Bu görüşe göre sermaye her türlü imtiyaza sahip bir konumu kendinde hak görebiliyor .Sonuçta sermaye sahipleri azınlık olmalarına rağmen kar sınırsızlığında kuralsızlıkla büyük halk kitlelerinin ezilmesine ortam oluşturuyor.Kapitalizimin bu yönü emek eşitlik kavramlarını görmezden geliyor.Devletin sosyal öznesinide yok sayıyor.Kapitalizime göre devlet güvenliği tahsis edecek ve sermayenin sınırsız kuralsız gücüne ortam oluşturacak ! İkinci bir etkiyse devletin pilanlamayı bir kenara itip yönetimsel olarakta denetimsiz yetkinin tek odakta toplandığı bir ilkel yönetim anlayışını öncül etmesi oluyor.Büyük yığınlar pilansız günü birlik uygulamalarla yaşamlarını adame ettiremiyecek bir ortamda tükenebiliyor. Ülke işlevselliğinin böyle bir yapıda hukusal gelişiminide işlemsel yapamadığını gözlemleyebiliyoruz. Sermaye özel mülkiyet kurallar içinde anayasal yapıda işlevselliği oluşturma ortamını bulmalı ama kuralsız ve sınırsız bir kapital sınıfsal gücün topluma baskın olmasının sakıncalarınıda görmek zorunsal olarak bilinmelidir.Yaşam hakkı devletin temel var oluş sebebidir. Devlet ve toplum ahengini eşitcil paylaşımcı ve insanı temel varsal olarak gören yapılanmalarda belirginleştirir.Buna şöylede diyebiliriz insanca hakça bir düzen temel olgu olarak öncül olmak durumundadır. Sanılanın aksine sınırsız kontrolsüz bir ekonomik yapı kaos oluşturur. Piyasa kendi kurallarını belirginleştirirken insan denen ana temayı görmezden gelir daim kar etme amacıyla artı değeri insanla paylaşmadıkça toplumsal barış büyük bir gerilimsel tepkiyi içinde barındırır.Toplum ve insan kendini devletiyle güvende ve mutlu görmek ister .Buda sevisel yaşam beklentisinin doğal bir sonucudur.Toplum ve devlet birbirinden beslenir ve amacı huzurlu bir yaşama katkı vermek olmalıdır. Demikrasi ve toplumsal olgunluk bu sürecin ana teması olmaktadır.
Dogu medeniyetinin mensuplarıyız ! (doğu medeniyeti neyse onuda bilmiyorum ) Biz Avrupalı olamayız ! Düşünelimki insanın ana izdüşümü olan her toplum her medeniyetten beslenir ve etkilenir.Bazı çevrelerse orta doğunun insanı çağdaşlığı bilmez onları zapt etmek için diktatörler lazım diyor. Bu görüşte evrime ters bir düşünce (Evrim derken o ünlü teori aklınıza gelmesin !) Her toplum bir diğerinden etkilenir günümüzde bu bilgi otoyolu internetle daha bir kolay oluyor ! Devletlerin sınırları yeterli olmuyor lokal kalmak bir noktaya kadar yaşamın dalgaları sınırları etkiliyor ! Kaya parçaları gibi eritiliyoruz !
Kurallar ve yasalar gerekli kötülüklerdir.Kötülüklerdir sizi özgürlüğünüzden alır .Gereklidir kaosu önler. Bir özgürlük bitmeden diğeri kendine yer bulamaz.Her birey kendi içselinde sonsuzca bir özgürlüğe sahiptir.Buna en güzel örnek hayelerimizdir. Hayellerimiz tüm kültlerin üstünde bir ortamı bize verir.Ama hayellerinde kültlerden beslendiğinin farkında olmalıyız!
Toplumlar büyük oranda gelişmeye açık bir süreç izlerler .Toplumların yapısında dinamik eylemsellik vardır.İstisnai durumlar olabilir (örnegin kuzey kore olayı )Ama toplum daim dinamizmi kendi içinde besler. Bu süreç bizim ulusumuz içinde geçerlidir.Geçmişimiz olan büyük Osmanlı devletinde mutlakıyet yapıdan meşrutiyete geçiş bu sürecin bir yansımasıdır. Meşrutiyette baştaki yetki meclise devredilmiş yürütme baş taki yetkene bırakılmıştır .(padişah ) Daha sonra dünyadaki gelişmelere paralel olarak büyük asker dahi devrimci vatan perver Atatürk öncülüğünde ulusal yapıya kavuşulmuş .Belkide yüzyılda erişilemeyecek kazanımlar hayata geçirilmiştir. Devrimin yukardan gelmesi tabana inmesinde sorunsal etkiler oluştursada türk aydınlanma devrimi büyük oranda Atatürk gerçekliğinde sonuca ulaşmıştır.Günümüzdeki yalpalanmaların geçici ve küresel etkenli bir varsala bağlı oldugunuda anlamak gerçekçi olacaktır.Tarih geriye akmaz gelecek insanlığın ortak değerlerinde biçimlenecektir.Ulus bir ormanda ağaç dünyaysa bir ormandır.Günümüz toplumunun siyasal yanılgılarını fazla büyütmek pek sağlık degildir.Yarınlar bugünden daha iyi olabilir.Ülkenin karekteristigi bu beklenitiye açıktır.
Oldukça sıcak bir hava var ölülerimizin kabirlerinin üstündeki otlar büyük ihtimal kurumaya yüz tutacak.Akdeniz böyle kıyı kesimleri yağmura hasret kalır bu mevsimde .Sevişmeyi beceremez umutları bu şehrin.Kıytırık cehalet egemenleşir kıytırık sokaklarında bu şehirin. Sözcükler gıri yazar yazdıklarını belirsizdir bu hayatın her şeyi.
Hüzünleniyoruz.Çünkü bilgiye muhtacız.Bilgisizligin karanlığındayız .Bir şeylerin peşinde koşuyoruz ama sonradan görüyoruz her şey aniden gelen ölümle biçimleniyor.Vakit geliyor ölüm alıp gidiyor umutları geride bir sızı kalıyor yüreğin derinliklerinde. Sonra yıkılıp gidiyor devrimci umutları ülkülerimin.
Toprak damlı evleri bilirmisiniz.Taş duvarlı bahçesinde asmalar dut ağaçları ve hayelleri yüreğinde mahkumlaşan insanları.Sizin hiç gurbette babanız öldümü.Siz hiç yorgun düştünüzmü acıların gırdabında.Hastane koridorlarında çaresizce dolaştınızmı.Yüreginizde devrimci umutlar karanfiller devşirdinizmi baharında gençliğin.Siz hiç sevdinizmi .Özgürlüge baş koydumu umutlarınız. Kimsesiz gece kondu sokaklarında topaç çevirdimi çocukluğunuz. Siz agladınızmı yitip gidenlerin ardından.
Şehrin en şatafatlı dükkanı ona aitti .En rezil bakışlarını o dükkandan etrafa gezdirir.Hep bir şeyler anlatır birilerini dinlemesi içinde yanında tutardı.Kıt bir dünyanın insanı gibiydi.Ama kıt dünyaların insanları biraz paracı ve üçkâğıtçı oluyorlar.Buda onlardan biriydi.Daim dinden bahsederdi.Din onun için rütürelleri yerine getirmek ,biçimselleşmek ve bol paçalı pantolon giymekle ilgili bir dünyanın kendi kümesinde yansıması gibiydi. Dükkanın önüne koyduğu masada daim birileri olur o birilerine daim kendisini dinletiridi. Ömrü öyle geçti.Bir gün dükkana gelmez oldu ne olmuştuda kaybolu vermişti kimse bir anlam verememişken çokça laflar konuşuldu arkası önü olmayan laflar. O masa yitik bir hikayesiydi karanlığının.
Aslında düşünceyi ve düşünmeyi sevmiyoruz.İnanmak ve kabullenmek daha bir kolayımıza kaçıyor.Genelev kadınları gibi çabuk ulaşılan rutubetleri seviyoruz.Bu rutubetli duvarların bizi koruduğunu gerçeklerden kaçırdığını anlamak istemiyoruz.Halbuki o genelev kadınlarının gözlerinin derinliklerindede bir şeylerin hüznü var.Bizim korkularımızı besleyen.Bizi mazlum bırakan.
Her akşam bir gölge gibi akıp giderdi sokaktan.Lacivert bakışları vardı .Lakin başını öne eger utangaç bir kadın gibi kimselerle bakışmaz konuşmayı pek sevmezdi.Yıllar evvel birlikte yaşadığı annesini kaybetmişti.Babadan kalma kerpiç evlerinin bahçesinde kül renkli bir kedisi olur.Onun eve gelmesini taş duvarın üstünde beklerdi.Dediklerine göre babası bir hekimmiş sonra bir kadına tutulmuş bırakıp annesini ve çocuğunu o kadınla gitmişti.Hiç aramadı babasını hiç unutmadıda taki bir gün ölüm haberini duyana kadar .Ozamandan beri yüreğine bir acı çömelmiş ruhunu bir derin ızdırap sarmıştı. Annesinden kalan çarşıdaki dükkanın kirası ona yetiyor artıyordu bile. Hiç geçim sıkıntı çekmemişti.Ama her şey o degilki o nunda içinde kasvetli fırtınalar estiren derin çok derin çizgiler ruhunun karanlığını saklıyordu.Bir tek kül renkli kedisini sevince gülümserdi gözlerinin içi.Gök yüzünde yıldızları sabah doğan güneşi hatırlardı.Hani çağırsa koşacaktı yanına hayat. O hep kapatırı verirdi kapıyı. Şimdi gelde kıskanma kül renkli kediciği!
Önce bir karamsarlık çöker.Önemsediginiz ne varsa önemsenmez olur.Hani daim el üstünde tuutgunuz aileniz siz olmayı becerebileceklermidir.Yoksa sizmi abarrtınız kendi varlığınızı.Niçin böylesi yıkıldı dünyanız.Kimselerin aklına getirmeyeceği o hastalık niye kendine sizi hatırlattı.Soguk sandalyelerinde kiliniklerin Beklediginiz umudunuzmu yoksa.Sahipsiz kalmış bir hayatın elinizden kaçıp gitmesinin arefesinde çaresizlik yordumu sizi.Pet çekimleri kan tahlilleri patoloji biyopsileri.Bunların hiçbiri size bu tanı konmadan evvelki o keyifli ömrün güncelerine sizi geri götüremez artık.İstala kaçınılmaz gibi.Bedeninizin hücreleri büyük bir baş kaldırının hükümdarı olmuşlar. Masanın öteki yanındaki beyaz yakalı hekim size ne söylese bir anlamı olmayacağını kendide biliyor. Güneş her sabah doğacaktır mutlak .Ama siz olacakmısınız bu bir meçhuliyet ! Ah her şey yolunda gidiyor diyor genç bir hekim ! Tabi kendi masanın ön tarafında değil.Ah bu fani dünya !
Korkuyoruz alıştığımız şeylerden vaz geçemiyoruz.Yaşama karşı dik duramıyoruz.Bize inanmamızı istedikleri katlanmamızı uygun gördükleri ne varsa kabulleniyoruzYanılgı burda başlıyor.Bu yanılgı ölüm yanılgısından daha karanlık bir belirsizlie ruhlarımızı mahkum ediyor.
Dünyanın milyarlarca yıl evvel oluştuğu yorumlana dursun. Kutsal öğreti dünyanın yaşının yedibin yılla sınırlı olduğunu ifade ediyor ! Bu bir çelişkimidir ! şöyle düşünülebilir zaman kavramı farklı algılanmış diye yorumlayalım yedinibin yıl belkide kutsal ögretlerde milyarlarca yıla tekamül ediyordur ! İşte bu yaşlı dünya bizi kendine kısa süreliğine misafir ediyor .Kim bilir belki bizden sonraki nesiller bizim dört beş katımız bir zaman diliminde bu dünyada misafir kalacaklar .Belki diğer gezegenlere ulaşım şimdiki şehirler arası ulaşımdan daha kısa sürelerde gerçekleşecek.Ölüm yine var olacak iman yine yüreklere melhem olacak ama bir çok değerin farklılaşacağını tahmin etmek zor olmazsa gerek.
Belki tüm korkularımız ortadan kalmayacak .Ama doğru sandığımız bir çok şeyin anlamsızlığını anlamakta zorlanmayacağız. Kimbilir yine güzel yürekli kadınlar şiirler okuyacak bir lacivert gecede .
Basit insanların paralanması bir felakettir.Kapitalizimin en çirkef halide bu tipleri içinde barındırmakta büyük çaba sarfetmesi oluyor. Kimsesiz kabir taşları gibi sessizleşir kapitalizimin egemenliğindeki toplumlarda insan denen varlık.Yaşamın her alanında bir çelişkidir götütü sizi yanılgılarına sizi hezeranların.Belki hiç belenmedik bir zamanda kapıyı çalar ölüm.Çiçekleri kayıptır baharların vakitsiz yere düşer yaprakları ömrün.Yorgun erkekler histerik bir giriligin içinde ömürlerini tüketirler. Ah o çocukluğun çamurlu sokakları .O Sevinçleri anne çığlıklarının.Yosma bakışları cehaletin yüreklere. Özgürlük çarmıha gerilmiş gibi.
Tüm renklerinden korktuların bahar çiçeklerinin onlar kara çalılarda buldular kendi rezil batakçalarını. Tüm günahları boca ettiler hayatlarına sonrada hikayeler anlattılar köhne bakışlarında karanlıklarının. Halbuki atlar koşmayı sever, Çiçekler açmayla mutlanırlar.İnsansa sormak zorundadır Neden ,Niçin ,Nasıl.? Çogu kez yanıtını bulmaz bu sorular Kırmızı kilotlu bir yalan dünyayı mahkumlaştırırda kimseler önemsemez.
Gece lacivert bir öpüş kondurur ruhun acılarına . Korkunç bir yalandır tüm önemsenen çirkince sevişmeleri sömürselin.Haydı gelin ölümü karşılıyalım.Bize kendini anlatsın gecede.
Her yürek deli dolu akan bir nehirdir sakin olması bizi yanıltmasın sadece yatağını bulamamıştır.Derindir bu nehirin gizleri.Çakıl taşları kanatır bağrınızı.Bir köylü kızının saçları ıslanmıştır bu nehirlerin gölgelerinde.Esmerdir sevdiği kadınınların umutları .Hani kadınlar derken kafanız karşımasın hani her kadın biraz annedir ya .Hak eder biraz sevilmeyi şiirler onları anlatır. Her şey daha bir yanlızdır daha bir derindir nehirleri umudun..
Üstekiler taşları yanlış düzdüler. Kaderin kendilerine sunduğu ışansa arkalarını döndüler.Sonra yine aynı kavganın içinde buldular kendilerini.Yine ülkeler kendi dikenli tellerini örmek için birbirlerini suçluyorlar. Kimbilir bir çocuğun yetim kalmasını ,Dogup büyümeye çalıştığı sokakları terk etmesinin acısını. Hangi ulusun bireyi olursanız olun ulusunuzu sevmeniz kadar doğal bir şey olmamalı.Birde şu varki bu sizi başka uluslara düşman olmanızı gerektirmez.Gök yüzü tüm insanlığı sarmalamıyormu.
Görmüyormusun taşları düzenler beceriksiz ustalar gibi.Bizi sürükledikleri yollar ayaklarımızı değil yüreklerimizi kanatıyor.Ah askerlerin hepsinin eve dönebildiğini düşünelim.Kurak bir çölde yağmur yağmak gibi.Bir çocuğun anasının kucağında olması gibi. Sözcüklerin şiirleşmesi gibi.Yaşamak zor iş ölmek daha zor !
Bir gece vakti uyanıp bir kadın düşünürsün,Sıcaktır kadın .Avuçlarında umut vardır.Anadır kadının adı.Erkence göçmüştür her ana gibi bu dünyadan. Hüzünlüdür bir gece vakti gözlerin.Şiirler yazar şiirler okursun eksik kalmış hikayelerinden ömrün.
Nasıl oluyorda önlenemiyor !Her şey iyiye gidiyor derken hücreler yeniden isyanlaşıyor.Durum gerçekten bu .Onkoloji koridorları onun için umutsuzluğu içinde saklıyor.İyiye giden bir sağaltımın aniden karamsarlaşan sonuçları karşınıza çıkabiliyor.Kimbilir bu sakıncayı T hücrelerinin almaçları (resaptör) ortadan kadıracak .Erkence farkına varacak uyarılarına hücre yanılgısının. Bagışıklık sistemi genetik algıları insan bedeninin bu anarşiye karşı büyük başarısını müjdeleyecek gibi ! Şimdilik onkoloji hala sıkıntılı bir bıranç
Ah bir zamanlar’ beyaz zambaklar ‘ülkesinden söz edilirdi ‘ bizden ırakta bir ülke için. Bizim içinse söylenebilecek tek sözcükler artık mutsuz insanlar ülkesi ! O atlarla dröt nala topraklar fetheden at üstünde ömür tüketen bir kavimin evlatları olmayı unuttuk gibi.Yordular bizi. Mutsuzlaştırdılar!
Kavram karmaşasının içinde boğulmuş bir neslin temsilcileri olarak arayışımız devam ediyor.! güncel olarak uygulanmakta olan liberal politikalar büyük halk kitlelerinin refahı için amaçlanmamıştır.
Uygulama bu nedenle devletin ekonomik etkenini sınırlamayı kendi için ana şart görmüştür .Dogrusu merkez bankalarının özerkliği kavramıda bunun bir sonucudur. Merkez bankası devletin ana finans kuruluşuysa devletin onu denetlemesinden yönlendirmesinden daha doğal ne olabilir ! Açıkça belirtmeliyizki merkez bankalarının ülkelerin için özerk olması gerçekçi değildir.Ulusal çıkara hizmet etmesi mümkün değildir. Ekonomik sıkıntıların iki ana gerekçesi vardır.Birincisi kendi artı değerini oluşturamamak ikincisi pilansız bir uygulama alanını geçerli kılmak ! Devlet pilanlamacı olmak durumundadır.İhtiyaçlar imkanlar ve tercihler ! Bu süreç devletin ekonomideki işlevinide belirginleştirmeyi daha bir gerçekçel hale getirir. Nereye gittiğinizi bilmek adım atmaktan daha öncül bir gereklilik olmaktadır.
Kuşların özgür uçtuğu gökyüzüne avuçlarımı açtım .Dua ediyorum Yanımda ol çekip gitme sakın beni bırakıp .Ruhum senin varlığından besleniyor.Sensiz korkunç rüyalarda hiçleşiyorum.Mektup yaz telgraf çek şiir oku beni uykularımdan ötelerde bir yerde sakla olurmu !
İnsanlar gözlerine bakın gözlerine baktığınız insanların size kötülük yapma şansı kalmaz.Gözlerinize
bakabilen insanlar sizde merhamet arar.Başka bir şey değil. Alır sizi insan olmanın huzuruna kavuşturur.Hepimizin aradığı sadece merhamet.
Tanrı tüm yoksulları üzüm bağlarının olduğu bir otağda misafir edecek.Orda kırmızı dilli yalan dolan din bezirganlarını göremeyeceğiz.Hoş kokulu çiçekleri olacak oranın .Narin topuklu kadınlar özgürce haykıracaklar arzularını.Küçük mercimek gözlü serçe kuşları şiirler okuyacaklar umudu anlatan. Kadınlar ve erkekler bütünceleşecekler.Orda tüm günahlar yasaklar ve korkular anlamsızlaşacak. Kabirlerden çıkmış bedenleri ile tüm duygular özgürleşecekler orda. En önde yine anneler olacak.Sonra kediler ve diğer hayvanlar kendilerine iyi muamelede bulunan ruhlara şahitlik yapacaklar.Tanrı biliyor olacak tüm yalanlarını cehaletin.Sonra ölüm anlamsızlaşacak .Büyük bir ruhlar tayfası yıldızlara hükmedecek.Orda silahlar ve ünüformaların bir anlamı kalmayacak.Tüm günahlar mavi bir renge büyünüp akdenizde paklaşacak.Akdenizi biliyormusunuz siz.Tıpkı Mezopotamya gibi görkemlidir .Dicle gibidir fırat gibidir.Nil gibidir.Bir arap kadınını alır ıslatır sevinçletir.Paklanır umutları ömrün.
o vazgeçilmeyen ülküleri gençliğin yiğitçe kılıcını sallar sabahında keyfin.Devrimci bir kadın memelerini açar özgürlüğe. Saçları siyahtır kadının .Geceleri namaz kılar tüm perdelerini kapatıp hayatın. Dışarda zöhre yıldızı vardır şöyle gök yüzüne bakınca tanırsınız onu.Birde asalak ruhlu sünepeler dolaşır köhne bataklığında ömürlerinin .Ben tanırım onları sizde tanırsınız.Çok konuşurlar sinsice anlatırlar o hiç inanmadıkları tanrılarını .Onlar farklılar tabi.Şükürki biz onlardan değiliz..Biz ölümü biliriz.Üzüm bağlarında harmanlaşır umutlarımız. Ak deniz oluruz.
Ögleden sonra tüm kiliniklerinde ülkenin hastaları bir endişe alır.Mesai bitecek hastalaıkları onlara misafir çözümsüz kalacaklar diye ! Beyaz önlüklü genç hekimler masa arkalarında saatlerine baka dursunlar .Çaresiz pet sonuçları giri bir karanlığa sokakacak umutlarını yılgın hastaların.Büyük ihtimal tam kan sayımlarınında bir anlamı kalmayacak .Sedim değeri oldukça yükselmiştir. Turanç renkli sandalyeleri bekleme koridorlarında yalnız kalacaktır umutsuzluklarında söylenenlerin.Kırmızı rujlu bir kapıyı açıp oldukça kasıntı bir buruyganlıkla tüm koridoru aşıp çekip gidecektir o yılgın hasta yüzlerini arkasında bırakıp.Dışarda yakınlardaki hava limanına bir kuş misali inmeye düşünen bir dc dokuz uçağı iç hat seferini tamalamak üzeredir. Bulvarın karşı tarafında dokuz on katlı adaransı zayıf kolonların taşıdığı apartmanlarda genç kadınlar balkonlarında oturmuş kimileri İngilizler gibi sütlü çaylarını yudumlamanın keyfini yaşar olurken .Kimileride fıtratlarına uygun türk kahvesinin köpüklerini kırmızı rujlu dudaklarına misafir ededursunlar.Karşı kilinikteki yorgun hastaları bilmeleri düşünmeleri olası olmayan bir zamanın içinde olmanın boşluğunu yaşıyorlardır.Sanki bu dünya acı olmadımı anlamsızlaşıyor gibi !
Saat sabahın sekizi.Şimdi ankarada cebecide ihtimal esmer bakışlı bir kadın düşünüyordur.Ben onun ne düşündüğünü hissediyorum.İşsiz devrimci erkekler ülkülerinden asla vaz geçmeden yaşlana dursunlar. Sabah umut olmuştur küçük bakışlı pencerelerde.
Özgürlük birazda deliliktir.Akıllı olmanın kimseye bir faydası olmuyor. Sadece korku salıyor kurallar.Sonra ansızın bir ölüm geliyor.Eger başı dik yaşadıysanız bu yaşamda.Kimsenin köpeği olmadıysanız.Menfaatler için boyun eğmediyseniz soytarı rezilliğe.Ölümünüzü selamlamak isterim. Bilinizki bende sizdenim.!
Seni sakladım ben kendimden sakladım,Uykularımdan özlediğimi anlatmadım kimselere.Çoluk çocuk haykırışları dindirmedi sözcüklerini şiirlerin.Şiirleştin sen yazıtlarında umutlarımın.Sonra günaha girdim hiç çıkmamıştımki zaten .Tüm olasılıkları kenara ittim.Seni istedim ben.Ölüm taziyelerinde dağıtılan helva gibiydin.Tadlımı acımı neydin aradım seni ben.
Birgün bu ülkede erkekler gökyüzüne bakıp sevdikleri için yıldızlar toplayacak.Aglamayacak erkence ölümlerinde umudun sevinçAh bir bilsen nerde olacak ölümüm.Toroslarda bir yamaçta sahipsiz olacağım.
Dükkanların ışıkları yanıyor.Şehir kendi şamatasında. yılgın bakışlı kadınlar kaldırımların tozunu atıyor adeta.Üniveriste öğrencileri ne okuduklarını bilmeden’ öğrenciyim’ zamana öylesi bir bilinmezlikte kıyıda şehrin kabirliginde ölüler izliyor bu yalan dolan yaşamı.Kimbilir belkide çalıp çırpanların kırmızı rujlu avratları sürtükçe gülümsüyordur yalanlarını hatırlayıp. Bir genç gülümsüyordur hayata umutla. Hani korkarız kendimizden saklanırız yüreği buruk olur işçilerin.Mavi önlüklü kadınlar vardiya paydoslarında mavi denizlerde yüzmeyi hayellerler. İşçiler yüreği dolu işçiler.Acıdır içtikleri çay sofraları yavandır !
Akşamları paydostan sonra tahta kapılı yedi numaralı evde bir telaş bir sevinç bir umut.O toprak damlı ev hep hayellerimde.
Tüm hastalıklı düşünceler dikenli tel oldu ikimize.İkimiz kendimiz olduk .Kovulduk yalanlarından sokakların.O kırmızı karanfiller yitikleşti .Şimdi zeytin ağaçlarını kesiyor cehalet.Yüregi parçalanıyor umudun.Onlar öldü senin benim sevdiklerimden kimse kalmadı ve büyük bir ateş yaktı yüreğimize. Hiç sönmeyecek olan .Sonra kalıpları kırdık beynimizde ama korktuk anlatmaya hikayesini namuslu mahkumlardık biz. Iraklarda aradık umudu.Siz göçkün hayatları bilirmisiniz.Ben bilirim ben öyle bir ailenin çocuğuyum.Uzak okyanuslarda kulaç attık biz sıcak çöllerin kum fırtınalarında savrulduk.Sonra kaçtık gerçeklerinden korkunun .Tüm devrimci sözcükleri sakladık.Ülkülerimizi anlatmadık kimselere.Sıkıldıkça gök yüzüne baktık.Hani Şair demiş ya ‘ Bir küçük tohumda iletilen aşk ‘ Bir gün akşam üstü gökyüzü lacivetleşirken sen gelmiş olsan o köhne yorgun yüreğime seni bekliyor olacağım.
Tüm emekçiler sevmeyi iyi bilir.Tutunabildikleri tek dal o çünkü ! Özgürlükçü eşitcil çiçekleri büyütmek isterler bu ülkenin bozkırlarında. Hasat zamanı buğday başaklarının arasında kırmızı gelincikler şiirler yazdırırlar umuda. Siz hiç sevdinizmi esmer bakışlı umudu.Ben ona tutundum.
Kediler eşitcil şartlarda yaşarlar .Serçelerde öyle.Kartalar penguenler. Aslanlar .İnsanın dışındaki tüm canlılar.İnsanlarsa eşitcil bir arayışı bulamadılar.İhtimal dinler bunu sağlamaya çaliştıysada real durum farklı oldu.Sınıfsız bir toplum doğrusu sadece teoride oluyor.İnsanlıgın insanca hakça düzen arayışı sonuçlanmış bir noktaya gelemedi.Arayış devam ediyor. Güneş her sabah doguyorsa umutta var demektir.Yaşamak zaten umut etmekten öte nedirki !
Hatırlıyoruz çekip gidenleri kaybedilenleri.Anlıyoruzki hatırlamak terk edilmenin acısını bir kez daha yaşamak oluyor.Yüreginizdeki yaralar kanamaya devam ediyor.Sonra özleyi veriyorsunuz o güzel günleri. Arkasından yitikliğin soğuk ayazı sizi vuruyor.Ayazları zor oluyor yorgun yolculuklara arkadaş yolların.
Gün güneşi misafir ederken umutlaşır yürekler.Koyu bir günah üzerimize abanır hergün .İnançlarımızın mahkumlaştırdıgı yürekler.Biliriz günanahları çok sever içselinde.Sonra en katı zamanında hayatın ışıkları yanarken sokakların yosma kadınlar kaldırımlarda bir bakarsınız ölüm geli vermiştir.Mal mülk çoluk çocuk geride kalanlar daha bir tutunu verirler hayata. Yaşamak birazda ağlamak degilmidir.
Tespih taneleri gibi dağınık bir umudun mahkumlarıyız.Ah nasılda özlüyoruz geçmişi.Kimi niye sevdik bilmiyoruz .Erkence ölümler acıttı yüreğimizi.Bir kırmızı güle tav oldu sevdamız.Bizler çok kavgalara mahkum olduk.Kısıktı yüreğimizdeki çığlık.Biliyorduk böyle olacağını ırak çok ıraklarda esmer bakışlı kadınlara hikayeler uydurduk .Başka ne yapabilirdik .Demir yolu gibi düz bir çizgiydi yokluk biz içinde tükendik.
Birgün uyandım her şeyi yanlış yapmışım.Sevmeyi kovalamışım yüregimden .Esmer korkulara mahkumlaşmış ruhum.Kaçıp gitmişim kendimden!
Bir biyer kendi hayellerinin degilde ebeveyinlerinin hayellerine mahkumlaşırsa o yaşamın bir anlamı olmuyor. Çogunlugumuz bu yanılgının içindeyiz.İleri yaşlarda dahi bu zinciri kıramıyoruz. Acaba ruhumuzdaki bu mahkumiyeten nasıl azad oluruz. Belki işe asil durmaya çalışmakla başlamalı.Bunun için paralı olmaya gerek yok.Kendini tanımak ve anlamaya çalışmak. Kendi yaşamını avuçlarının içinde tutmak. Tüm insanların sorunu burda başlıyor .Başkaları için yaşamaya mahkumlaştırıyoruz. Bu durumu toplumsal bilinçle karıştırmamalıyız.Toplumsal bilince katkı bireysel bilinçle başlıyor.Bu süreçte çoğumuzun tökezlediğini görmek oldukça gerçekçi olacaktır.Ah bu ülkenin emekçileri kapatalizim sizi az şeyden değil çok şeyden mahrum bırakıyor.Tanrı buna niçin musade ediyor anlıyamıyorum !
Cehalet ve para ikisi yanyana geldimi çekilmez oluyorlar.İnsan yığınları toplumsal bilince erişemedimi yanılgı kaçınılmaz oluyor. Ülkede olanda bundan başka bir şey değil .Demikrasi seçimler olagarşi yapılanmalar devlet beslemeli sınıfsal oluşumlar dinsel kümelenmeler ırksal başkaldırılar tüm bunlar çatışkılı bir içselligin dış karmaşası olmaktan öte bir işe yaramıyor. Özgürlük ve temel paylaşımcı bir toplumsal düzen kurulamıyor.Bireyler yurttaşlık bilincinin kendilerine yüklediği sorumsal olgunluğu gösteremiyor.Tarih insancıl arayışların belli bir düzeye ulaştığını bizlere bildirse dahi bir çok ülke çatışkılı bir süreçten kurtulamıyor. Yinede gelecekten umut etmek için çok şeye sahibiz.
Karanlıgı yok edemeye biliriz .Ama varlığını beslemenin bir anlamı olmamalı !
O senin kara gözlerin yokmu.Acılı pul biberim. Bugday başağı yüreğimin.Özgürlük sevinçleri sevdiklerimin.Hani ölürken son kez görmek istediğim.Bilirim acımsıdır umud kırmızı bir ateştir gidişi onun. Bıraktıgım tüm şehirlerde yorgunca yaşar sevdamın yitik kadınları.Kimbilir ölüler ne yapar ne yer ne içer.Böyledir hikayesi yitikliklerin.Herkes kendince içer bu dünyada mey.
Çekip gitmek bir şey ifade etmiyor.Tüm fadakarlıklarınızıda ilkeleştirmiş oluyorsunuz ! Çekip gitmek gerçeklerden kaçmaktır.Kaçmayı kendiniz için seçenek görüyorsanız o zaman bir çok şeye hak etmiyor olursunuz.Tüm Çabalarınız tüm emeğiniz anlamsızlaşıyor.Gittiginiz yerlerde ne kadar yaşıyacaksınız Hayat ne kadar buna musade edecek.Onun için çekip gitmeyi kurtuluş sananlara şunu demeliyiz çekip gitme sakın.!
İnanmak önemlidir.İnandıgınızın doğru olabileceğini kabullenmek daha önemlidir.İnsan denen varlığın her inandığı önemsediği güvendiği bir çok şeyin anlamsızlığını kendisi çok geç farkeder.Onun için şöyle düşünebiliriz.Erkence kabullenmeyelim.Karşıda koymayalım.Bırakalım gerçek kendini bize kanıtlasın ! Dogru diye tutunduklarımızın bir anlamı olsun .Korku bilincimizi perdelemesin.Anı yaşıyalım ama ömrün anın ötesinede taşabileceğini görebilelim. Pes etmeyelim cüretkarda olmayalım çünkü cüretkarlık biraz içimizde kibiri besler.Kibirlilik çok tehlikeli bir duygudur.İnsancıl değildir.Gençleri kolayca suçlamayalım.Onlarda bizdeki yaşam yolculuğunun dikenleri olmamıştır.Bırakalım zaman onlarıda olgunlaştırsın. Dış görünüşüyle insanları kalıplara sokmayalım ilkel bir kıyafetlinin ruhu çok aydınlık olabilir .saçı tokalı bir erkek çok yobazca yitikliği içinde tutabilir.Kadınları önemseyelim.Annelerimizi hatrladıkmı kadınlarımız baş tacımız olur. Kadının olmadığı bir dünya sadece susuz çöldür.
Okudu uğraştı unvanlar aldı önemsel makamların koltuğunda oturdu.Sonra vakitsizce ölüm geldi ! Hüzünlüdür ölüm çekip alır sizi ışıkları yanan dev şehirlerin sokaklarından. Köşede bir yerde hiçliğe ulaşır bedeniniz.Gün olur ağlar gökyüzünde bir yıldız sizi hatırlayıp .Mevsim karpuz mevsimidir.Yakar yüreginizi göçenler.
Ömrünce çalışsa tüm parasını biriktirse sahip olamayacağı dört çeker cip otobüs durağında bekleyen bir emekçi için ne ifade eder ! Önce farklılığı ifade eder birileri bir çok şeye sahip çoğunluk sınırsal bir sınıf kıskacında ! Yasalar bu eşitsizliği tek başlarına ortadan kaldıramıyor.Bunu bize insanlık tarihi açıkça gösteriyor.!
Sizce sınıfsız bir toplum mümkünmüdür ! teoride evet piratkte sorunlu bir durum. Üretim araçlarının toplumun kontrolunda olması bu süreci kolaylaştırabilir görünmekle birlikte bunun olurlulugunu kim saglıyacak .Burda en kabul görür tüzel varlık devlet görünüyor.Biliyoruzki devletin her şeyi kontrolda tutmasıda oligarşik bir yapı oluşturuyor. Burda sınıfsal yapı bir kişinin etrafında kümelenmiş bir azınlığın kontrolüne girmiş oluyor.Yada sovret rusya örneğinde olduğu gibi parti devlete egemen oluyor.Kitleler dipte eşitlenmeye çalışılıyor.Bu yapılırkende maddeci görüş insan kimliğini törpülüyor ! İnsanın yaşamına katkı veren bir çok değer yok sayılıyor.Örnegin aile ülke ortak algı tüm bunlar göz ardı ediliyor.Halbuki yaşamda herşey gerektiği kadar içselde yer bulmalı diye düşünmeliyiz. Burda demikrasi katılımcılık halkçılık eşitcil paylaşım harmanlanabilmeli.Devlet bu olguda etkenleştirilmeli diye düşünülebilir.Ekonomi ihtiyaçlar ve yaşamın temel olguları toplumda belirleyici olduğuna göre bu süreci nesnel bir boyuta taşıyabilmeliyiz.Yaşam sınırlıdır.Bu sınırı ölüm çizer. Bu bize fadakarlıklarında sınırsal olması gerçeğini hatırlatır.Birey ve toplum hücre ile beden gibidir.Özdeştir ve birbirini tamamlar sistem toplumu öncül kılmak durumundadır.Toplumcu yapı içselde bireyide korur.Ama bireyselcilik toplumu koruyamıyor.Halk yığınlarının mutsuzluğunun ana yanılgısı burda başlıyor.
Biliyormusunuz sabaha ulaşmak çok güzel bir şey .Güneşin ışıkları insana umut veriyor.Yüreginiz ısınıyor.Sonra bir bakıyorsunuz çokça bir yitikliğin hüznü ekmiş tohumlarını yüreğinize.O bakır sinide toprak damlı evin bahçesinde dut ağacının altında yapılan sabah kahvaltıları tenekeden alınma bir avuç kavurmanın yağına bandrılan yufka ekmek .Şimdi hepsi hayal ötesi.Korkunç yetmezlik içinde ruhumuz.Hani misafirliğin son demlerinde gibi ömür.
Haziranın ondördü alanyada gök gürültüsünü dinliyorum .Bu mevsimde aşina olduğumuz bir durum değil,Yaz mevsiminde iç kesimler hariç doga bizi yağmura hasret bırakır Akdenizde. Kuraklaşır ruhumuzdaki umutlar. Kimsesiz kediler patilerine havaya kaldırıp uyuşuklaşırlar kaldırım köşelerinde. Genç kadınlar gül kurusu rujlarını sürmez olurlar rutubetli yaz akşamlarında.Sadece ölüm hükümdarlığından vaz geçmez çalar kapısını mazlum yüreklerin .Haziranda ölmek zordur.Hele geride bir izdüşümüzün yoksa !
Siz hiç özledinizmi.Korktunuzmu hiç sevmekten umudu.Korkunç zamanlı bir çağın yorguncası oldumu bedeniniz.Fabrika vardiyalarında gök yüzünü unuttunuzmu.
İnsan denen varlık otoriteye bağımlı gibi.Mutlak kendine kült bulur.Bu buluş gerçekçide olabilir yanılgıda.Korkutur kendini .Sonra sözcükleri kısılır istediklerinden çoktan vazgeçmiştir. Korkunç bir despotluğa mahkumdur ömür. Birgün şarkılar söyler rüzgarları özgürlüğün .Sessiz kabirliklerde ne umutlar mahkumlaşmıştır meçhuliyete.Anlaşılmaz bir hikayedir çekip gidenler.
Tüm kavramların karmaşıklaştığı bir zaman dilimidir ömrün son yılları.’Tanrı varmıdır? ’ sorusu yerini ‘tanrı beni afetsin’e bırakmıştır. Artık durum böyle ruh beden denilen hapishanede kendini zindanda gibi hisseder. Sonrası gerçekten ilginç bir süreç . Önemsenen her şey geride bırakılır.v Nezaman gelirse gelsin vakitsizdir ölüm.
Ah şu kültürel donanımdan nasibini almamış insanlar yokmu.Tek şansları insan olarak yaşama başlamış olmaları ! Ötesi yok. Böyle olunca katülüge açık oluyorlar. Yanlış yapıyorlar.Tabi yanlışa yanlışla karşılık vermemeli saman alevi gibi parlamamalı. Sakin olmalı ! Çünkü mahkemeler sizi çileden çıkaran şartları ve fırtınlaları pek dikate almazlar.Onlar suça bakarlar ve bir çok eylemide doğal kabul etmezler ! Bir çok eylemin suçun maddi unsuruna girdiğini bilmemiz lazım. Kim bilir doğru olan ney sizi kalıplara sokan ahlakmı ,Toplumun kök hücresi ailemi .Vurdum duymazlıkmı.
Hayatta yücelttiğimiz bir çok şeyin aslında gereksiz olduğunu bize yine kendisi öğretiyor. Sevmenin bile çoğu kez anlamsızlaştığını görüyoruz. Böyle olunca bizi sürükleyen rüzgarın esintilerinde üşümekten kurtulamıyoruz.
Hepimiz karanlıktayız ötesi çoğunluğumuz bunun farkında bile değil.Büyük halk kitleleri kendilerini toplumsal içselde olgunlaştıracak kültürel yapıya ulaşmakta zorlanıyorlar dahada ilginci kendilerinin sınıfsal karetkerinden bi haber yaşıyorlar.Kendi gücünün farkında olmayan toplumlar hastalıklı çatışkıları içlerinde taşırlar.Yaşam bilinç gerektirir aksi sizi köleleştiren düzenleri besler. Yitikleşmek kaderiniz olur !
İçtiginz suyu yediğiniz ekmeği oluşturduğunuz tüm maddi imtiyazınızı ruhunuzdaki sevgiyi paylaşmayı bilemedinizmi farklılaşırsınız.Bu farklılık kibir ateşinizi yakar bastığınız toprak sizden ızdırap duyar. Tüm dinler bir tek şeye odaklıdırlar insanın insanı sömürmesini engelemek !
Bireyin en büyük yanılgısı içindeki ben,in kalıplarını kıramaması oluyor. Çogunlugumuz kendimizi tanımayı bir yana bırakıp başkalarının peşinden koşuyoruz. İyi olmaktan ziyade iyi denmesinin peşindeyiz.Kalıplara sığınmak yaşam döngümüzü belirliyor. Yitikleşmenin içsel yanılgısı bu olsa gerek.
Maziyi unutmaya çalışmak nafile bir çabadır.Siz köklerini yok ederek yaşayan bir ağaç gördünüzmü.Bu sizi boşluğa iter hiçleşirsiniz. Biliyorki mazi çoğu kez bize hüzün veriyor.Yaşamsa acıdan ibaret degilmidir.
Umutlarınızı küçük tutarsanız mutlu olma anlarınızda yıldız taneleri gibi ömrünüzü renklendirir. Ama tüm ömrün mutlanmasını beklemek doğanın ahengiyle çelişir.Mümkünlülügü olmayan afaki bir arayıştır ömürce mutlanmayı ummak. Yaşamak zor iştir anlaşılan !
Akıl : Anlama düşünme ve kavrama yeteneği akıl bizi sorguya götürür.Oda bizi bilmeye zorlar.Bilmek kültürü oluşturur.Kültür bilgeliği besler. Sokrates tüm kötülüklerin özselinde bilgisizliğin olduğunu ifade eder. Dogrusu bilgelik davranışa yansır.İlahı varlıklar temelde tanrı insanı biçimlendirmekle ilgili kurallar koymuştur .Yada tanrı adına bir zümre insana hükmetmeye kendini yetkin görmüştür. Birilerinin tanrı adına bizi boğmaya çalışması bizi tanrıdan uzaklaştırmamalıdır.Tanrı gereklidir.
Farklı düşüncelerden korkmamalıyız.Farklılık gelişmeyi getirir. algı bireyin kültürel yogunsalıyla ilgili bir durumdur.Bir resmi hepimiz farklı yorumlaya biliriz.Burda esas olan resmin varlığını kabul etmeyi becerebilmek.Resme bir renk katabilmek. Fani dünyamızda bir iz bırakabilmek Bizde yaşadık kendimizce diyebilmek.
İnsan ruhunun tek melhemi özgürlüktür.Özgürlüge bulaşmamış bir ruh hastadır.Çogumuz bunun farkında değiliz.Kimbilir belkide varsalı olduğumuz toplumun çatışkılarını besleyen güç bizim bu özgürlükten korkan bagımsallıgımız olmaktadır.
Hiç gitmenizin yanlış olduğunu düşündüğünüz bir yolculuğunuz oldumu .Benim oldu.Hani şair sormuş ya ‘ sizin hiç babanız öldümü ,benim öldü ‘ Öylesi zor bir kabullenişti sonu felaketti bu yolculuğun.
Bu hafta sonu birkaç günlügüne gittiğim tahtalı dağının eteklerinde kapitalizimin köylülerin üzerine düştüğü gölgeyi görebiliyorum. Rant para ve cehalet kasıntı tipler oluşturmuş.Köylülerde dededen kalma arazilerini bu oligard tipli kargalara satmakta bir bahis görmüyorlar.Köylere kapitalizimin zehri giymiş gibi.Bir çok insan yaşamlarını bu sürece mahkum etmişler.Özgürlük birazda bilinç istiyor.Bu bilince sahip değilseniz belki paranız oluyor ama cehaletiniz paranızdan öncül ruhunuzu törpülüyor.Bu toplumda bunu görmek ne büyük acı.
‘Bütün sülaleme kurban ol ‘dedi cehaletti konuşan susmaktan başka yapılacak bir şey yoktu.Sonra reyhan hanıma baktım annesinin patlıcan yemeğini iyi yaptığını anlatıyordu kardeşine.! Yapılacak bir şey yok durum bundan ibaret! (01.02022 kemer Tekirova)
Devasa bir dut ağacı oturduğumuz çardağı gölgeliyor.Karşıda karacadag gibi görkenli erciyes gibi hükümdar agrı gibi heybetli bir iç geçiriçi var. İnsanlar dağları önemser .Onların yanında bizler karınca misali hücreleriz. Kendi içimizde saklanmış gibiyiz.Onlar gök yüzüne daha yakın .Özgürlüklerini kokluyorlar.Tıpkı yüzyılardır akan nehirler gibi saygıyı hak ediyorlar.Biyormusunuz doğanın canlıları özellikle insan denen varlıklar yani bizler saygıyı katlediyor. Ah bu yalan dolan arayışlar !
Cehalet sizi kendine çekemedimi huysuzlukla suçlar.Siz buna kanmayın bir kano gibi her gelen derbede sarsılın ama yıkılmayın .Tarihi okuyun ama tarihe takılı kalmayın her çağın zamanı farklı yaşatır insanı farklıda düşündürür.Biliyoruz bize tanrıyı tanıtan pergamberler elektiriksiz yaşadılar . Bizler öylemiyiz eve girince bir düğmeye basıyoruz oda aydınlanıyor !
Milyarlarca göçüp gitmiş insan yığınları arabanın debrajına basmadan göçüp gittiler .İçlerinde şanslı olanlar atların diziginlerini kullanır olmuştur.Oda daha sonraları atların evcilleştirilmesi o çağlarda ulaşımı kolaylaştırmıştı.Tarihin anlı şanlı komutanları at üstünde ömür tükettiler ! Bizler farklı yaşadık ama doğal kalamadık. Kalıplara sokulduk. Yaşam bize bir çok şeyde şans verdi çoğu varsalımızıda yok etti.Basit kaldık evlerimizle paramızla övünen kendini farklı gören kişilikler olduk.Korkunç fedakarlıklara mahkumlaştırıldı.Sonra ölümle olan nişanlılığımız bizi düğünle tanıştırdı.Biliyoruzki bazı düşünürler ölümü kişinin düğünü olarak görür.Tanrının ölümle insanları eştledigini düşünür! Dogrusu bu sağlıkla bir görüş değildir.İnsanlar eşit yaşamıyorki lümde eşitlensinler Ölüm tüm dinlerin aydınlatma uğraşlarına rağmen halen meçhuliyetini koruyor.Ölüm ötesi nedir.Ölüm bir yanılgımıdır.Yada gerçekliğin başlangıcımı. Tüm maddi varlıkların anlamsızlığı ölümle ortaya çıkmıyormu.Köşkler hamamlar fabrikalar taşıtlar görkemli unvanlar ölümle anlamsızlaşmıyormu.O zaman ölüme şunu diyebiliriz İyiki varsın !
Mezopotamyanın kadim şehri dogdugum şehir Diyarbakır.Diclenin sevdalı yoldaşı seni unutmadım.Sende beni hatırla olurmu. Yeni kapıda atlı faytonlar ötede aşağıda nehir, hevsel bahçeleri mardin kapı kabirliginin arkasında ağaçların sakladığı değirmen. Öyle hatırlıyorum.Esmer bakışlı buğday tenli kadınları hüznün.Göçüp gitmek sizi bir yerlerden koparmıyor.İlginçtir daha bir bağımlı oluyorsunuzda bunu kendinize bile anlatamıyorsunuz. İnsanın yaşadığı her yeri sevmek lazım.Sevmek iyi bir ilaçtır yaraları azdırır !
Bu ömrü gerektiği gibi yaşamak için her şeyi dengede ttmk lazım.Çalışmayı bir zamana sınırlamak mümkün olmazsada debisini ileriki yıllarda azaltmanın zararı olmayacaktır.Bunun yanında özellikle kültürümüzdeki sınırsız beklentilerde fedakârlığında bir çizgisi olması gerektiğini hayat size hatırlatır.Neyi niçin istediğinizi neden niçin vaz geçtiğinizi bilmek zorundasınız .Kısa bir ömürde birileri mutlu olsun diye değil kendiniz için bir şeyleri sahiplenmek bencillik olmayacaktır.
Edebiyat üzerine düşünürken rus edebiyatı öncüllüğünü koruyor gibi. Rus yazarlarının en büyük özelliği eserlerinde kendi içsel mücadelelerini yansıtmış olmalarıdır. Bunda ülkenin tarihininde önemli bir payı vardır kuşkusuz.Düşünsenize Lenin gibi bir şahsiyet eylemsel devrimci bir eylemin içinde oluyor onun arkasından sitalin gibi bir buruygan hükümdarlığında sınır tanımıyor ! Bazı tarihçiler sitalinin hitlere rahmet okutacak baskıncılıgına dikat çekmiştir ! Sİtalin devrim karşıtlarının kominst partinin içinede sıza bileceği düşüncesindedir.Metodu ekim devrimine gölge düşürmüştür diyebiliriz. Dahada ötesi sınıfsız toplum iddasındaki yapı kendisi oligarşiyi oluşturmuş halk kitlelerini sefalete mahkum bırakmıştır.Tabiki durumun böyle olmasında sosyalist teoriyi suçlamak pek mantıklı olmayacaktır .Heleki gilobal kapitalizimin sömürü düzenine mahkumlaşınca bu durum daha net belirginleşiyor !
Hani insan bazen düşünüyor incir çekirdeğini doldurmuyacak şeyleri tasa ediyoruz.Sevisel ve doğal yaşamı red eden sözde ahlaklı karanlık ruhlara sahibiz.Ölümlü dünyada önemsiz her şeye kendimizi bağımlı görüyoruz.Birileride bu halcemizde bizleri halı gibi silkeleye duruyor .Yoruluyoruz ve mutsuzuz. Mutsuzlugumuzun tek gerekçesi var onu görmek istemiyoruz.Cehalet ruhumuza işlemiş.İşin ilginci bunun farkında bile değiliz.
Baharda gülmek var şimdi yalın bir Türkçenin zeytin ağacı gölgesinde şiirler okumak ırakta bir köy okulunda saçları örgülü türk kızına dede olup korunsamak var.Biliyorum cehalet acıdır.Yudumlamak kahreder yüreğini insanın.Soysuz kadınlar ve erkekler ölümü unutmuş olurlar.Günahlar sevaplarımıza karışır yaşarsak eger.Hani bırakırlarsa bir ışık bulsak gitsek peşinden Ankarada anıt kabir unutma beni olurmu Ben senin aydınlığında ısıttım yüreğimi beni yaz temmuzlarında zemheriye teslim etme.
Birgün çekip gideceğiz bu dünyadan önemsediğimiz ne varsa geride kalacak . Hani ölüler bizi görür diyorlarya inanmayın. Konuşmayın kırık sözcüklerini yalanın. Gök yüzüne bakın tanrıya anlatın kendinizi. O anlar sizi o varken ağlamayın !
Bir bayram sabahında yine alanya kuyular önü camiindeyim.Cami pek kalabalık değil.Tanıdıgım bir çok sima yok.Bir genç ‘geç dayı diyor ‘ Yaşlandıgımı anlıyorum !
Bayram sabahları çoğumuz için hüzün oluyor.Aynı zamanda huzurun maddi unsuru ! Cami imamı bayram namazını kıldırırken duaları ahenk içinde okuduğunu hissediyorum düzgün bir kişilik intiba bırakıyor. Namaz sonrası eve dönüyorum.İnsan denen varlık maneviyatta istiyor.Ruhunu inancını birilerine sömürtmeden !
Bayramlar kaybettiklerimizin acısına tuz ekiyor gibi.Ruhumuz kanıyor. İşin özü şu kabullenmeyi becerebilmek !
Acı ızdırap eşitsizlik ve korku dolu bir dünya ! Sanki dünyanın ruhu acının kendisi ! Peki tanrı bizi niçin korumuyor .Yada biz öyle sanıyoruz. Yaşamda acı çekenler ölüm sonrası çokmu mutlu olacak .Peki ya bu dünyada çok mutlu olanlar ( yada öyle görünenler ) Ömrü bir fabrikada bir madende geçen bir ansanın aldığı ücreti bir gecede harcaya bilenlerle tanrı arasında özel bir muhabbetmi var. Daha açıkçası bunlar tanrıdan torpillilermi ! Tabiki yok öyle bir şey durum insan denen varlığın kendi eşitcil düzenini kuramamakla ilgili bir durum .’Eşrefi mahluk ‘ Yaratılmışların üstünü olan insan nasıl oluyorda ezklige mahkum bir yaşama kendini mahkumlaştırıyor.İşin özü şu İnsan ne kendini nede toplumu sorgulamıyor.Ona tabi olması isteniyor oda sürünün bir parçası oluyor. ! Burda bireyin toplumcu yanını ayrı tutmalıyız.Sosyal bir varlık olarak toplumculuğumuz doğaldır bu bizi köleleşmeye mahkum edecek bir zafiyette değildir.Denge burdada kendine yer buluyor !
Bir serin rüzgar esiyor açık pencereden içeri giriyor.Sahte gülüşlü insanları ötelerde bıraktım cehalet ‘ tüm sülaleme kurban ol ‘ dedi.’ Kapıda siyah bir kedi bizim kıl kurruk kedimizden farklı oldukça sakin devamlı uyuyor. Devamlı uyuyoruz üzerimizde ölü toprağı var sanki. Güneş aydınlatır görünsede dünyamızı karanlık umutlarımızı yitikleştiriyor. Suçun maddi unsuru insan olmak gibi !
Aslında aranılan öyle ütopik olgular değildi.İstedigimiz insanca var olmak .Ekmegi paylaşmak. İnançlarımızın sömürülmesini red etmek .
Hastane koridorlarında çare aramak nedir bilirmisiniz.Ben bilirim.Yürekleri dağlar çaresizlik.Gözlerine bakarsınız hekimlerin .İyi bir şeyler söylensin istersiniz.Anlamazsınız önceleri onlarında siz gibi yorgundur yürekleri.Onkoloji kiliniginin pilastik sandalyelerinde oturup beklemek. Gök yüzünün maviliğini histtetmeyi istemek. Sonra özgürlüğü anlatmak bu ülkenin sokaklarına . Bir ülkenin sokakları güvenliyse umut var demektir !
Basit insanlar mal mülk sahibi makam sahibi olabilirler ama basitlikleri bakidir ! Bunu çevrenizdede hissede bilirsiniz.İşin ilginci bu ilkel tipler menfaatkarlar tarafından daim şişirilirler.Onlarda kendilerini çok önemsel görürler.Ah temiz akıl sahipleri bilirki onlar aslında yitik ruhları ile boz ayı gibi gibidirler. Kaba ve ilkel !
Büyük ihtimal önce öleceğiz. Bizi öldüğümüzden habersiz beyaz kefene saracaklar .Kefen üç parça oluyormuş ! Bence önemi yok kaç parça olduğu.Sonra ılık suda paklayıp yıkayacaklar bedenimizi.Kadınsak ellerimizde oje varsa silip abdest aldıracaklar. Sonra ihtimal mabede götürecekler.Orda cüppeli bir imam Kendince ölümü anlatacak.Sonra şehrin belediye cenaze aracı alıp gömütlüğe götürecek o yitikleşmiş bedeni. İhtimal bir metreyi geçkin bir çukura gömecekler .Üstüne tahtalar örtecekler.Orda iki melek bizi bekliyecek sorgular soracaklar.Sanki ne olduğumuzu tanrı bilmiyormuş gibi.!
Orda devlet görevlileri olmayacak ihtimal.İktidardaki partinin il ilçe başkanının forsu sökmeyecek.Üniversite rektörünün cüppeside anlamsızlaşacak orda.Kadınların en mahrem gizlerini toprak saklıyacak ihtimal erkeklerinkinide. Bir emekçiler orda huzurla bekliyecekler ilahi adaleti. Fabrika vardiyalarının bir anlamı kalmayacak.Geride şiirleri kalacak umut edilenin adı izdüşüm olan..
Tanrının en büyük gücsel iradesi ölümle özdeşleşir.Ölüm var Tanrı çok büyüktür.Ölümün olmadığı bir dünyada tanrının varlığını kabullenmek ruhun ona sunmak. Kullaşmak inanın hiç birimizin düşüneceği konular değildir.Tanrı mutlak gücünü ölümle perçinlemiştir.Tanrı bizi ölümle dizginliye dursun içimizdeki nefis bizi yaşamla mücadeleye zorlar.Herkesin istediğini istemek sosyal bir zorunsallık gibi içimizdeki sınırları ya zorluyoruz yada mahkumlaşıyoruz. Bilinç burda kendini gösteriyor niçin neyi istiyoruz gerekçemiz ney.Geçici bir dünyada neyin mücadelesini veriyoruz. Akıl sahipleri biliyorki vermemiz gereken tek mücadelemiz var eşitcil hakça adaletçe bir sosyalleşmeyi başarabilmek . Sorgulamak. yasakların anlamını yada anlamsızlığını içselleştirip gerçeği tesbit etmek.
Bu dünyada asalaklar kişiliksizler yalakalar ve sömürgenler kısaca hamam böcekleri daha bir kabul görüyor.Her şey onlara göre pilanlanmış yada onlar bu sürece sinek gibi yapışıyorlar ! Çevremize bir bakalım bir fincan kahveyi riyasız içebileceğimiz kaç kişi var. Kaç kişiye yüreğimizi açabiliriz. Kimlerle paylaşıla bileni paylaşmayı düşünürüz. Merhaba demeyi erdem saydığımız kimleri kabullenir yüreğimiz. Bataklıga mahkum rutubetli bir ömrü yaşıyor ruhumuz.En yakınlarımız bile eşlerimiz çocuklarımız kardeşlerimiz sahi bize katıksız bir sevgiyi besliyorlarmı.Bize kalplerinin derinliklerinde bir bahçe açabiliyorlarmı .Türkülerinde bize bir ses verebiliyorlarmı.Yok öyle bir şey hepimiz sahte bir hayatın içindeyiz. Biz olamıyoruz birileri içinse benliğimizi tüketmiş ruhumuzu inciltmiş oluyoruz. Çekip gitmeli buralardan.Ama çekip gitmek bir şeyleri değil hiçbir şeyi degiştirmezki.Önce ruhumuz özgürleşmeli. Sonra sonsuzluğun içinde bir yer buluruz kendimize. Yaşamak zaten yalan dolan bir hayelden öte nedirki.(temmuz 2022 alanya )
Biliyormusunuz umutta sınırlıdır. Alanı belirlenmiştir.Kaderin dikenli telleri sarmıştır hayelleri.Hak edilmeyen sevgileri arıyor ruhumuz.Yorgun kadın bedenlerinin kavgaları gece boyu saklıyor özgürlüğü.Namahrem günahlar içindeyiz hepimiz.Hiç bilmediğimiz ölüm ötesini yoldaş etmişiz hayatımıza.İşçi kadınları sevmiş yüreğimiz.Daha çok sevmiş herkesten.Biz herkesi saklamışız kendimizden !
Tüm şehir yaşıyor kendince hayatı .Bir ölüler uzak bu keşmekeşten.İsimsiz bir sokak tanıyor bizi yüreği pak insanlar mazlum yaşıyor .Biliyoruz işçi evlerinde umut biraz sıcak olur.Kır çiçekli pazenden bir elbise giymiş olur kadınları sevincin.Bir tiren geçer sokağın ötesinden yorgun bir makinest uykusuzdur.Ah nasılda sevdalara tutulmuş yüreğimiz hastalanmış.Nasılda yanlış otaklarda çadır kurmuş yokluğumuz.Bu ülkede gök yüzü hep ağlamış !
Düşünüpte yazıya dökemediğiniz duygularınız mutlaka olmuştur.Benim oldu .Korktum böyle düşünmekten .Kendime çeki düzen verdim .Sürünün içine karıştım .Kimbilir belkide felaketim burda başladı.Çogumuz aynı yanılgının içinde olmadıkmı ben olmadan biz olmanın mümkün olamayacağının farkındalığına hangimiz ulaşabildikki .
Gök yüzünden melekler indiler.Bu rezil dünyayı düzeltmek için. İlk işleri tüm makamları kaldırmak oldu. Sonra unvanları.Mercimek gözlü çocuklara süt içirdiler.Sonra kadınları fabrika vardiyalarında daha az
çalıştırmanın gerekli olduğunu söylediler ayetlerinde. Günde birkaç saat o da hafif işlerde !
Sonra tüm sincaplara eşitçe dağıttılar cevizi.Sincaplar çok sevindi sincap onuruna yakışan bir düzen kurmuşlardı. Artık baharları daha bir hoşnutlaşıyordu dünyamızın.
Sonra küçük sevimli konutlarda oturmaya başladılar.Yoksul unvansız tüm canlıları doğanın.Aslanlar kaplanlar tilkiler ve kurtlar hepsi aynı ormanın saygın bireyleri olmuşlardı.Ne var ne yok hikayelerinde artık umutla yıkanır olmuştu.Pak beyaz bir sayfa açtılar yüreklerinde.Herkes eşit herkes huzurlu birinin ötekinden bir imtiyazı yoktu.Eksigide yoktu tabi. Sonra yine bir sabah vakti uyandırdı gökyüzünün hükümdarı onu.Rüyası ona bir umut versede rüyalığını hatırlatmıştı.Tüm gördükleri bilinç altında bir sisti sanki.Dünya aynı dünyaydı.Güçlüler ve mazlumlar. Unvanlar makamlar sitatüler.Paracılar paralılar.Hepsi soyunmuşlardı insancıl gömleklerini . ‘Ama kıral çıplak’ diyecek bir cesaret yoktu sürüdekilerin içinde.
Büyük ihtimal ölüm korkutuyordur hepimizi.Bundan doğal bir duyguda olamaz insan ruhunda.Bilinmezlik var işin içinde.İnanmak başka bir durum inanç gerçek başka bir durum.Yada ikiside aynı şey gerçeklikte inanmayla perçinliyor duyguları.Bir güvercin yuva yapıyor çatının pervazında.Bir öğrenci pankreasın yerini öğreniyor beyaz önlük hayaliyle.Bir öğretmen yaz tatilinde şimdi. Bir anne çocuğunu emziriyor. Hayat kendi hikayesini yazıyor gönlünce.
Cam kırıkları arasında dolaşıyor ömrümüz.Dogrusu özgürlügüde pek istemiyoruz.Korkuyoruz özgürlüğün uçuk havai umutlarından. Korku bizi bir şeylere mahkumlaştırıyor. Büyük çogunlugumuz şehirlerin kalabalıklarına mahkumuz sanılanın aksine bundan şikayetçi de değiliz.Tıpkı ailelerimizin bizi hırpaladığı rüzgarlardan şikayet edemediğimiz gibi ! Yanlızlıga alışkın değiliz.Aslında yanlızlık ruhu olgunlaştırıyor. aynı zamanda acıda veriyor. Özlüyorsunuz !
İnsan bedeninin en önemli organı beyindir ! beyin işlevini yerine getiremezse tüm vucud felç olur.Yaşam anlamsızlaşır.Kuşkusuz insan bedeninin her işlevi önemseldir bütünü oluşturur. kalp dolaşım sistemi, beyin ve sinir sistemi, İskelet sistemi ,Hücresel boyut lenf sistemi ,Kan oluşumu ve endokran sistem ,Deri b hücreler t hücreler maligan hücreler duktal hücreler Yaşam bedenin bu işlevsellerinin bütüncesiyle devam eder.Ruh bedenle bu dünyada varsaldır.Bedenin nötürleştigi bir durumda sonuç olarak bilinen haliyle yaşam mümkün olamıyor. Bu bilgilere sahip hekimlik daim önemsenmiş toplumda öncül saygınlık görmüştür. Günümüzde bilginin yayılması toplumun kültürel çizgisinin yükselir olması (enazından nüfusun yüzde otuzunda ! ) Yeni bir toplumsal algı sürecini başlatmış görünmektedir.Dogrusu günümüz toplumu gelgitlerle savrulan ne istediğini kendide bilmeyen doğal sevisel yaşamla kavgalı bir zamanın müdavimi olmuş durumdadır. Kimiz neyiz ve nereye gidiyoruz belirsizliklerle dolu yanıtı olmayan sorular olmaktadır.Kimbilir belki bu patolojik durum yazımla kendine bir pencere bulacak .İzdüşümümüz bir arayışı hatırlatacaktır. Yasaklarla köhnelenmiş bir ömür böyle gitmez. Bir ömür böyle yaşanmaz !
Her şey mutlak gücün kontrolunda ! Çoğunluğumuz tabiki öyle düşünüyoruz.Tanrı bizi kontrol ettiği iradesinde olan hayatımızla ölüm sonrası sorgulayacak .Kutsal kitaplar böyle söylüyor.Tanrı bizi kendi iradesi içinde yaşatırken yine kendi iradesi sonucu yaptıklarımızdan sorgulamış olacak ! Gerekçesi şöye açıklanıyor insan denen varlık diğer canlılardan farklı ona irade yetisi verilmiş .Ona yol gösteren bir kaynak sunulmuş .O zaman tüm yanılgılardan insan adına tanrıyı sorumlu tutmak gerçekçi olmayacaktır !
Sorumluyuz yaşamımızdan sorumluyuz.Mensup olduğumuz kavimimizden sorumluyuz.Umutlarımızdan sorumluyuz.Yanlış sandıklarımızdan yada doğru bildiklerimizden sorumluyuz.Uçsuz bucaksız bir ömre sahip değiliz sınırlıyız o sınırlılığımız bizim içimizdeki kibiri törpülemeyi sağlaya bilirse kamil bir ruhu içimizde yaşatmış oluruz. Çogunlugumuz varlığımızın bir sonunun bulunduğunu görmezden geliyoruz.Yaşamak gerçekten bilgelik istiyor ! Önce kendini anlamak tanımak !
Ah keşke herşeyi meteryalist kalıplarda tutabilsek . Bu durum pekte mümkün olamıyor.İnsan denen varlığın bir büyük ruh hükümdarlığında içsel mahkumiyeti varlığını koruyor.Acılarımız umutlarımız.Ailemiz sevdalarımız.Tüm bunların geçiciliğini anlamakta dahi zorluk çekiyoruz.Hepimiz geçici bir kervanın isimsiz yolcuları gibiyiz !
Tüm kötülükleri tanrı bunlara vermiş gibi .Rezil bir cehaletin içinde yüzüyor kendilerini çok önemli kişiler olarak görüyorlardı.’Hani eğosu tavan yapmış’ dedikleri tayfa bunlar olsa gerek. Ömürlerince yaptıkları yaşlı analarının satıp satıp yediği tarlaların parasına kavuşup ikincisi satılana kadar kıymetli kalçalarını yağlı tutmak .Gerçektende kapitalist bir düzenin içinde miyasyedilik çok hoş oluyor.Yeterki mezhebiniz buna musade etsin.Hani kolaymı kaynananın kıçında dolaşıp adamım diye ömür tüketmek. Yıl milattan sonra yirmibirinci yüzyıl.Nasıl olduysa korkunç bir özlem durdu Köyli bir ailenin içinde olmaya. Her duygunun doğal yaşandığı bir köylü ailesi beklerken Kendini bir bataklığın içinde buldu .Bataklık her yerde ,sizi içine çeker.Kentsel yada köylü kökenli olmak bir şey ifade etmez.Hatta bataklığa kentsel dokuda daha çok mahkum olursunuz.Köyün toprakları şiirseldir .Bugday başakları yonca tarlaları susam ekinleri sizi toprağa yoldaş eder. Ama ya insanlar insanlar öylemi kıçından güldürür düşmanı gözünüzün önünde. Bir karanlık karşılarki sizi nerden gelip nereye gittiğinizi anlıyamazsınız. İşte bu rezil cehalet böyle bir şey. Sizi alır ceheneminin içinde tüketir.
Agladıgı bir geceyi geride bıraktı.İş görenler gece vardiyasını tamamlamış genç kıllı erkekler sakkallarının uzamasına sessiz kalmışlardı.Heybetli bir bedene sahip olan sendika temsilcisi esmer bakışlı anarşist ruhlu bir kadına tutlmuştu.Kadın onu daim kışkırtıyor.Kendileri gibi emekçi bir insan olan fabrika müdüründen uzak durmasını istiyordu.Kadınla yakınlaşmayı iç güdülerinin mahkumiyetiyle çok isteyen temsilci.Mallim bir insan olan fabrika müdüründende vaz geçmek istemiyordu.Ama öyle olmadı kadın dediğini yaptırdı fabrika müdürü ile arasını açtırdı.Sonra bir akşam alacası kadını fabrikanın genç sarı bıyıklı kısık bakışlı hekimiyle bir kır bahçesinde otururken gördü.Oldukça bozulmuştu.Bizim kitapta bir kadının erekginin dışında bir yerlerde görülmesi pek hoş değildi. Yar biri için yardı çoğul için olamazdı.Türk töresi o kısık kısık sesini duyduğumuz tüm içsel duygular böyle söylüyordu.Namus sınırları olan bir hayatın adıydı onlar için.Öylede olmalıyıdı.Sonra bıraktı kadını kendi yolunda o agladıgı geceye koştu.
Sorumlulugu olan insanları sevmeliyiz.Onlarda kimsenin göremediği bir merhamet coşkusu içten içe meyleder.Alır tüm korkularını fâniliğin yüksek bir dağ gibi gök yüzüne taşır.Bir duygu sizi gök yüzüne taşiyorsa kendinizi mutlu sayın.Unutun tüm acılarınızı.Kırmızı kiremitli bir ankara evinde cebecide o köhne kahvede bekleyin yar gelip geçsin şu yoldan .Sevmek neymiş anlatın kendinize
Bu sokak yitip gidenlerin izlerini taşıyor. Gün bitimlerinde bir tahta masada oturup dertleştiğimiz insanların yokluğunda yanıyoruz.Sizdede öyle oluyormu .Ölümler kemiklerin iliğini yakıyormu. Hani derler ya’ ölüm tanrının emri ayrılık olmazsaydı’ Aslında en çoğul ayrılığı ölüm getiriyor. Ölümün getirdiği ayrılığa katlandıkça yaşamın ışıltısı sizin için sönüyor. Ah o bizi bırakıp vakitsiz gidenler yokmu geride kalanlar sizi unutamıyor.Acısı yüreğin dehlizlerinde bir başka deşiyor yarasını !
Hep gittiler bıraktılar bizi köhne şehirlerin sarp dağlarında ölülerimize garip dendi.Yüregimizde hüzünü vardı gurbetin.Sonra şöyle düşünecek olduk.İnsanın yaşadığı her yer bizim bir yuvadır.
Kızılcıkları bilirmisiniz .İlginç bir sevimlilikleri vardır.Hoş kadınları çağrıştırır yorgun erkek bedenlerine. Demikrasi gibi vaz geçilmez bir o kadarda korkunç korkuları vardır kızılcıkların.Size ne vereceğini bilmez derin ormanlar gibi merçhul çiçeklerdir kızılcıklar belkide şöyle yasak ilişkiler gibi acımsı bir tada sahiptirler.Gerçi ilşkiler niçin yasak etik olmayan ney kim kim için yasak bunu pek bilmez yasakçılar.Yada kendileri dışında her şeyin kurallarını sertçe koymayı görev saydıklarından bundan vazgeçmezler.
Kabul edelimki her şey eğitimle başlıyor .Bir ülke yeni nesillere seçkinci elit bir eğitim veremzse görünürde olan eğitim yansımaları ülkenin çizgisini yükseltemiyor.Büyük devrimci önder Mustafa Kemal Atatürk,ün dedi gibi ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir ‘ gerçeğini göremezsek söylevlerin bir anlamı olmuyor.Toplum aileden başlamak üzre tökezliyor.Güncel geçim sıkıntılarında savrulan hilk kitleleri sanata kültüre yönelemiyor.Ötesi örften gelen doğrulara bile içsellik veremiyor.Ya anlamsızca red ediyor yada kölesi oluyor.Bu seferde tutucu bir muhafazakarlık gelişmeyi hiçleştiriyor.Denge burdada işlevsel olamıyor.
Demikrasi toplumsal içerikte size istediğiniz yaşam özgürlüğünü veremiyor.Bu süreç sizi otoriteye mahkumlaştırıyor.Olagarşinin ortaya çıkışı bunun ilkelleşmesi buruyganlaşıp toplumu ezginleştirmesi kaçınılmaz oluyor.Birey bu sefer kendi hiçliğini mal mülk şöhret para gibi doğanın pek bilmediği yapay varsalarda kendine güç arıyor. Bu durum bireyin ve toplumun düştüğü batakça bir vaziyeti karşımıza çıkarıyor.Bunun tersine dönderilmesi kültürün evrenselleşmesini görebilmekten geçiyor.Bize özgü şeyler bizim felaketimiz olmamalı .Bunun bir başka yolunun olduğunu toplumsal bilinç anlamayı becerebilmeli. Yaşam yanılgılarla sürüklenecek bir süpürge çöpü değildir.
Söyle hangi evrimin hangi sürecine takılı kaldın .Niçin böylesi ıraksın zamanının rüzgarlarından !
‘Evrim, popülasyondaki gen ve özellik dağılımının nesiller içerisinde seçilim baskısıyla değişmesidir. Bazen dünyanın evrimi, evrenin evrimi ya da kimyasal evrim gibi kavramlardan ayırmak amacıyla organik evrim ya da biyolojik evrim olarak da adlandırılır. Evrim, modern biyolojinin temel taşıdır. İnsan dâhil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç ortak atadan evrildiğini öne sürmüş ve o günün şartlarına göre bu teoriyi destekleyen pek çok kanıt sunmuştur.[1] Darwin’in fikirleri üzerine inşa edilen modern evrim teorisi, bugün biyoloji biliminin temeli ve birleştirici ögesidir.
İnsanların Atası kimdir ! tabiki kendi türenden bir özdür.! Her canlı varlık kendi türünün şartlarına göre vardır doğanın birleştirici gücünün etkisiylede yakınsal yada farksal özellikler taşımasıda tabidir.Günümüzde üzerinde yogunlaşılması gereken çağdaş toplum olabilme şartlarına ulaşmaya çalışmak olmalıdır.Yaşamak bir lütüf değildir.Ön koşulsuz insan hakkıdır ! Daha ötesi hiçbir canlıyı yok etme öteleme yetkeni hiçbir güç ve zümdere olmamalıdır.Var edemediginz bir varlığı yok etme hakkına sahip olmamalıyız.
Yıllar evvel istanbulda kartal maltepede askerken karşıda adaları izler ışıklarına özlem duymaktan kendimizi alamazdık .Bu tüm askerler arkadaşlarımın duyduğu bir özlemdi .Bindokuzyüz seksen yılının ağustos ayında adaların ışığı ışıl ışıl aydınlatırdı denizi . Kimbilir o ışıkların aydınlattığı sokaklarda kimler dolaşırdı .Onlar tıpkı gök yüzünün şanslı melekleri olmalıydı öylesi güzel bir yerde yaşamayı şanslamış olmaları onları özel yapıyordu.
Bir türk insanı olarak askerlik benim için bir okul olmuştur.Önemseldir. Bilmeliyizki ordu bir devletin temel çatısıdır.Onu hukukla taçlandıran devlet yapıları çağdaşlaşır. Özgürleşir .Devletin temel nizamının karekteri bilimle gelişir.Yıllar sonra Alanyada askerlik fotoğrafıma bakarken Kartal maltepenin benim için önemsel bir zaman işlevselliğini hatırlamış oldum.Yaşamak birazda geçmişi bilmek hatırlamak degilmidir.
Milyarlarca yıldır seviyorum seni ! Kendim için değil senin için seviyorum. Tanrıya dualar ediyorum özel gecelerinde ömrümün .İsmi unutulmuş ölüler misafirr oluyor ruhuma yokluğunda. Hani delinin teki derlerya ben deli olmadığımı biliyorum. Sadece özlüyorum başka bir şey değil. Buğday bakışlı bir kadın dolaşıyor karanlığımda kimdir bilmiyorum. Sonra yıldızları avuçluyor umut korkunçtur anaların evlat hasreti. Ölümler bir değil bin kez katmerleşir ana yüreğinde. Ankarada bıraktığım gençliğim .Şimdi o da tanımaz beni. Cebecide üniveristenin radyasyon onkolojisi hatırla bizi olurmu. Köhne yüreğimizi horlama . Ah ne çare ömür dedikleri hikaye böyle bir şey işte. Ha varsın ha yoksun .Gidenler kalanlar hepsi aynı izdüşümde.
Kendisi ifade edemeyen şehirleri vardır dünyanın .Hüzünlüdürler.Benim doğduğum şehirde öylesi bir şehir.Diclenin mahzun nakışlı yâridir o yorgun hüzünlü. Bilirim esmer bazal taşlarını ben o şehrin .ayvanında fıskiyenin başında bir serçe o da yaşıyor tabi kendince.Belki oda aşıktır yaban yataklarda küskün bedenlerine umudun. Bilinmezki yaşamak nedir.Niçin yetmezlik içinde ruhlarımız. Anladım bu gittiğimiz yol bize göre değil.Bizde bize göre değiliz kadınım. Yorgunuz.Hep başkaları için yaşamış yüreğimiz.Hep karanlığız. Diyarbakır biliyorum ben seni. İç Kaleden gidilirdi kerhanesine esmer tombul memeli bir kadın şarkılar söylerdi pencereden .Perdeleri hep kapılıydı pencerenin hep saçları siyah kadınlar gülümserdi acı acı toy bakışlı erkeklere .Baglarda toprak damlı evin damında güvercinler Uçardı gök yüzüne. Gökyüzü bizimdi o zamanlar .Dicle bir şiir gibiydi. Ah ben bu dünyanın tüm şehirlerini severim.İnsanın olduğu her yerde bende bulunmak isterim .Bilirim bu afaki bir duygu .Ölümlü ve geçkin benim gibi tıpkı.İçten bir korku yüreğinde sevmeyi düşünüyorum geceyi.Gece zordur.Evet çok zordur gece. Açar yanlızlıgınızın sofrasını o şehir ırakta bir yerde .Yada içinizde.
En korkunç durum ömründe bir kitap dahi okumayı düşünememiş böceklerin size bilgiçlik taslaması oluyor.Ne kadar korkunç bir sonuç. Felaket bir durum.
Ah nasılda üzüldüm bilmiyorsun duydum acı haberini sende özgürlüğü unutup yalanın sürüsüne katılmışsın.Hani sevmek varya aslında çokta iyi bir şey değil. Birisine ölesiye tutuklanmak .Ömrü başkaları için yaşamak . Korkunç bir yanılgıdır bu ölüm yanılgısı .Despot bir baskıncalık verir yüreğine insanın.Halbuki baharıda var bu dünyanın renkli çiçekleri var. Sen varsın.İyiki varsın. Nerdesin söyle bana yanına geleyim.
Hepimizin kendimize sormamaız gereken şey neyin niçin kimin peşinde sürüklenip gidiyoruz.! Kimiz varlığımızın gerekçesi ney.?
Çogunlugumuzun şu yanıtı verir gibi olduğunu hissediyorum. İnsanız tutkularımızın peşindeyiz. Kimin peşinde sürükleniyoruz sorusunu farklı görmek lazım.Yanıtıda farklı oluyor. Belkide soruyu şöyle soralım kimin peşinde olmayı tercih etmeliyiz.Burdaki kim sorusunu kişinin ötesinde düşünebilirsek yanıtımız gerçekçi ve erdemli olacaktır.Bizleri bilimin peşinde olmak durumundayız . Bilim bizi düzlüğe çıkartır. Bireysel ve toplumsal arayışımızın temeli ütopyalar olmamalıdır.Yaşam bilimle biçimlenir bizi düzlüğe çıkartır.Aksi yanılgı ve hüsran getiriyor. Güncel siyasi söylevlerin toplum dialektiginde inanın hiç bir etkenselligi olmuyor. Konuşmalar tartışmalar karşıt söylevler veya ilkelleşmiş yandaş yansımalar bunların hiç biri bireyin ve toplumun özseline bir katkı veremiyor. Yaşamımıza birilerinin gölgesini ipotek koydutmamayı başara bilmeliyiz. Kimbilir belki böyle bir tavır bizi mutlu edemezsede huzura yaklaştırabilir. Eğonun esiri olmadan ‘ önce ben ‘ diyebilmeliyiz. Bu bizi toplumsal içeriktede güçlü kılabilir.Ezilmemize bir direnç göstermiş olabiliriz.
Hiçbir şeyin farkıında değilsin .Kimselerin tanımadığı birisin sen. Arkasından konuşulan kara kuru bir çekirge gibisin. En anlamsız sözlerinle zıplatıyorsun beynimi.Baharı özlediğin doğrumu bilmiyorum.Beni bir bahar günü çağırmıştın yüreğinin yatağına.Mevsim son bahardı İhtimal bağ bozumu yeni bitmişti daha. Sen bir kırmızı şal almıştın omuzlarına.İnce parmaklarında kırmızıdan bir oje. Güneşe kızıyordun .Niçin kızıyordun anlaşılmazdı.Sen bulutlu havaları sevmezdin çünkü .Bulutlar züppe kadırım taşları gibiydi senin için.Basıp geçerdin üzerlerinden !
‘Biliyorum sana giden yollar kapalı der ‘ şair. Ne kadar gerçekçi bir söz. Ölüm gibi !
Güncemde hasret var.Tütsüyor yüreğimde biliyorsun.Kırmızı bir gül açıyor yaralarımın toprağında sen türküler söylüyorsun gidişine umudun.Korkuyorum biliyorsun menekşelerin kıskandığı gözlerine bakmaktan.Devrimci bir duruştur ölüm.Anlamıyorsun.
Çogumuz yaşadığımız ülkenin zgür olmadığını düşünürüz. Kim bilir belkide haklıyız bizi yasaklar içinde boğan bir kültürün yüKünü taşımaktan acizleşmeye başladık gibi. Birde şöyle bir durumumuz var özgürleşemeyen toplummu yoksa bizim beynimizmi ! Biz içimizde özgürlüğü yeşertmeyi başara bildikmi. Donatısız bir yaşamın içinde neyin nasıl iyiye gideceğini düşünebiliyoruz.
Çogunlugumuz bize nefes aldıran dewgerleri yerlerde sürüklemeyi kendimizde hak olarak görüyoruz.Bizi özgürlüğe taşıyan tüm değerleri ötekileştiren geçmişin sisli karanlığında ömrürleri tüketen bir sapmanın yorgunluğunda olduğumuzu görmezden geliyoruz. Tarih büyük devrimci bilge önderleri bize tanıtmıştır.Ama aynı tarih bizi felakete götüren yozlaşmaların sözde önderlerinide önümüze çıkarmaktadır. Neyi niçin istediğimizi bilemiyorsak birilerinin gelip bizi düzlüğe çıkaracagını zannetmmek bir.yanılgının yansıması degilmidir.Tepede her görünen sizi güneş gibi aydınlatmaz zifti bir karanlıkta sizi kendine mahkum edebilir.
Güncel hayata baktığınızda siyasi figürlere ya çok bağlanıyoruz yada düşmanca tavır sergiliyoruz. Anlamak istemediğimiz siyasal yansımada şahıslar bir derece etken olurlar Onları geleceğe taşıyan güçler, değil fikirleri olacaktır.Tarihe bir bakalım Büyük asker devrimci özgün türk milliyetçisi sevgili Atatürk yüksek gerçekçi fikirlere sahip olamazsaydı tarih sahnesinde böylesi parlıyor olabilirmiydi.Diger öncülerde öyledir.Fikirlerinin temel bir gerekçesi olmak durumundadır.Bilmeliyizki pergamberlerin düşünce ve eylemlerinde bir gerçekçel tutumkarlık olmazsaydı onlarda kitlelere ulaşmada başarılı olma şansı bulamamış olurlardı.Düşünceler doğasal ve kültürel bir tamamlayıcılığı içinde barındıra bildikçe anlamlaşıyorlar.
Büyük acıları bize yaşatan yakın çevremiz oluyor.Aile arkadaşlar çevre .İşin ilginç yanı aileyi düşünecek olursak belkide hak edilmeyen bir sevgiyi doğamız gereği ailelerimize boca ediyoruz.Aslında hak edilmeyen bir sevgiye mazhar olmak sevginin acımsanmasını karşımıza çıkarmıyormu.Yorgun anlamsız donanımsız suliyetlere mahkum olmuyormuyuz.Kim bilir ileri zamanlarda ailelerin ayrışmasına bu içsel yanılgının izleri taşınmıyormu. Niçin neye sahiplendiğimizi bilemeden .Cehaletin kıskacında tükenen ömürlere sahip olmanın hüznü içten içe ruhumuzu tüketmiyormu. Çogunlugumuz içgüdüsel arzuların mahkumiyetinden kurtulmayı başaramadığımıza göre geleceğin ışıltılı olacacagını nasıl oluyorda umtlanabiliyoruz.Her şey geçici biz nasıl kalıcı olabilirizki ! Ozaman önce benmi demeliyiz yoksa başkaları için yaşamaya devammı etmeliyiz. Yanılgı nerde başlıyor nereye ulaşıyor !
Çogunlugumuz dogup büyüdüğümüz yerin dışında bir yaşamın olurlulugunu görmezden geliyoruz.Bir çoğumuzda ileri yaşlarda bile ebeverinlerin gölgesinde kalmayı kendimiz için önemsel görüyoruz. Tüm yaşantımızı çizginin içinde tutmaya çalışıyoruz.’şunu anama sorarım ,Şunu babama danışayım ‘ varsalından kurtulamıyoruz.Bir çoğumuz içsel olarak kişiliğimizi olgunlaştırmayı başaramamanın çatışkısını yaşıyoruz.İçimizdeki uyanık cehaletse çoğu kez ebeverini kullanma sonrada onu bir kenara itme ulelalıgını kendine cevher olarak görebiliyor ! Yakın çevremizde bu tipler ne yazıkki çoğunluğa ulaşmaya başladılar.Saygı hürmet sevgi anlamsızlaştı.Menfaatler para güç öncül oldu. Durum böyle oluncada doğal olarak mutsuz kişiliksiz bir hayata çoğunluğumuz mahkum olduk.Kendini mutlu görenlerde içten içe bir şeylerin keskin acısını yüreklerinde yaşar oldular.Sınırsız bir hırs ve sınırlı bir ömür. Bizi bekleyen ölüm denen bir meçhuliyet.
Tanrı seni lanetliyecek dedi .Sen kasabanın en rezil adamısın.Tanrı neyi yasaklamışsa sen onu yapıyorsun.İçki içiyorsun kadınlarala birlikter oluyorsun.Para satıyorsun.Yaşlı anneni kandırıp elinden imzasını alıp ata malı tarlayı satıyorsun! Sen rezilsin.! Sonuç tüm bunları yapanlar şu rezil hayatı kendince keyifli yaşamıyormu .Anam üzülmesin kardeşim kırılmasın diye koca bir ömrü geçirmenin dogrulugu ne. Görmüyormusun Gencecik yiğitler yurt sevigisiyle canlarını verirken bir sürü şerefsiz adamım diye salyaları aka aka bu memleketin keyfini sürmüyormu. Kim neyin fedakârlığını kim için yapıyor bilebiliyormuyuz.At izi it izine karışalı kaç zaman oldu.Artık sokaklarda dürüstülügün değil rezil paranın sözü geçmiyormu .Gök yüzünü tanımaktan aciz cehalet yer yüzünde hükümdarlığını sürmüyormu. İnsanlık böylesi keşmekeş bir zamanı belkide çok az görmüştür. Dünya savaşları hariç böylesi rezil bir giri hayelleri insanlar hiç tanımamıştır.Şimdi durum böyle tüm izlerimiz dikenli tellerle örülmüş çalılardan döküntüler taşıyor.
Birileri öyle düşündü iyide düşündü.Bu köyün tarlalarını ortak akılla sulayalım dedi ! Sular boşa akmasın birilerinin otağı yeşiller içindeyken diğerleri kuru çalılara mahkum olmasın. Sonra küçük çocuklar gelecekteki hayatlarında mutlu olamazlar gırtlaklarındaki yaşam umudu kurur.Nefes almakta zorlanırlar.Tüm yetim ve öksüz çocuklar kırbaçlanır olur hayatın yolllarında.Buna yürek dayanmaz böyle bir ömre yürek dayanmaz.
Deli dolu bir hayatın içinde sürüklenip gidiyoruz. Güneş dogsada batsada bir şeyler değişmiyor.Yinede bir sabah kapım çalınsın isterim .Bekliyorum beni yalnız bırakma olurmu !
Geç kaldık bir ömrü garip yaşadık. Artık aklımda kimse kalmadı. Hünlendigimiz şeyler bizsiz yaşanacak. Hayat bu devirdaim .Gidecegiz başka yolu yok bu ömrün sonunun .
Mesala şunu söyliyebiliriz. Bizim edebiyatımız kuvvetlidir ! ister yazılı edebiyatımız ister sözlü edebiyatımız.İster türkülerimiz.Evet biz duyguda düşüncede yoğunuz.Tabi etrafa bakacak olursak yus edebiyatı iran edebiyatı varlığını hissettiriyor. Burda Amerikan edebiyatının eleştirel cesaretinide görmek durumundayız. Amerikalılar kendilerini çok iyi eleştirirler .Bu eleştirinin onların için bir artısı oluyormu onu anlamak biraz zor oluyor .Bilmiyoruz. Dogu toplumları kendini pek eleştirmez.Çünkü bizim toplumsal içselimizde kendimize özgün bakma şansımız pek olmuyor.Eleştiridense övgüye daha bir yakın duruyoruz.Bu durum her şeyi daha bir baskın yapıyor ama bunu görmezden gelmek daha bir kolayımıza kaçıyor gibi !
Üzerimize Kötülükler dökülüyor.Hani derler biliriz’ kalbine göre’ diye ! Bizlerin kalbi öyle acımasız değil biz bu karanlığı hak etmiyoruz. !
Güneş doguyor ama gün karanlığın içinde ! Hani papuçları yırtık bir sevdadır ya hüzün hep acıtır yüreği. Bazen sormanız gerekir kendinize ben kimim. Bazen kadınlar yakınlaşır hayellerinize giyinik kadınlardır onlar.Çok kitap okumuşlardır .Çok yalnız kalmışlardır. Agırdır omuzlarındaki yük bu topraklarda kadın olmak zordur.Daim ayazlara karışır mor parmak uçları sızlatır yüreği !
Körpecik düşünce filizleri beynimin toprağında kendine yer arıyor.Bir hiçlik korkusu var tüm yüreğinde kaderimizin.Biliyoruz neyi red etsek o red ediş bizi huzursuz ediyor. Ah o kiraz mevsiminde yaban keçileri nasılda mutlular.Bir insanlar kavgalı bir insanlar tüm bilgelikten çıplak kendi karanlıklarında güneşi kovalıyor umutlarından.Sonra hiç ağlamamış hiç acı çekmemiş gibi kaypak bakışlı bir kadın üzerindeki tüm soysuzluğunu ruhuna boca ediyor ömrün.
Şarkılar söylerdi hüzün.Yüregi acımsı esmer umutlara .Bir kadın anlatı verdi hikayesini sonra kalktı ürüdü sevdalarının önünde kısa bir etek giymişti aşk saklıyamadı ölümünü korkunun. Biliyordikki herkesin izdüşümü farklıyıdı bu yaşam denen yolculukta.
Cehalet cesaretlidir önünün görmez lafını esirgemez kalp incitmeyi önemsemez. Cehalet iç güdüyle hareket eder mantıksal olgunluk kendinde blulunmaz.Menfaat perestir ve ilkellik onun ana karekteridir.Çagdaş düşünebilmek cehalete vurulabilecek en büyük darbedir. Gelin düşünmeyi başarabilelim.Bir buğday bahçesi sulasın umutlarımız başakları dolu dolu olsun eğikliği olgunlunun işareti. Tüm renkleri içinde taşısın umut.Ölümden başka hiçbir şey dert olmasın yüreğine insan denen varlığın.
Siz nehir kenarlarındaki şehirleri bilirmisiniz ben onlara tutkunumdur.Kıyılarında çakıl taşları parlar onların .Kadınlarında kara koyunlu kadınlarının esmer cesareti vardır.Dik başlıdırlar .Heybetlidirler. Onlardır bu dağların keçi sürelerine yoldaş. Hasret kokan sofralarında emekleri vardır onların. Bir kara çadırda tütser kadınlıkları . Ben onları çok severim yorgun bedenlerinde hüzünlerinin Kendimce ağlamak isterim.
Zayıf kemikleri vardı sevdanın .Dokunsan kırılacak gibiydi.Beyaz önlüklü hekimler kaçardı o kök bakışlı umudu görünce.Bilirlerdi umut her daim sevindirmez geceyi. Sonrası bir kadın ağladı tüm erkekler bırakıp gitti o köhne atlı arabalarında zamanın .Vakit çok erkendi her şey için. !
Tüm isyankarların bilinç altında şöyle bir istek yatar .Özgürlüklerinin kutsanması ! Tanrı mümini kendi çemberi içinde görmek ister .Bu çember kainatın her zerresinde mutlak gücün hükümdarlığını tastik eder bir
imanla besleniyorsa bu durum doğal bir sonuç olur. Yaradılışı gereği nefsiyle barışık olan en üst canlı olan insan bu keyfiyetinden vazgeçemk istemez. Tanrı inançla inançsızlığı bu üst canlının ruhuna nakşetmiştir.İnsanın imanı birazda nefsine karşı verdiği mücadeleyle ortaya çıkmıyormu. Aslında tüm kutsal kitaplar incelendiğinde insanın doğanın bir parçsası olduğunu açıkça ifade eder.Tüm kutsal kitaplar ölümü kendileri için referans alırlar. Anlatılan şudur ölüm var ve kendini ona hazırla şunları yap iyi insan ol ! Cehennemde eziyet çekme !
İnsanın ölüme hazırlanması doğaldır.Ama özgürce kalıplara mahkum olmadan yaşamak istemeside doğal bir sonuçtur. Burda dinin kendisinden ziyade yansıtılmasıyla ilgili bir sorunsal algı ortaa çıkmış oluyor. Bireyin bir büyük gücü kabullenmesi onu güçlü kılar .Sakinleştirir.Gereklidir sorun şurda başlarki doğanın bir parçası olan insanın doğal işlevini yok saymak onu basitleştirmek ! Halbuki din insan için vardır ve insana hizmet eder.Yada etmelidir. Yaşam inançsız olamıyor inançta yaşamı dizginlemekte aciz kalıyor !
İnsanlık insanca hakça bir düzen kurabilip hayata geçirebilse cennetten esintileri burdada saglıyabiliriz ölüm ötesinde bizler için tanrısal bir takdir vardır mutlak ! Çabamız yaşamın dinamiginide lehe çevirmek olmalı .Bunun için uğraş vermek yaşamı kolaylaştırmaya çalışmak biz inançkarlarında ilgi alanı içine girmiyormu.
Baharda ölüm zordur.Bir başka hüzünlenir geride kalanlar.Boynu büküktür lalelerin.Ateist bir acı kavurur yüreği. Yoldaş olur korku ömrün yolculuğuna.İzdüşümü karadır ayrılığın.
Çogul halk kitleleri ömürlerini birilerinin insafına bırakmamalı .Despot kişilklerin mulakiyeti toplumları tarih sahnesinde daim karanlığa götürmüştür.Durum budur. Yaşam ortak akılla kendine bir yol bulur. duygular düşünceler arayışlar istemler uymsal olamadımı yaşam çekilmez olur. Toplumun temel çekirdeği ailede bütüncesindede bu belirgin bir yansımadır.Neye niçin ne derece bağımlıyız. Bagımlımı olmalıyız.Arayışlarımız bizi nasıl bir sürecin içine sokar.Miskince bizden istenen rölü oynayıp şu fani dünyadan çekip gitmelimiyiz. İçimizdeki kasırgaların zayiatından ruhumuzu nasıl koruyacağız.Çogul halk kitleleri niçin despot kişiliklere bağımlı bir sürü olabiliyor.Yada bizmi yanılgı içindeyiz. Sürüden farklı olmakmı yoksa sürünün bir parçası olmakmı burda çizgi oldukça saydam degilmidir. Ortak kültür bizi biçimlendirdiğine göre ortak kültürde doğrular nerden kaynak alır.Sevisel doğal yaşamı içgüdüsel kargaşadan nasıl korumalıyız. Yaşam bu uğraşa degermi .Yada bireyin toplumcu kimliği oluşurken özgürce bir biçimlenme mümkünmü .Ülkülerimiz gerçekçimi devrimci arayışımız gereklimi ! Bizler neyin hüsranındayız .Niçin mutsuzuz ve atlardayız ! 2022-alanya.
Daim ileri bak.Işık arkanda olsada senin için gerekli olan önünün aydınlanmasıdır. Bunun için ilk farkındalık neyi niçin istediğimizi bilmek olmalıdır.Dünyayı değiştirmeye heveslirsek bilmeliyizki bu iş öylesi kolay olmayacaktır.Dünya önce kendini değiştirebilmiş ilerleye bilmiş şahsiyetlere şans vermiştir.
Kısık bakışlı insanlardan çekinirim ben deli dolu birazda cahilhane insanları severim ! Tabi cehaletin çokta dipte olmaması lazım hani sohbetlenirken tuz gibi bir lezzet verebilmeli sözcükleri ruhun.
Çevrenize baktığınızda görürsünüzki hak yemiş asalak kişilikler daha bir saldırgan oluyorlar.İçlerinde sakladıkları o doymak bilmez içgüdüsel ‘benim olsun ‘ arzusu onlara karalara çalmış olur.Siz bu rezil durumu kabullenemezsiniz. Bilirsinizki bir yerlerde birileri keseri hep kendinden yana yontmuştur.Birilerinin cebine fazla para girmişse birilerinin hakkının gasp edildiğini söylemenin bir anlamı olmayacaktır ! Bu durumun birde toplumsal içerikte yaygınlaştığını düşünelim. Çatışkı kaçınılmaz oluyor. Asalak kişiliklerde bir savunma içgüsü öne çıkıyor.Sonrası bir kibir ötesi saygısızlık .Sizi kendi ilkelliklerine mahkuım etmek istiyorlar. Hiç çiçekleri ekmemişler yüreklerinde acı nedir yaşamamışlar piç bir ömür sürmüşler yapaylıklarında sonra sizi suçlar olmuşlar. Bu tip bir çemberin içinde olmaktansa uçurumlardan düşüp parçalanmayı göze almalıyız.Hani ne demişti şair ‘ Bizde biliriz yâre menekşe yollamasını ama arkadaşlar açtı yedik menekçe parasını ‘N.H.
Çek git benim yanımdan ırak dur.Ben kendimle kalayım. Üzerimde kara bulutlar yıldırımlar çarksın bırak kendimce ağlayayım ! Irakta bir köyde yada şehrin en büyük bulvarında izleri olsun yüreğimin.Esmer bakışlı kadınlara sevdalanmayı bıraksın hayellerim.Bir senin yokluğun yaksın yüreğimi .Gelincikler boynunu büksün sen gidince.Tüm orduların askerleri terhis edilsin.Kısa turanç renkli bir şort giysin umut.Ölüm düğün olsun geldiğinde.Bir sen git durma karanlığımda bırak beni kendime . Öyle umutlar dogursunki yüreğim şiirler okusun ömür yaşam denen hikayesinde zaman .Bir serçe konsun pencereme bin serçe uçsun özgürlüğüne gökyüzünün.
Geçkin bir günde kara bir haberler uyanınca zaman .Korku dolaşır gecesinde umudun.Biliyoruzki çaresiz acılar kırık camlar gibi kanatır yüreğini gecenin. Bilirim ansızın dolaşır korku hastane koridorlarında çaresiz insanlar bir başka bakar beyaz önlüklü sağaltımcıların gözlerine. Ah nasılda çaresiz bırakır korku.Ölüm neysede çaresiz kalıyor gece yılgın atlar gibi koşuyor zaman bizleri gerilerde bırakıp.
Kitap yaşam gibidir her sayfası farklı olmalıdır.Bir kitabın onuncu sayfasıyla yüzonuncu sayfası aynı şeyleri anlatıyorsa bilinizki o kitabın size katacağı bir şey olmayacaktır.Çünkü yaşam gibi kitaplardaki görüşlerde tek bir çizgide ifade edilme şansına sahip değildir.
Yirmi yaşındaki görüşlerini altmış yaşında savuna bilenler ya çok zekidirler yada çok aptal ne çareki bu durumun arafı yoktur.Yaşam sizi olgunlaştırmıştır yada ham bırakmıştır.
Yaşamın kodları vardır.Ölümünde .Yaşam olası bir süreci yüzyıllara taşıyabilmiş olsa ( insan ömrü ) bir çok inanç komutunun farklılaştırılacağını düşünebiliriz.Ölüm yanılgısı çözebilirliligi olur bir noktaya geldiğinde Tanrı kökenli öğretilerinin içeriğinde özsel bir değişim beklenmezse dahi piratikte etkensel gücünün şimidiki gibi olmayacağını görebilmek mümkün olacaktır. Bireysel ölümselligimizin bizi tanrıya mecbur bıraktığı aşikardır.Yaşam çizgimizde yetmezliklerimizle tanrının kulu olma inancı bize mecbur bırakılmıştır.Tanrı varlığını kabullenmek ölümlü bir canlı için sorun olmazsada inancın kalıplarının (din ) siyasallaşmasının bireyi durulganlaştırdıgını görmek durumundayız. Kimbilir belkide bilim inancın temel işleviyle barışık olsa din şimdikinden daha etken bir katkıyı bireye ve topluma verebilir. Dini yok saymaktansa onu yerli yerine oturtmak gerçekçi olacaktır.Batı medeniyeti laisizimle siyasal boyutta dini bu konumda tutabilmektedir. Günümüzde bu süreç bir çok ülke için sancılı yolculugunanda gel gitlerine devam eder görünür.Çagdaş toplumlar yaşamı bir bütün olarak gören bir anlayışı benimsemek durumunda oldumu yaşam daha bir katlanılır olmaktadır.Tekrar yeniliyelimki herşey gerektiği kadar !
Oldukça rutubetli bir Alanya ağustosunun içindeyiz.Agustos sıcak olur bu sıcaklık Akdenizde daha bir azgınlaşıyor.Derimizin hücreleri sıcaklığa karşı kendince bir mücadele ediyor.Kabirliklerde ölülerimizin işaretleri olan otlar kurumuş beyaz mermer taşların egriti duruşları daha bir sıkıcı olmuş gibi. Apartman kapısındaki girişte siyah bir kedi kendi hükümdarlığını kurmuş bizim eski kıl kurruk kedimiz yakınımızdaki alış veriş merkezinin kapısında kendine bir otağ oluşturmuş.Kedilerin barınma problemi yok .Elektirik su ulaşım problemleri yok .Biz insanlardan çok çok doğal bir yaşamın içindeler.
İnsanlar doğanın saygın canlıları kapımızdaki kedilerden öğrenebileceğimiz çok şeyler var. Bakın kedilerin gözlerine mırıltılarını anlayın .Orda doğal ve sevisel yaşamın izlerini bulursunuz.!
Küçük hayeller büyük umutların ekmegidirler. Yüregimizi tok tutar.! Bırakın hayellerimiz gök yüzüne ulaşsın.Bizim bu geçici yolculugumuzda yüreklerimize umut aşılasın .
Ülke üzerine düşünürken Atatürk gerçeğini görmek bir zorunsal sonuç oluyor.Dogrusu böylesi yüksek karekterligi temsil eden isimin bizim için vazgeçilmez olmasınıda doğal görmek lazım. Büyük devrimci başbugu Atatürk tarihin kendisine sunduğu şansı milleti Adına kullanırken din tarım kökeninden emek bilim gerçekçesi üzerine kurduğu devrimlerinin öznesini içinde Bolşevik devriminin etkencesi görüldüğü ileri sürülsede durumun böyle olmadığını devrimler üzerine düşünürken çok kolay anlıyabiliyoruz. Atatürk devrimleri kesinlikle milli bir devrimdir ve içsel olarak fıransız devriminin izlerini taşır.Millidir millet kavramı esasını teşkil eder.Ümmetçilkten ayrı bir karekter taşır.Günümüdeki dinsel karmaşanın bu karekteri törpülemesi türk kültürünü alt etmesi mümkünsel bir sonuç değildir. Çagdaş dünyanın nizamı dinsel değil mi lli kültürlerin evrensel kültürle bütüncemesinden oluşmaktadır.Din kendine bu şansı vermemektedir.
Din tabiatı gereği tutucudur .Mistiktir metafizik bir kökeni vardır. Zorunsal bir inançkarlıgı bireye ve bireyin yaşadığı topluma dikta eder.Din özgürlükçü değildir.Kuralcıdır bu nedenle insanlık tarihinde pergamberler müstesna günahkarlıktan arınmış bir bireyi yada toplumu görmek mümkün olamamaktadır. günümüz dünyasında toplumların dininin yansıması adaletle mümkündür.Adaletin sağlanabildiği her toplum tanrının hoşnutlandıgı toplum olacaktır kuşkusuz.
Bilmeliyizki yaradılışımız gereği günahkar insanlarız.Üzerimizde nefsimizin dikenlerini taşıyoruz. Bu dikenleri törpüleyen acılarımız oluyor.Acı ve hüzünü yaşamamış bireylerin çoğunlukta olduğu kümelerde samimi bir sevgide yeşeremiyor.Heleki kapitalist bir düzenin içindeyseniz. Bir yerde değil çok şeyde yanlışlık içindeyiz. Bir kültürü bir inancı yorumlamaya çalışırken duygulardan soyutlanmak pek mümkün olamıyor. Hepimiz için gerekli olan arayışlara mahkûmluğumuz ölüm bizi bulana dek sürecek görünüyor !
Aslında insan denen varlık biliyoruzki ihtiyacı olduğunun peşinde gitmektedir.Kabul edelimki inançta insan varlığının temel gereksinimi olmaktadır. Yer yüzünde çoğunluğu etkilemiş önemsenmiş kabul görmüş öğretilerin olmasıda bunun bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır. Yaşam ölüm döngüsünde inancı zorunlu bir etken olarak ruhlarımıza nakşetmiş görünmektedir. Yaşamda etken olmak için maddesel ruhta huzursal kalabilmek için uhrevi düşünceler yaşamımızda daim yer bulacak görünmektedir. Yeterki dengeyi iyi kuralım !
Yurttaşlar eşit haklara sahipsiniz. Kadınlar ve erkekler birbirinizi tamamlarsınız.Düzen sizi ezmek için değil nefes almanızı sağlamak için gereklidir. Siz varsanız toplum vardır.Siz varsanız millet vardır ve siz varsanız devlet vardır. Yaşamak özgürce düşünebilmek kendince yaşayabilmek tolumsal birliktelikte özgürce nefes alabilmekle ilgili bir olgudur. Özgürce yaşaya bilmek en büyük yaşam sebebimiz olmalı .Bu hakkı kullanırken sınırları olduğunu bilmek gerçekçi bir sonuç olacaktır,
Bir gün ölüm gelecek bir kaç eski arkadaş bir kaç yoldaş yüreği yaralı ülküdaş hüzünlenecekler ihtimal. Belki sende ağlarsın bu hüzüne kadınım .Anlarsın belki geride kalmak önde gitmekten daha zor olur bazı durumlarda .Bazı durumlarda insan ahlaksız olur.Soytarı yürekli piç ruhlu yalanları yırtası gelir .Durur benliği bir an vakit gecedir.Yıldızları açıktır gökyüzünün.Esmer bakışlı bir acıdır yürekleri yağlayan kaçıp gidesi gelir insanın o güzel atlara binip . Bir nehir kıyısında bir tahta kulübe kara bir demlikte çay olmuş olur.Erkence bir yufka ekmek konmuştur kara saca .Yer mezopotamyadır yada akdeniz !
Yaşam maddecidir bunu biliyoruz artık ! Düşünelimki bedenimizin bize sağladıkları (burda biz kelimiesini benlik ruh olarakta algılayabiliriz !) eger bedenimiz olmazsa biz bildiğimiz durumda bu yaşamda olamıyoruz. Hastalıklar onun için ciddiyet taşır hekimler onun için önemsenir olurlar. Tabiki ruh benlik dünyamızın maddeci kimliğinde kendini yeterince yer bulamıyor arayışlar bireysel ve toplumsal onun için daim devam ediyor.Kabul etmeliyizki en etken evrim olgusu insanın doga içindeki arayışı oluyor. Bazen bu arayış gerçekçil olarak bilimle olgunlaşıyor .Çogu kez dogmatik umutlarla sisleşiyor ama arayışımız devam ediyor .
Akrep tüm sokaklarını istale etti.Kadim şehrin o güzelim bahçelerini böceklere teslim etti.Böceklerin içinde encüretkarıda kendisi oldu parlak kara bir zift gibiydi bedeni kıskaçlarının kırmızı rengi fahişe kadınların göğüs uçlarındaki meme başlarını andırıyordu .Tüm erkekler o akrep denen şehvetin esiri olmuş zannetmeyin sakın .Aynı histerik mücadele dişilerin ruhlarındada vardı .Hani yosma ruhluydu bu kara akrep tayfası tüm zamanları aşmış gelip bu ülkeye musallat olmuştu. Bir söz durdu bunların hepsini toplayıp üzerlerine atom bombası atacaksın ! Düşündü bomba bile israf olurdu bu azgın akrep tayfasını yok etmek için.Zaten yeterince karalara bağlamışlardı insan denen canlının kaderini.Tüm insanlar kul olmayı kabullenmişlerdi. Bekliyorlardı o çok korktukları ölümü. Akrepler okumuş sevmiş öğrenmiş ışığı hiç benimsemezler .Rutubetli bir loş karanlıktır onların sevdikleri.
Ergin dut ağaçlarında dolaşır durur ağustos böcekleri akreplere inat çıgırışmaları günleri alır. Küçük kulaklı korkuları vardır genç erkeklerin küpe diye taktıkları ruhlarına.
Büyük insanlar küçük umutlar taşırlar .Büyük umutlar yalanıdır çünkü bu dünyanın .Beyaz önlüklü sarı boyalalı genç hekimler bir başka hikayesidir ömürleri hastane koridorlarında geçen yaralı insanların .Kimseler tanımaz onları hiç sevişmemiş gibi ciddi bir ahlak tüm şehri çarmıha gererde kimseler anlamaz.O yüce hükümdarın fermanını.Mevsim ağustos çok sıcak bir acı var ruhlarımızda.
En kolay yaptığımız iş herkesi caheletle suçlamak doğrusu bu payere çoğumuzda hak eder durumdayız. Çogu kez kendi durumumuzdan kurtulmak içinde bir sonuç oluyor bu durum .Tüm çevreden kendini farklı görmek ben biliyorum ben yaparım ben şöyleyim.Bu birazda içimizdeki korkaklığı saklamanın bir başka yolu oluyor. Ben böyle düşünüyorum demeyi çoğumuz başaramıyoruz yapabildiğimiz doğru söylüyorsunda bitimleşiyor.Tüm öğretilerin temelinde inanın insan zekasının izlerini görürsünüz dogmatik olduğunu düşündüğümüz öğretilerinse direk muhatabı yine insan oluyor. Bir sokağın kaldırımına bir sandalye koyun oturun gelene gidene şöylece bir bakın kendinize yakın görebileceğiniz çok az figürle karşılaşırsınız.Çogunlugu size itici gelir tabi sizde onlar için itici bir konumda konuşlandıgınızı bilmek durumunda olmalısınız.
Benim özgürlüğüm senin beni kabullenmeyle ilgili bir durum. Sınırları senin elinde.Yüreginin ovalarında yeşerir sevgi buğdayları bilirim. Her düşünceyi içgüdüsel itmelerle öne çıkartamayız biliyorsun.Egitilmeye muhtacız.Gizlerinde eğitmelisin beni .Durulgan sularda ıslatmalısın.Kor çöl sıcakları yakar teni bilirsin. Beynimin hücrelerine sözüm geçmiyor bekliyorum tümce karanlık gitsin üstümüzden. İnan yoruluyorum. Bıkıyorum kendimden . Benim özgürlüğüm korkularla sınırlı çaresiz hastalıkları yaşadı ruhum.Yanlış kadınlara sevdalandı yanlış yollarda eskidi papuçlarım. İzdüşümüm karanlıktı biliyorum.
Devlet sevgiyle büyür adaletle olgunlaşır.Gel benim devletim ol . Şiirler oku bana içinde anne olan şiirler.Çıkarsız en doğal sevgi annelerin sevgisidir biliyorsun.Gölgeni eksiltme benden şöyle heybetli bir ceviz ağacı ol o parkta baba desinler ismine göçüp gidince üzülme anla sadece anla sevdalarda geçici bu rezil ömürde ölümde öyle !
Ölümülü dünyada ölümsüz sevgiler bırakmak ister ömür..bir kır bahçesinde şöyle bir yudum çayda demlemek ister umudu !
İnsan denen canlı yaşadıkça hastalıklar tekrar değişik durumlarda ortaya çıkıyor .Özellikle hücresel hastalıkların bireyi yüksek düzeyde huzursuz ettiğini gözlemleyebiliyouz .Bir lenf bezi şişkinliğinin neleri düşündürüdügünü Hayal bile edemezsiniz. Korku bilinmezlik çaresizlik ! Artık gündeminizde kan sayımları ultrasonlar pet bt çekimleri patoloji sonuçları ! süreceli bir mücadele. Böyle bir durumla karşılatıgımızda yaşamımızı niçin boş konularla huzursuzlaştırdığımızı anlamamış olmanın hüzünüde cabası .Yaşam canlılar için zor bir yolculuktur.Heleki insan için. Sizin hiç bunları yaşıyan yakınınız oldumu ? Benim oldu !
Siyasi aktörler yanılgılarını topluma yaşatırlar ! işin çetrefilli tarafı toplumun büyük çoğunluğu bunun farkında bile olmaz . Derin izleri olur yanılgıların kuşaklar bunun acısını yaşar olurlar.
Toplum kendini sorgulamak zorundadır.Buda bireyin neyi niçin istediğini bilmesiyle geçrekleşir.Sürüleşmiş bir toplum geleceğini kaybetmiş oluyor. Çogumuz bu gerçeği görmekten ırak bir konumda ömür tüketiyoruz.
Rüyada birkaç katlı beton bir bina yıkılıyordu toz duman etrafa savrulmuştu.Bir kadın ince bir tüle sarılmış onun üzerine tüyülü bir batteniyeyi boca etmişti.Yakınen görmeyince erkek gibi görünüyordu .Siyah koy saçları vardı cinayet işlemiş gibi bakan gözlere sahipti.
Dediklerine göre bir toprak ağasının kızıymış baba ölünce köylüler onun hanım ağalığını kabullenmemişler.Oda kendine sahip olur diye gitmiş kyünün en züppe bıçkın erkeğiyle evleni vermiş.Durum tabiki istediği yola sokmamış onu .Kocası tüm toprakları çok uzuca elden çıkarıp onuda köyde bırakıp büyük şehre göçmüş .Arasıra haberi gelir bazende para yolarmış.Gerçi köylüler hiç yalnız bırakmamışlar.Bu esmer kaderli kadını .Hep yanında olmuşlar ekmekleri bölüşmüşler. Bir gün kocası çıkıp gelivermiş köye oldukça bitkin ezik bir duruşu varmış.Sonradan öğrendiğinde bütün parayı bitirivermiş o gittiği koca şehirde. Kimseler yardım etmemiş bir avuç su bile veren olmamış .Kadın yine alı vermiş onu gölgesine erekgim demiş .Namusumun bekçisi demiş . Evimin perdesi demişte sarı vermiş ömürünün yorganına bu ezik mahcup adamı.
Bu toprakların kırsalında bu hikaylerden çok duyarsınız.Turanç bir hüzün kaplar içinizi.Portakal kokulu köylerin eşarplı kadınlarının küçük yaşam izleridir bunlar. Gün gelir sizde bu hikayelere dahil olursunuz.Şehirde fabrika vardiyalarında beyaz yakalı mühendisler bir tpeden bakarlar mavi önlüklü makineci kadınlara unutuvermişlerdir analarını bacılarını .Kolalıdır gömlekleri onların sonra bir devir gelir önemsenmez olurlar beyaz önlüklü umutlar. Artık herkes kendi hayatının efendisidir hayellerinde. Artık biliyoruzki dünyanın huzuru az hüzünü fazladır !
İnsan denen varlığı en çaresiz bırakan onu yaşamına muhtaç eden ölüm karşısında sanılanın aksine çokta yoğun bir bilgiye sahip değiliz ! Olmak içinde ne bir çabamız var nede yetkenligimiz. İlkel kabile toplumlarında büyücüye değer kılkan ana nesne şüphesiz ölüm korkusuydu.Büyücü kabilenin tüm üyelerinin yaşam beklentisinde hükümdar görevi görüyordu .Günümüzde sağaltımcıların (hekimler ) saygınlığı toplumca önemsenmesi devasa hastanelerin birey ticaret hane konumunda olması eğitimli beyaz yakalı emekçilerin üst perdeye taşınması hep bu ölüme karşı savunma zırhının dialektik yansıması olmuyormu. Evet biliyoruzki ölüm karşısında insan denen canlı hala meçhuliyeti yaşıyor.Ölümü karşılamak için derin öğretileri (din ) kutsama zorunsalını yaşıyor. Ölüm hepimizin için bir gerçeklik olarak yönlendirici oluyor !
Rüyada bir binanın yıkıldığını beyaz gömlekli narin bir kadının binanın altında kaldığını toz toprak içinde ölüme mahkumlaştıgınızı görüyorsunuz.Sabahında önemsediğiniz bir insanın ölüm haberini alıyorsunuz. Freud,un rüyalarla ilgil ögretisi burda anlamsız kalıyor .Bu sizin bilinç altınızda türüyen bir veri değil bir işaret olmalı !
Düzgün insanlar biraz aksi olurlar.Çabuk alınırlar yüksek tepki verirler.Sünepe tiplerse sinsidirler umursamazlar.Kendi menfaatleri için ‘ çok yaşa modundadırlar. ‘
Çok seviliyorsanız çok kullanıldıgınızıda anlamış olmalısınız Menfaatsiz bir sevgi sadece annelerle babalarda görülüyor. Onu kardeşler izliyor . Sonrası yaşam ne katarsa heybeye onu yaşıyoruz.
Daglar duruyor nehirler duruyor güneş bulutlar tüm orman duruyor.Şehrin bulvarlarında tirafik ışıkları yanıp sönmeye devam ediyor.Bulvar kafelerinde genç kadınlar kırmızı rujlarını dudaklarına yapıştırmış yaşama keyf çata dursunlar herhangi bir yerde bir köhne evin içinde ölüm burdayım diyor.Her ölüm vakitsiz gelir artık yapılacak bir şey yoktur.Tııbi bir gerekçesi vardır bu sonucun.Lakin özgürlük artık biraz acı verir insana meçhuliyete gidenler ne durumda sadece varsayımlarla anlatılan hikayenin kahramanı olur gidenler. Geride kalanlar hüzünlü bir eşarp takmışlardır yüreklerine çaresizce mahmur bakışlı yorgun gözlerle kalakalmışlardır gidenin ardından. Ölüm gidenede kalanada çok agır gelir gökyüzü üstünüze çöktü sanırsınız bir an o an acıyı damatır zamanla zamanla hikaye tekrarlanır yeni yolculuklarında ömrün. Yaşamak zor bir şey biliyoruz !
Dünyanın tek otoritesi var oda ölüm ! Bunu farkedebildikmi küçük huzurların aslında büyük mutluluklar olduğunu daha iyi anlarız.Düşünelimki evinizdesiniz bu ev dağ başında sapa bir köy evide olabilir bir metroplün revaçta semtindede ve siz sevdiklerinizle mütevazi bir sabah kahvaltısındasınız.Belki bir çok şey eksiktir sofranızda ama yüreklerdeki sıcaklık gözlerinie vurmuştur sofradakilerin bir sevinç vardır siyah bir zeytin tanesini yoldaş edinmiş çatalınızda. Belkide bir un kavrulmuş içine bir yumurta kırılmıştır çoluk çocuk bandırı vermiştir ekmeği. Gençler biraz acelecidirler cam çay bardaklarını tutarken elleri.Sanki dünyayı kucaklayacak bir heyecan vardır eylemlerinde. Gök yüzünde yıldızlar en çok gençleri severler onlardaki ışıltıyı kendilerinden bilirler !
Size ait olanı tanrı size nasip kılacaktır.Siz çabanızdan vaz geçmeyin. Mülk fani dünyada iyi bir güçtür.Zenginlik güzeldir doğrusu fakirliğin imrenilecek bir yönü yoktur.! Bilmeliyizki imrenilecek bir yönü olmayan fakirlik kimbilir belkide bizim kurtuluşumuza vesile olacaktır ! içine zerre kadar haram girmiş bir mal mülk sizin felekatiniz olabilir ! Size yabancıların zarar vermesi kolay bir durum değildir.Zarar yakınlardan gelir çünkü aileye olan sevgi çaba harcanmadan elde edilen sevgidir ! Dünyaya gelişimizin mutlak önemli bir sebebi vardır ! o sebebi çoğumuz bilmekten mahrumuz yanılgı burda başlamaktadır. Büyük resmi göremeyenler küçük gölgeler uğraşırlar bu nedenledirki dünyayı basit insanlar yönetir olurlar. Zaman zaman tarih bunlara şahitlik etmiştir.Tarih saygın şahsiyetleride kayıt etmiştir. Nedenini sorgulamadıkça hiçbir yanılgının üstesinden gelmek mümkün olmayacaktır ! Tanrı size akıl verir ve sizi kendinizle barışık kılar. Bu barışıklığın bir çizgisi vardır buna kader diyebiliriz.
En büyük felaket cehalete katlanmak olmamaktadır.Cehalet kolay def edilecek bir felaket değildir.Cehalet iç güdüsel davrandırır o davranışlarda ahenk ve asalet görmek mümkün olamamaktadır.
Hayatın size öğrettiklerini size verebilecek hiçbir okul yer yüzünde kurulmamıştır. En büyük okul yaşamın kendisidir. Güncel siyasi söylevler sizi oyalamasın siz kendi bilge yaşamınıza sekte vurmayın. !
Yaşamak her zorluğa rağmen güzel bir durumdur.Bu güzelliği başkalarının agrasifligine mahkum etmeyelim.Kendi yaşamımızı kendimiz yölendirmeyi başara bilelim. Öz külütürümüzü anlamaya çalışalım bu bizi evrensel kültürden soyutlamamalı. Yasakların çok olduğu toplumlar tehlikeli toplumlardır.Hoş görünün esas alındığı bir toplumu kurmaya çalışalım .Dogru sandıklarımızı başkalarına dikta etmeyelim. Büyükleri önemsiyelim ama onların hahükümüne musade etmeyelim.Her çağın yaşam anlayışı farklıdır.
Çagdaş insan özgür yaşamayı kendine hedef koymalıdır.Özgürlügünün sınırlarınında olacağını anlamış olmalıdır. Yazı iyidir geleceğe belge taşır.Kaynak oluşturur .Düşündüklerinizi yazınız. Yazmaktan çekinmeyiniz.
Küçük şeylerin büyük mutluluklar getirmezsede huzur vereceği bilmek durumundayız. Yaşamın her anını mutlu yaşamak asla mümkün olmayacaktır.Her şey geçicidir bizlerde geçiciyiz.
En büyük felaket kibirli olmaktır .İnsanın kibiri onun felaketidir. Hayat hepimize bir umut aşılar bu umut bizi yönergeler. Kimbilir izdüşümümüzün boyası belkide umuttur !
Ah nasılda ahlak boyasını yüzüne sürmüş görünüyor ! Ama sonuçta bir boya dökülür gerçek durum ortaya çıkar. Çok ahlaklı kişilikler neye göre ve kim için bu rölü üstleniyorlar ! Toplumun en ahlaklı kişileri kim ! Din adamlarımı kendi içgüdülerinden koruyan kadın yada erkeklermi ! Ebeverinlerine sınırsız saygı besleyen evlatlarmı ! Yorgun bedenlerini siper edip çoluk çocuguna helal lokma yedirmeye gayret gösteren emekçi kesimmi. Ahlak denilen elbiseyi kim biçiyor .Dügmelerini kim dikiyor ! Ahlak nedir !
Ruhumuzu kalıplara sokuyoruz sonrada mutsuzlaşıyoruz ! Özgürleşmek için hiçbir çaba göstermiyoruz .Sonra bizi bunaltan bu agır kültürden şikayet ediyoruz .
Çevremize bir baktığımızda çoğunluğun aslında hiçte istemedikleri bir yaşama mahkum olduğunu görürüz.İşin tuhafı çoğumuz bu oluru sorgulama cesaretini dahi gösterme iradesini kendimizde göremeyiz.
Önem verilen ne varsa sorgulanmaya hazır mahkumlarımız olmalı diye düşünmek varken bizler mahkumlaşmaktan kendimizi alamıyoruz !
Tanrı bize aklı verdi onun için bizi sorumlu tuttu .Daim canlı bir doğanın müdavimleri olarak bizi sınırsal bir ömürle dizginledi. Tüm algılarımızı içsel bir kümede olgunlaştırdı .Bilmediklerimizi hep çoğul bıraktı .En güçlü olduğumuz anlarda güçsüzlüğümüzle bizi imtahan etti. !
Biliyormusunuz tüm kim ve nefret duyguları öne çıkmış olsada i,nsan denen varlığın içselinde sevgi vardır .Sevgi yaşamı besler .Merhamet duygusunu öne çıkartır.Sizi insan olarak varlıklaştırır. Sevginin olmadığı bir yaşamda herşey tehlikelidir .Eksiktir.Düşünceden ıraktır. Yüregimizdeki merhamet duygusunu sevgi besler.Sevmekten asla vazgeçmemeliyiz.
Ölülerle konuşma şansımız olsa onlara ne sorabilirdik. Her daim haber kanallarında dünyayı yönettiklerini zanneden siyasi aktörlerin söylevlerinimi anlatırdık onlara . Kutsal değerler için ölmeyi onur sayan askerlerimizimi anlatırdık . Yada onlar bize anlatırdı nerdeler ne yapıyorlar. Devletin yüceliğinin ölüm karşısında bir anlamı varmı bunu sorardık . Ölüm sonrasındada ruhlar arasında unvan sitatü farkları oluyormu. ! Fahişelerin ruhları orda ne durumdalar.Günahın olmadığı o dünyada hazlar nasıl yaşanıyor. Esmer bakışlı kahvahane gençlerinin döğmeli vücutları yitikleştiginde ruhları bundan nasıl etkileniyor. Köhne toprak damlı evlerde dogmuş yorgun yürekli insanlar tanrının cennetinde kendine yer buluyormu ! Yoksa ordadamı piç ruhlar öne geçiyor.Esirgeyen ve bağışlayan tanrı bizleri oralarda korur diye düşünüyorum.
Sabah hayatın içinde olan bir insan öğlen sonu belediyenin morgunda cansız bir ceset olarak karşımıza çıkıyorsa bu dünyanın neyine niçin temah edelimki !
Bir din içinde şiddeti barındırıyorsa o din gerçekliğinden koparılmış demektir. Gökyüzü bunu bilir.Kıskanır ve yağmurlarını esirger ! Bereket yerini yoksulluğa bırakır.Ülkeyi cehalet sarar. Sisler gerçeği görmenizi engeller.Cellat önder olurda kimseler anlamaz.
Tanrı insanları dener ! Evlatla dener yoksullukla dener iç güdüsel azgınlıgınızın felatine mahkum eder. Tüm bunları bir yoluna koymak (olgunlaşmak ) zaman alır. Çogu kez başarılamaz. Ürkek ördekler gibi saklar sizi korkularınız.Olmanız gerektiği gibi olamazsınız.
İlkel toplumların bireyleri çoğu zaman bunun farkında olmazlar.Yaşadıkları ortamı sorgulama cesaretleri olmaz.Beklerler üsten birileri onları korusun kollasın sürüye sahip çıksın.İşte bir toplumu felakete sürükleyen duygunun patolojisi burda başlıyor.
Okyanuslar mavidir .Gökyüzüde öyle topraksa kahverengi .Doganın renkleri sadece siyah ve beyazdan ibaret değil .Fikirlerde öyle. Gökkuşagı gibidir.Birbirine katkı verir keyiflendirir.
Bilgi güneş gibidir aydınlatır .Yaşamı iyiye götürür.Geride kalmayı engeller.Köhne düşüncelerin prangasını kırar. Yaşamı geriye götürmek geçmişin varsallarını öne çıkartıp özgürlüğü kısıtlamak .Korku oluşturmak doğanın içselinde olan bir durum değildir.İnsan denen varlık daim araştırıp yaşamı daha bir olgunlaşma sürecine katmak durumundadır.Akılla özgünleştirilen doğanın en üst canlıları olarak bu olgu içimizde var olan bir özseldir. Yaşam bizim ellerimizde Tanrının takdirindedir.
Yasaklar günahlar korkular.Yaşamı kendi cenderesinde yoğuran despot düzenler. Tanrı bizi böylesi bir çatışkının içnde tükenmek için yarattı diye düşünüyorsak bu hepimiz için büyük bir yanılgı olur. Kurallar gereklidir özgürlüğümüzü olgunlaştırır.Bizi içgüdüsel ilkellegimizden arındırır.Ama aynı zamanda bizi mahkumlaştırırda. Toplumcu arayış bu çatışkıya bir yol açmak gerçekçel bir doğal sevisel yaşama ulaşmak için uğraş vermemiz gereken bir sonuç oluyor. Burda eğitimin önümüzü açabileceğini bilmekle birlikte eğitimin içeriğinin yansımasınında süreçte önemsel olduğunu görebilmeliyiz.Egitim ama neyin eğitimi niçin ! Bireyler önce kendi doğal gerekçelerini bir yoluna koymalı bunuda toplumsal yapının (düzen ) etkeninde başarabilirler.Düzen bir toplumun ana karekterini biçimlendirir. Bunun için yerel kültür evrensel içerge ulaşabilmeli iyiyi doğruyu oluşturabilmelidir.Yapı sabit değildir .Teknoloji onu değişime açık hale getirir. Arayışlar ortak paylaşımı zorunlu kılar .Bir bahçedeki elmalar tüm bahçelere katkı verebilir.Bir başka bahçe size bir başka meyvenin lezzetini sunuar.Evrensel kültürde böyledir size katkı verir yaşamınızı üst çizgiye taşır .Bana hikayeni anlat .Orda kendimden bir şey bulabilirim !
Düşünsenize eşiniz sizin için çalışıyor uğraşıyor size daha iyi bir hayat vermek için mücadele ediyor .Sonra bu görevlerden bunalıyor özgürlüğüne koşuyor ! Herşeyi terk ediyor evini çocuklarını yatağını banyosunu yemek yediği masasını merhaba dediği çevrewsini .Tabi sorumsuzlukla suçlanıyor.Bu suçu kabulleniyor ! Bir efendi ne kadar hoş görülü ve halkçıysa onun efendiliği öncül oluyor.Ferklı yaşıyor .Başkalarının çoğu kez koca bir toplumun yaşam düzeyine etki eden söylevlerin buruyganı oluyor.Çogunluk halk kitleleri kendisini düşünmekten kurtaran bu efendilerie köle olmayı gerekli bir sonuç olarak görüyor. İnsanlık tarihi hep bu efendilerin kırbacıyla şekillenmiştir diye düşünebiliriz !
Zamanla insan yığınları bir şeylerin yanlış olduğunu kavramaya başlıyorlar bu zorbalığın önüne geçecek bir arayışa giriyorlar .Bu arayış bizi tanrı varlığının kabülüne götürüyor.Tüm haksızlıkları zamanı gelince def edecek gücün tanrı olduğunu kabullenmiş oluyoruz.Tanrı bize ölüm karşısındada bir pencere açıyor.Bizi ölümün meçhuliyetinde bir ışığa götürüyor .Bu durum yaşamda milyarlarca insan varlığını imanla şeferlendiriyor.İnançlı olmak gereksel oluyor. Tanrı bizi şüphesiz seviyor bunun en büyük kanıtı bizi akıl varsalıyla biçimlenme şansı vermesiyle gösteriyor. Biz varız ve tanrıda var !
Aniden bir ışık belirir adı belirsiz bir mevsimde bir yağmur yağar .Bir erkek tövbe eder . Bir şehrin bulvarlarında gece ışıkları yanıyordur.Bir kırmızı etekli kadın sahnede . Ürkek bakışlı ördekler korkarlar suda ıslanmaktan .Herşey anlamsızdır artık .Zaman yitik ömürlere aşina !
Ugultu sadece duyduğumuz bu .Cehalet senfonisi hiç susmuyor !
Akdenizin sularında kulaç atarken çaresizce kasılan bedenimin mahkumiyeti bana ölümü yakınlaştırdı ! Karşıda Alanya kalesi çam ağaçlarının sakladığı yamacının Ak deniz sularına kucak açtığı yerde ölümcül bir çaresizliği hissettim. Şimdi evdeyim . Kıyıya gelmekte zorlanan bedenimi ruhum terk etmedi. Muhtemel ölüm beni bulduğunda çok az yoldaş benim için hüzünlenecektir.Ama yapılacak bir şey olmuyor .!
Korku anlamsızlaşıyor bazen .Arayış yerini kabul edişe bırakıyor.Soytarı tipli hamam böcekleri tünedikleri kuytulardan vaz geçemiyorlar. Aç sefil bir ruhları var. Biliyoruzki konuşulmayan herşey tabulaşıyor.Yılgın yorgun bir umut kalmış elimizde !
Ötelerde bir dag yamacının kıyısında kimsesiz çocuklar büyüyor kara çadırlarında yörüklerin.!
Yaşam nerede kendine yer bulur.Şüphesiz yaşamın temel karekteristigi dünyavidir ! (seküler ) bu gerçeği tesbit etmek olumlu bir sonuç olur. Bu dünyavi karekterin içinde olması gereken her olguyu kabullenmekte işin bir başka yönergesidir !
Ansızın okyanusların dalgaları sizi bulur.Karada olmanız fırtınalardan korumaz sizi. Ürkek bir serçe pencerenize konar. Ölüm ıraktır belki yada pencerenin içinde yitikleşmiştir ömür..
Yıllar evvel başladı yanılgılar. adımlarımız bizi puslu dehlizlere götürdü. Gittigimiz yol özgürlüğü getirmedi bize.Niçin yaşadık niçin öleceğiz anlıyamadık. Bazen yaklaşı verdi ölüm en çetrefilli hastalıklara maruz kaldık .kıliniklerde itibarlı hekimler itibarsız bizlere yorgun yüzlerini gösterdi. Sonra kendimize yollar aradık niçin aradık bir ömrü nasıl yaşamamız lazım anlıyamadık. İhtişmal imkan varsa iyi çağdaş bir eğitim alamalı .Ne yaparsak yapalım en iyisini yapmak amacımız olsun. Fazla mal biriktirmeyelim.Mal mülk bizi esir almasın .Saygınlıgımızı kişiliğimiz versişn bize. Mutlak anlaşabileceğimiz kültürel yatkınlığımız olan kişilerle evlenelim. Gerektigi kadar çocuk sahibi olmayı kural bilelim. Çevremizdeki herkesle kibire kaçmadan mesafe koyalım. Saygı duyalım saygı bekleyelim. Küçük menfaatler için büyük dönekliklere mahkum olmayalım. Özgürlügü önemseyellim. Yaşadıgımız toplumun kurallarını küçümsemeyelim ama kuralların mahkumiyetinide beslemeyelim .Sevdigimiz mesleği yapalım toplumun önemsedikleri unvansal meslekleri pek ciddiye almayalım . Unutmayalımki dünya renkleri gökkuşağını oluşturur. Hiçbir unvan sitatü makam sizin insan olma onurunuzdan üstün olmamalı buna musade etmeyelim. Dünyavi olduğumuzu bilerek yaşıyalım .İnanç özseldir inancımızı koruyalım.Yegane yoldaşımız mantığın bize yüklediği sorumlulugumuz olsun. Yaşam yanılgılarla başlasa dahi olgunlukla devam edebilir .Bunun için çaba sarfedelim. Kendimiz olalım .Kendimiz olmak biz olmayı getirir .Katılımcılıktan vaz geçmeyelim. Yaşamı imkan dahilinde avuçlarımızda tutalım.Dinsel öğretilerde ana kaynağı kendimize rehber edinelim Varsayımlar bizi yanılgıya götürür .Dogruyu güzeli ve doğal olanı aramaktan vaz geçmeyelim .
İnsan denen varlık çok şey biliyor ! Ama aynı zamanda bildiklerinin kendisine fayda sağlayan bilgiler olamadığını idrak edemiyor ! Çogumuz beynimizi gereksiz verilerle dolduruyoruz. Sonra gerçek problemlerle karşılaştığımızda ne yapacağımızı bilemiyoruz.! Her şeyi bilmeye çalışmaktansa gerekli olana yogunlaşamak daha gerçekçi olacak gibi .
Yaşam bizi kurallara mecbur bırakıyor (yasalar ) kurallarsa çoğu kez güçlü olanlarca oluşturuluyor. Suç güce göre tanımlanınca çatışkı başlıyor.Toplumsal yapıda durum böylerken bireysel ruh yapımızdada doga dışı olgular bireyi içsel baskıncaya mahkum ediyor.Dogal bir işlevsellikten uzaklaştırıyor. Günümüz insanı sosyal bir varlık olarak yaşarken doğadan kopmayı medeniyet olarak algılıyor.Kurallar insan yaşamına sosyal içerikte katkı verip onu kolaylaştırdımı hukuk ortaya çıkıyor. Kuralsızlıgında anarşiyi dogurdugunu gözlemleye biliyoruz. Denge burdada temel gerekçeyi oluşturuyor.
‘Bir milletin kurucu iradesi bazen son sözü söylememeli’ bu söz Amerikalı bir düşünce adamına ait. Dünyanın daim değişim içinde olduğunu kabulleniyorsanız bu söz size gerçekçi gelebilir.! Ama ülkedeki gibi bazı kurucu liderler bizim için Atatürk istisna bir yerdedir diye düşüne biliriz.Çünkü Mustafa kemal devrimlerle ülkeyi çağının ötesine taşıdı .Çagdaş modern bir ulus devletin temellerin attı üzerine bilim çimentolu binasını dikti ‘ Yüzyılın sonunda büyük Türk mileyetçi önder Atatürkün vazgeçilmez olmasının gerekçesi bilimsel içseligi kendine kılavuz görmesinden kaynaklanmaktadır. Kurucu öncüler sizi çağın ötesine taşımışsa ve kendine bilimi rehber edinmişse durum tabiki netleşir. Atatürk bir fani olarak aramızda yok onun bilimsel rotası insanlık var oldukça öncül olacaktır kuşkusuz.Bilim toplumun ana rotası olmazsa ilkellik topluma egemen olur . Sizi çağın düzeyinden diplere çeker !
Teşekür ediyorum bana yaşama şansı veren Tanrıya .Beni insan olarak yarattığı için ! Düşünme yetisini bana kazandırdığı için .Bir menekşeyi yâre yollama mümkün olamazsada menekşenin varlığını bilmemi sagladıgı için !
Bir yazım varsa bu yazdıklarınızdan önce siz memnun kalmalısınız.Yazdıklarınız size birşeyler anlatamıyorsa başkaları için hiç anlamı olmaz. İyi bir kültürel yansımada yazmayla mümkündür. İşin mutvagına bakacak olursak önünüze çıkacak olan kendi birikiminizden beslenmelidir .Çok atıf yapılmış yazılar külütürel hamura bir maya olamıyor !
Bir entelektüelin öz yapısındaki birikimi aslında gözleme dayanır.Yaşadıgınız toplum ne derece bir yogunsal külütürle ivme almıştır.Siz bu süreçte nasıl etkilenmişsinizdir.Her hangi bir bilim disiplininde uzmanlaşmak sizi entelektüel yapmayacağına göre aydın olmanın içselinde ne aranmalıdır.
Günümüzde iletiş ve ulaşım oldukça kolaylaştı .Bir çok veriye dil yoksunluğuna girmeden ulaşabiliyoruz.! Bilgi oto yolu internet dünyayı küçülttü. Artık beyin olarak her kültürden beslenmememiz daha bir kolaylaştı ! Bu süreç bizi öz kültürel mayamızı evrensel külütürle beslememizi zorunsal hale gitiriyor.Toplumlar birbirlerinden etkileniyorlar. Temel gereksinmelerde beklentiler birbirinle özdeşleşir oluyor.
Modern dünya artık tek bir kültürün baskıncasında kalmak istemiyor. Günümüzde doğu kültüründe dinsel öğreti ağır basıyor.Alanı daraltıyor. Metafizik olarak ufku açarken dünyavi çemberi kıskaca alıyor.
Biz türklerin tarihine bakacak olursak inanç daim bizim içselimizde var olmuş bir olgu .Ama biliyoruzki biz türkler islamiyete sırt dönmüş olarak kalmış olsaydık bu din dünya üzerinde böylesi bir ivme kazanma şansını bulamaya bilirdi .Türkler islamiyeti kabullenince bu dine yüksek katkı verdiler. Özellikle son yüzyılda laik Türkiye devleti bu karekteri ile islamın modern yüzünü öne çıkarmayı başardı . Ülke açısından günümüzdeki yalpalanmaların geçici olduğunu bilmek durumundayız.
Çevrenize bir bakınız asalak ruhlu kişilerde birde cahil cesaretini görürsünüz. Hak edilmeyen imkanlara sahip olunca ilkelleşmenin yansıması kaçınılmaz oluyor.Piç ruhlu sözcüklerin hedefi olabiliyorsunuz. Hani boğanın kırmızı renge tepkisi gibi bu asalaklarda dürüstlüğe tepkili oluyorlar.İşin ilginci ruhlarındaki karanlığı size çalmaya çalışıyorlar.En iyisi bu kişilsiz hayeletleri yaşamınızdan çıkarmak ! Bu kişilerin sizin çevrenizde olması aslında sizin tercihiniz olmuyor sizin iradenizin dışındaki gerekçeler sizi onlara muhatap kılıyor. Denizin kıyıya vuran dalgaları kayaları erite dursun .Cehalette sizin ruhunuzu incitiyor.
Gün olur ağlar şarkıları hüzünün .Unutulursun Bir kırımızı gül döker hüzünlerini yüreğine .Vakitsiz bir ölüm gelir kapıya .Artık her şey için çok geçtir .Gün olur bırakıp gidersin o toprak damlı evi. Gün olur özlenirsin bilirim !
Dünya acılarla dolu bir hayatı bize sunuyor.Çogumuz çektiğimiz acıların başkaları tarafından anlaşılmadıgını düşünüyor. Tanrıysa acı çekmemizi gerekli gören bir tanrı değildir kuşkusuz. Peki niçin böylesi çatışkılı bir dünyanın içindeyiz. Şöyle düşünebiliriz bizler geçiciyiz Bu dünyada fani.!
Yirminci yüzyıl dünya çatışkısının doruğa çıktığı bir yüzyıl oldu kuşkusuz.Dünya şavaşları ülkelerin işgali göçler dağılan aileler .Kafkas göçmeni babam kendi köyüne ailesine hasret göçtü bu dünyadan (1983 ) Daha sonraları sovretlerin dağılması karşımıza çıktı .Demir perde ülkeleri kendile dialektiklerinde özgürleşiyoruz döngüsüne girdiler. İçten içe bir arayış hala devam ediyor.Ülke adına düşünecek olursak kalıplarımızı kırdık boşlukta geziniyoruz.Denge yerini çözeltiye bıraktı .Sistemin yeniden durulgan hale gelmesi gerekiyor. Herşey boşlukta gibi. Neyi niçin istiyoruz kimi niçin savunuyoruz belirsizlikle yitikleşiyor.
Düzgün bir yaşam için mücadele etmeliyiz.Malın mülkün peşinde değil .Bilginin ahlakın peşinde olmalıyız.Ahlakın temel karekteride dürüstlüktür. Önce kendimize karşı dürüst olmalıyız.İç güdülerimizi ahlak melhemiyle olgunlaştırıp yaşamın düzsel çizgisinde kendimize yer kapmalıyız. Ortak düşünceye açık olup sürüleşmenin karşısında olmalıyız.Kendi kültürümüz bizi besliyen en özsel varlığımızdır.Kültüründe yenilenmeye açık olduğunu anlamaya çalışmalıyız. Bizden önce yaşamı karşılamış olanların tecrübelerini kabullenmeli Ama kendi yolumuzu aydınlığı kendimiz bulmaya çalışmalıyız.Cinsiyetçiligi öteleyip ortak yaşamı ruhumuzda içselleştirebilmeliyiz.
İnsan denen varlık özde ulvi bir ruha sahiptir. Onu ilkelleştiren ona gelişme şansı vermeyen toplumsal yanılgı oluyor.Birey toplumun yanılgıları karşısında sert bir kaya gibi duramıyor. Varoluş gerekçesini dahi idrak edemiyor .Suya kapılmış bir çöp misali hayatlar akıp gidiyor.
Bilimin özü nedir.Şüphesiz merak etme sorgulama tesbit bilimi oluşturur.Bilim çogu kez herşeyle çatışır.Özellikle din inançla ilgili bir kavram olduğu için dinle bilim karşıt gibi bir yansıma ortaya çıkabilir.Halbuki bilim ve din doga içinde insan denen varlığın toplumsal içeriğinde birbirini tamamlayan zorunsal bir sonuçtur.Burda şunu açıkça ifade etmek lazımki dini bilimle beslemek olumlu olsada bu her zaman mümkün olan bir durum degildir. İşin özü orta çağdan günümüze dinle bilim uyumsallıktan ziyade çatışkının tarafları olmayı seçmiş görünmektedir ! Bilimin kendiside aslında çok durulgan degildir değişkendir .Dinse değişmeye direnç gösterir dinin reforme olamayacağı görüşü ağırlık taşır.Aslında kaynak esas alınmakla birlikte zaman şartlarına göre dinin anlaşılma uğraşı sıkıntılı ve risklerle dolu olsada gerekli olursalı daha bir agır basar !
İnsanlık zamanın sonsuzlgunda serüvenine devam ede dursun .Ölümlü faniler olarak kendi hayatımızı başkalarının keyfiyetinde tüketmekten vazgeçemiyoruz. Kimbilir bizden sonraki kuşaklar olası yanılgılarımızı daha iyi kavrayıp yaşam döngülerini gerçekçi bir zemine oturta bileceklerdir.Bizler yanlıglıarımızın fırtınalarında önmümüzdeki ölüm gölgesini görmeye dahi hatamul edemiyoruz.Yaşam hikayemizde gölgeler hep üsütümüzde kalacak gibi .Biz yinede özgürlüğü önemseyelim. Kimbilir belki bir gün mavi önlüklü türk çocukları anlarlar hüzün neymiş. umut neymiş ölüm neymiş !
Huzur içinde ölmek ! nasıl bir sonuçtur bilemiyoruz ‘.Öyle söylerler bazen huzur içinde öldü ‘ Bilinmeyen bir meçhuliyete tüm sevdiklerini alıştıklarını geride bırakıp yorumlanamayacak bir alana göçmek size huzuru verebilecekmi bilnmesi zor bir sonuç olur . Sizi siz yaban uzunca bir ömrü rahat yaşayabildiyseniz umutlarınızı gerçekleştirebildiyseniz.Sevgiye doyumsallıgı yaşadıysanız belki olasıdır. Tanrı tüm kullarını eşit bir kadere boyamamıştır.Herkesin renkleri farklıdır kaderinin .Kimisi allı kimisi zift karası !
Hani çocukken bir sofrada oturulurdu o çok bildiğimiz Anne yemekleri yüreğimizi ısıtırdı bilirsiniz. Gün oldu yitikleşip gitti bir zamanlar umudu bereber yeşerttikleriniz. Başka hayatlar girdi hayatınıza .Yorgun bakışlı kaderleri vardı beslediginiz o giri tüylü kedilerinizin. Kadınlar sevdiniz.Yüregi yorgun kadınlar. Özgürlügü korkularının cenderesinde bir başka geceyi yaşatırdı ömürlerine. Hani şairlerin deli diye küçümsendikleri sokaklarda şimdilerde sünepe bir itlik yoldaş olmuştu kaldırım taşlarına.
Özgürlük nedir bilirmisiniz. Kendini korumaktır yalana sosyusluga korkuya set çekip. Esmer bir hatun sevmelidir umut.Adı Anadolu olan bu topraklarda ana olan çocuklarına güneş ısıtmalıdır odalarını yetim hanelerin.İşçi evlerinde bir beyaz tülbentli kadın şarkılar söyler olurmuş yanlızlıgında. Hani ben hiç sensiz olmadım biliyormusun .Hiç bakmadım gözlerine senin .
Birgün o sıcak heybesinde yüreğinin bırakır gidersin umudu. Geriye ne kalır bilmiyorum güneş yine doğar toprak yine baharda dogurganlaşır Kadınlar anne olur melek kanatlarında işçiler helal ekmek götürür sütleri ak yuvalarına .Ah ne olur bilmiyorum .Yaşam şarkılar söyler yine genç bakışlarına Haydi ekmeği bölüşelim paylaşalım paylaşılacak olanı .Geride ne kalır ne gider anlatır hikayesi Anadolunun. 07.eylül 2022
Toplumun kendi kaderine kendisinin sahip olması emek sermaye ilişkisinin emekten yana özgürleşmesi bireyin hukuk gerçeğinde toplumun saygın üyesi olması çağdaş anayasal düzenin evrensel değerlerle biçimlenmesi. Düzenin halk egemenliği temelinde yoğunlaşması günümüz uluslarının karekterini oluşturmaktadır. Şehirlerin insan odaklı karekteri bunun mimariye sokaklara yaşama yansıması kültürel donanımlı bireylerin toplumu olgunlaştırdığı bir yaşamı amaç olarak görmek .
Yorgun bir ömrün sahipleriyiz ! Birileri umutlarımızı çaldı.Bizde bu çalma cesaretine mahkum olduk ! Ankara terk etti gençliğimi ben ona küskün değilim.Ben kendi mahkumiyetimi kendim onayladım ! Bana şarkılar söyleyin bu ülkenin ağaçları nehirleri kadınları erkekleri .Ölülerimi kutsayın benim .O kıldan ince sırat köprüsünde bana kol kanat gerin günahlarım .Hani ölümün geç geldiği soysuz bedenler olurya insan şaşırıp kalır o güzel insanlar göçüp gitmiştirde sinsi akıllı böcekler kalıvermiştir bu dünyanın keyfinde !
Tüm devrimci hikayeler büyük ülkülerden beslenir amaçsız bir hayat yaşam değildir ! Bunu anlamak çok geç oluyor biliyorum.
Ömrümüz inanın bize ait bir özel durumumuz olamıyor.Bir ömrün yaşanmasına aile toplum ekonomik güç yurttaşı olduğunuz ülkenin siyasal sistemi anlıyacagınız sizin dışınızda herşey ömrün yaşanmasında etki ediyor ! Durum böyle oluncada sizin ulaşabilme umudunu taşıdığınız amaçlarınız hayal olarak kalmaktan öteye gidemiyor !
Yaşamımımızın çok az dönemeçlerini kontolümüz altında tutabiliyoruz. Çogul olarak istenilen rölün yeteneksiz aktörleri oluyoruz. Büyük hataların içindeyiz. Kendimiz olamıyoruz .Suni kavramların dikta edilişine sessiz kalıyoruz.Gerçekçi ülkülere sahip değiliz .Devrimci bir cesaretle kaderimize katkı veremiyoruz.
Büyük halk kitlelerinin sömürünün gırdabında olmasının ana yanılgısı burda başlıyor.Toplumca Özgürlükçü çağdaş bir ömrü kendimize veremiyoruz.Bekliyoruz birileri gelsin ömür bahçemize çiçekler eksin.
Yaşam birilerinin insafına bırakılamayacak kadar sınırsız ve basit değildir.Yaşamayı istiyorsak bunu hak etmeliyiz. !
Seküler bir yaşam anlayışı bir çok sakıncayı toplumsal içerikte çözümleyecek görünüyor.! İşin özü olsa gerek Mantık bize seküler duruşu öncü kılıyor !
Yaşam gerçek üzre kuruludur.Gerçekte görecel olarak değişkendir. İtakadi Olarak temel kavramları sabitleyebilsek dahi değişen bir dünyanın geçken varlıkları olduğumuz aşikar bir durum olmaktadır.
Toplum kendi içeriğinde yapısıyla özgürleşmeye ya açıktır yada kapalıdır. Toplumun özgürleşmesinin içsel yapısıda Dünavi konumuyla paralellik taşır ! Farklılaşmanın içeriğinde kesin çizgi laisizimin içselleştilmesiyle ilgili bir durum olsa gerek .
Düzey sosyal devlet kavramında bireyin devlet toplum ve evren ilişkisinde kalıplarını ve düzsel yapısının tercihiyle öne çıkar .Burda sosyal demikrasi kavramını anlamaya çalışmak işi kolaylaştıracaktır diye düşüne biliriz !
Yüreginin hükümdarı merhamet olmalı .Bana merhamet göster .Mavi yakalı onur olsun avuçlarındaki nasır.Yorgun bir zamanın çocukları olduğumuzu unutma olurmu .Sonra Anadolu ol ama ürkütme gece boyu ışıldıyan zöhre yıldızını.Anaları ağlatma gidişlerinde.İsimsiz sahipsiz mezarları görünce dur ve hüzünlen.Bilki herkes göçecek bu ışıltılı şehirlerin ışıklarını bırakıp . O kıskanç bedenleri taşlaşacak vakti gelince.
‘Aklını kullan yaşamını yönlendir ‘ Bu söz çoğumuzun karşılaştığı duyduğu bir söylev ! Burda şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Akıl tecrübede istiyor aklın kullanılmasına ihtiyaç duyulan tecrübeyi başka bir alanya görmek mümkün olamaya biliyor.
Ülkeyi meşru yapan mekanizma devlet oluyor ! Devlet önemli bir kavram.Aldıgımız nefesin kalitesini devlet belirliyor !
Günümüzde devletimiz işlevsel olarak sorunsal bir içeriğe sahipmiş gibi görnüsede izlenecek yol bilimsel ve çağdaş bir zeminde olabilirse herşeyin daha güzel olacağını düşünebiliriz !
2022 eylül ayındayız .Eylül bizim gibi orta yaş üstü erkeklerin bir çok hüzünü ortakça yaşadığı mevsim oluyor.Toros dağlarının yamaçlaeındaki Alanyanın sıcağını eylüdede hissede biliyoruz.Eylül hazan yapraklarının yüreğimizdeki sarımtırak rengidir.
Görüş çok öenmli bir yansımadır.Sizin yaşam kılavuzunuz olur ! Bu devlet mekanizmasında demikratik işlevin ana unsurları olan siyasi partiler içinde geçerli bir durumdur.Bakış açısı sizin toplumda ve dünyadaki yerinizi belirler.Partilerin düşünce içselinde bir özgün duruşu olmak zorundadır.Görüş eğilip bükülecek bir basit kumaş olarak degilidir.Topluma göre görüşte belirlenemez .Görüş toplumun işlevini yönünü belirler. Tarih sahnesinde özgünlüğü olan partilerin ülkemizde ve dünyada karmaşık bir belirsizliği yeni bir vizyon algısıyla benimsemesi gerçekçi olmaktadır.Biliyoruzki yanılgının azı çoğu olamıyor.! İktidara gelmek önemli değildir.Önemli olan iktidar olmaktır.Oda tutralı bir görüş özgün bir kararlılık istiyor.
Dogru olan ne ! Tüm kuşlar kanatlarını açsın ve uçmayı becersin.Özgürlük hareketle başlar !
Özgür olmalı saçları kadınımın.Ürkek bakmamamlı hayata .Bir eylül sabahında unutulan hikayelerinde Anadolunun onunda bir adı olmalı al bir atın üstünde ülkeler fet ederken umutlarım.
Aile vatan Tanrı ! Bu üç kavram hepimizin yaşam döngüsünün değişmez ana taşları oluyor ! Bu üç kavram çoğu kez bizi hırpalar olsada sonuç olarak bizlere güçte veriyor.İnsan denen varlık bazen yanlızlıga ilgi duyuyor bu ilgi bazı kişiliklerde tanrıyı red edişe kadarda gidebiliyor .Tabi bu durum gerçeği değiştirmiyor Tanrı varsa vadır yoksa yokluguda afakidir.Çünkü insan denen varlık tanrısız var olmayı beceremiyor. muhtaç olduğumuz en önemli duygu korunma duygusu olduğuna göre aile vatan tanrı vaz geçilmezimiz oluyor. İyiki tanrı var !
Yıllar oldu kısa tıknaz kadın birkaç dönüm arsayı çocuklarına bölüştürdü. Kızları evli olmalarına rağmen analarının yanında kalmayı uygun buldular .Kocaları ve kendilerini olası beklentilerinde haksız olmadıklarını ileri zamanlarda herkese göstermiş olacaklardı ! İşin özü birileri fani dünyanın menfaatleri için kendi kişiliklerinden varsa eger fedakarlık edebiliyor .Birilerinin gölgesinde ömür tüketip mal mülk sahibi olmanın keyfine erişebiliyorlar. Tabi buda bir tercih biraz rahat olmanız lazım böyle bir hedefiniz varsa. Kafkas göçmeni bir babanın oglu olarak ben bu sürece dahil olamıyorum.
Şöyle bir düşünü versek .Gök yüzünün o lacivert sonsuzluğunu dünyanın ihtişamını ve bizi meçhuliyete mahkum eden ölümü !
Egitim…..! ülke içeriğinde düşünülürse eğitim ülkemizde oldukça kaygan bir zeminde var olmaya çalışıyor !
Ülkede orta öğretim onkiyıl önemli bir zaman dilimini aslıen iyi ve donanımlı bir alt yapı oniki yılda bireyi toplumda kendini yönlendirecek beklentilerine ortam oluşturacak bir konuma getirebilir .Getiriyormu mümkün değil ! sonuçta gençliğin ortalama üç milyona yakını üst okul okumak istemine geçiyor (üniveriste ) Bunlardan bir milyona yakını ikiyüze yakın üniveristenin örgün ( yüzyüze ) eğitimine kavuşuyor.Bu öğrencilerin yüzde onu belirli düzeyde kendi amaçları dogrultusunda sonuca ulaşırken çoğunluğu yetersiz ve gereksiz bir eğitim süreceinden sonra kapital düzenin işsizler ordusuna dahil oluyorlar. Üstelik yüksek beklentilerle ‘ üniversteliyim iş bulamıyorum ‘ sarmalından kurtulamıyor ! Asılda üniveristeler birincil olarak bilim merkezleri konumunda olurken istihdama hazırlama sorumsalında yetersiz kalabiliyorlar. Burda devlet pilanlaması teknik eleman ara elaman gerekselini görmezden gelen üstelik dinsel motifleri oldukça genişleten bir eğitimsel tercih toplumu çıkmaza sokuyor ! Burda birey kendi geleceğini kendi becerisiyle olgunlaştırıp üniversiteye yüklediği sorumluluğu çabayla kendi roatasına almak durumunda olması gerektiğini idrak edebilmelidir. Sİtatü unvan gibi varsallar yaşamı idere ettire bilmek için yeterli olmaya bilmektedir. İşin birde şöyle bir durumu var ülkede üniversiteye ulaşıma ortam yaratılmalıdır .Özellikle uzaktan eğitimin mümkün olduğu disiplinlerde bu ortam kullanılmalıdır. Ülke için Anadolu Üniveristesinin bu çabaya yüksek katkı verdiğini söyliyebiliriz ! Son söz Egitim için üniverste gereklidir ama elzem değildir.Okuma ve yazmayı biliyorsak gelişmeye açık bir yolun yolcuları olduğumuzu bilmek durumundayız !
Yapabildigimiz tek şey yanlış bir hayatı kabullenmek oluyor , Yaşamayı hak etmiyen korkak ruhların sahibiyiz .Böcekler ruhumuzu kemiriyorda kovmaktan aciz kalıyoruz .
Saçma çok saçma. Sesler yanlış notaların sesleri türküler acılı yürekleri dağlıyor bu ülkede ,Bu ülke Anadolu ……!
Yaşam bizim yaşamımızsa bırakın kaderimize biz yön verelim .Tanrı bu hakkı bize vermişse ölüm bizim içinse yaşamda bize aittir. Karanlıgımız mahkûmluğumuz olmamalı .Güneş her sabah doguyorsa umut her daim yoldaştır yüreklere.
Oldukça yoğun bir yitikliğin içindeyiz.Ülke mutsuz insanlar ülkesi gibi ! Yorgunuz ve bu yorgunluğumuz ruhumuzu hastalandırıyor .Bizi iyleştirecek ilacımız özgürlüğümüzse doğrusu biz bu özgürlükten mahrum korkunun mahkumları olarak ömür tüketiyoruz.
Çagdaş umutkar bir ülkenin toprağında tüm çiçekler özgürce açarlar birinin bir diğerine üstünlüğü olmaz. Güneşin ışıkları tüm yüzlere aydınlık günleri mücdeler.Korkuları olmaz kadınlarımızın erkeklerimiz bir başka bakar dünyanın güzelliğine iç güdüsel şehvet rezilleştirmez kişilikleri.
Güncel zamanda yaşam mücadelesinde çoğul halk kitleleri olarak yetmezlik içindeyken birilerinin ölüm ötesinde cennetlerden söz etmesinin anlamı oluyormu bilemiyoruz. Her şey giri beyaz ve ışık ıraklarda bir serap gibi ! Bir şeyleri bilmeniz büyüz ızdırap veriyor. Sadece cehalet ruhları mutlu kılar olmuş.Bu bir felaket ve bu felaketi görmezden geliyoruz !
Sokaklara bakınız yollar karmaşık binalarda bir bütünlük yok .Kısa saçlı tıknaz ruhlu bir aymazlık uykularımızı kaçırtıyor.Uyanık olmaksa mümkünlülügü olmayan bir karanlık.
Kilise ,sinagog , cami tüm ibadet haneler toplumların içselinde önemsel bir konumdalar .Biliyoruzki tapınaklar toplum için sadece tanrıyla bütünleşme mekanları olmayıp bir siyasi etken olarakta varsal bir konuma sahiptirler. Politikacılar ve otorite bu durumumdan ciddiyetle faydalanmayı kendi için elzem olarak görmüştür. İnsanlık tarihinde dinler en önemli yönlendirici vasfa sahiptirler ve oldukça etken bir konumu temsil ederler.Günümüzdede görkemli tapınaklar dünya şehirlerinin en önemsel simgeleri olmaya devam etmektedirler.
Tanrının kulları ruhlarını bu ibadet hanelerin mistik havasında sakinleştire dursunlar yaşamın döngüsü bu ibadet haneleri aşan dalgalar gibi baş edilmez bir çatışkıyı insan denen varlığın iliklerine kadar hissetirmeyi bir sonuç olarak ortaya koymaktadır.Niçin böylesi eşitsizliklerle dolu bir yaşama mahkumuz .Yanılgı nerde başlıyor.İçimizdeki açlık nasıl kendini doyurmanın yolunu bulacak .Yoksa dün olduğu gibi bugünde gelecektede insan yığınları saman alevi gibi arayışların yitik çakıl taşlarımı olacak ! Niçin birileri aç ve sefilken birileri keyf şatafatlı bir yaşamın içinde oluyor !
Soyguncu ve üç kâğıtçı tipler ailede ve toplumda niçin öndcü kabul gören bir sitatünün içindeler. İnsan ve toplum nerede yanılıyor. Ölüm gerçekten bir kurtuluşmudur.Yoksa bir kıyametmi ! Tanrının nihai amacı yarattıklarını cehenneminde yakmak olmayacağına göre cehennemin sonsuzluğu bir varsayımmıdır. Birey tanrısıyla nerede nasıl karşılaşacaktır ! O gün sonsuz bir mutululukmu yoksa felaketmi getirecektir .
Çagın kazanımlarından niçin geçmişin ulvi insanları mahrum yaşamıştır ! Tanrı yarattığı kullarının ömürlerindeki kazanımları zamana göremi değerlendirecektir. Ömür yitikleşmiş duyguların acı bir yansımasımıdır.
Kimbilir ileriki zamanlarda önemsenen ne varsa önemsizleşecektir. Yıldızlar daha özgür bir dünyanın yoldaşı olmayı başarabilecektir.
Karadenizine bakan yamaçlardaki çay tarlalarının çilekeş yaşamı aklınıza gelirmi bilmiyorum .Benim gelir.Tıpkı bir türk kahvesinin hatıratı gibi genzime hüznü tadtırır.Geçmişi düşünürken bugününde geleceğin geçmişi olabileceğini görmezden gelirim .Hani nerde o çocukluğumuzdaki sofralar esmer bakışların ruhumuza yüklediği umutlar.Vakitsiz ölümler bizi yetmezlik içinde bırakan hastalıklı hayatlar. Hani şimdilerde bizden ıraklaşmış kedimiz kıl kurruk .Alanya müzesinin bahçesindeki tavuş kuşları.Kendilerini farklı gören yırtık ruhlu sıradan suliyetler. Sürünün değişmez müdavimleri ve ölümüne özgürlük diyen rüzgarları kadın saçlarının ! Benide sarın sıcaklığınızda uykularınızda banada yer verin .Beni kucaklasın ana kucağınız. Bende bu topraklarda ağlarım yitenlerine bu gözü pek ülkenin.
Cesaretin olmadığı fikirler yılgın fikirlerdir yeşermeleri zor tohumlardır.Onları ekecek bir toprak bulamazsınız.Çogunlugumuz böylesi düşüncelerin fırtınasını ruhumuzda yaşıya duyalım yitik ömürlerin sahibi olmaktan öte bir çabamız olmuyor.Özgürlügümüz prangalara mahkum.Neden niçin sorularının muhatabı olamıyoruz. Kimbilir arayışları diğer nesillere bırakmayı becerebilecekmiyiz.Çünkü bizler saklanmayı daha uygun görüyoruz. Kendinimiz için yaşamaya cesaret bulamayınca köleliğimiz kaçınılmaz oluyor.
Büyük hedeflerin öncüleri kadınlarımız olmuştur.Kadın yaşamın odak noktasıdır.Anne sözcüğünde ruhunuz ısınıyorsa siz kadınının öncül olduğunu anlamış olursunuz.Kadını öteleyen bir anlayış yaşamı çarmıha germiş olur. Büyük devrimci başbuğ mustafa kemal Atatürk çağdaş Türkiyenin temelini kadın gücünün çimentosuyla perçinlemiştir.Biz türklerde kadın hanımdır .Gök yüzünün hilalidir. O nedenledirki yaşımız kaç olursa olsun anne yokluğu ruhumuz incitir. Bir evden kadın giderse o evde sevinç söner.Hüzün kılıcını sallar. Acı egemen olur.
Gece aydınlanır istersek .Kökleri yorgun sevdaları vardır bu memleketin. Üzgün bakışlı göçmen kuşlar gibidir insanları sokağımın. Anlatılmaz rüyalar görür ömür.Yitik olan her gidişte .
Demikrasi sözcüklerin özgürlüğüdür.İfadesidir düşünülenin farklılığın kabullenişidir. Tüm günahların sevapların yoldaşı olduğu gerçeğidir ! Demikrasi bence sana kendimi anlatmaktır. İçinde insana dair ne varsa kabullenmektir bu hikayede .
Biliyorum ‘sana gelen yollar kapalı’. der şair Açık olan bir hüzünün penceresidir. Hani bir kış gününe aşinayken sevda üşümektir ateşinde yokluğunun . Sonra öldü derler kefenlere sarıp gençliğini toprağa gömerler tüm hayellerini ömrün.Ömür dediğinde sana ait bir şey olsa yanmaz insan .Hangimiz kendimiz için yaşadıkki. Neyin çiçeklerini kokladı sevdamız.Biz kendimiz olabildikmi .
Özgürlük ele avuca sığmaz.Kuralları olmaz özgürlüğün puslu yolculukları sevmez özgürlük.Özgürlük ekmeği bölüştürür.Paylaşır mümkün olanı şu fani dünyanın yalanından devşirdiğince. Çocuklara gökyüzünün sonsuzluğundan elbiseler biçer.Dünyanın kasvetinden kurtarır onları. Bir taraf olacaksak özgürlükten yana olalım.Sahte bakışlı karanlığı kovalım ruhumuzdan .Ben kalıp herkes olmak var bu kavgasında yanlızlıgın.Esmer kadınları çok sever yüreğim. Birde kırmızı bir şiir yazar renkleri umudun.İçinde emek vardır yaşanılanın .Hani bir sabah vakti kapı çalar gelen ölümdür büker boynunu kimsesizliğim.
Biliyorum Her umudun bir anlamsızlığı olur.Ama biz anlamlı olan umutlarda yürüyelim aydınlığa.Tüm karanlıklarını yırtalım gecenin.Yıldızlar avuçlarımızda .umut esmer kadınları severim biliyorum.
Temiz akıl sahipleri görüyordur ülke yitik kayıplar ülkesi olma yolunda acı çekiyor ! Bir toplum gerçeği ve bilimi ötelerse hurafelerin karanlığında yolunu kaybediyor ! Yaşanan sadece bu. Emek eşitlik paylaşım yerini keyfi bir sömürü çarkına bırakmış .Ne o libaralizim olarak ifade edilen evrensel sömürü düzeni emekçi kitleleri çarkında eziyor.Despot savaşlarda buruyganlar savaşlardan ezmekten bireylerin yaşamını ilkelleştirmekten çekinmez bir yapının egemenleri olmuşlar. Büyük devrimci özgün türk milliyetçisi Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen türk devrimi (cumhuriyet ) kazanımları yerine sisli gerçekçilikten ırak bir sis baskıcasında belirsizliğe bırakmış görünüyor. Yaşam bir yanda baskın bir din yoguncasına itilir görünürken dinin yüksek düzeyde siyasallaşmış yansıması toplumu sarıyor ! Gerekli olan din emperyalistlerin sömürü çarkına katkı verir bir süreci yaşatıyor. İnsanlık tarihinde baktığımızda özgürlük daim birilerinin hedefi olmuştur.Özgür düşünen özgür aşıyan eşitcil bir dünya özlemini dile getirenler buruyganlarca hedef gösterilmiş yaşamları zindanlarda son bulmuştur.Artı yitikleşmiş eksi artının yerine tüm ağırlığıyla kendini perçinlemiştir. Çogulcu katılımcı düşünce ötelenmiş baskın yanılgılar öncül gösterilmiştir. Günümüzde emperyalist kapital bireyleri kendi varsalları ile kontrol altında tutmaya yoksulluğu kader göstermeye devam eder görünmektedir. İki büyük dünya savaşı yaşamış insanlık üçüncü savaşını gerçeklik üzre yapma sorunsalıyla karşı karşıyadır .Neden niçin büyük halk kitleleri ezgin ve bedbah yaşamaktadır. İnsanca bir y aşam çoğunluk için mümkün olmayacakmıdır. Aklımda deli sorular !
Ömür geçer gider an gelir yitikleşir hayat .Gerİde kalanlar aynı serüveni yaşarlar .Duygular arzular hevesler. Gençler bir gün öleceklerini pek akla getirmezler .Dogrusu onlara bu hakkı yaşam vermez .Yaşlılarsa ruhlarındaki ölüm meçhuliyetinin sarmalından kurtulamazlar.Güçlü olduklarını zannedenler bile bakarsınız ölümün katılığında yitikleşmişler. Sizce ölüm bir cezamı oluyor yoksa bir kurtuluşmu .Biliyoruzki yaşanılan acılar bu içinde bulunduğumuz hayat nehrinin çakıl taşları size var olduğunuzu hatırlatıyor .Sonsuz olmayan bir yaşamda size hayeller kurduruyor. Acı çektiğiniz müddetçe insan olduğunuzu yüreğinize nakşediyor .Rahat yaşamlar inanın basit yaşamlardır. Sevgiyi tadmamış çaresizliği yaşamamış ruhlar sizi sıradanlaştırıyor.Dogrusu emekçi halk kitleleri bu konuda biraz şanslılar acı bizlerin yaşamlarında yoldaşımız oluyor !
Bu dünyanın sevilecek çok şeyi olmadığını çok geç anlıyorsunuz.Bu durum benim içinde öyle oldu .Az insan tanıdım ama sevdiklerimi doğru sevdim.Çok acı çektim. Yinede doğruluk benim için bir ana kulvar. Dogruluk nedir diye sormayı düşünebilirsiniz.Dogruluk doğal olmaktır gözlerinin içine bakabilmektir konuştuğunun .
Suskun insanların ruhlarında fırtınalar eser. Acı kahkahaların arasına gizlenmiştir.Yitip giden ömrün seceresini saklar ruhlar.Tüm sevinçlerin odağında günahlar beslenirde kimse söylemeye diklenmez.Biliyoruz önemsel olan herşey aynı zamanda geçken bir belirsizliği içinde taşır. Köhne ömürlerin çatısını bir yaptık üzerimize yılgın yürekli kadınları biz sevdik .Cahilce bir karanlık penceremizde bizi kimseler aramadı .Kimseler önemsemidi bakışlarımızı küsü verdik .Kaldık çoğul başak tarlalarında boynu bükük gelinciklerdik .Kırmızıyı çok sevdik biz gök yüzünde !
Kafkas göçmeni babam bizim için ömrü boyunca uğraştı durdu.Oldukça mutavaziydi .Yüregi insan sevgisiyle doluydu. Onun adına kızıma verdim !
Yetmişli yıllarda bir türk genci için üniveriste okumanın bir keyfi vardı .Okul bitincede ihtimal beyaz yakalılar sınıfına girecek .İyi bir evliki yapacak çocuklarını iyi okullarda okutup şehrin mümtaz semtlerinde oturulacaktı. Liseyi okumak bireye ciddi bir kültürel donanımın kapıları açıyordu o yıllarda.Ögretmenler Atatürkün bilimsel yüzünü öğrencilerine tanıtmanın olgunluğuna sahiptiler.Emek eşitlik kavramları zihinlerimize yerleşirken millet devlet bütüncesininde dışında bir ruha sahip değildik. Onyıllar geçti askeri derbeler yeni yapılandırılmış sayasi partiler .Karşı devrim söylevleri Cumhuriyetimizi oldukça yıprata dursun yaşam taşlı dikenli yolarında daha bir acımasız olmaya başladı .Sermaye egemenliği kendi çarklarında emekçi kitleleri sömüre dursun .Bizi koruyacak bir mekanizmayı kura bilmeyi başaramadık. Sosyal devlet emeğin öncülleştirlmesi ortak paylaşım arayışları yerini bireysel bencilliğe bırakmış gibi .Herkesin bir diğerine tepeden baktı rezil bir yapının içinde tükenir olduk.Günümüzde kümelerin herbiri kendine bir öncelik istiyor.Bunu istemenin hakkı olduğunu düşünüyor.Yaşamı toplumsal yapıda ortakça kucaklamanın gerekli olduğunu görmek istemiyor.Herkes kendini önemsiyor.Bireysel olagarşi toplumsal oligarşinin çimentosu olmayı önemsiyor.Kimse ömrün sınırlı ldugunu mal mülk unvan makam kavramlarının anlamsızlığından bir haber kibrin bataklığında tükendiğinin farkında bile olamıyor.
Ben varım öyleyse tanrıda var ! Çiçekler böcekler yıldızlar nehirler dağlar kırmızı pembe güller hanım elleri .Bebek kokulu anneler hoş kadınlar düzgün duruşlu erkekler Ülkemin şehirleri yorgun benizli ışıkları sokak lambalarının Ben varım . Burdayım işsiz çapulcu yoldaşlarım var benim .Yurtsever ülküdaşlarım .Korkularım tespih taneleri gibi avuçlarımda bekliyorum .
‘Çok kırıldım ‘ dedi zoruna gitmişti sözlerinin önemsenmemesi düşüncelerinin geri tepmesi benimsenmemesi .Oldukça garip oluyor sizin önemsediğinizin sizi önemsememesi .Düşündü kendiside bu ruh halini yaşamıştı Hiç muhatap olması mümkünlülük dahilinde olmayan sözcükleri basit ruhlu birilerinin ağzından oda işitmişti.Ne yapacağın insanları kütük misali yontup arzu edilen hoş bir konuma getirmek mümkün olamıyordu .Hani deriz-ya malzeme bu yapılacak bir şey yok .’Ya bu deveyi güdecen ya bu diyardan gidecen. İnsan kalbi kırmak çok kolay bir durum esas olan kırık kalplerdeki yaralara melhem olabilmek .Her kötülüğün ardında bir iyligin olacağını düşünmek mantıklı olmazsada uyumlu bir ruhu yaşatacak diye düşünebiliriz.Ah benim yorgun yüreğim .
Ulusalcı bir duruş gösterdi ölüm onu bulana dek ! ırksal olmanın ötesinde gerçekçi bir insancıllıkla o duruşu verdi ruhuna. Aynı duygu ve aidiyatı yaşamak arzusunun eşitcil arıyışıydı onun ülkücü yöncesi.Kendi değerlerini elekten geçirip Çagın kazanımlarının yansımasıyla harmanlaşan oguz boylarının at nallarının tozunu pauçlarında hissettiren bir geçmişin öznesiydi varlığı. Toplumun yurtsever karekterinde emeğin öncül olabileceğini düşünenlerdendi. Ona göre topulumu tek bir kalıba koymak mantık dışı kalıpsız bir civa gibi dağılmasını izlemekte gaflet olurdu. Gerçek bir kültürel birliktelik ortak paydıyı canlı tutabilmenin ötesinde paydanın kümelerinin alanını genişletmeninde özgünleşmede bir bütünce oluşturabileceği düşüncesiydi.Ben ve biz esas olanın temel anlatımı olmalıydı.!
Ögreti ulsal kimliği beslemeli onun çağın gerçekleri -ile bütünleştirmeyi başarabilmelidir. Adı ve konumu ne olursa olsun bu temel üzre oturmamış görüşler ilkel görüşlerdir.Dogru bir hamurları olsada biçimlenmeleri yetmezliği getirir ! Bilmeliyizki milyarlarca insanın yaşadığı bir dünyada milyarlarca yanılgıyı içimizde taşıyoruz. Bizi kurtayabilecek tek olgu gerçeklik olabilir. Gerçeklikte değişken olabilme karekterine sahip olduğuna göre içimizdeki çatışkı var olmaya devam edecek görünmektedir. !
‘ Tanrı sizleri korusun.Acılarınızı çaresizlklerinizi sonsuz eziyet olarak görmeyin bilinki bir imtihanın içindesiniz ‘ O imtahan güçlü olmak için tanrının size nasipledigi aklı kullanın .Sorgulayın .Kapitalin egemenliğini elinizin tersiyle itin.Toplumda paranın gücünden beslenenleri öteleyin.Onları yaşamın sevgi bahçesine yönlendirin. Yurttaşı olduğunuz devletinizi önemseyin .Onun sizin için varlığını taşıdığını bilin. Umudu hiç bırakmayın.Miskinleşmeyin.Yaşamı içinize sindirmenin yolunu bulun.
Bir erkek için en büyük şans kendisini anlıyan bir kadının yanında olması olsa gerek.Aynı durum kadın içinde söz konusudur.Birbirini tamamlayan ruhlar yaşamı cennetleştirir. Tanrının cennetinde sonsuzluğu tadmak hoş olsada bu geçici ömürdede cenneti kurabiliriz. Zor ama mümkün bir hedef.
Mercimek gözlü bir kadındı hedikoş. Farkındaydı herşeyin küçük yorgun bir ömrün uzunca çileli hayatı onu bilge yapmıştı .Reyhan hanım ‘anam çok akıllı derdi ‘ Akıllı ama talhsizdi hedikoş altı kız anasıydı genç bir zamanda erkeği tülü efe akciğer kanserine yenilince altı kızın sorunsalı boynuna ilmek olmuştu. Çileliydi hedikoş şöyle onun yüklerini üzerine alacak bir nefes yoktu etrafında .Evlenen kızları yanı başında toplandı özgürce uçamadılar gök yüzüne hedikoşun kanatlarında kursakları doldu kızların. Siz hedikoşu bilmezsiniz bende bilmezdim kızıyla evlenmeden . O beycigin hedikoşuydu ‘hoyrat ellerde körpe karanfil.’ Kimse kıymetini bilemedi hedikoşun. İnek misali hep sağıldı hedikoş hep yutkundu ömür dedikleri hikayesinde zamanın !
Yaşamın en etken öğretilerinin başında görüyoruzki dinler geliyor.Etkileyici baskın ve sarmal bir karektere sahip.Birey dinin etkisiyle yaşamı boyunca ilgili oluyor.Bazı toplumlarda üst karekter olarak siyasallaşmayıda kendince başaran dinler. Dünya durdukça bir gerekçe olarak bireyi ve toplumu etkiler boyutunu koruyacak gibi görünüyor !
Sokakta çocukların sesiz geliyor .Ögreticileri onları damlataştaki kültür merkezine getirmiş olacaklar.Kitap fuarını dolaşır olmalılar. Hepsi serçe gibiler umut doluluar.Özgürlükleri şimdilik hayellerine yeter görünüyorlar.
Gitmek çekip terk etmek herşeyi mümkünlülügü olur gibi görünsede .Bir bakıyorsunuz tüm özlemler yüreğinize yük kalıyor. Biliyormusunuz ben mazlüm gözlü kadınları severim .Kireç badanalı tek odalı evde ömür tüketen dantelli nakışları pencerede perde olan. Yüregi burgul pilavı gibi sıcak ve aşikar Anadolu kadınlarını çok özlerim.Çekip gitsede ruhum bu sokaklardan ışıkları sönük olsada toprak damlı evlerin. Turanç rengi hayellerim olur benim kimselere anlatamadığım.Korkarım kendi özgürlüğümden.
Akıp gider olur nehirleri gözlerimin bir yağmur yağar kara bulutlu gökyüzünden.Bir ölüm alır gider mutları.Geride kalan bir hüzündür yaşam dedikleri hikayeden. Ah o koca kafalı zengin tayfası rezil cehaletin tutsak ırgatları sizleri kovalıyor ruhum anlasanıza artık. Saçları özgürleşecek umutlarında kadınların.
Bu hikaye farklı olacak kış gecelerinde anlatılırken. Çocuklar sokaklarda serçe gibi sesleri. !
Kılinigin korodorunda beklerken adımın elektironik ekranda yazıldığını görünce kapıyı çalıp içeri girdim.’ İyi çalışmalar sayın hocam dedim ‘ Kulaklarımın tıkandığını anlattım beni odanın arka tarafına düşen alana yönlendirip iki genç asistanın ortasında kalan koltuğa oturunca genç tabib adaylarından birisi diğerine dönüp ‘ istersen sen bak ‘ dediğini gözlemledim.Kulagıma aparatla su sıktıklarını ‘Açıldı dimi diye ‘ bir soruyla muhatap oldum .Aslında açılan bir şey yokken iş uzamasın diye teşekkür ettim !
Genç hekim uzman olana latince bir iki sözcük söyleyip sonra cümlesini Türkçe sözcüklerle tamamlarken farklı olduğu duygusunu hasta olarak bana baskıncamış oluyordu. Tıp disiplini derinlikli bir konu .Kan değerlerinden anatomiden akdemik unvanlardan farklı olan durumsa hastanın önce insan olduğunun unutulması oluyordu.
Biliyorumki kimse kimseden üstün bir konumda değildir.Onu toplumda olgunlaştıran bilgi, ve donınımıda degilidr.Toplum hangi çizgideyse siz o çizginin üstünde olamıyorsunuz.Olmanız içinde bir gerekçe yoktur. Toplum sizi gereken yerde tutar .Siz kendinizi istediğiniz kadar farklı görün. Aslında bulunduğunuz ortam ya bataklıktır ya çiçek bahçesi.Gelin biz çiçek bahçesinde olalım.Görelim şu fani dünyanın güzelliklerini yaşama bir anlam katmaya çalışalım. Kendimize değer verelim. Önce kendimizi sevelim !
Aslında şanslıyız tutarlı bir inancın mensupları olarak Müslüman bir ailede Müslüman bir toplumda yaşama katılmışız.’ oku’ diyen bir kitaba inanıyoruz. Dogrusu bu bizim inanç kütlemiz için oldukça önemli bir sonuç. Miktarı zerre kadar olsa bir tanrının varlığını kabullenmişiz.Günahkarlıgımızsa biraz yaradılışımızla ilgili bir durum ! Tanrı bize imkanlar vermiş bu imkanların içindede yanılgılarımızı özgürleştirmiş..! Dogada var olan bir durum sizi bir sonuca götürüyorsa Sonuç sizi bir tarafın yoldaşı yapmamalı .Aslında karşıt görünen bir çok olgu birbirini tamamlayan en azından birbirinden etkilenen faktörler oluyor.İzdüşümün özüde burda başlasa gerek !
Kafede oturuyorum siyaset konuşuluyor. Karmaşık bana göre temeli olmayan gündelik baskıncı düşünceler.Emek insan eşitlik diyecek oluyorum dindar olduğunu namazını kaçırmamakla övünen bir arkadaşım sen solcumusun diye okkalı bir soru soruyor !
Solculuk : ‘Solculuk, var olan sosyal hiyerarşiyi kaldırmak isteyen ve zenginliğin eşit dağılımını destekleyen politik hareketlere karşılık gelen terimdir. Emek-sermaye çelişkisinde emekten taraftır. İnsan merkezlidir, odağına din, ırk, milliyet, cinsiyet vb. kavramlar yerine insanı alır.’ Aslında insanı temel aldığınızda siz her şey siniz .Kalıpların içinden taşarsınız !
Dogru olan ney.Anlat bana kimiz biz ölümümüzde bizi ne bekliyor.Dindarlıgımız neyin dindarlığı bize anlatılanlar Tanrının emrimi yoksa anlatanların görüşlerimi ! Niçin farklı düşünüyoruz.Kutsal kitapların bize etkisi ne oluyor ! Özellikle kutsal kitabımız kuran,ı anlama becerisine sahipmiyiz. O düzeye ulaşabildiysek niçin saplantılı yanılgıları din adına bize dikta eden kümeler oluşuyor.
Ekonomi nedir .Emek artı değer paylaşım afaki olgularmı. Sınırsız bir özgürlük anarşizimi doguracagına göre sınırlar nerede başlamalı.Kararların sahibi kim olmalı.Bizim adına görev yapanların bizden üst görünmesinin temel içeriğinde ne var. Aile bir ana değer olarak niçin ayakta durmakta zorlanıyor. Türk aile yapısı özgün bir değer olarak varlığında niçin çatırdamalar yaşıyor.Demikrasi bir aşamamı bir sonuçmu !
Birey toplumun var oluşunda nerde durmalı .Gerçekte kendi hayatımıza müktedirmiyiz .Yoksa sonbaharın hazan yaprakları gibi sürükleniyormuyuz.Ölüm karşısında bilinç yeteneğimiz bize katkı veriyormu . Tanrı gerekli ve varsal olduğuna göre bizim için nasıl bir son hazırlamış. Ölüm ötesinde bizi ne bekliyor !
Yaşamın sınırlarının olduğu bir dünyada sınırsız bir özgürlükten söz edemiyorsak önümüze gelen her şeyin sınırlarının olmasıda doğaldır. Sınırsız bir özgürlük sınırın olmadığı bir mülkiyet hakkı sınırın olmadığı bir imtiyaz söz konusu olmamalıdır. Doga bize bunu açıkça ifade ediyor. Doganın bir üyesi olarak farklı bir konum bize doğada üst katmana taşısada doğanın dışında tutamıyor. Dogal ve sevisel yaşam insan olarak bizlerinde ana içselimiz oluyor .
Bizim muhtaç olduğumuz en maddi varlık bedenimiz oluyor ! Bizimle bir bütünceme içinde (Burda biz deyimini ruh için kullanır oluyorum ) O nun içindir-ki bedenimizle ilgili her etken bizim için önemsel oluyor ! Tıpkı insanlık tarihinin her aşamasında hekimliğin önemsenmesi gibi ! Eger bedenimizin bir önemi olmazsaydı tıp disiplinin bizim için bir değeri olmaya bilecekti ama çoğunluğumuz tıp bilimini kıyısından köşesinden anlamaya çalışıyoruz.Rahmetli annemin ‘ oğlum limonlu su yap tansiyonum yükseldi ‘diye beni yönlendirmesi gibi !
Geçip gidiyor ömür sokakalarda insan yığınları .Karmaşık bakışlı bir hayatın içindeyiz. Kontrolünü kaybetmiş bir geminin yolcuları gibiyiz.
Ekim ayının ilk yağmuru Alanyaya yağıyor gök gürültüsü yağmura eşlik ediyor.Yanı başımızdaki Torosların yamaçlarında ağaçlar bekledikleri yağmura kavuşuyorlar.Akdenizin kavurucu sıcakları artık geride kaldı gibi . Camlara dolu vurmaya başladı hoş bir durum özlemişiz.Özlemek katlanılası zor bir duygudur.
Benim otoritem sensin.Söyle emirlerini bekliyorum.Kırmızı rujlu acılarına aşinadır ruhum .Bilirsin akşamları hüzün doludur odam. Sensiz kimsesizim.Biliyorum çekip gitmek var bu kavgalarından hayatın.tütsü yakmak var şöyle yüreğine sevda ataşinin .Kim derki ölüleler unutulur mümkünmü olabilrmi unutmak sarkılarını bu ülkenin rüzgarlarının .Sevmek ekmeği bölüşmektir .Gülümsemektir ön yargısız tüm esmer bakışlı sabaha.
Ben mavi yakalı işçi kadınları düşünürüm yanlızlıgımda .Onlara hikayeler anlatır ruhum. Mevsim sonbahardır aylardan ekim.
Büyük bir yorgunluk var omuzlarımızda farkında değiliz.İsimsiz kadınları sevmiş olmuş isimsiz erkekler niçin sevmiş niçin koşmuş sokaklarında umudun. Niçin kapalı gece boyu perdeler !
Yeterince kültürel donanıma erişmemiş kişilikler bu açıklarınıda farklı kapatmaya çalışıyorlar. Özsellerini unutur görünüp yabancı ülkelerde yaşayan bir kesimde-de azda olsa bu süreci gözlemek mümkün oluyor. Ya altlarına çektikleri pahalı arabardan medet muyorlar.Yada ellerine geçen paranın ülkedeki aşırı değerli sonucuyla kendilerini üst katmanda görüyorlar. Kendilerini kabul ettirebilmek içinse etrafa saldırıyorlar. İlkel kapitalin alt sınıfta oluşturdugu bu tramvaları olgunlaşmamış kişiliklerde görmeye alışacağız gibi bir gidişatın içindeyiz. Ne o liberal kapitalizim ahlak degerlerinide törpülüyor.Aileyi sarsıyor.Komşulukları yıkıyor samimiyetin yerini ria alıyor.Kişilksiz soğuk yüzlerle muhatap olur oluyoruz !
Yaşam tadını tuzunu kaybetti .Bu ülke yorgun insanlar ülkesi oldu Niçin böyle oldu bilemiyorum sorgulamadan inanma birilerinin gelip her şeyi düzeltecigi kabullenme.Dogal ve sevisel yaşamı öteleyip yasakçı kalıpları yaşam zannetme .Temel ihtiyaçlara ulaşamamanın acısını görme.Neo liberal kapitalizimin ülkenin iliklerini sömürdüğüne şahit olma.Sınıfsal uçurumun derinleşmesini yaşamında hissetme. Evet bu ülke yorgun insanların ülkesi.
Hiç çiftçilik yaptınızmı oldukça zevkli bir iş ! tohumu ekiyorsunuz aralıklarla suluyorsunuz özen gösteriyorsunuz fidelerin yetişmesi için iple üst bir tel çekip sabitliyorsunuz ! emeğin karşılığında siz sebzelerinize kavuşuyorsunuz ! Emegin olmadığı hiçbir şey ortaya çıkmıyor.Her üretilen değer emek istiyor.
Üretim araçlarının daim dişlilerini çalıştırdığı fabrikalarda-da durum aynı çizgiyi yaşatıyor .Emek ve zaman döngüsü !
Günümzde emeğinde bilgiyle donatımı zorunlu oluyor ! ulaşımda haberleşmede enerjide tıpta hukukta eğitimde ya kültür emektarısınızdır yada bilgi +beden emekçisi .
Sadece rant ve sermaye sahipleri rahat yaşam döngüsünü yakalarlar onlarda kültürel devinime katkı verme şansı olmayan küçük bir kümeyi oluştururlar.Küçük kümelerin baskın hakimiyeti onların gerekli ve güçlü olduğunu göstermez ! Göstermemelidir.
Nasılda vakurca kabullenmişti ölümü. Onkologun gözlerinin içine bakabilen bir iradeye sahipti .Gerçegi anlamaya çalışıyordu.Gerçek pek parlak umutkar değildi.Bunu anlamıştı. Pet verileri iyi çıkmamıştı bu vücudundaki asi hücrelerin kontrol edilemediğinin en belirgin tesbitiydi. Önümüzdeki hafta radyasyon onkolojisinde ışın vermeyi pilanladılar.O Haftaya ulaşma şansı varmıydı meçhüliyet .
Tanrı bizi seviyor ! Düşünelimki bizi bu tabiatta farklıda yaratabilirdi .Geçirilen evrimde kültürel özgürlüğe ulaşamaya bilirdik. Korkunun cenderesinde dünyavi yaşamdan vazgeçebilirdik ! O zaman dünyaya gelişimizin bir gerekçesi olamazdı ! Korkunun cenderesinde tükenirdik .Öyle olmadı külütür oluşturduk Tanrının ilahi kitaplarından istifade ettik ! Çogu kez davranışlarımızla yanılgının içinde kaybolduk .Sonrası olması gereken oldu .Ölüm ben burdayım dedi. Yaşamın sınırları olduğunu bize hatırlattı .Düşünmenin ve sorgulamanın önümüzü aydınlatıgını fark ettik.Okullar açtık büyük dediğimiz yüksek okullarda çağın getirilerini tanımlaya çalıştık .Sonrası bildiklerimizin bilmediklerimiz yanında zerrei miskal olmadığı fark ettik. Menfaetleri dostluklara tercih ettik .Donanımlı bir bilinçten öte cebi dolu boş insanlardan medet umduk. Az şeyi doğru çok şeyi yanlış yaptık . O olduk bu olduk. Özgün doğanın bir varlığı olarak onurlu bir dünyayanın kurucusu olamadık. Yine arayışlar içindeyiz .Karanlık yolculuklara mahkumuz. Gereksiz herşeyi önemseyip bize değer katacak ne varsa öteliyoruz.Az biliyor çok bildiğimizi düşünüyoruz.Kendimiz için değil başkaları için yaşamanın ezikligni içimizde saklıyoruz.İşin özü yitik ömürlerde yorgun insanlarız.
Ankara cebecideki tıp fakültesinin eski taş duvarlarının dili olsada konuşsa. Çok özgün hocaları vardı o taş duvarların içinde dolaşan.Hepsi saygıyı hak eden hocalar.Hücreler azgınlaşıp sağa sola saldırınca onları dizginleyecek bir mekanizmada insan vücudunda olsa bile etkisiz kalıyorki anarşi ortalığı kasıp kavuruyor. Şimdilerde bağışıklık sisteminin pozotif etkisi gündeme oturtuldu ,Hadi bakalım pankreasa hadini bildirelim. Hockin lenfoma lengron tipi hücrelerin isyankarlaşmasıyla egemenliği kurmuş oluyor ! Birde sindirim sisteminin taşlı yüzük karsinomu var.Sonra buna KLL yide ekleyin ( kronik lenfosit lösemi ) Yumuşak doku lezyonlarına sakın giymeyin ! Beynin hücrelerinin keyfiyetinide kendi haline bırakmış olalım ! İnsan denen varlık yaşamak istiyor ve bunun devam etmesi içinde hekimlerin önemsenmesi gerekiyor.
İşlevleri bozulmuş bir bedene sahip olmak gerçekten tolere edilir bir düzeyde değilse büyük bir şanssızlık olarak görmek gerçekçi olacaktır.Vucudun kendi içsel konumunda farklılıklar başladımı bu durum genelde hastalıkları karşımıza çıkartıyor.Sonrada arayışlara girmek mecburiyeti ortaya çıkıyor.Yaşamak zor bir süreç .
Ölüm yanılgısı belkide yaşamın en büyük yanılgısıdır.Sizi alır meçhuliyete götürür .Aniden yırtılan bir aort damar ,ansızın ortaya çıkan bir hücresel asilik size ölümü düşündürür.Artık önem verdiklerinizin anlamı kalmamıştır .Önce bir şaşkınlık sonra bir çöküntü ve kabulleniş. Kemoterapiler cerrahi müdahaleler ışın tedavileri bitki destekleri herşey biraz daha yaşama tutunmak için.Yaşamak güzel bir eylem !
Özgürlük eşitlik kavramları çağdaş toprakta yetişir.Bilgelikle beslenir.Yaşamsal güncesinde geçinme telaşı olan Bugünü yaşatmayan bir ülkenin insanları olarak gerçekten yorgunuz.Agır bir kültürün içindeyiz mutlak çoğunluğun yorgun ruhları özgürlükten çabukça vazgeçebilirler. Buyurgan yapıların toplumlarını baskılamasında umut arama gafletinde olabilirler. Özgürce düşünme sorgulama bunun panzehiri oluyor.
Biliyoruzki yaşam sınırsız bir özgürlüğü bize vermiyor.Öyle bir şansa sahip değiliz.Ama bu bize köleleşme ruhunuda yaşatmamalı. Denge hayat dengeden ibarettir.
Anlıyorumki acı çekmelerimiz bizim rayadlılışımızla ilgili bir durum.İnsan olarak dogmanın ötesinde insan olarak kalmışsan acı çekeceksin ! Bunun başka bir yolunu hayat bana öğretmedi. Tabi bu durumun baş mimarı ruhumuzu biçimlendiren bedenimizi kontrol eden beynimiz .Beynimiz kendi hükümdarlığının keyfini yaşıyor.Unutması gerekeni unutuyor .Hatırlanması icab edeni devamlı bellekte tutuyor.Bize yaşamın kotlarını veriyor. Onun içindirki ters davranışlar görünce buna akılsız anlamında ‘ beyinsiz ‘ demeyi çokça yaparız. Aslında ters davranışlar içinde bulunan bireyleri içlerindeki içgüdüyü evcilleştirmeyi başaramamış kişilikler olarak görebiliriz .Genelde toplumda sakin kendi halinde biri olarak görülen figürler bir bakıyorsunuz ilkelce davranış yansımaları verebiliyorlar.Özellikle cinsel dürtüler bu süreçte öncül görünsede bu tiplerin yaşamın her yansımasında içlerindeki kontrolsüz verileri ilkelce yansıttıklarını göre biliyoruz.Öfke patlamaları cinsi sapkıncalar bir yana birde kendini önemli gösterme arzusu varki bu olgu önümüze daha çok çıkmaya başladı .Kendince fikirler üretmek .Gazete bilgileri yada sosyal medya paylaşımlarındaki görüşlerden kendine pay biçmek herşerden bilgelik devşirdiğini zannetmek.Sonra koca bir hiçliği içinde taşıdığının farkına bile varamamak.
Sorumsuz kişilikler eleştiriyi çok severler.Ama ellerine imkan geçtiğinde eleştirdikleri eylemleri kendileri yapmaktan geri durmazlar.Bu birazda hastalıklı bir durumun yansıması olmuyormu.!
Çogumuz kendimizi çok üstün görüyoruz.Cehalet eğoyu yükseltiyor.Bunun başka bir açıklaması olmamalı .Herşeyi bildiğini sanmak kendini diğer insanlardan şu veya bu sebepten öte önemli görmek. Hepimizin sıradan faniler olduğumuzu unutmak.Hayatın sınırlarını doğru çizememek . Ölümü unutur görünmek .
Çevrenize bir bakınız herkes kendini üst görmeyi ruhuna işlemiş. Bir gerçek bilim emekçileri mütevaziliği ruhlarına konuk etmişler.Karşısındakine değer veriyorlar.Çogunlugumuz bu karmaşık ilkelliğin yorgunluğu yaşıyoruz.Kadim bir kültürü paramparça etmişiz.Bitkiniz bu ülke yorgun insanlar ülkesi.
Çogunlugumuz duymak istediklerimizle mutlu oluyoruz. Çogumuzda çevremizdeklerin eşlerimiz evlatlarımız arkadaşlarımız neyi duymak istiyorlarsa öyle sözcükleri söylemeyi kendimize görev görüyoruz.
Eşim reyhan hanımın çok kullandığı bir söz bizim evde çok yankılanır ‘ Benim anam çok akıllı ‘ Doğal sevginin bir tezahürü olarak gördüğüm bu saplantının eşimdeki sevimli duruşunu pek bozmak istemem .Hatta bunun doğru olduğunun örneklemesini yapmaya çalışırım .İnsanlar böyledir en yakınlarınız sizi yalan söylemeye mecbur bırakır sonrada güvensizlikle suçlar.
Bugünlerde sosyal medyada dikatimi çekti .Ülke yönetimin üst birimi ‘ muhafazakar devrimcilik ‘ diye bir kavramdan söz etti ! Her eylemin devrim olamayacağını devrimin bireyi ve onun oluşturduğu toplumu ileri çağdaş medeniyete götürür olması gerektiğini anlamazdan gelen bir düşünce yansıması.Muhafazakarlık ve devrim iki zıt kavramdır .Toplum gelenekten geleni gerekli ve doğalsa zaten muhafaza eder.Ediyorda ötesi arayış insanlık var oldukça devam edecek bir kültürel evrime bizleri mecbur bırakıyor.Devrimci bir görüş arayışını tamamlamış olamaz.Daima yeni olgularda bir şeyler arar. Süreç devam eder.
Birey yanılgılarını içsel olarak yaşıyor.çogumuz ruhumuzun varlığını idrak eder görünsekte içten içe maddeci bir varsalada yakın görünüyoruz.Burda bedenimizin konumu geçkenligi (ölüm ) içimizdeki benin olası durumu (ruh ) çoğumuzun beynini kurcalıyor. Dogrusu fani olduğumuz kesinde bu fâniliğin yeni bir başlangıcamı bizi götüreceği varsayımı inançlara kapı açıyor.Öyle görünüyorki yaşam var olduğu müddetçe herşey olasılık dahilinde önümüzde duruyor.
Alıştıgımız kalıpların doğru olduğunu düşünür olamayacağı varsalını görmezden geliriz.Bize verilen suyu içmek zorundayız ! Halbuki beyin daha özgürleşebilmek için daha berrak sularda ıslanmak istiyor.Kalıpların ötesinde olmak istiyor.Kendi çiçeklerini kendi bahçesinde büyütmek istiyor. Toplumların çoğu bu arayışa yol açmak şöyle dursun bunu baskılamayı varlık sebebi görüyor. Geçmişin hazeranları özsel kültürüde zehirlemekten geri durmuyor. Arayışa musade etmiyor.
Her sabah düşünüyorumki tanrı bana bugünü hediye etti.Şartlar ne olursa olsun yaşamama fırsat verdi. Bir siyah zeytinin lezzetine ulaşmamı nasipledi. Her sabah güneş günümü aydınlatıyor.Bazı günler bulutların ardında saklanır olsada onun orda olduğunu bilmek bana yetiyor. !
Yaşam daim bir devinim içinde sabit olmayan bir yaşamın içindeyiz .Bilmeliyizki her yenigün bize yeni şanslar getirir.Yaşam asla hep yetmezlik içinde olmaz yeterki gerektiği yerde bizden beklediği performansı gösterelim.
Yıllar evvel lisede okurken elektirik atelyesinde devreler yapardık.Devreler elektigin yasalarına uyum sagldımı elektigin varlığını bir zilin çalışmasında bir ampülün yanmasında gözlemleye biliyorduk Yıllar sonra fark ettimki hayatında bir düzeneği var ve biz o düzeneği çok fazla değiştiremiyoruz. Burdaki değiştirilemez kavramını doğal yaşam algısı olarak düşünelim .Siyasi yapıları kast etmediğimi anlamış olmalısınız !
Konuşmak güzel bir şey ama karekter olarak beyninizin dolu olmasını gerektiriyor.Yoksa papağan misali aynı sözcüklerin kıskacında ömrümüzü tüketmiş oluruz. Güncel konuşmalar algılar bedenimizin bize yüklediği röller hepsi bizim toplumsal izdüşümümüzün mayasını oluştura dursun biz kendimizi tanımanın uğraşından bile kaçınıyoruz.Ben neyim ne istiyorum .Ailem bana ne veriyor benden ne istiyor.Kendi yaşamıma ne derece hakimligim var. Uslu birey sakin insan olgun bir benlik benim içsel yapımdaki çatışkılarımı dizginleye biliyormu. Açıkcası hayatıma sahip miyim .Ölüm beni bulsa gözleri açıkmı gideceğim .Dünyaya doymamış dünyayı anlamamış.Başkaları için yaşamış bir zavallı. !
Tanrı evreni yarattı idrak edemeyeceğimiz bir büyüklükte sonsuzluğa hikmetti. Bizlere bir yaşam kullanma kılavuzu gönderdi ! Göndermesseydi ne olurdu ! Tanrı kendine bizi nasıl kullaştıracaktı fıtratta olanı şüphesiz insan denen varlık aramaya devam edecekti . Tanrının nizamı bizim için bir pusula olduğuna göre çatışkı nerde başlıyor.Kutsal kitaplar niçin çağın gerisinde kalıyor gibi bir hava oluşuyor . Kabul edelimki Tanrısız yapamıyoruz heleki ölüm gerçeğinde Tanrıyı ve onun nizamını görmezden gelme aymazlığına neyseki çoğul bir küme olarak düşmüyoruz.Tüm dinlerin kaynağında tanrının nizamının olduğunu kabul ediyor Çogulumuz ona göre yaşamımıza yön vermeye çalışırken ne oluyorda dinci yapı dinin önüne geçebiliyor.Çag suçlu ve günahkar görülebiliyor !
Biz Müslümanlar kendi kılavuzumuz olan kutsal kitabımızın yönergesinde ‘oku ‘ diyen bir inancın mensupları olduğumuza göre okumak araştırmak ve sorgulamanın imanımıza katkı verdiğini bilmenin rahatlığı içindeyiz. Evet dünyavi yaşamın içindeyiz ve yaşamı sadece meteryal bir kalıpta götürme şansına yaradılış olarak sahip değiliz. Din yaşama katkı verir öz kaynak kutsalımız bize bu şansı veriyor.Problem bağnazlığın bu gerçeği örtüp kendi çarklarının dönebilmesi için dini kullanmanın yanılgısında başlıyor. Ne yapalım yobaz suliyetler karanlıklarını boca ediyor diye inancı öteleyecek değiliz.Herkesin dini kendine. Aklı öne çıkartmak bizi tanrıya götürür.Tanrıda bize düşünmeyi öğrenmeyi emrettiğine göre büyütecek huysuzlanacak bir gafletin içinde olmanın anlamı yok .
Uzun zaman önce hüzünlü bir aralık günü duktal hücrelerin isyanına boyun egen ablamın ölümüne şahitlik etmiştim.Alanyadaki bahçe katı dairede duvarlar o ve ben yanlızdık. Gözlerimin önünde sakince göçtü gitti.Bu durum ölümle karşılaştığım ikinci durum ailede üçüncü kayıptı.Babam şirin usta vefat ettiğinde Ankara memurluğun ilk günlerindeydim.Geldigimde bir toprak parçası karşıladı beni.Babamı birkaç arkadaşı toprağa vermişti. Sonrası annemin ölümü.Benim geçmişle bağlarımı kopartan ablamın ölümü olmuştur. Bu ölümden üçyıl sonra büyük abimin vefatını öğrendim.Onuda buralarda gömütlüğe misafir ettik. Bir kabristanı ziyaret ettiğinizde ruhunuz sakinler dünya meşakesinin anlamsızlığını anlamış olursunuz. Sokakta gördüğünüz tüm varlıkların ölümle nişanlı olduklarını kaç kez söylemiş olduk. Ölüm var yarın yok.
Kültür yoğunluğuna ulaşmanın en etkin yolarından birininde gezmek dolaşmak olduğu ifade edilir ! Dogrudur gezmenin faydası vardır ! Ama bu birazda gezerken nereleri gezdiğiniz ne gördügünüzlede ilgili bir durumdur. Farz edelimki çoğumuzda olduğu gibi ekonomik koşullar sizi yaşadığınız beldeye mahkum etti.Ne yapabilirsiniz ! Tabiki okumak öyle binlerce kitap okumaktan söz etmiyorum şöyle okkalı birkaç klasiği içimize sindirmişsek önümüzü görebiliriz diye düşünelim. Esmer bakışlı kadın gibidir kitap sizi kendine çeker.Onda fahişelikte vardır bilgelikte .
Özgürlükçü bir hayat nasıl yaşanır.Önce kafamızı dogmalardan temizlemeliyiz ! Burda dogma sözcüğünü inançlarla karşıtırmazsak iyi olacak .İnançsız olmuyor ! Burda anlatılmak istemen varsayımların ruhumuza dikta edilmesi.Bırakalım ruh kendi yolunu kendi çizsin.
Kırmızı gülleri düşlerim şöyle bir şehrin kenar mahalesinde yol kenarında kışları karlar yağıyor.Kapıda bir köpeğimiz olsun ismini fındık koyalım . Karda siyah benekli kuşlar konsun ağaçlarına sokağın.Akşamları perdelerini örtmeyelim odanın .Yıldızlar bize baksın ısıtalım yıldızları üşümesinler.
Karanlık fikirli insan kılıklılardan oldum olası nefret etmişmidir.Aslında nefret kibir ve kin insan ruhunun üç ana zehiridir. Ama ne yapalım zehirlerede karışabiliyoruz. Asalak böcekler daim rezaletlerine bir gerekçe görürler. Bu durum ahlak değerlerine sırt dönmüş birinin ahlaktan söz etmesi gibi anlamsız olsada karşımıza çıkan davranış şekli çoğunluk böyle oluyor. Dünya için söylenecek tek söz var rezillk diz boyu .
İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne!!..
İşte asıl cinayet bu! Utanılacak bir cinayet...
Evlerine, sosyal statülerine, paralarına hiçbir zarar gelmesin diye garip insanları harcıyorlar!…
*Halkın ruhunu kurutuyorlar ve hiçbir şey anlamaz hale getiriyorlar...”
Maksim Gorki.
Bir ülkede insanların ruhu kanıyorsa o ülke yorgun insanlar ülkesidir.
Gün kutlamayı çok benimsemem kapitalizimin sömürü aparatı olarak görürüm.Ama bazı günlere kayıtsız kalınamıyor .Anneler günü ,Babalar günü ,Kız çocukları günü .İki evladı bir torunu kız olan bir erkek olarak yaşamın odağında kız çocuklarını görürüz.
‘Bazı kadınların limanı yoktur.
Bazıları sadece özgürlükten yaratılmıştır.
Ve bazı kadınlar haritasızdır.
Çünkü hiçbir atlasa sığmayacak kadar sınırsızdır..”
Che Guevara
Kadının özgür olmadığı bir toplumda kimse özgürlkten söz etme hakkını kendinde bulamaz.
Çevremizde aklı başında gördüğümüz bir çok insanın içlerinde hezeranlar taşıdığını delliklerinin sınırları zorlayacağını çok geç anlıyoruz.Olay ortaya çıkıncada ‘ bundan hiç beklemezdim ‘ sözcükleri ağızımdan dökülüyor. Kabul edelimki delilik tohumları akıl tohumlarının toprağında gizlenir.Beynimiz bize iyi şeyler yaptırıyorsa şartlar ve ortam oluşursa kötü denilen bir çok olayın baş müdavimi olabiliriz.Cinsel dürtülerin azgınlaşması .Mal para hırsı . Siyasal tercihlerin taşıp despot arayışlara yönelmesi bir insan ruhunu kuzusal sevimliğinden çıkarıp pek ala tilki kurnazlığıyla çakal puştlugunun rotasına saokabilir.Gelin biz kurt olmanın duruşunu sergileyelim.
Hepimizin şuan yanımızda olamazsalarda bir ailesi var. Bizleri yaşama tututnduran onlar oluyor.Aileninde temel karekterlerinin başında kadınlarımız geliyor.Heleki annelerimiz.Bir annenin erken kayıbı hayatın kayıbıdır.Aynı olgu baba içinde düşünülebilsede anne farklıdır. Gerçek özgürlük hoş kolulu çiçeklerin yetiştiği bahçelerde gizlidir.Aile denilen bahçesininde en içten can alıcı kokusunu ana verir.
Kabul ediyorum aile önemlidir .Ailenin önemseli daha evvelde sözcüklerime konu olduğu gibi kapitalist düzende bireyi yorgunlaştırada biliyor. herşeyin birbirine karşıt bir içselligi var.
Törede böyle bir şey yoktu .Kimsenin namusuna bakılmazdı.Ar damarı çatlamış her şeyi mubah gören dalevereci bir zamanın içinde olsakta özüne kaypak gelen davranışları ruhunda beslemenin aymazlığı olamazdı. Ama öyle olmadı kısık konuşmalı ruhunun feri sönmüş zavallı ruhunu tüm günahların içine boca etti.Zaman bunu istiyordu çünkü.
Günümüz iletişim araçları internet (bilgi oto yolu ) üzerinden gerçekleşiyor .İnternetin olduğu en ucra köşe büyük şehirlerin ana bulvarlarında size yer açıyor.Kalıpları zorluyor.Yaşanılandan farklı hayatları önünüze koyuyor. İçinizdeki eksiklikleri tamamlama cesaretini (yada yanılgısını) size veriyor ! Hepimizi farklı bir dünyanın içine çekiyor.Bu süreç bazen bizi düzlükte çoğu kez boşluğun içinde bırakıyor.
Nasılda kaçıyoruz gerçeklerin yılgın bakışlarından .Korkuların içinde dehlizler arıyoruz kendimize ne yerimizde duruyoruz nede ilerilerde kendimize bir ufuk çiziyoruz.Boşluktayız.Onun için yorgun insanlarıyız bu kadim ülkenin.Herşey orada başlıyor korkunun olduğu yerde içimizdeki ruhumuz kendi gölgesine saklanıyor.İyi çocukları oluyoruz yaşam denen bu alacalı bulacalı hikayenin.
Ayaklarım beni üniveriste hastanesinin koridorlarına götürürken içimdeki hüzünü anlatamam .Zamanı geri getirmek şu H bıloktaki pilastik sandalyelerinin üstünde ablacığımla oturup doktoru beklemeyi ne kadar isterdim. Patoloji yaporları kan değerleri kemo terapi odalaları ve umut !
Ama yok işte ölüm onu koynuna aldı kaskatı bedenini toprağa verdik. O hepimizi bırakıp genç sayılacak bir ömür dönencesinde toprağa yoldaş oldu .Artık hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı bizim için. Yaşama karşı oldukça mesafeli durmayı bize öğreten acılarımız oluyor.
Bilgiç insanlar itici oluyorlar .yayvan yayvan konuşmalı sünepe bakışları yitik insanlıkları ayaz bir kış sabahı gibi soğutuyor yüreklerini umudun.
Sonra terk edip kalabalıkları işçi mahalelerinin sıcaklığını heybeye koyup gidesi geliyor insanın ırak çok ırak şehirlere .
Çekip gitmek neysede geride bıraktıklarınız sizi terk etmiyor gittginiz yerde .Ben ülkenin dogusunda dicle kıyısındaki o kara bazal taşlı şehirde dogdugumda bırakıp gideceğimi nerden bilebilirdim.Çocuklugumun geçtiği sokağı hatırlama yetimi zaman geçtikçe kaybediyorum.Çocuklugumun arkadaşlarının isimlerini çoğunun unutmuş olmuşum.Alanya ölülerimi emanet ettiğim şehir.Benim için bir şeylerin ekssigi var sende . Hani memurluğuma başladığım ankara beni korur olmuştuda sen beni hep eksik bıraktın.Şöyle yüzyıllık bir kaldırımın yok senin Gölgesinde saklandığım bir kadim ağacın yok.Hani herşey benimle gelmiş gibi bu şehre. Hani Pazar kurulmuşta akşama dagılacamış gibi bir hissiyat veriyor ruhlarımıza.
Kendi mahkûmluğumuzu kendimiz yaratıyoruz.Sonrada birilerinin ruhumuzu özgürleşmesini bekliyoruz.Hayat denen yolculuğun kodlarını iyi çözememiş .Kendimizi meçhul bir karanlığa saklamış sonrada gök yüzünün yıldızlarının özgürlüğüne kıskanmışız.
Fikirlerde ağaçlar gibidir .Olgunlaşmayı bekler.yetişmek için iyi bir toprak ister .Yüregi düzgün insanların beyinlerinde pırıldar özgün fikirler. Unvanlı akedemisyenler unvansız ilmi pek becermezler çogusu kendilerine paye arıyor (derece –rutbe ) Buluyorlarda kaybettiklerinin farkına varamadan.
Omurgasız fikirlerin kucağındayız .Kırılgan ruhlarımızla yaşadığımızı sanıyoruz. oyuncakları elinden alınmış çocuklar gibiyiz.Baskın çileli bir zindanda umutsuz mahkumlarız artık. Hani aklınızdan geçiyordur .Bu ülke böylemi olmalıydı diye. Yada geniş düşünelim evren böylesi çatışkıları içinde niçin besliyor. Yaşama bakınca bilginin tökezlettiği ruhlara sahip olduğumuzu görüyoruz.Şu şöyle olmalıydı bu böyle olmalıydı . Siyasetin aktörleri toplumu çok iyi yönlendiriyorlar ortalığı düzlüyor .Tüm umutları uçurumun dibine kürerip .Ortalıgı temiz pak göstermeyi iyi beceriyorlar.Peki ama o şikayet ettiğimiz figürleri bizler öne çıkartmıyormuyuz. Yanılgılarına evet demiyormuyuz .Onları gücün tek hükümdarı yaparken aynı zamanda kendimizi köleleştirdiğimizin farkında degilmiyiz. Ortak aklı olgunlaştıracak mekanizmaları niçin kuramıyoruz . Çogumuz insancıl karekterimizi geçici menfaatlara mahkum etmeyi hatta ondan vaz geçmeyi sorun etmeyi bıraktık . Kapitalizm kendi oligarşısını kurmuşken insan ve birey olarak bizi ilkelleştirmekten kaçınmadı . Sorumsuzlaştık .
En derin acılar en espirili insanların ruhunda saklanır .Bilir orda ruhun kendine yuva olacağını.Yaşadıgı toplumuyla sorunsalı olan insanlar aslında sorunun kendi içlerinde ldugunu pek fark etmezler.Yarım yamalak sinsi bakışlı bir karanlığın içinde tükenip giderlerde kimselere söyliyemezler. Kendi toplumunun eleştirisel yönünü görmek başka bir durumdur.Tolumu küçümsemek başka bir durum.İkincisi kişinin felaketi oluyor !
Bir toplum hakkında fikir yürütebilmek için o toplumun ortak değerlerini bilmek o toplumun bir bireyi olarak anlamak o ülkenin devletinin yurttaşı olarak saygı göstermek zaruretini anlamalısınız.Bir ülkenin yurttaşı değilseniz o kültürün tüzel yapısında (devlet ) vatandaşlık bağıntınız yoksa o devleti ve kültürü eleştirmek küçümsemek ötelemek hakkınızın olduğunu düşünemezsiniz. Evrensel kültürü bilmek ve benimsemek farklı bir durum olabilir.Esas olan sizin kendi topraklarınızın kültürü ile barışık olmanızdır.O kültür çağın getirilerine zaten açık olacaktır.Günümüzde evrensel değerlerin ve çağın çizgisinin dışında kalmak mümkünlülügü olan bir durum degilidr. Burdada karşımıza denge unsuru yeniden çıkmış oluyor.
Bizim yaşlarda hayat torun sevgisinin yansımalarında anlamlaşıyor. En cömert sevgi torunların varlıgıyla anlamlaşıyor.Size görev yüklüyor ‘dede ‘ diye bir ses duymak .Ülkenin ve dünyanın daha iyi olması gerektiğini ruhunuza nakşediyor torunun yarınını düşünmek .
Dogada yaradılışlarından özsel farklar olsada (bedensel ) asılda kadınlar erkeklerden öncül varlıklardır.Çünkü üreme işlevinin baş mimarları kadınlardır.Ailenin temel taşının kadın olduğu gerçeginide görebiliyorsak kadının toplum ve insanlığın ana karargahı olduğunu anlamış oluruz.Bedensel olarak kadın ve erkekteki hormonların yapı ve düzeylerininde farklı olduğunu anlar görünüyorsak bedensel farklılıklarınıda kabul etmiş olmakla birlikte kültürel birliktelikte kadın ve erkeğin birbirini tamamladığını görmek durumundayız. Canlılar biyolojik yapılarının ötesinde toplumsal işlevleri ile değerlendirilmek durumundadır.Burda biz insan denen varlık için doğa hem bir kılavuz görevi görür aynı zamanda insanın işlevinde belirsizligide yansıtabilir .! Şüphesiz doga bizim için büyük bir ana kaynaktıkr.Yaşamın izdüşümüdür.İnsan denen varlığın doğadaki konumunu düşünücek olursak tabiki kültür oluşturan insanın sosyal yönünü doğayla bütüncemekte zorluklar yaşarız. Açıkcası insan doğanın bir parçası olsada bir üs çizgidedir. Dogadaki diğer canlılarla insanin varsalını yorumlamak eksik kalacaktır. İnsan denen varlık erkek yada dişi bütüncüldür. Doganın sınırlıda olsa hükümdarıdır !
Dogal olarak insan bedeninin çalışma düzenini anlamaya çalışmak beyin şunu yapıyor .Pankreas şunu üretiyor.Karaciger şöyle yapıyoru bilmeye gayretlenmek mantıklı olsada gereklimidir bilemiyorum.Bence bazı konuları ilgilileine bırakmalıyız. Birileri beynin ön lobu ne iş görüyor. Akcigerlerdeki sitatin fırtınası niçin oluyor.kovit aşıları kalbi vuruyormu tüm bunları bizim yerimize takip edenler anlamaya çalışanlar bundada başarılı olanlar olduğunu unutmayalım.Biz sosyal bir varlık olarak kendimizi tanımaya kendimize çizmeye çalıştığımız yolun etkenlerini anlamaya Bakalım.
Bazılarımız kendimizi farklı görüyoruz.Bir şeylerin kazanımını hayatın kazınımı olarak algılıyoruz.Tabiki yanılıyoruz.Bu bir yaşam yanılgısıdır.Kendini üst görmek . Sıradan insan olmanın olgunluğuna erişememek .Düz insan olmak aslında sizin kazanım sandığınız verilerinizden daha öte anlamlı bir duruştur.Düz olmak düzeyi getirir yamukluksa hiçliği . Şimdi şu fani dünyada yaşam bizi ölümle terbiye eder görünürken kendini üst görmenin bir rerzillik olmadığını söyliyebilirmiyiz ! Burda tek istisna biliginin giysisini taşıyanlar olurki .Onlardada bilgeliğin mütevaziliğini görmek isteriz.Kendine faydası olmayan bir bilgeliğin insana ve topluma faydasında şüphelerin eksiklerin olrtaya çıkmasından daha doğal ne olabilirki.
‘Kaderim buymuş benim alnımın yazısı böyle yazılmış !’ Çogumuz bu ve buna benzer sözcükleri ya duymuşuzdur yada kurmuşuzdur. Yaptıklarımız eger yazgıysa niçin soumlu tutuluyoruz. ! İşin birde bu yönü var. Kader olacakların tanrı tarafından bilinmesi durumuysa tanrının bilme gücünün olması onun tanrılık vasfının bir gereği olduğuna göre ve tanrı zamanın üstünde bir müktedir olarak kaderi bilmesi yada yazması şaşırılacak bir durum olmasa gerek.
Olacakların tanrı tarafından bilinmesi farklı bir durumdur .Olanların tüm sorumluluğunu tanrıya yüklemek farklı bir durum olur ! Tanrı insanı sorumlu tutmuştur. Çünkü insan denen varlığı özel olarak yaratmıştır.Ona akıl vermiştir. ve kullanacağı bir doğanın baş üstünü yapmıştır ! Durumu şöyle açıklamaya çalışalım iyi bir teknikle yapılmayan bir binanın çökmesi ,bir maden ocağında ortaya çıkan göçük patlama gibi çoğul ölümlere sebep olan ihmalkarlıklar acaba aklın kullanılmamasının bir sonucumu oluyor yoksa öyle olması tanrının iradesinemi bağlanıyor ! Kader (yazgı ) insanın iradesiyle tanrının iradesini karşı karşıyamı getiriyor.Böyle düşünmek afaki bir durum olur. Çünkü insan denen varlıkta kendine ve doğaya kesin egemen bir güç değildir.İradesi sınırlıdır. Ozaman kader için ne denilebilir.Birey kendi kaderini kendimi oluşturuyor.Evliliklerimiz işimiz yaşadığımız hayat bizim tercihlerimizmi yoksa mecburiyetimizmi oluyor.Kaderimizin bu süreçteki etkisi nerde başlıyor yada nerde bitiyor.Bazı şeyler gerçekten insanın yaradılışıylamı ilgili bir durum. Bir madencinin göçük altında ölümü,Bir diğerinin bir tirafik kazasında kayıbı .Bir başkasının akut bir hastalıkla yitişi kaderin bir sonucumu .Durumu daha netleştirelim yalılarda oturanla köhne konutlarda yokluk çekenler kaderin onlara uygun bulduğu çizginin yolcularımı .Yokluk sefaleti kaderle açıklıyabilirmiyiz. Mümkünmü !
Aklı kullanmak paylaşımcı olmak eşitcil bir hukuk düzenini toplumda var etmek kadere çalım atmakmı oluyor.Yoksa kadere katkı sunmakmı .Yaşam bir tuvaldır akılsa onun fırçası renklerini bilgi olarak düşünebilriz.
Yağmur ekim ayının son günlerini yaşarken şehri etkisi altına almış görünüyor. Yıllar evvel ankaradaki memurluğumun ilk günlerinde babam şirin ustayı kaybetigim kasvetli hüzünlerimdede bu şehirde yağmur yağardı.Yagmurun günlerce sürdüğü olurdu .Çocuklugumun geçtiği Diyarbakırdada kış günleri kar yağar o kar ayaza döner dar küçeler evlerin damından kürenen karların azizliğiyle günlerce kapanırdı . Teneke odun sobalarında ısınılır bazı evlerde kömür yakıldıgıda olurdu.Kömürün evlere kadar gelmesi zordur.Yüregi pak güneşe hasret emekçi ömürlerini törpülemiştir kömür ocakları . Emek maden ocaklarında onurlanır.
Birini seviyorsanız yanlış yapıyorsunuz demektir .Kan bağınız olanları sevmenizse farklı bir durum çünkü yakınlarımız sevgimiz için bir çaba içinde olmuyorlar. Emek harcanmadan sevgiye muhatap olmaksa büyük bir haksızlık oluyor. Evet sevgi çok önemlidir kutsaldır etrafa saçılmasına musade etmeyelim. Hak edene gösterelim. Yaşam sevmeyi başaran insanlar için bir gazap ocağıdır.Sevmek hüzünü besliyor !
Biran sözcüklerin olmadığı bir hayatımız olduğunu varsayalım .Elektirigin olmaması gibi yaşamımız felç olmazmı .Anlatmak istediğinizi yazıya dökemiyorsunuz kendinizi anlatamıyorsunuz.Olası duyguları şiirelere dökemiyorsunuz.Varlıgınıza dair hiçbir veri yok .
Düşünsenize rahat bir işiniz var. düzgün bir semtte oturduğunuz bir eviniz.Hoş sayılacak bir sitatünüz olmuş olsun ama siz mutsuzsunuz ! Ama bir şeylerin eksikliği var içinizde size çizilen kalıpların içinde daralıyorsunuz !
Bilmeyi istemediğimiz en önemli durum bizim yaşantımıza gıptayla bakan milyonların olabileceğidir. Sizin hayatınızda kanıksadığınız kazanımlarınız başkalarının büyük hayelleri olabiliyor.
Tüm içsel çatışkılarırımızı besleyen olgu doğal ve sevisel yaşamın dışında olmamızdan olsa gerek .İnsan denen varlık kendi varsalında kültürel taşlarını düzerken kendi içsel yanılgılarınıda ortamına getirmiş olacakki.Sinirceli kişilikler toplumun içselinde kendine yer buluyor.Birey larak kendimizi gözlemlersek sınırsız bir sahiplenme güdüsüne sahip olduğumuzu görürüz. Evimiz olsun arabamız olsun gezelim tozalım yiyip içelim ve tüm bunları zevk amaçlı yapalım. İnsanın bu duyguları hissetmesi istemesi sınırsız olunca toplumda bir gerilimin olamamsı kaçınılmaz bir sonuç oluyor.Sınıfsal çatışkı telore edilir durumdan imrenilen ordanda gıpta edilen sonuçta nefret edilen kümelerin ortaya çıkmasına neden oluyor.Ne oluyorda toplum kendi içinde böylesi çatışkılara ortam hazırlıyor.Biliyoruzki bireyin temel gereksinmeleri vardır.Ogereksinmelere ulşamak istemeside yaradılışının bir sonucudur.Burda problem toplumun bileşenlerinin eşit bir zeminde bulunamamış olması yatar görünüyor.Düzen birilerine şatavat birilerine (çoğunluğa ) sefalet sunuyor. Çagdaş demikratik katılımca yapılarda bu durumun tersine dönmesinin umudunu taşımak istiyoruz. Ekmege kolayca ulaşılan yaşamı kolaylaştıran bir dünya düzeni insanlık için ütopya olmamalı diye düşünmeli çabaları bu yönergede geliştirmeliyiz.
Ekim ayındayız toprak tohumla buluşur bu aylarda umut yeniden yeşerir insan yüreklerinde.Bir akşam üstü toprak damlı evin sokağında bir kadın beklenir üzerinde hardal rengi bir pardüsösü olan. Gök yüzü laciverte bürünmemişken memleket özlenmemişken umut tükenmemişken.
Deri koltuğuna şöyle bir gömüldü .Kendisinin çok önemli bir zatı muhterem olduğunu rüyada görse inanmazdı.Ama öyle diyorlardı beyefendi olmuştu .Çokça yetkilere sahipti yolda giderken yemek yerken bir yerde otururken bilenler saygılarını sunuyorlardı.Her daim konuşacak fikir verecek kıvrak bir zekasının olduğuna mutlak inana dursun. Artık eski arkadaşlarına selam bile vermez olmuştu. Birgün bu şaşaalı hayatın bitebileceğini düşünemedi. Aylar yıllar öylece geçiyordu .Toplumsal bir olayda sosyal medyadan tivitlerr atıyor .Üzüntülerini arzı endam ediyordu. Miliyetçi yutsever duygularını alman malı otomobillere binerken pek aklında tutamaz olacakki makam arabasına toz kondurmuyor hergün yıkanması talimatı veriyordu.Peki ama kirlenen ruhları kime yıkatacaktık .İçimizdeki eğonun firenine nasıl basmayı becerecektik. Devrimci ruhumuzla ülkücü inancımızın bileşkesinde neyin yoldaşlığına soyunup .Kimin bahçesinde bag bozumlarında üzüm devşirecektik.Yoksa ömür hep yalan dolan dikenlerin arasında kanayan yüreklerlemi devam edecekti.
Kapital Cehalet : Günümüzde bu terime dağarcığımızda rahatlıkla yer açabiliriz ! Nedir kapital cehalet aslında birey yanlışları biliyor çatışkıları görüyor ama yapının kendisini besledigini cebini doldurdugunu kendisinin hiçliğini yok edip önemli birey sınıfına soktuğunu görüyor.ve yapıyı (düzen ) alkışlıyor.Yanlış yanında olmak ona paye veriyor. Durum böyle oluncada birilerinin sitemin aktörlerinin yandaşı olmasıda doğal oluyor. Birde şöyle bir durum var azda olsa yapıyı doğru olarak kabullenen bir küme varki .Onlar durumun doğal ve olması gereken düzeye sahip olduğunu düşünüyor.İşin ilginci mevcut düzenin çarklarında en çok ezilenler düzeni en çok savunur görünüyorlar. Kapital cehaletin rüzgarına kapılanlar kendilerine makam sitatü dolayısyla finans oluşturunca yapıyı savunma onun bir parçası olma gücün ve otoritenin bağnazlığına alkış tutma becerisinde geride kalamıyorlar. Birey özgürleştikçe bu hastalıklı yapının yerini demikratik sosyal hukuk zemininde olgunlaşacağına dair umut devam edecektir diye düşünülebilir. Kapital cehalet yerini toplumsal bilincin etkenliğine bırakabilir.Bu sürece çagdaşlama diyebiliriz.
Cumhuriyet halkın egemenliği olarak önemsenir.Halk egemenliği katılımcı yapıyal olgunlaşır demikrasiyi oluşturur .Demikrasi ifade özgürlüğünün hukuk zemininde kullanılmasına esas teşkil eder. Hukukta yetkiler sınırlıdır ve yasalardan güç alır. Doga yasalarının değişmezliği vardır daha iyiyye ve güzele evrimlenmesi çizgisinde toplum yasaları değişebilir.Bu değişim çağın getirilerinden beslenemedikçe içsel bir çatışkıyıda topluma baskınlıya bilir. Gerçek doğru gereklilik toplumların ortak paydalarına egemen olmak durumundadır.Bunun içinde çagulcu ve katılımcı karekter öncülüğünden vazgeçmemelidir.!
Oldukça yorgun bir ömrün sahipleri olarak bizi yoran bir ülkenin evlatlarıyız. Arayışlarımız bizi düzlüğe çıkaramıyor. Böyle oluncada dünyavi yaşamdan vaz geçer oluyoruz.
Kimbilir önümüzdeki onyıllarda insan ömrü belkide çimdikinden çok daha uzun olacak .Hücresel hastalıklar ani kardiyolojik rahatsızlıklar ölüm için sebep oluşturamayacak .İlerde bilgiye daha çabuk ve kolay ulaşacağız.Yaşam tüm insanların ruhlarında huzuru kalaylaştıracak . Yada şöyle olacak şimdi biz kalıplara sokan bir çok yanılgı yerini gerçekliğe bırakıp içsel çatışkılarımıza bir son verecek . Ömürce birşeylerin peşinde koşanlar koştukları önemsedikleri ne varsa anlamsızlığını görecek .
Tanrı (Allah ) bizleri esirgesin .Buna ihtiyacımız var. Yorgunuz ve ihtiyaç sahibiyiz. Mutlak gücün iradesinde ölüm karşısında çaresiziz. İnsan denen canlı ölüm gerçeğinde tanrısının hikmetini bulabilir . İnanç iyidir gereklidir.Çatışkı inançta değil.İnanç yolculuğunda ortaya çıkan yanılgalar olsa gerek. Din adına ortada olanlar Dinin özselinden öylesine ıraklarki yanılgıları dinin yanılgısı olarak yorumlanınca inanç ve din hak etmediği bir düzeye düşürülüyor. Çag dini red etmiyor dinin siyasallaşmasında problem görüyor. Din gereklidir ruhlarımız olgunlaştırıyor..Aynı zamanda din siyasallaşarak toplumsal baskıncayada katkı verebiliyor.Bunu dinin eksiği olarak görmek gerçekçi olmayacaktır.
Dünyavi yaşamın bir etkencesi olarak din yaşamın bir gerekseli olarak hepimizi etkiliyor ve etkileyecektir. İşin doğasında bu realiteyi görmek durumundayız.
Kırılgan arayışlar yüreğinizi yaralar .Birgün göçer kervanların karanlığında yitikliğinizi anlarsınız. Ne geriye dönüş mümkündür yada ileride size açan bir çiçeğiniz olacaktır.
Aslında biz senle çok iyi arkadaş olabilirdik .Gittik evlendik. Sen bana yüreğinde yer vermedin biliyorum. Çocuktun ana kuzusu ‘ Benim anam çok akıllı derdinde ‘ Başka bir şey demezdin.Sen beni sevdinmi bilmiyorumda alıştın deli dolu yüreğimin fırtınalarına korkuttun beni .Sindirdin kara bir kışta kar taneleri gibi beyaz sabah ayazları gibi sıcaktın bana .Sen pek anlamadın bende anlatamadım içimdeki yerini. Hep kış geldi baharımıza yapraklar hep ayazda ağladı .Anlamadın.
Us bizim yaşam rotamız şüphesiz.İnancın kaynaklarını anlamaya çalışırkende us bizim ana güvencemiz. Aklın bizi farklılaştırdığını zaten biliyoruz bu süreç bizim yaşamımızın ana kılavuzu oluyor.İnsan denen varlık akıl ipine sarılmadıkça onu yeterince kullanmamadıkça şüpheler yanılgılar ortaya çıkıyor.
Her insanın bir bilge yanı vardır hayat insana bu şansı verir. En vasat görünen bir insan en olgun sözcükleri ruhlara misafir edebilir. Yeterki siz beyninizin bir odasını yeniliğe ulaşmak için boş bırakın .Beyni çöplerle doldurmayın.Ruhlardaki cevher gelir sizi bulur.
Ah kara talihim diye düşündü olacak işmiydi sürülerce ayyaş rezil cinsi sapık ortalarda dolaşsın sağlıkları kelebekleri dahi kıskandırsın sen kalk en çetrefilli hücresel hastalığa muzdarip ol. O kan değerlerinin patoloji tahlillerinin beyaz önlüklü hekimlerin gölgesinde ne kadar süreceği belli olmayan bir ömrün mücadelesini yap. PET çekimleri tam kan sayımları üst batın ultrasonu sedim değerlerinin yüksekliği ! Bunların sağlıklı bir insan için hiçbir değeri olamayan konular oldugunu biliyordu .Gözleriniz görüyorsa onun kıymetini bilmelisiniz.Kulaklarınız duyabiliyorsa mutlu olmayı becerebilmelisiniz. Kalbiniz sizi yormuyorsa şanslısınızdır. Ama tüm bunlar ‘ önce sağlık ‘ demiş olsakta sonralarının eksikliğini önemsetmiyor.İyi bir evde oturmak istiyorsunuz .Kaliteli arkadaşlarınız olsun .Düzgün insanlarla yaşamı paylaşmayı becermek .İhtiyaçlara kolayca ulaşmak düşündüğünü söyliyebileceginiz bir özgürlüğünüz olsun istiyorsunuz.Kimsenin sizi yargılamadığı kendi doğrularını size buyurmadığı çağdaş bir dünyanın onurlu bir bireyi olmak istiyorsunuz. O zaman çaba sarfedelim.Tohumlar ekelim başakları büyüsün tohumların ışıldasın güneş ışıklarında umut. Yaşamak bir avuç su gibi akıcı olsun.
Devrimci bir görüş aynı zamanda muhafazakar olma şansını bulamaz. Sorgulayıcı yönü öne çıkar.Birde şöyle bir durum var devrimci bir görüş ülküsü olan bir görüştür. Dogal sevisel eşitcil bir karekteri zaten benimsemiştir.Devrimci anarşist değildir önüne gelen ne varsa yıkan bir düşüncenin esiri değildir. Yaşama katkı veren bir değer geçmişten geliyorsa onu ileri götürür.Ama açıkça ifade edelimki ilerlemeyen bir birey toplumu ilerletemez. Ülküsüne ulaşamaz .Bizler geçmişin kazanımlarını red edemeyiz.Yapmak istediğimiz o kazanımları zamanla barışık kılmak bu süreçte muhafazakar olamayız. Bize ulaşanı bizim yaşam içselimizde arındırmak gerçekçi bir amaç olarak bize yol gösterir.
Özlüyoruz ama bunu söylemekten çekiniyoruz .Yüregimizin göz yaşlarını saklamakla ömür geçirtiyoruz.
Çok uğraşırsınız bir yere ait olmak için .Ama olamazsınız içinizde bir yerlerde kırık bir cam vardır acıtır ruhunuzu .Bir göç hikayesinin geri kalanıdır yaşadıklarınız.Tesbih taneleri gibi ölüleriniz dağılmıştır şehrin gömütlüklerine. Esmer bir umut sarmıştır acısını yufka ekmek yüreğinize. Yarin gözlerine bakarsınızda anlamı olmaz bu bakışların acılarda. Yitik ömürlerden ardıl bir hikayedir gidişiniz. Hiç durmadıki zaten o ela gözlerin gerisindeki ateş .Siz çok üşüdünüzde yandınız.
Bu memleket hepimizin kediler kuşlar çakıl taşları dağlar nehirler yüreği yorgun kadınlar esmer bakışlı yitik ömürlü erkekler biliyoruzki biz hepimiziz.
Bu memleket yorgun insanların omuzlarındaki umut .Yırtık ayakkabılı çocukların gülüşleri çelimsiz vücutlu kadınların doğurganlıklarında puslu hayat .Maden ocaklarında işçi avuçları. Gecenin en mahrem yaşanası umutlarında. Kırmızı boyalı bir arabada geçip giden zamanın yolcuları bu memleket için ölen insanları hikayenin .Aradıgımız bir avuç mutluluk bir yufka ekmeğe sarılı çökelek .Bir yörük çadırında kaynayan keçi sütü. Hayata dair ekinler ekmek toprağa. Özgürlük insanca yaşamak olmalı .Avuçları emek olmalı sevginin .
Dışarda rüzgar var sindirilmiş ruhlarımıza eylemselligi hatırlatıyor. Uçsuz hayallerim var benim .Memleketten yana . İkimiz bir kavganın içindeyizde anlamıyorsun.Bende anlatamıyorum sözcüklerimin çaresizliğini. Rezil bir cehaleti besliyor ayak bastığımız sokaklar .Kimiz neyiz bilmiyoruz aslında. Sonra dağlara kılıç çekiyor ruhumuz. O kedilerin özgür yaşadığı sokaklarda biz korkuyoruz yaşamaya .Şehirlerimiz istila edilmiş biliyorum .Ruhlarımızda öyle. Bazen düşünür insan bu hayatı niye kabullendim diye. Sonra anlar çaresizligi. Geyikli gecede anlatır hikayesini şair umudun.Ankara olurum biran sende ankara olursun .Her şey ankara olur .Cebecide başlatırsın hikayesini gençliğinin .Devrimler geçer tümen tümen ruhunun kışlasında. Sonra tombul memeli fahişe bir yalan kandırır hayellerini. ‘Bu dünyada en çok babamı sevdim ‘ der şair .Haklıdırda ama biliyorum bu dünyada çok şeyi sevdik biz. Anlamadık gidişlerini Ölümü tanıtmadılar bize biz tanıdık ölümü .Garip gömütlüklerinde şehirlerin yanlızlıklara gömüldük.
Bazen insan yalnız kalmak istiyor .Bulaşıklar bir tarafta çoraplar bir tarafta koltuklar Çamaşırlar ipte asılı kalsın istiyor.Bazen siyah kara kaşlarının üstünde sarı saçlı bir umut olsun istiyor şimdiki zaman. Konuşulmayanları konuşmaya cesaret buluyor yürek. Bazen özgürleş diyor gece karanlığıma sığınıp .Yinede insan sabah olsun güneş doğsun sen gelesin istiyor.
Bagırıp çağıran insanlardan korkmayın onlar gök gürültüsü gibidirler içlerindeki sevgi yağmurlarının
Çevrenize baktığınızda görmüşsünüzdür asalak hak yeyici tipler daha bir cüretkar oluyorlar .Saga sola çataşmak kendileri için öncül bir gereklilik oluyor.Ruhlarındaki kirli rezil karanlığın içinde böyle saklanacaklarını düşünüyor bunu gerekli görüyorlar. İnsan denen varlık yaşamın sonsuz olmadığını görmezden geliyor.Aksi bir sonuçta böylesi ilkel ve rezil bir karakteri nasıl taşıyabilirlerdi .!
Türkçe bir sözcük söyle bana bende seni anlamanın mutluluğunu tadayım. Olurmu.Bir hikaye olalım sözcüklerden noktası konmamış türküleri untulmamış acıları tükenmemiş bir hayatın izdüşümü olsun.
Çok teşekkür ederim bana inancı tanıttığın için.Gökyüzünün yıldızlarının bir yaradanı olduğunu düşünebilmemi sağladığın için !
Sorgulattıgın için yaşamımı .Bilemedigim şeyleri ‘ bilmiyorum’ demeyi söyleme cesaretini bana aşıladığın için.Hepimiz aslında bizler olarak ailenin ve toplumun uygun gördüğü kalıplarda yetiştik. Bir başka seçeneği düşündürtmeyi kimse bize aşılamadı. Hepimiz ailesinden gördüğünün ötesine geçemedi. !
Mutvakta patlıcanları dogruyan eşime küp şeklinde doğramasını bir kaç kes söyledim gerekçemde daha kolay tüketebileceğimiz olmuştu. Oysa yine dikdörtgen doğramaya devam etti .’ Anam böyle dograr ‘ diye net tavır koydu .Her zaman yaptığında keyiflendiği toz tarhana içinde aynı durumu gözlemledim.! Eşimin bu davranışı aslında çoğumuzun ortak paydası oluyor ailede gördüğüne devam etmek .! Kendin olamamak .Yakut taşlı küpelerin kulak memesindeki yoldaşlığı gibi .Geçmişin köhne hanlarında yolcu kalmak .
Alanya dinek gömütlüğünde yıllar önce toprağa vermek zorunda kaldığım anamla babamın kabirlerinin başındayım .Dışarda hayatın akışı devam ediyor.Ben gömütlüğün selvi ağaçlarının dibinde bir hiç gibiyim. Ruhlarının buralarda bir yerde olduğunu düşündüğüm anamla babam için kurandan bilebildiğim ayetleri okuyorum .’Fatiha ve İhlas süreleri ) umuyorumki olasılıkla ruhları bu umutcul iletişimimin farkına varacaklar. Belki selamlaşacak ruhlarımız birşeyler olacak görmekte zorlandığımız anlamakta yetersiz kaldığımız.
Yirminci yüzyıl yerini yirmibirinciye bırakırken ülkede bir karşı devrim kıpırtılarına şahit oluyoruz. Çagın en seçkin devletlerinden biri olma şansına sahip üstelik bu şansı milli kurtuluş savaşıyla var olduğu geçmişinin parlak mücadelesinden alan ülke nedense arap din karmaşasında seküler yapıdan hızla uzaklaştırılma yanılgısını yaşamaya başladı . Ülkenin ana karekteri olan türk devrimleri aşındılmaya önder karalanmaya ilkel anti demikratik bir siyasal yapı ülkeye oturtulması çabasında uğraş verilir oldu .
Biliyoruzki türk devleti olarak milli bir devletiz bu millik kavramı kültürel birlikteliğin özsel gerekçesi olarak kabul gören bir sonuç olarak karşımıza çıkar .Anadolu türkleri olarak içselligimizde önemli kültürleri barındırır bu kültürlerin katkısını görmüş oluruz.Anadolu topraklarındaki devletimizin işlevliğinin tüm kültürlerin türklük kavramında homojenleştiğini biliyoruz. Emperyalizimin tüm oyunlarınıa karşı esas olarak devletin temel işlevinde demikrasinin hukuğun katılımcılııgın olması gerektiğinin farkındalığını olura döndermenin arayışı içindeyiz.Türk demikrasi tarihindede yapılmaya çalışan bu olmaldır diye düşünebiliriz.
Siyasi görüşler partiler devlet otoritesi yetkinin paylaşılması sınıfsal farklılıkların demikrasi içinde emekten çoğuldan yana katılımcı bir siyasal yapıda olgunlaştırlması ana amaç olarak önümüzde durduğunu görmek durumundayız.Bu süreç yurttaşların bireysel kültürel olgunluğunun yansımasıylada ilgili bir durumdur. Toplumların karizmatik liderleri tarih boyunca vardır olmalıdırda ama günümüzde dünyayı tozpembe yapacak tüm sorunları ortadan kaldıracak bir pergamber beklemek biad edilecek bir şahsiyet aramak sağlıklı bir düşünce olmayacaktır .Toplum ortak paydada katılımcı mekanizmaların devlet yapısında oluşturulmasıyla çağdaşlaşmış oluyor. Ülkelerin yolculuğunda özgürleşme bilim ve katılımcılık esas olarak devlet mekanizmasının ana karekteri olarak içselleştirlmedikçe yanılgıların bizleri geriye götürdüğünü toplumu ekonomik kültürel baskın bir yetmezligie sürüklediğini Ülkenin kazanımlarının her alanda aşındırıldığı yorgun insanlar ülkesi olarak çaresizliştigimizi görmek bunu anlamak bulunduğumuz yaşamın zorlaştırıldığını bilmek aydınlanmanın bir gereği olarak yanılgının karşıtında olmayı zorunlu kıldığını görmek durumundayız. Çagdaş medeniyet seviyesi bir ülke için ana hedef olmalıdır.Geçmişe özlem duygusaldır yaşamsa rasyonel .!
Hoş endamlı kadınlar geçiyor sokaktan .Bazıları rahatlıklarından olacakki pantolon benzeri giysiler giyiyorlar. Arasıra hoş entariler cilveli eteklerle barışık hanımlarıda görüyoruz.Çogulu kendinden emin kültürel olgunluguna erişmiş kadınlar Degişik mesleklerle haşır neşir olmuşlar pankreasın yerini bilenden tututunda elektirigin om kanuna vakıf eğitimli kadınlar. Bir kesimde ekmeğini kazanmanın olgunluğunda mavi önlükleri ile otellerde çalışıyorlar Kadınlarımız yaşamın içindeler. Bu hoş bir durum. Sorguluyorlar fikir beyan ediyorlar. Toplumun ana dinamiği olarak hepimizi özgürleştiriyorlar. Kadınların özgür olmadığı bir toplumda tüm ülkenin karanlığa mahkumlaştıgını rahatlıkla söyliyebiliriz. Türk kadını geçmişin asaletini ruhunda taşıyarak büyük Atatürkün kazanımlarına sıkı sıkıya sahip olmanın bilincini yaşıyor.Umutlanmaya devam .!
Tüm düzenin güçlüler için kurulduğu bir toplumda huzurlu olmayı beklemek büyük bir gaflet oluyor. Üst böcekler alttaki karıncaların yaşama hakkını ellerinden alıyor.Bu rezil dünyanın en büyük hendikapı emeğiyle geçinenlerin horlandığı asalak takımın alkışlandığı bir karanlığı aydınlık gibi göstermesi oluyor.
Ömrüm üzerindeki pisliklerle hıçınlaşan cehalaetten kaçmakla geçti yinede onlardan kurtulamadım . Köstebek gibiler emeği hakkı gaspetmeyi kendileri göreb bellemişler.
Bazen şöyle bir düşüncenin içinde olabiliriz .Bizler günümüz insanları gerçekten herşeye kolayındanmı sahiplenmek istiyoruz.Hayatın kolay bir bulvarda yürümek oldugunumu düşünüyoruz. Teknoloji kültürel gelişim yönetim karekteri her şey bizim içinmi pilanlanmış. İşin aslı biz bu dünyadan çok şey bekliyoruz böyle oluncada elimizdekiler bize yetmiyor bir şeyleri kazanabilmek içinse çabamız yetmiyor ! Çünkü doğanın dışına taşmışız bu nedenle bir serçenin ötüşünün bir kedinin oynaşının bir kartalın süzülüşünün anlamını bilmek istemiyoruz.Zannediyoruz-ki insan yaradılış şansımız bize cenneti yaşatacak .Dogrusu bu iş biraz zor gibi doymuyoruz doymamızıda istemeyen bir zümre tüm toplumlarda bir üst yapı oluşturmuş. Bir akşam keyfinde bir mekanda asgari ücret meblaını hesap olarak ödeyenlerle o hesap parasıyla aile geçindirmeye çalışanlar aynı gök yüzünün altında yaşadıklarını sanıyorlar . Böyle oluncada insan denen varlığın ölümcül halcesinde tanrıya kullaşmasından daha doğal ne olabilir. Bu dünyada bu kadar haksızlık böylesi eşitsizlikler ömrümüzü törpülerlen ruhlarımızın hüznünü inançtan başka ne hafifletebilirki. !
Uzaktan sevdiyseniz eger o size yakın olur.Usulca girer hayatınıza farkında bile olmazsınız.Sonra konuşursunuz onunla dev yanlızlıklarınızda o vardır artık.
Cumhuriyetin doksan dokuzuncu yılını kutluyoruz. Cumhuriyet bu ülkenin yurttaşlarına çok şeyler kazandırdı .Kulluktan birey olma saygın yurttaş olma yolunu açtı .Cumhuriyet Büyük önderin dediği gibi fikri hür vicdanı hür çağdaş insanlar yarattı . Yirmibirinci yüzyılın günümüzdeki diliminde Atatürk,ün kazanımları (devrimler ) anlamaktan aciz bir sorunlu yapıyıda gözlemler olduk . Modern Türk devletinin karekterini algılayamamış bir kitlenin varlıgınıda üzülerek gözlemliyoruz.Cumhuriyet fazilettir gerçeğini içine sindirememiş bir puslu zihniyetin azınlıktada olsa bu topraklarda var olduğunu görmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Bir yönetim şekli olarak Cumhuriyet halk yönetimidir. Halkın kendi kaderine karar verme mekanizmasının uygulanış şeklidir.Cumhuriyet : ulusun, egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi. Cumhuriyet; devlet ve hükümet başkanının halk tarafından belli bir süre için ve belirli yetkilerle seçildiği yönetim biçimidir.
Egemenlik hakkının sürekli olarak belirli bir aileye (monarşi) veya gruba (oligarşi) ait olduğu yönetim biçimlerine tepki olarak ortaya çıkan cumhuriyet, günümüzdeki devletlerin büyük çoğunluğunun uyguladığı yönetim şeklidir. Cumhuriyette egemenlik kayıtsız ve şartsız olarak belirli bir süre için halk tarafından seçilmiş temsilcileri vasıtasıyla yönetim erkinin etkenliği söz konusudur. Cumhuriyetin gelişmiş demikrasilerinde yönetim kadrosu meclise karşı sorumludur . Meclis halk tarafından seçilmiş üyelerce belirli bir süre için oluşturulur. Cumhuryetin ana karekteri Demikratik laik çağdaş hukuk devleti özselinde anlam kazanır. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk 29 ekim 1923 te Cumhuriyei ilan ederek türk ulusunu çağdaş yönetim kavramının içine katarak devrimci kimliğini öne çıkarmıştır. Hiç şüphesiz Türk milletine yakışan yönetim biçimi cumhuriyet olmuştur . Cumhuriyetin eşitcil demikratik laik özgürlükçü yolculuğu devam etmektedir. Çagdaş Cumhuriyet bu yolculuğunda Günümüz medeniyetinin saygın bir üyesi olma başarısına mutlaka ulaşacaktır. Ne mutlu türküm diyene .
Hayatlarımızın en büyük yanılgısı ani kararlarımız oluyor. Çogu kez elimizdekilerin kıymetini bilemiyoruz .Durumu anladığımızdaysa kaybettiklerimizin hüzünü yüreğimizi dağlıyor.
Özgürlük aradığımız sadece özgürlük ! Bunun için demikrasiyi bir araç olarak değil temel bir amaç olarak görebilmeyi içimize sindirmeliyiz.Demikrasi bizi istediğimiz yere ulaştıran sonrada terk edeceğimiz bir vagon değildir.
‘Bekliyorum ‘ Çogumuzun diline yoldaş olmuş bu sözün haklı bir yanı olabilirmi ! neyi niçin bekliyoruz beklenecek kadar bir ömre sahipmiyiz.Bekledigimizin kayıplarına beklememize sebep olanlar gerçekten degerlermi .Fedakarlıgımıza uygun bir karekteremi sahipler. Çogu kez yaptıklarımızın bir özveri olduğunu buna muhatap olanlar görmek istemezler. Çünkü onların menfaati içlerindeki haset buna şans vermez. Rezillklerini bizlerde görmek istemeyiz.Bu durum özellikle kan bagı olanlar arasında daha çok ortaya çıkıyor. Hak edilmeyen iligiye mazhar olurlar.Bu çoğumuz için bir büyük yanılgı olarak yaşamımızı törpüler.Ama budurumu nedense çoğumuz görmek istemeyiz. Bunun için beklemek çok büyük bir yanılgıdır.Adım atmak zamanında olalıdır.Çogu kez bu gün dahi geç olabilir. Beklemek alttan almak karşı tarafa cüretkarlık verir. Kendilerini üst görme ilkelliğine düşerler. Karanlıga düşmüş bir gafleti aydınlatmak mümkün olacak bir sonuç olmamaktadır. Zamanında yürümeyi başaramazsak sonrakilerin postalalrı altında ezilmeye mahkûmluğumuz kaçınılmaz olmaktadır. Degermi asalaklar için bir ömrü heba etmeye.Çevremize bir bakalım etraf hamam böcekleri ile dolu.Cehaletlerinin mızıkasını çalmakla meşgüller.
Yıllar evell büyük umutlarla ayak bastığım Alanya benim için vazgdeçilmez oldu Katlanılması zor bir sevgili gibi bu şehir. Bazen kaçıp gidesiniz geliyor sonra özlem kaçınılmaz oluyor.
Yüregim içinde neler saklıyorsun .Nelere özlem duyuyorsun .Göçer yolculuğunda hep hüzünlüsün biliyorum.
İnsan bedenin ana taşı hücre isyankarlaştımı ölüm öne geçer görünüyor.Bedenimizin bu isyankarcı eylemi bize bilimin yetmezliginide hatırlatmış oluyor. Bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında okyanusta damla gibi yada biraz fazlası !
Halsizlik yorgunluk ve isteksizliği saklanacak bir veri olmaktan çıkıp yaşamını etkiler olunca yaşadığı şehrin hastanesine muracat etmek zorunda kaldı. İnternet marifetiyle kamı hastanesi iç hastalıklarından randevüsünü alıp söylenen saatte hastaneye girişini yaptırdı hekim odasının kapısında koridorda bekleyen elliye yakın hastanın arasında sırasını bekliyordu kapının üstündeki monitörde ismi yazınca içeri girdi . Otuzlu yaşlarda bir genç hekim küçük sayılacak bir masanın ardında onu meraklıca süzüyordu .Acelece şikayetleri dinledi bir yanda yanındaki görevli hemşireye ihtiyacı olan verileri yazdırıyordu .Hemşire büyük bir ciddiyetle önemli işler yapan insanların ruh haliyle söylenenleri bilgisayara geçiyordu .Tam kansayımı idrar tahlili şuan için yeterli olacaktı .
Onkolojide şartlara göre değişken veriler aransada temel karekteristiginde dokudan kaynaklı solid tümörlerde yada kan ağırlıklı onkolojik istemlerde farklılıkların olması doğal düşünülmelidir.Solid gelişmelerde patoloji öncül olurken hematolojik (kan ) verilerde ortaya çıkan değerler gerçekçi,l bir sonucu önünüze koyabilmektedir. Günümüzde onkolojik veriler ve ortaya çıkan hastalıkları bireyi hüzünlendirmeye bazı durumlarda çaresiz bırakmaya devam eder görünmektedir. Bu süreçte hasta sağaltımının şartlara göre biçimlendiğini bilmek gerçekçi olacaktır. Hastanelerde tıbbı onkoloji kılılnlıkleri dikatinizi çekmiştir .Bu kılınıklerde onkoloji uzmanı hekimler ilaç ağırlıklı (kemoterapi ) hastalığı tedavi etmeye çalışırlar. Hastalıgın değişik evrelerinde diğer uzmanlıklarda işin içine girmekle birlikte başlangıç ve süreçte tıbbı onkologlar öncü hekimler olmaktadır. Burda bir tesbiti paylaşmak faydalı olur diye düşünmek gerekir oda şudur .iyi bir uzman hekim hastalar için bir şanstır .Hekimin akedemik unvanları çokta önemli bir referans olarak düşünülmemelidir !
Hastalıklar yaşamın içinde gerçeklerimizdir. Saglıklı olmaya çalışmak mantıklı bir çabadır ama kısıtlı bir sonuç verir.Kaderimize her düzeyde egemen canlılar olamadığımızı bilmek gerçekçi olacaktır.
Sizden beklenen rolü samimiyetle oynamazsanız değerinizi kaybedersiniz. Çünkü hayat bize uygun gördüğü rölleri oynatır.Biz bunun farkında bile değilizdir.Olması gereken yerde olmayı başaramadıkmı yitikliğin hiçli,ginde kaybolur gideriz.
29 EKİM 1922 Cumhuriyetimizin ilan edildiği tarih .Aslında cumhuriyet fikri çok öncelere dayanır Osmanlı büyük devletimizin son dönemlerinde üst yönetgenin (padişah ) yetkileri kısıtlanmaya çalışılmış din padişah (kıral ) baskıncasını halk iradesine yönlendirme çabaları olmuştur.Osmanlı kurmaylarının en parlak şahsiyeti olan Önder Mustafa Kemal Paşa tarihin Ülke adına çok önemli zamanında ortaya çıkmış yüksek öngörü ve devrimci karekterini türklük ülküsüyle bütüncelemiş ve cumhuriyeti milletimize kazandırmıştır.
Alanya Atatürk anıtının önünde binlerce insanın toplandığı cumhuriyetinin ilanının kutlamasına şahitlik ediyoruz.Dikatimi çeken çokta endişelendigimiz Ukrayna ve rus konukların dilimizi bilmezseler dahi bize uyum sağlamaya çalışmaları orta yaşlarda (benim yaşım ) bir misafirin Türk bayraklı tezahüratını ilgiyle izliyorum. Ülkesindeki savaştan bir başka kültüre sığınmak yaşama hakkı olarak düşünülebilrmi bilemiyorum ! Ama biz türkler her şartta vatanı terk etmeyiz çoğunluğumuz bu ruha sahiptir.Böyle olunca milli bayramları önemsemenin çok özel olduğunu içimizde hissediyoruz.Bu bayram olgusu dini motiflerimizdede hepimizi etkiliyor ramazan ve kurban bayramları önemcil kültürel kazanımlarımız olarak özümüze hitap ediyor !
Cumhuriyet halk yönetimi içsel olarak demikrasiyle bütünleşirse toplum ve yurttaş adına büyük bir kazanımı yakalamış oluyoruz.Ülkemizin gelgitleri olsada bu yolculukta daim ileri gitmeye çalıştığımızı hepimiz görüyor ve istiyoruz.
Ülkede bazı dar kalıplı yapılar cumhuriyetin ilk yıllarının tek adam rejimi olduğunu ileri sürme gafletinde olabiliyorlar. Özellkle Osmanlı özlemi içinde olanların böyle bir görüşte olmaları ciddi bir tezat teşkil etmiyormu. Geçmişimizin Osmanlısında yönetgen (padişah ) tek adam degilmiydi. O günkü dünya şartlarında nerde demikrasi vardı .Yıkılan sadece bizim Osmanlı büyük devletimiz olmadığına göre kimi neyle suçluyoruz !
Bilelimki Mustafa kemal paşa (Atatürk ) ve kadrosu bu ülke için tarihin bir lütfudur. Yüksek bir kültür mükemmel bir mücadele azmı ve çağdaş bir bakış açısının yüksek mukavemetli öncüsü.
Bilelimki devletimizin kurucu değerleri çağdaş ve sağlam bir zemine oturtulmuştur.Yapılması gereken bunun bilincinde olup daha iyi daha güzel daha ileri bu ülkeyi götürmeye çalışmak olmalıdır.Tarihimiz bize ışık tutuyor.
Kimsenin sesi çıkmıyor. Sizin ailenizde-de böyle oluyormu düşünsenize tüm imkanları ailede birileri kullanıyor.Yağlanıyorlar .!
Asalak tipler kendi kan emici karekterlerini gizlemek için çevrelerinde bir baskıncalık yaratırlar .Namustan en çok söz edenlerin namussuzluklarını örtbas etmeleri gibi bir durum bu.
Birey olarak ailede başlayan eziklik toplumda devam eder görünüyor. Ailede yapılan fedakârlığın bir başka boyutunu sizden toplum istiyor.Sorgulamayın eleştirmeyin gerçeği aramayın . Uslu insanlar olun.
Görmezden geldiğimiz bu yaşamın sonsuz olmadığı gerçeğidir. Neden niçin kime bu suskunluk !
Kaybettiklerimizi unutamıyoruz.Durum böyle olunca önmüzdeki kısa yaşamıda yitikliğin içine atmış oluyoruz.Ailemiz dostluklarımız yakın gördüklerimiz hiç biri içimizdeki yaranın kanadığını bilemiyor. işin tuhafı öyle bir yaranın içimizdeki varlığından bihaber yaşanıyor. Hani erkence gelir ölüm.Kapıda birkaç komşu birkaç yoldaş. Yine doguyordur güneş mutlaka yine dalgalar denizlere arkadaş.Saçları esmer kadınların gözlerinde hüzün olur mutlak .Mutlak kara yazılı bir hikaye anlatır uzak ırak şehirleride kalmıştır umut. Çek git sende bu hikayeyi uzaktan izle. İşçi kadınlarını özleyen yüreğimden kendince bir acı kat kimsesizliğime.
Demikrasi benim için seni sevebilmemdir.Çünkü sen benim özgürlüğümsün.Bunu biliyorum.
‘ Esmer sevgili.Esmer gelsene .Yıldız misalisin yüreğimde sen.Bakma uzaktadır bedenin benden.Ruhum seninledir. Vazgeçmem senden.Esmer gel bir sabah .Bana yoldaş ol.Kırık kanadıma melhem ilaç ol ! Ah esmer özletme kendini .Bana güller devşir dikenli deli ! Esmer canlar canısın . Iraktasın kayıpsın.Ben seni unutamam hayalimide varımsın.Ah esmer. Yüz yaşına gelsem seni bekliyecegim.! ‘Bir arapça şarkının dizelerinde esmer kendine yer bulmuş.! Ne demiş şair ‘ seveceğim hatun kişiyi illaki esmer olacak !
Bazen daim yanınızda olsun istediğiniz dostlar oluyor. Oturup bir kahve içmek bir sohbet etmek .Paylaşılabilecek olanı paylaşmak . Yaşama bir tutam sevinç katmak .Günümüzde zor olsada çevremizde varlığından hoşnutlandıgımız birileri azda olsa var olur mutlaka.Böyle birileri yaşamda şansımız olur diye düşünmeliyiz.
Her düşüncenin olumsal yada karşıt bir yöncesi oluyor.Ömründe öyle.Ya mutlu oluyorsunuz ya acı çekiyorsunuz ! Ortası olmuyor bu işin .Sonrası farkediyorsunuzki mutluluk geçken bir hikayesidir ömrün.
Korku çok kötü bir duygu yada çok iyi ! sizi dizginliyor. Ani çaresizliklerinizde bunu yaşıyorsunuz.Ansızın hissettiğiniz bir deprem bir yangın bir sel !
Ülke haritasına bakarsanız alanya deprem riski az olan bir yerleşke filliyatta depremi zaman zaman yüksek bir çekingenlikle hissediyorsunuz.Biliyorsunuzki yaşlanmış gereğince teknik karektere sahip olmayan yılgın binaların müdavimisiniz. Korkuyorsunuz sizi ölüme erken götürecek her gerekçeden. Biliyoruzki ölüm her yaşta erken gelir. Geride kalanlar gidenin meçhul yolculuğunu anlamaya çalışır.
Yanlızlık içimizdeki özgürlüğün belkide dışa vurmuş bir yansımasıdır.Bizi kendimizle bırakır.Kendinizle olmanız size seçme hakkını tanır.Bir kahve içimi dostluklar bir ömür boyu yoldaşlığa döner.
Kült bir esaretin altındayız ! Önem verdiklerimizin yetmezliği ruhumuzu incilte dursun. Anlamını yitirmiş bir bilinmezliğe kendimizi mahkum etmişiz .(Burda sözü edilen kült olgu dini inanç kavramının dışında bir durum) Gerçekçil olmayan yaşamın tüm katmanlarını üzerimize zırh aptıgımız gerekçelerden söz etmek istiyoruz.Gerekçeler gerçekten gereklimidir onu anlamaya çalışmanın arayışındayız.
Yaşıyorsanız yaşamınızın tüm alanlarında özgür olmalısınız.Bu birazda kendinizi tanımakla ilgili bir durum. Önem verdiklerimizin önemsizliğini anlamaya başladıkça özgürlük için ilk adımı atmış oluyoruz.
Ülkede siyasi aktörler varlıklarını devam ettirmek için dinsel algıları kullanmaktan vazgeçmiyorlar.Bunu yaparkende kadınların konumu ve yaşam algılarını kullanmayı kendileri için önemsel bir gereklilik olarak görüyorlar. Demikratik özgürlükçü bir sosyal yapıda bunun böyle olmaması gerektiğini hepimizin yaşamsal önemsellkte etkilendiğimiz din ırk gibi özneleri siyasi kulvarın aracı yapılmaması gerektiğini anlamak istemiyorlar. Bir toplum neyi niçin istediğini ve sınırlarını çizmesi gerektiğini anlamadıkça o toplumun özgürleşmesi ve gelişmesi mümkün olamıyor.
Dost insanlara sahip olmak bu çetrefilli dünyada büyük şans oluyor.Riyasız bir masanın etrafında toplanmak umudu tohumlamak sıcak bir çay dökmek cam bardaklara insanı keyiflendiriyor.
Çevremizdeki insanların büyük çoğunluğu kan bagıyla bağlı olduklarımızda dahil menfaat perest bir ruh hali içindedirler. Samimi olmak diye bir dertleride bulunmuyor. Neyi niçin istediklerinide bildikleri yok gibi . Böyle olunca azda olsa sıcaklığını hissettiğiniz sözcüklerle size gülümseyen kişileri önemsiyorsunuz.Onlar denizlerin altındaki inciler gibidir.Her zaman önünüze çıkmıyor.
Ben seni sevmiştim bir zamanlar.O bir zamanlardaki gülüşünü yüreğime mıh etmiştim. Kış geceleri üşürdü elleri onun tutardım ellerini bir cam kenarında öylece kalır dışarda sığırcık kuşları ve kar taneleri.Biliyordum çekip gidecektin sen yorgun bir ruhun kanat çırpmaları gibi hızlı atardı yüreğin. Ben seni sevmemiştim alışmiıştım sana .Kimsesiz sözcükleri saklamıştım dağarcığıma aylardan kasımdı ölümdü kapyı çalan sen çekip gitmiştin.
Gitmek mesele değilde tüm özlemler seninle geliyor gittiğin yere Issızlaşıyor hayat .Kedilerden bile nefret ediyor sokakları gitiginiz yerin .Sizi istemiyor kaldırımlar. Sonrası gece geliyor lacivert bir gece sizi saklıyor yıldızlarının türkülerinde esmer bir kadın sevişiyor umutla tüm evli erkekler ve kadınlar yalan yaşıyor hayatı görüyorum. Yer yüzü çok kirlenmiş ruhlarımızda korkuları günahların .
İnsanlar hayatları boyunca bir şeylere kavuşmak için mücadele ediyorlar sonrası bir ölüm geliyor yitiklik öne geçiyor.Bu dünya için çok uğraşmaya değmez.!
Çok özledim biliyorum .Rüyegimdeki har yaıyor içimi.Kimselere söyleyemiyorum.Gitsem peşinden bulamam biliyorum. Toprak kokuyor hasretim benim.İçimde mıh gbi yokluğun duruyor.Şiirler yazıyorum kuralsız yorgun şiirler.Unvansız makamsız insanları seviyor ruhum. Ben bekliyorum o katı karanlığı .Aglamak istiyorum aylardan kasımdayız yılgın sarışın kadınları sokakların benden ırak durun olurmu .Ben esmer bir kadın tanıyorum uçsuz bucaksız hayelerimde. Ben özlüyorum.
Kıçlarındaki don parlak setenden olunca korkunç bir riyakârlığın içinie girdiler. Çok tehlikeli bir durum bu ! Düşünsenize Kibirleri dağları ufaltıyor. kendilerinden başka herkesi ‘çok kalitesiz insanlar ‘ olarak görüyorlar. Tuhaf bu tipler ölümüde unutmuşlar kokono bir kalçaları var kaldırımların tozunu atıyor .
İnsanların içindeki duyguları bilseydiniz.Hüzünlenir ağlardınız ! Ama bilmiyorsunuz.Bende bilmiyorum yanlızlık nasıl bir şey ! Acılarım hiç yalnız koymadı beni sağ olsunlar.Hiç güneş terk etmedi ayazlarımı .Pencermde perdem hiç açılmadı .
Ona söyleyemedim. Bu çok zor bir durum.Rezil bir gece geçirttim.Aniden yer sarsıldı camlarda çatırtılar.Acılarımı unuttum korktum depremin yıkıcılığından. İlginçtir ölmek çok korkunç ve istemsiz bir sonuç. Ölmek kurtuluş derlerya bırakıp gitmek istemiyor insan. Kalmanın acısı yüreğindeyken .! Alanyada deprem akdenizde karşıda afrika levhası (! )afrika levhası birde özlediğim sen. Kırmızı kemer takmış o gözleri sürmeli piyasa yosması .
Bu mevsim yitiklik mevsimidir.Kasım aralık .Kırık camları depreşir ruhun .Kanatır yaralarını gece. Yorgundur bakışları göçkün kervanların siyah tüylü umutlarının.
İnsan denen varlığın ‘düşünen hayvan ‘ olduğu ifade edilir ! .Dogrusu bu görüşe katılmak insanı tanımamakla ilgili bir durum olsa gerek . İnsanı özellikleri gereği farklılaştıran bir karekter ortada dururken ‘insan hayvandır ‘demek bırakın bilimselliği işin özüylede çelişkili bir durum degilmidir.İnsan kültür oluşturur yaşamını sorgular doğanın yapısından teknolojiyi çıkartır onu geliştirir yaşamı için arayışlardan vaz geçmez.Hayvanlarda bunu göremeyiz.Siz hiç elektirigi bulmak için uğraşan bir hayvan nesli gördünüzmü.! Hastalıkları için tıp fakülteleri kurmuş fermakoloji oluşturmuş bir hayvan kümesi gördünüzmü.Tabiki görmedik göremedik. Doga insanın üst segmentte olduğunu bilir ! İçimizden birilerinin bu gerçeği görmemesi ilkel bir durum oluyor .
Modern toplumlarda toplumun nizamı hukuk çerçivesinde gereksel kültürel bağlarla olgunlaştırılıp yaşama katkı verir. Bu nedenledirki çağdaş yaşamdan söz ederiz.Çağdaş yaşam insanlığın geldiği bireyle toplumun hak ve ödevlerinde dengenin saglandıgı devlet düzeninin bireyin huzur ve mutluluğu için olgunlaştırıldığı bir yapıyı karşımıza çıkarır. Bu süreç bazı ülkelerde ileri bir düzeye gelmekle birlikte bir çok ülkede sorunsal verilerin nötürleştirilemedigini üzülerek yaşıyoruz.Bir ülkede yönetenler kendilerini yönetilenlerden üst görüyorsa orda demikrasi özgürlük eşitlik hukuk kavramlarının sorunlu bir karektere büründürüldüğünü görmek yanılgı olmayacaktır.
Çevrenizde kendini farklı gören etrafına kasıntı karekter sunan aslında kültürel yetmezliğini çok iyi gözlemlediğiniz sülüyetler olmuştur. Bu tipler maddi sınıfsal dinsel bir çok gerekçeyi kendilerince öncül yapıp kendileri farklı görüyorlar ! Konuştukları yaptıkları yaşamlarının toplumla ve realle çeliştiğinin farkında bile değiller. Onlara göre çevrelerindeki herkes kalitesiz yetersiz ve sıradan. Bu tiplerle sağlıklı bir ilişki söz konusu olamıyor olmasıda mümkün değil. Yaşadıgı toplumu küçümsemek sizde kendi küçüklügünüzü yaşadır
Artık bazı konuları kapatmak üstüne bir toprak örtmek lazım diye düşündü .Toprak her şeyi saklıyor .
Bir saklıyamadıgı acılar oluyor.O sizde kalıyor .
Bazen acıları sakinleştiren bir dost sohbeti sizi mutsuzluğunuzdan kopartır görünüyor.Çogu kezde kendinize acıyorsunuz.Bir insanın kendine acıması kötü bir şey değildir.Kötülük sizi acımaya götüren o kabul bilmez ötelenmelerden oluyor.Yaşamak bilerek yaşamak paylaşarak yaşamak kolay bir hikaye degilidr.
İşin o yönü karanlıktı .Hani herkesin aklından geçiripte yapmaya çekindiği bir bilinmiyeni olurya içinde o da o bilnmezler yığının kar topu gibi büyümüş fikirlerinde saklanmış gibiydi. Kimdi içindeki bu şeytanı besleyen güç .Neyin kavgalarından azat etmişti onu .Yada ruhunun korkaklığına kim mahpus bırakmıştı yüreğini. Kim için yaşıyordu şu fani dünyada kendi için yaşamadığı açık bir sonuçtu.
Uzun yıllar olmuştu çocukluğunun geçtiği sokakları görmeyeli.Artık o sokaklar varmıydı orasıda meçhuldü. Koca istanbulun semtlerine çil yavrusu gibi dağılmış akrabalarıda artık onu unutmuş görünüyordu.Herkes geçim derdinde diye düşündü .Neyi nasıl arayıp soracaktıki günüzü insanı .Parayı bulan kendini farklı görüyor kendi kalesinde hükümdarlığını kurmuş oluyordu. Hayet herkes için pırıltılı lunaparkların çocuksu sevincine katmıyordu yorgun yürekleri.
Kimseden hiçbir şey beklemeyeceksin.İşte o zaman özgürsündür. Hayal kırıklığını az yaşarsın. Gözlerin sert bakar dünyaya.Dünya senin şahsiyetine eğilmeyi görev bilir .
İçsel olarak bir toplumun özgürleşmesi bireylerinin özgürleşmesiyle başlar. Özgürleşme bireyin beyninin düşünce boyutunda açık olmasıyla ilgili bir durumdur.Eger bizler beynimizi tabulara tutsak etmiş kalıpların içinde yitikleşmişsek bir paydaşı olduğumuz toplumun ilerlemesini özgürleşmesini bekleme şansımız olamaz. Olası kabullerimiz yaşamın gerçekleri ile çelişiyorsa problem var demektir. Ozaman şöyle söyliyebilirmiyiz dünya problemli bir dünya degilidr.İnsan denen varlık problemi üretiyor ve ürettiği problemden şikayet etmekten öte bir arayışa giremiyorum .
Ülkede önümüzdeki yıl seçimler olacak Çok önemseli olan bir seçim ya devlet olması gereken çağdaş bir zemine oturacak .Özgürlükçü denetimsel karekterde ülke kurucu değerleri ile barışık bir yapıya uzlaşacak .Yada sorunsal bir süreç kendini toplumda etken kılmaya devam edecek . !
Demikrasi sadece seçimler değildir .İçinde bilgelik ve sınıfsal bilinç olmayan ulusal özne taşımayan arayışlarında belirsizliği getiren seçimler halk karekterli olamazlar bilge bir içselde olmalarıda mümkün değildir.
Suçluyuz kendimizi ifade edemiyoruz.Bize dayatılanı sorgulamıyoruz.Uslu çocuklar değiliz ama uslu çocuklar gibi davranmayı kendimize görev addediyoruz.Bu durumumuz siyasal duruşun ötesinde insancıl davranışlarda-da içimizde yaşıyor. Kendimizle sanıldığı gibi barışık değiliz.Çogumuz kabımıza sığmayan bir civa gibiyiz.Sonuçta keşkelerin içinde tükeniyoruz. !
Suçlu insanlar kendilerini haklı göstermek için üst perdeden konuşurlar halk dilinde buna (zeytin yağı gibi üste çıkmak ) deniyor.Kendi asalak yaşamlarında ulaşabildiklerinin hakları oldukları yanılgısını çevrelerine kabul ettirme telaşında oluyorlar. Bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz.Kısa bir ömrün menfaatleri için böylesi ilkel soytarılıklara gerek olmamalı !
Tüm yanılgılarını göz bebeklerinin ardında saklıyordu .Yanılgıları ulaşabildiklerini elinden alınca geride pişmanlık ve hüzünün gömleğini giymek onun için kader oluyordu.Çogunlugumuz elimizdekilerin kıymetini bilemiyoruz.Özellikle sağlığımızın bir insan için en önemli şey sağlık oluyor.Sonra barına bileceğin bir küçük ev seni anlıyan bir eş Hayatın çetrefilli yolculuğunda bunlar olunca şanslısınız demektir.Tabi birde mümkünlülük dahilinde gereksel bilgiye ulaşmak lazım .Bilgi hepimiz için güçtür.
Ruhların toplandığı o bilinmezlikte seni bulmak isterim. Olasıdır tüm günahlarımız sayfa sayfa cilt cilt önümüze konacak . Ama ne yapalım bizde böyle yaşadık .! Korkak ve karanlıktı ömürümüz. Kendimizi anlatamadık. İşçi papuçlarımız vardı bizim . İhtimal melekler bize kırmızı bir bardakta şarap verecekler (öteki alemde günahlar olmuyor ) Beyaz tenli misk kokulu bir huri bize anlatacak buralarda ömrün nasıl geçeceğini. Molla tipli kara damgalı ruhlar mahpusluğu yaşacak .Tanrı onlara çok kızmış olacak bunlar yanlış anlattılar herşeyi diyecek . Huriler eşlerimizi oralarda bulmamıza yardımcı olacak .Oralarda siyasi aktörler imtiyazlı yöneticiler mülkiyet sahipleri elleri ayakları zincirli soğuk cehennemde donacaklar. Sonra sonsuz bir zamanında ufkun hepsini sıcak cehenneme atacaklar yalan söyleyip inançkarları kandırdıkları için . Şöyle kara damgaları alnında birileri dolaşacak ürkekçe cennetin kenar bahçelerinde.
Bunlar günahlarını çekip imanları oldukları için cennete sonradan giren biraz kırık ruhlu insanlar olacak .Tüm hayvanlar sorgusuz sualsiz mutlu olacaklar o muazzam aydınlığında ölüm ötesinin . Köpekler kediler penguenler.Unvan sahibi mevki sahibi kullar orda çok üzülecekler yetkisiz kılındıklarında .Cennette sınıflar olmayacak diye anlatır kutsal kitaplar . Yada biz öyle olmasını istiyoruz . Kutsal kitapların ne anllattıgını bilmeden . Namuslu kadınlar ve namuslu erkekler cennette çok mutlu olacaklar ihtimal .Namuslu görünenlerse nerde nasıl olacak bilemiyoruz. Öldü Tanrı rahmet eylesin. Günahlarını affetsin . Tanrı affedeceği günahları niçin günah olarak bize bildirsin bunu anlamakta zorlanabiliriz.Kabul edelim tanrı ‘Esirgeyen ve bagışlıyandır ‘ O zaman tanrı sizi nasıl yarattıysa öyle yaşamaya bakın günahlar sevaplar hepsi omuzlarımızda hepsi hayatın içinde .Bizler çekip gitsekte bu gitmelerin isteğimizle olmadığını biliyoruz.
Bir toplum size doğal yaşam karekteri veremiyorsa yanılgıların ve sapmaların önüne geçemezsiniz.Böylesi bir toplum ahlaksal görünür ahlaksız yaşar. Problem ne olduğumuzu bilememekle başlıyor !
Yaşamın gerçeğini ıskalayan fikirler köhne bir karanlığın rutubetli hiçliğini taşırlar .Hiç olmak var olmanın karşılığı olmamalıdır.
3.’ Allah’a güven. Vekîl olarak Allah yeter.’ (Ahzab ayet 3) Tanrı bizi yarattıysa bizide korur.Bunu bize nasipledigi akıl karekteri ile sağlar.Bizim olayları muhakeme etme becerimiz bizi diğer canlılardan üst tutunca bu üst karekterimizin tarafımızca iyi kullanılması aklın öncülümüz olması gerekmezmi !
Munafıkın ayet 11’. Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.’
Tanrı ecelin zamanını kendi tain ediyor.Dünyadaki tüm nizamı milyarlarca canlının (özellikle insanın ) ölüm anını tanrılık vasfı olarak kendi belirliyor. Peki ölümcül bir hastayı tedavi etmeye çalışan bir hekim günahmı işliyor. Tanrının takdirine karşımı gelmiş oluyor.! İşin aslı olgular için sebeplerde tanrının takdiri dahilindedir diye düşünelim .Sebeplere yönelmek tanrının iradesini değiştirmiyor sadece bizim için kolaylaştırmış oluyor. Çok çetrefilli bir hastalıkla muzdarip olan bir inançkar iyleşebiliyorsa tanrı niçin o hastalıkla kulunu ömrün bir anında çaresiz bırakabiliyor ! Burda şu açıyı görmeye çalışalım tanrı kullarını çokmu basit görüyor.Kendi yarattığı canlıyı niçin böylesi bir hendikapın içinde bırakıyor. Bunun tek açıklaması olabilir tanrı çaresizliklerle kullarını denemiş oluyor ! Şimdi aklınıza şöyle bir soru gelebilir tanrı kullarını bilmiyor tanımıyor içlerindeki duygulardan bir haber kalabilirmi .Tabiki böyle bir şey olmaz peki tanrı niçin insanları sınıyor !
Kutsal kitaplar özellikle Kuran- kerim biz Anadolu Müslümanları için çok öemli bir kılavuzdur. Bunu böyle bilelim. Kitap içimizdeki boşluğu dolduran bir ışıktır inanlar için. bu ışık bireylere kılavuzluk yapar.Tüzel yapılara yapması söz konusu olamaz..Özü yitirilmiş olur.Dinin laisizm kulvarında tutulmasının ana gerekçesi budur.Dinanin siyasallaşması özü bozuyor.Gerçek karekter ötelenip uydurulmuş bir varsal halk kitlelerine baskınsal gerekçe oluyor. Kutsal kitaplar günümüz yaşam içselliginde yorumlanabilir. Bunu yaparkende özsel olarak bir içsel değişim söz konusu olmaz.Geçmişin yorumlarının çağın içselliginde yeniden olgunlaştırılması olarak düşünülebilir. İman değişmez yansıması her çağda değişkenlik gösterir.
Biz türkler göçer olmamızın etkisiyle olacak doğudan batıya doğru göçlerinde yeni kültürler değerlerle karşılaşmışızdır ! Bu durum biz türklere kendi değerlerimizi kaybettirmemiş ama yeni öğrendikleri kültürlerede uyum sağlamalarına engel olmamıştır. Günümüzde ulus devlet yapılarının ekonomik yada kültürel küresel etkileşime girmesi tüm ulusları olduğu gibi biz türkleride ikilemde bırakır görünmektedir. Toplumda geçmişle gelecek kültürü arasında bir kopuş süreci yaşanır olmaktadır.Bu süreçte yeni nesillerin dünle bugün arasındaki bağıntıyı sağlamalarında sorunlar olacağı kuşkusuzudur.Ailenin dahi yapısının değiştiği günümüz yaşam karekterinde türk kültürürünün temel değerleri üzerinde hasas olmak gerçekçi bir sonuç olabilir.
Türk sosyoloğu Ziya GÖKALP : Türk milletinin kültürel temellerini bulabileceğimiz belli başlı sosyal kurumlar; din, ahlak, hukuk, akıl, estetik, iktisat, dil, felsefe ile ilgili yaşayışlardır diye belirtir. Bir milletin dünya kültüründen etkelenmesi günümüzde doğal bir sonuçtur bu süreçte milletin içsel karekterini muhafaza etmek çağla karşı karşıya gelmesini muhalifliğini içine kapanması gerektirmez Dünü tanır özümüzü bilir çevreyi kabullenirsek ortak bir insanlık kültürü oluşturabiliriz diye düşünelim. Yaşamı kendi kalıplarımıza sıkıştırmayalım kendi değerlerimizin içselligindende vazgeçmeyelim. Yine ayın teraziyi kuralım işin özünün denge olduğunu görebilelim .
Bir yakınınız ölümü görünce siz ağlamayın oldumu ağlayacaksanız biz geride kalanlar kendimize ağlayalım .bir kaç ay yada birkaç yıl daha yaşamayı bir şans görmeyelim. Ölenler bu meçhuliyetten kurtuluyorlar .Bizlerse hala kendi karanlığımızdayız !
Merhaba dediğimiz yaşı oldukça geçkin sayılacak bir arkadaşımıza miras düşmüştü .Ozamana kadar kendimize yakın gördüğümüz bu arkadaş (yaş yetmiş dört ) aniden değişik tavırlara girdi yaklaşık otuzmilyon tl bir para onun görünen zırhını parçaladı .Bambaşka bir insan yaptı . Para size ortamlar verebilir kendinizi güçlü sandığınız duygusuna kapılabilirsiniz.Ötesi her şeyin bu yaşamda sınırları olduğunu bilmek durumundayız. Hayat hatayı affetmez !
‘Para el kiridir der ‘büyüklerimiz. Bu kirin ruhumuzu kirletmesi ne büyük bir felaket oluyor.
Gerçek dostluklar suyun kaynağından doya doya su içmek gibi insanın içtikçe içesi geliyor. Kayıplarımızın yokluğunun acısını gerçek dostlar hafifletiyor. Yaşamı mal mülk para olarak gören asallak tiplerse kan bağınızda olsa sizi yaralıyor.Bir şeylere set çekmenin gerekli olduğunu göremezsek hayat bize set çeker !
Köhne duygular sizi rutubetli umutlara mahkum eder. Oda sizi hastalandırır ömrünüzü tüketir.Çok şey için geç kalmış olursunuz.
Sevmek çok zor bir duygu .Seviyorum derken iyi düşünün. Bazı sözcükler sizin felaketiniz olabilir. Bir bakmışsınız sevginin yerini yasaklar kurallar ve despotluk almış. Bu sonsuza kadar bir mahkumluk olmazmı.Biz özgürleşmenin ruhumuzu rahatlatacağını neden anlamak istemiyoruz.
Evlilikler oluyor. izliyorum unvanlar sitatüler mevkiler birbirini buluyor.Olmayan tek şey sevgi. Kayıp çekip gitmiş.
Farkında olsakta olmazsakta ciddi bir kültürel devinimin içindeyiz. Geçmişin verileri bugünün yaşamına ışık tutamıyor.En muhafazakar görünen birey yada toplumlar içlerinde yeni arayışların sancılarını yaşıyor .Yolda giden bir mollanın başındakı sarığı alıp yere atan tepki (iran ) aslında ortada olanın yetmezliğini dışa vuruyor.Siyasallaşmış din varlığının gerekçesinde anlamsızlaşıyor.Bu durum inancada zarar vere dursun bireyler yaşamı farklı yaşamanın yollarını arıyor.
En baskın dürtüler en çatışkılı duyguları açığa çıkarır .Buna engel olmak mümküncesi zor bir iç çatışkıya sizi mahkum eder. Aslında en muhafazakarlar en çok değişime özlem duyanlardır.Ama bunu ortaya koyacak cesareten mahrumdurlar.
Kapasiteleri olmadığı halde (liyakat) bir otoritenin gölgesinde (hukuk ,uygunluk ,yaraşırlık olmadan ) bir mevkiye yada unvana sahip olanlar kendi özsel karekterlerinin yansımasını görevde vermeleri mümkün değildir.Bu tipler kendilerinin otoritece istendiği ölçüde var oldukları gerçeğini iyi bilirler.Böylesi yapıların etken olduğu toplumlarda çağdaş yaşamın kök salması oldukça zorlaşır.
Zengin olabilirsiniz o zenginliği besleyen bir kültürel yoğunluğun dışındaysanız kâğıttan kale bir hiçliği yaşamadan ömrünüz bitmez ! Emek en yüce değerdir aşırı zenginliklerde emekten söz etmek söz konusu degilidr.Siz hiç zenginleşmiş bir işgören emekçiyle karşılatınızmı .!
Bir Amerikan gazetesinin manşetinde şu sözü görürsünüz . ‘Demikrasi karanlıkta ölür ‘ Fikirlerde öyledir ortaya atılmamış düşünceler ütopk kalır gerçekliği aşınır anlamsızlaşır.Bu bize düşüncelerimizi ortaya dökmekten çevremizle paylaşmaktan çekinmemizin bizi mahkumlaşmaya götürdüğünü gösterir. Düşünce aydınlığı getirir .Düşüncenin gelişmesi içinse aydınlık gereklidir.
Çevremizde belkide en çekilmez tipler bilgiç tipler oluyor.Televizyon kanalarındaki belli bazı isimlerin her konuda ahkam kesmeleri gibi yakın çevremizdede gürültüsü hiç bitmez tipleri görmek mümkün . İşin ilginci bu tipler kendi yetmezliklerininde farkında değillerdir. Çevreye bir küçümseme bir kasıntı yüz bir köhne dehlizlerin içinde tükenmiş bir bakış onların sizce tanınması için yeterli bir sebep olur. Basit insanlar basit düşünürler. Dünya kendi daireleri içinde köhne bir hiçliğie mahkumlaştırır bu zavallı tipleri.Kendilerini çok önemseyen bu tiplerin çoğunlukla arkadaşlıklarıda sorunludur.Kendileri gibi olan bir iki kişi onların dünyaları için yeterlidir.Bu tiplere sorsanız organik yumurta yediklerini söylerler. !
Güneş gündüzün parlar.Gecede yerini başka aktörler alır .Ay yıldızlar içsel bir hüzün verir güneş gecede saklanınca.Hastalar gecelerini zor geçirtirler çoğu kez. Hastanelerde hemşire odalarının ışıkları hiç sönmez.Genç hekimler beyaz önlüklerini hiç çıkarmazlar nöbetlerinde. Uykulu bir umut sabaha ulaşmayı arzulatır yorgun hasta yüreklerine.
Dogru sandıklarımız bizi yorgun bırakan yoldaşlıklarımız içsel günahlarımız geçip gitmiş bir ömür. Anlatılmaz hikayeleri kırmızı bir sandalyede oturan o şehvetkar umut.Hepsi ölüm bizi bulduğunda anlamsızlaşacak. Vakit hüzün zamanı olsa gerek.
İnsan denen canlı evrende bir kauntumdur. Ama bunun farkında değildir.Evreni kendisi için yaratılmış olarak görür.Peki o zaman görünürde-de olsa niçin bu evreni terk edip gidiyoruz. Ölümümüzün gerekçesi mutlak gücün (tanrı ) bizi sorguya çekmesimi .Tanrı bu gücünü bu dünyada zaten kullanmıyormu ! Bu dünyadaki çaresizliğimizin gerekçesi ne olabilir. Yetmezlik içinde kaldığımız hastalıklarımız yoksulluğumuz karanlık kaderimiz her olumsuz halcemiz bizi bu dünyada bulmuyormu. Bu dünyada çokmu mutluyuz ! Çokmu keyifliyiz.En olmaz anlarımız en çaresiz anlarımız degilmidir. Tanrı bu dünyada bizi niçin böylesi yetmezlik içinde tutuyor.Yoksa tanrı bize bir çok beceri bir çok yetenek verdide biz bunları kullanmaktan acizmi oluyoruz.Akıl becerimiz bizi niye insanca yaşayacağımız bir ortamı kurmamıza yeterli olmuyor.Yada biz insan denen varlıklar kendi gücümüzün farkında degilmiyız. Niçin bazılarımız kendini çok güçlü bir diğerimiz mazlum ve çaresiz hissedebiliyor.Gök yüzünün altında neyi nasıl kaybediyoruz. Biz kendimizi gerçekten tanıyormuyuz.Kısa bir ömürde sahip olunan ne varsa anlamsızken biz neyin gücüyle kendimizi birilerinden farklı görebiliyoruz. Her şeyin geçici olduğu bir dünyada yaşadığımızın ve sonun yakın olduğunun niçin farkında olamıyoruz.
Gel tut ellerimi umut.Gözlerime bak .Ben yorgun insanlar ülkesinde bir garip insanım .
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.