- 536 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Dut Ağacı
“Dut Ağacı” Yaşanmış Hikâyeler
“Dut Ağacı” Yaşanmış Hikâyeler Kitabı, Şair Yazar Hakkı Şener’in, Ekim 2022’de okurla buluşturduğu, “Şadırvanın Gölgesi” şiir kitabından sonra ki ikinci kitabıdır. Çimke Yayınlarından çıkan kitap da yirmi yedi hikâye yer almakta ve yüz altmış sayfa hacmindedir. Kitaba ismini de veren, yüreğe dokunan, etkileyici “Dut Ağacı” hikâyesiyle başlıyor. Hikâyelerle anıların iç içe geçtiğini görmekteyiz. Daha çok yazarın kardeşleri, aile çevresi, yazarın çocukluğunun ve ilk gençliğinin geçtiği memleketi de olan, Adana Saimbeyli’nin Kızılağaç Köyü, hikâyelerde daha çok yer almaktadır. Bununla birlikte yazarın şu anda görev yaptığı, hayatını sürdürdüğü Bilecik ve beş sene kadar görevli olarak bulunduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ’de buna dâhil edebiliriz. Bu hikâyeler, yetmişli yıllardan günümüze kadar ki geniş bir zaman dilimini ihtiva etmektedir. Bununla birlikte yazar, kendisinden önce yaşamış olan dedesi Hacı Ahmet Şener hikâyesine de yer verdiği görülmektedir. “Çaylar Dedemden” hikâyesiyle dedesini, özlemle ve hürmetle yâd etmektedir.
Yazarın, Hac ve Umre ziyaretleriyle birlikte kutsal toprakları da hikâyelerine konu ettiğini de görmekteyiz. Bu hikâyelerde “Mültezem”’in ne anlama geldiğini öğreniyoruz mesela. Mültezem; Hacerül Esved’in bulunduğu köşe ile Kâbe kapısı arasında kalan kısma denir. Mültezem, “sıkı sıkıya yapışılan yer” anlamına da gelmektedir. Başka bir hikâyede yer alan “Metaf” kelimesine bakalım. Metaf, tavaf edilen yer anlamına gelmektedir. Mescid-i Haram içerisinde, Kâbe’nin etrafında tavaf etmek için tahsis edilen yeri ifade etmektedir. “Telbiye” kelimesi bir diğeridir. “Çağrıda bulunana cevap vermek, bir davete icabet etmek” anlamındaki “telbiye” fıkıh terimi olarak Hac veya Umre niyetiyle ihrama giren kimsenin şu sözleri söylemesini ifade eder: “Lebbeyk, Allāhümme lebbeyk. Lebbeyk, lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni‘mete leke ve’l-mülk, lâ şerîke lek” (Rabbim! Davetine sözüm ve özümle tekrar tekrar icabet ettim, emrine boyun eğdim. Rabbim! Senin davetine icabet boynumun borcudur. Senin eşin ve ortağın yoktur. Rabbim! Bütün varlığımla sana yöneldim; hamd senin, nimet senin, mülk senindir. Senin eşin ve ortağın yoktur) Bir diğeri “Tehlil”dir. Tehlil; dîn ıstılahında, (Allah’tan başka ilah yoktur) anlamındaki “lâ ilâhe illâllah” tevhit cümlesini söylemeye denir.
Yazarın anlattığı konularla alakalı; Ayetlerle, Hadisi Şeriflerle birlikte, nasihatler, küçük küçük bilgilere de yer verilmektedir. Notlarıma da aldığım, kitaptan öğrendiklerim ve mevcut bildiklerimi pekiştirdiğim notları buraya taşıyacak olursam; Hadisi Şerifleri buraya alayım izninizle:
Peygamber Efendimiz buyurdu ki: “Cebrail Aleyhisselam bana komşudan o kadar bahsetti ki neredeyse komşuyu komşuya varis yapacak zannettim” (sayfa 28), “Ey Mekke, biliyorum Allah katında şehirlerin en değerlisi sensin. Benim içinde öyle. Kavmim beni mecbur etmeseydi ben seni bırakıp gitmezdim” (sayfa 56), “Hiç kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı ve tatlı bir lokma yememiştir” (sayfa 121)
Manevi değerler ve gelenekler; hikâyelerde öncelenmektedir. Yardımlaşma, paylaşma, diğerkâmlık, hüsnü kabul, komşuluk, aile, ubudiyet bilinci, rabıta bunların bir kısmıdır. Buğday ambarını istila eden karıncaların anlatıldığı “Karıncalar” hikâyesinin bir bölümüne burada yer verelim. “…Her sene buğdayı kaldırdığımızda iki çuvalını bir fakire verip sonra harmandan göçerdik. Şimdi bu iki çuvalı doldurup her zaman ki gibi verip geleceğim. Karıncalar bunu hatırlatıyorlar” (sayfa 83) Başka bir yer de köyde uygulanan geleneklerden başka birisi şu şekildedir. “Köylerde bir gelenek vardı. Çocuk, eğer mübarek kabul edilen günlerin birinde doğmuşsa adıyla doğdu derlerdi” (sayfa 109)
Hikâyelerin okura verdiği, bir nevi öğrettiği veya hatırlattığı başkaca şeylere de bir bakalım izninizle. “Cambıt” hikâyesi bunlardan birisidir. Cambıt, kelime olarak ne anlama geldiğine bakacak olursak: Özellikle Bilecik’te söylendiği gibi cambıt, bağ bozulduktan sonra yetişen, küçük taneli, döküntü üzüme denmektedir. Üzüm bağı işleri de yapan yazar, üzüm çiftçiliğine ait bir takım teknik bilgileri de vermektedir. “…Bağı, henüz çubuğa su yürümeden budanması gerekir” Bunlardan birisidir. Başka bir yer de ‘Doruk Kırma’nın ne anlama geldiğini söyler. “Doruk kırma”, salkımların birkaç yaprak ilerisinden, üzüm salkımları iyi gelişsin diye çubuk kesimi” olarak tarif edilmektedir. Başka bir yerde de, Somon balıklarının ömürlerinin sonunda tekrar dönüp doğdukları yere geldikleri” ile ilgili bilgi verilmektedir. (sayfa 70)
Yazar, “İki Çay Bir Simit” hikâyesinde, “Yedi Uyurlar” inanışına ve Eshab-ı Kehf Mağarası ve Kehf Suresi’ne de yer vermektedir. “Yedi Uyurlar” hikâyesini hatırlayacak olursak; Dünyanın birçok yerinde mekân bulan “Yedi Uyurlar İnanışının” Anadolu’daki en önemli merkezi Tarsus’taki “Eshab-ı Kehf Mağarası’dır” Tarsus’un, 12 km. kuzeyinde Dedeler köyünde, Encülüs Dağı’nın eteklerinde bulunan mağara, Müslüman ve Hristiyanlarca kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul edilir. Eshab-ı Kehf Mağarası, Kuran-ı Kerim’in Kehf Suresi’nin 9-26. Ayetleri’nde anlatıldığı gibi, Allah’a inanan ve yaşadıkları devrin zalim ve müşrik kralından kaçan Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernus, Debernuş, Şazenuş ve Kefeştatayyuş adlı yedi gencin ve köpekleri Kıtmir’in 309 yıl uyudukları mağaradır. Arapça’da “Eshab” sahip, dost anlamındadır. “Kehf” ise dağlarda oyulmuş ev gibi yerlere denmektedir. Eshab-ı Kehf’in Türkçe anlamı Mağara Dostlarıdır.
Dikkatimi celp eden, altını çizdiğim bazı önemli bölümleri de buraya taşıyacak olursam:
“Gecelerin ne kadar uzun olduğunu hastalara sor” (sayfa 24)
“Allah’ım kimseyi kapılara baktırma” (sayfa 25)
“Ağaçların üzeri heybe heybe olmuş” (sayfa 25)
“Dertleri de devaları da bu dağlardaydı” (sayfa 26)
“Dost bahrine gemi salmak ne güzel” (sayfa 30)
“Sık muhabbet tez ayrılık getirir” (sayfa 42)
“Yirmi yıl önce durdurduğu bir film karesi bu gün harekete geçti” (sayfa 87)
“Dünyaya dönüp, hele sen bir kenarda dur, beni Rabbimle baş başa bırak demişti” (sayfa 106)
“Gelenler onun gönlünün meyvesi, ruhunun çiçekleriydi” (sayfa 113)
“Ah ulan ah, köyün iyisi gitmiş de kötüsü burada kalmış” (sayfa 134)
“Gül sayarım bir top diken yol da gel” (sayfa 139)
“Dünyadaki yalnızlıktan yalnızlık şehrine gidip yerleşmişti” (sayfa 152)
Hikâyelerin fazla içerisine girmeden, merak duygusunu fazla törpülemeden kitaba değinmeye çalıştım. Son tahlilde, hikâyeler duygu yüklü, samimi ve içtendir. Anadolu insanının çilesiyle, zorluklarıyla pişirilmiş hikâyeler okudum. Yer yer didaktik öğeler hikâyelerde yer almaktadır. Gelenekleri, dönemine ait yaşantılarını da anlatılan bir bütünlüktedir. Ayrıca kitapta yer alan birçok hikâyede yazar, konuyla alakalı kendi şiirlerine ve kardeşi Şair Ahmet Şener’in şiirlerine de yer verdiği görülmektedir. Velhasıl, bu kitapta da yazılanların çoğu, çocukluk ve ilk gençlik yıllarına ait hikâyeler demiştik. Yazarların birçoğu yarım kalmış çocuklar değil midir ne dersiniz? Buyurunuz.
İlkay Coşkun
06.11.2022