- 248 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Tüm Işıkları Yak 12. Bölüm
Asaf arkadaşlarına hayretle ve büyük bir özlemle bakıyordu. Büyükada’da bulunan Candy Island’a en son o gelmişti. Ortam Hansel ve Gretel masalındaymış gibi hissettiriyordu. Duvar kağıtları, kabarık çeşit çeşit şekerlemeler, tatlılar ve kurabiyelerle donatılmıştı. Asaf bu masalsı ortama bakmaktan ziyade büyük bir merakla ona bakıyordu. Yetimhane yıllarında olduğu gibi. Belli etmeden, büyük bir aşkla Keti’yi inceliyordu.
Işık Sezer yuvarlak ve ayaklarına ‘J’ biçimi verilmiş kırmızı ve beyaz şeritlerle kocaman bir şekerlemeyi andıran masanın ortasında oturuyordu. Emrah Aksu gülerek Keti’ye bir şeyler anlatıyor, Emre Esari de onlara gülümseyerek eşlik ediyordu. Hepsinin yüzünde neşe ve kaygı vardı.
Emre Esari sanki hiç değişmemişti. Sesi kalınlaşmış ama cırtlaklığından bir şey kaybetmemişti. Sadece saçları seyrelmişti. Siyah ve paçaları dar bir kot giymişti. Üzerine ince ve kotuyla mükemmel uyum sağlamış mavi bir gömlek atmıştı Emrah, iyice uzamış ve kemikli bir adam halini almıştı. Küçükken göze çarpmayan burnu bile büyümüş gibiydi. Siyah spor bir ayakkabı giyinmişti. Ayakları daha küçük görünüyordu. Hardal sarısı tişört ve mavi kot giyinmişti. Keti, güzelliğine güzellik katmıştı. İnce düz kaşları, kemikleri belli olan çene hatlarıyla tam bir güzellik abidesi olup çıkmıştı. Sadece Işık Sezer farklıydı. Çökmüş gibi bir hali vardı. Yaşının üzerinde görünüyordu. Alın çizgilerinin belirginleşmesi onu daha yaşlı gösteriyordu. Saçları da beyazlaşmaya başlamıştı. Şık bir kumaş pantolon giyinmişti. Gömleği de son derece kaliteli görünüyordu. Çok fazla okuduğundan dolayı gözlük kullanıyordu.
Asaf çantasını masaya bıraktı. Onun gelişiyle masada bir anlık sessizlik oldu. Tuhaf bir andı. Herkes birbirini süzüyor, özlemle yüzlerindeki değişimlere bakıyordu. Hepsi büyümüş ve neredeyse başka bir kimliğe bürünmüştü. Ama değişmeyen bir şey vardı. Korkuları aynıydı. Köklü ve sağlam bir anıt gibi Büyükada sınırlarına girer girmez bu korkuyu hissetmişlerdi. Hepsini toplayan o korkunç canavarın gücünü en derinden hissediyorlardı. Bir mıknatısa yaklaştırılan metal bir cisim gibi. Hiçbiri bu korkuyu hissettiğini söyleyemedi. Fakat bakışları her şeyi bildiklerini belli ediyordu.
Herkes sevdiği tatlılardan sipariş verdi. Asaf ayva tatlısı istedi. Emrah sütlaç istedi. Keti hafif bir tatlı olan magnolya istedi. Emre tepsi kadayıf var mı diye sordu. Olumsuz yanıt alınca künefe istedi. Işık ise mozaik pasta istedi. Asaf haricinde herkes çay istedi. Asaf Kahveyi tercih etmişti. İçecekler gelince sohbet koyulaşmaya başladı. Hepsi geçmişten, şimdiden ve gelecekten söz ederek sohbet ediyor ve bolca eğleniyordu. Keti, hala evlenmemişti ve sorunlu bir ilişkiyi sürdürüyordu. Uzun soluklu bir işi hiç olmamıştı. Sürekli girip çıktığı işlerde çalışıyordu. Emrah Aksu ise bir şirketin elektronik mühendisiydi. Makine ve sistemleri için program yazıyordu. Emre muzip bir şekilde ‘Bana da bir tane oyun programlar mısın?’ dedi. Emrah ‘Programlarım ama asıl işim makinalar programlamak.’ Dedi, Diğerleri onları dikkatle dinliyordu. Asaf’ın ne yaptığı az çok biliyordu. Kendi çapında isim yapmış bir yazardı. Keti ‘Mehtap ve Aşk’ adlı romanını okudum.’ Dedi. Asaf heyecandan neredeyse kahvesini dökecekti. ‘Okuduğunu bilmiyordum.’ Keti okuduğunu belirten bir mimikle ona baktı.
Emre Esari barlarda müzisyenlik yaparak para kazanıyordu. Barlarda yaşadığı tuhaf şeyleri, ilginç şarkı isteklerini anlatıyordu. ‘Bir keresinde benden uzun hava söylememi bile isteyen oldu.’ Diğerleri bu duruma güldüler. Emrah ‘Çocukken de sesin çok cırtlaktı. Uzun hava söylesen de bir şey değişmezdi.’ Gülüşmeler devam ediyordu. ‘Siz beni bir gecede kaç kişi dinlemeye geliyor biliyor musunuz?’ diye sordu. Emre biraz gücenmişti ama buna aldırış etmedi.
Işık ise bir sahaf dükkânı açtığından bahsetti. Sadece geçmişlerini bilen eski yetimhane arkadaşlarının birbirlerini tekrar tanıma hevesi çok güçlüydü. Asaf tabakasından filtresiz bir sigara yaktı. O sırada Asaf’ın kahvesi bitmiş, diğerlerinin çaylarından arta kalan soğumuştu. Asaf’ın masaya geldiği anda oluşan o tuhaf sessizlik tekrar oluştu. Herkesin bir diğerinden sakladığı korku tekrar belirmişti. Emre ‘Anlatacaklarınız bu kadar mıydı?’ O sırada Işık çayların yenilenmesi için garsona kibarca bir el işareti yaptı. Garson ve diğer çalışanlar onları rahatlıkla görebiliyordu. Kafede de kimse kalmamıştı.
Artık kimse gülmüyor ve konuşmuyordu. Sadece çay içiyorlardı. Çocukken yaşadıkları korku içlerini kemiriyordu. Sessizlik dönüp dolaşıp asıl meseleye geldi. Asıl konu, inilmek istenmeyen karanlık ve evden uzak olan son durak gibiydi. Birbirlerine bakışlarından her şey anlaşılıyordu.
Emrah herkesin çekindiği şeyi sordu ‘Ne yapacağız? Hepimiz buradayız ve…’ Herkesin çok korktuğunu görebiliyordu. ‘Açıkçası korkuyoruz.’ Asaf’ın filtresiz sigarasından bir tane almak için müsaade istedi. ‘Bu işin üstesinden gelip gelemeyeceğimizi bilmiyorum. Hepimizin buraya sırf çocukken verdiğimiz yetim sözünü yere düşürmemek için geldiğini biliyorum.’ Sigaradan bir nefes çekti ve devam etti ‘Aslında ben de aynı sebeple buradayım.’ Sigarayı tuttuğu bileğini çevirdi ve çocukken üzgün emoji gibi kestiği bileğini gösterdi. Diğerleri de istemsizce sol ellerini sağ bileklerine dokundurdular. Emrah devam etti ‘Hepimiz zor bir çocukluk geçirdik. Anne babasız hayata tutunmaya çalıştık. Eminim kiminiz akrabalarından yardım dilendi. Belki teyzenizden, belki dayınızdan… Bir şekilde hayata tutunduk. Belki de hayata tutunmamızın asıl sebebi birlikteyken verdiğimiz mücadelenin bir tezahürüydü. Çünkü biz adı konulmamış bir canavardan kaçabildik.’ Kimse konuşmuyordu. Emrah sigarasını içmeye devam etti. ‘Aklınızda, gönlünüzde ya da hayal dünyanızda o canavar kadına cin, peri, paranormal vaka… dediğinizi biliyorum. İşin açığı aslında ne olduğunu ben de bilmiyorum. Ama bildiğim bir gerçek var ki, çocuklar hala ölüyor.’ Sigarasını sert bir biçimde küllüğe bastı.
Keti ‘Şu ana kadar kayıtlara geçen kaç çocuk…’ duraksadı. ‘’Öldürüldü’’ Kelimesini kullanamadan sustu.
Işık Sezer olaylara daha hâkim olduğu için cevabı da o verdi ‘On çocuk. Tabi bunlar Büyükada Rum Yetimhanesinde kayda geçenler. Büyükada’da ölenlerin sayısı çok daha fazla.’
Emre ‘Bu çok fazla.’ Sesinde öfke vardı. ‘Ve kimse bir şey yapmıyor.’
Emrah ‘Şu ana kadar kimsenin bu olayları araştırmaması, olayların üzerine gitmemesi çok saçma değil mi
‘Saçma tabi ki’ dedi Asaf. ‘Bilerek bu işin altına bakılmıyor.’
‘Ama neden?’ diye sordu Emre.
Işık dalgın gibi konuştu ‘Sanırım’ dedi. Derin bir düşünceye dalmış gibiydi. ‘Çocukların öldürülmesi kaybolma olarak kayıtlara geçiriliyor. Kaybolma vakaları zaman sonra kapanıyor. Kaybolduğu düşünülen çocukların cesedine ulaşılamadığı için hiçbir zaman üzerine gidilmiyor.’ Emrah başını salladı ‘Bu düşünce benim de mantığıma uyuyor.’ Arkadaşlarının yüzüne bakarak devam etti ‘1903’ten beri, yani yetimhanenin açılışından beri Rua Temte burada. Onu besleyen gücü bulmamız gerekiyor. Büyükada’daki yangınlara, fırtınalara ve felaketlere o sebep oluyor.’ ‘Aynen öyle.’ Diye söylendi Asaf. Ve ekledi ’1903’ten bu yana Büyükada Rum Yetimhanesinde 10 çocuk öldü. Ortalama 20 yılda bir çocuk… Işık Sezer ’19 yılda bir.’ Diye düzeltme ihtiyacı duydu.
Candy Island’ta acayip bir şekilde kimse kalmamıştı. Tüm müşteriler sanki bir şey varmışçasına kalkmışlardı. Akşam olmuş ve hava iyice kararmaya başlamıştı.
Işık Sezer ‘Sizleri buraya çağırıp çağırmama konusunda çok kararsız kaldım. Ama…’ Sesinde keder vardı. Ölen çocukların acısını derinden hissettiği belli oluyordu. ‘Son çocuk ölümünden sonra sizi çağırmaya karar verdim.’ Asaf ‘Kim öldü?’ dedi.
Işık açıklamasına devam etti. ‘Yetimhaneden bir çocuk. Adı Yorgo Lermi. Cesedini 15 Mart 2004’te Yetimhanenin dışında ormanlık alanda buldular. Cesedi liğme liğme doğranmış. Cesetten geriye kalanlar bir ağaca çakılı haldeymiş.’
‘Yani yaklaşık olarak 5 ay önce olan bir olay.’ Dedi Emrah. Işık aynı tavırla onayladı. ‘Tabi bunlar yetimhanede yaşanan ölümlerle de kalmıyor. Büyükada’da 19.07.2022 tarihinde Maden Mahallesinde yanan otel, 01.0.1997’de yaşanan orman yangını, 26.03.189 tarihi otelde yaşanan yangın ve bir sürü felaket, hepsinin kaynağı aynı.’ Diye sözünü bitirdi.
Keti ‘Bu çok korkunç.’ Dedi. Soğumuş ve yarım kalmış çay bardağına bakıyordu. Gözlerinde öfke vardı. ‘Burada yaşayan hiç kimse bir şey yapmıyor farkında mısınız? Yaşana bunca felaket ve ölüm o kadar sıradanlaşmış ki kimse yaşananların farkında değil.’
Işık ‘Birçoğu da Büyükada’dan ayrıldı. Yani yaşanan bu felaketlerin farkına varanları kastediyorum. Korkanlar ve çekinenler gittiler.’
Emre sesini kontrol ederek ‘Belki de Rua Temte bizi istiyor.’ Ona tekrar cırtlak sesli denmesini istemiyordu.
Asaf bu düşünceyi daha da ileri götürerek ‘Belki de bizden intikam almak istiyordur.’
Işık ‘Hepinizde anlamsız ve tanısı konulmamış baş ağrısı olduğunu tahmin ediyorum.’ Emrah, Emreye, Asaf ise Keti’ye baktı. Gözgöze geldiklerinde bunun doğru olduğunu onayladılar. Işık bir kâhin gibi devam etti. ‘Rua bizi lanetledi. Yılın belli zamanlarında, özellikle mart ayında, gördüğünüz kabuslar da vardır eminim.’ Hepsi başıyla onayladılar ama bu defa gözgöze gelmekten çekindiler.
‘Sadece birimizde ya da iki kişide bu baş ağrısı olsaydı…’ Işık dudaklarını büzdü ve devam etti. ‘Ama hepimizde bu baş ağrısı var ve kabuslar görüyoruz. 1995 yılında yetimhaneden ayrıldığımız günden beri öyle.’ Hiç kimse konuşmuyordu. Sadece söylenenleri kendi iç dünyalarında tartıyor ve doğruluğunu onaylıyorlardı.
Emrah dudaklarını büzdü. Bir şey söylemek istediği her halinden belli oluyordu. Sonunda ‘Bu durumun nedenini şimdi anlayabildim.’ Dedi.
Keti sanki Emrah’ın söyleyeceği şeyi beklemişti. ‘O bizi lanetlediyse biz de ona zarar verdik. Onu yaraladık. Emre’nin fırlattığı taşın canını nasıl yaktığını hatırlıyor olmalısınız.
Emre heyecanlı bir ses tonuyla ‘Taşı Asaf atmıştı. Ben bıçakla yaralamıştım.’ Asaf Emre’yi onaylar bir mimik yaptı.
Keti ‘Her neyse önemli olan ona zarar verebilmiş olmamız değil mi?’
Emrah ‘Keti haklı.’ Dedi.
Işık ‘Burada önemli olan haklı olup olmamamız değil. Ona zarar verebildik evet ama daha önce yaptığımız gibi onun karşısına tekrar çıkmak istiyor muyuz? Onu sonsuza kadar ortadan kaldırmayı istiyor muyuz?’
Emrah ‘Ben buraya kadar gelmişken geri dönmeyi düşünmem.’
Emre ‘Ben de.’ Dedi.
Asaf da onlara katıldı. Hemen ardından Keti ve son olarak Işık da asla geri dönmeyeceğini söyledi.
Çocukken su kuşundaki labirentten kaçtıktan sonra yetimhaneye sığınmışlardı. Rua Temte’den kaçtıkları o gündeki gibi yeni bir çember oluşturdular. Şimdi çok güçlü ve cesur hissediyorlardı. Emrah büyük bir komutan gibi yere bakıyordu. Sonra başını kaldırdı ve çember oluşturan arkadaşlarına tek tek bakarak ‘Savaşacağız. Sonu her ne olursa olsun birbirimizi bırakmayacağız.’
Bir iki dakika boyunca öylece ses çıkarmadan kaldılar. Hepsinin aklında masum çocuklar, sebepsizce ortaya çıkan felaketler vardı. Bunun intikamını mutlaka alacaklardı. Emre ‘Onu yok edeceğiz. Hem de sonsuza kadar.’
Birbirilerine o kadar sıkı sarılmışlardı ki parmak uçları bembeyaz olmuştu.
Tekrar bir sessizlik oldu. Herkes gergin ve heyecanlıydı. Emre ‘Size bir espri patlatayım mı?’ diye sordu. Bu ciddi ortamda bir anda herkes böyle bir şeye şaşırmıştı.
Emre ‘Paaatt!’ diye esprisini patlatınca. O meşhur espri yıllar sonra tekrar gün yüzüne çıkmıştı. Gergin ortam bir anda kaybolmuş ve herkes kahkahalarla gülmeye başlamıştı.
Asaf kahkahalarının arasında ‘Bu şakaya…’ Nefes almakta zorlanıyordu. ‘Yıllar sonra güleceğim aklıma gelmezdi.’ Dedi.
Diğerleri de onu onayladılar ve gülmeye devam ettiler.
Vakit iyice geç olmuştu. Işık ‘Sizi evimde ağırlayabilirim. Evim yeteri kadar büyük. Size hafif, leziz ve sunumu efsane olacak atıştırmalık bir şeyler yapabilirim.’
Erkekler bu teklife sıcak baktılar ama Keti biraz soğuk kaldı. Ama hepsi yol yorgunuydu ve otel ayarlama kısmını akıllarına dahi getirmemişlerdi.
Işık ‘Herkes geliyor değil mi?’
Emre ‘Hadi Keti sabaha kadar kâğıt oynarız. Tıpkı eski günlerde Tavan’da yaptığımız gibi eğleniriz.’ Dedi. Çok neşelenmişti.
Emrah ve Asaf gülümsediler. Keti olur manasında başını salladı.
Candy Island’tan çıkmak üzereydiler. Hansel ve Gratel masalını andıracak şekilde dekore edilmiş cafe bir korku rüyasına dönüşmeden hemen önceydi.
J biçimindeki kırmızı beyazlı masa ayakları parçalanmış birer bacağa dönüştü. Masanın ayakları keskin bir testereyle kesilmiş gibiydi. Cafedeki masalar ayaklanmış, ortalığa kanlar saça saça dolaşmaya başlamıştı. Emre bastırmaya çalıştığı cırtlak sesiyle bağırarak dışarı çıkmaya çalıştı. Az daha kanlar içerisindeki yere boylu boyuna uzanıyordu. Duvarları dekore eden kek, vişneli kurabiye, yaş pasta, turta ve çeşit çeşit şekerleme biçimli kabartma duvar kağıtları bir anda çürümeye, iğrenç kokular saçmaya başladı. Çürüme o kadar ani oluyordu ki larvalar, hemen kurtçuğa dönüşüyordu. Tavandan, siyah ve iğrenç kokular saçan o sıvı yerlere damlıyordu. Daha az önce iştah açıcı bir yer olan cafe iğrenç böceklerin istilasıyla korkunç bir kabusa dönüşüyordu. Masaya istedikleri tatlılar iğrenç ve korkunç şeylere dönüşmüştü. Asaf’ın istediği ayva tatlısı bir cenine, Emrah’ın söylediği sütlaç küçük böcek yumurtalarının olduğu iğrenç bir karşıma, Keti’nin sipariş verdiği magnolya tatlısı kabarıklar çıkaran kusmuğa, Işık’ın istediği mozaik pasta is kanlar içerisinde olan bir katı insan derisi bir katı akmış göz olan korkunç bir şeye dönüşmüştü.
Asaf hemen Keti’ye döndü. Öğürmemek için kendisini zor tutuyordu. Onun çok korktuğunu görebiliyordu. ‘Sakin ol ve bunun hiç yaşanmamış olduğunu düşün.’ Diye telkinde bulundu. Kusmamak için yutkunuyordu. Keti nefes nefese Asaf’ın dediğini tekrarlardı ‘Bu sadece kötü bir kâbus. Bu sadece kötü bir kâbus.’ Diye tekrarlamaya başladı.
Emrah telaş içerisinde olan arkadaşlarına döndü ve ‘Bir arada durun!’ Diye bağırmaya başladı. ‘Sakın kaçmaya kalkmayın!’ Diye de ekledi.
Emrah’ın söyledikleri hepsini girdiği şoktan çıkardı. Bir araya gelerek küçük bir çember oluşturdular. Işık ‘Lütfen gözlerinizi kapatın ve telefonlarınızın flaşını açın. O karanlıktan güç alıyor, yeterli ışığı sağlarsak bu kâbus son bulur.’
Emre’nin yüzü korkudan kireç gibi olmuştu. Keti korkudan ağlamak üzereydi. Asaf bu korkunun bir an önce son bulmasını istiyordu. Işık derin derin nefes alıyordu. Hepsi cep telefonunun flaşını açtı. Sonrasında yaşananlar korku filmindeki gerilim dolu müziğin an be an bitmesi gibiydi. Her şey yavaş yavaş eski haline dönüşmeye başladı.
Bu yaşanan olay hepsinin gördüğü ve bir şekilde unutmaya çalıştığı kâbusun gün yüzüne çıkmış haliydi.
Asaf ‘Bu benim uykularımı bölen kabusumun aynısı.’ Dedi. Emre ‘Kahretsin! Yaşadığımız bu sahneyi ömrüm boyunca rüyalarımda gördüm.’ Emrah sakin bir ses tonuyla ‘Ben de gördüm. Hem de defalarca.’ Keti aynı şeyi kâbusunda gördüğünü belirtecek şekilde gözlerini korkuyla kapattı. Gözlerinde biriken yaşlar yanaklarından süzüldü. Asaf Keti’yi daha sıkı sardı. O da Asaf’ın omuzunu sıkıca kavradı.
Işık hesabı ödedi ve Candy İsland’tan çıktılar. ‘Farkında mısınız bilmiyorum ama…’ Işık, cümleyi toparlamaya çalışıyordu. ‘Bu olayı sanırım sadece biz görebiliyoruz.’ Diye bitirdi. Keti ‘Sanırım haklısın. Bize servis yapan garson ve diğer çalışanlar bize öylece bakıyorlardı.’ Dedi ve ekledi ‘Tıpkı piyano odasında olduğu gibi.’ Diğerleri merakla ona bakıyor ve yürüyorlardı.
Keti anlatmayı sürdürdü ‘O gece tuvalete gitmem gerekmişti. Biliyorsunuz yetimhanenin tuvaletleri çoğu zaman tıkalı oluyordu. Işık ‘Bilmez miyim der gibi başını oynattı.’ Ben de bodrum katta bulunan ve tuvalet olarak kullanılan o iğrenç yere gitmek zorunda kaldım. İşimi bitirip yukarı çıkmaya başladığımda piyano odasından sesler duydum. Bir çocuk sesiydi. O geceyi çok iyi hatırlıyorum. Size de anlatmıştım yaşadığım şeyi hatırlarsınız.’ Derin bir nefes aldı ve devam etti. ‘O çocuk sesi bana’ ‘‘Lütfen yanıma gel. Buyada heykes seni bekliyoy. Lütfen bana yaydım et Keti.’’ Demişti. Sonra piyanodan bir şarkı çalmıştı. Büyükada Rum Yetimhanesinin marşıydı. Sonra ben ona ‘Senin adın ne? Diye sormuştum.
Asaf ‘Albert Planck’ dedi. Keti başıyla onayladı. Emrah da bu olayı hatırlamaya başlamıştı. ‘Rua Temte beni buraya hapsetti ve ben sanırım ölüyüm.’ Dediğini söylemiştin. Keti yine başıyla onayladı. ‘Ve sanırım onu çok kızdırdığımızdan bahsetmişti.’ Dedi Emre.
Keti heyecanlı bir sesle ‘Asıl önemli olan bu değil, önemli olan Madam Kalika’nın o gece piyano odasında olanları görmemesi ve fark edememesiydi. Tıpkı kafede olduğu gibi.’
Herkesin üzerine bir sessizlik çöktü. Gökyüzü aniden bulutlanmaya başladı. Işık ‘Biraz hızlanalım.’ Dedi. ‘Evime daha uzun bir yol var ve oraya giden bir dolmuş yok.’ Diye ekledi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.