- 356 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANADOLU TARİHİ.
ANADOLU TARİHİ.
Anadolu’da tarih insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte toplumlar ve kültürlerin izlenebilmesi Helosen çağının başlangıcına kadar dayanır. Buzul çağının etki sınırı olan Anadolu, MÖ 10 Bin’lere kadar kuzeyinde buzullar olan bir kara parçası durumundaydı.
Anadolu’nun bu müstesna yapısı nedeniyle tarihi çağlar Dünya’nın diğer bölgelerinden farklı olarak tarihlendirilir. Bu yönyüle değerlendirecek olursak;
Paleolitik Çağ -2Milyon/-16Bin, Mezolitik Çağ -16000/-9000, Neolitik Çağ -8500/-5800, Kalkolitik Çağ -5800/-3400, Tunç Çağı -3400/-1200, Demir Çağı -1300/-330 yıllarına tarihlendirilir.
Paleolitik ve Mezolitik Çağ
Anadolu’da ilk insanlara ait izler buzul çağının öncesine gider. 1 Milyon yıl öncesine dayanan en eski izler Konya/Dursunlu’da tespit edilmiş, MTA-Berkelley işbirliğiyle gün yüzüne çıkartılmıştır. Burada Afrika’dan göç eden Homo erectusların izlerine rastlanılmıştır. Homo sapiense ait en eski izler ise 390 Bin yıl öncesine tarihlenen buluntularla İstanbul Küçükçekmece’de bulunan Yarımburgaz mağaralarında tespit edilmiştir. Doğrudan insana ait en eski kemik kalıntılarının bulunduğu alan ise 160-60 Bin yıl öncesine tarihlenen Karain Mağarasıdır (Antalya).
Anadolu, Taş Çağı’nda önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Volkanik bir taş olan obsidyenin Anadolu’da bolca bulunuyor olması bölgenin kadim bir yerleşim bölgesi haline gelmesini sağlamıştır. Üst Paleolitik ve Mezolitik dönemlerde artık taşın yanında kemik kullanımı da yaygınlaşmaya başlayacaktır (40-10Bin). Bıçak sapları, kemik iğne uçları ve oltalar kemik kullanımının önemli örnekleridir. Bu verilerin yanında günümüze kadar ulaşan sanat eserleri de dönemi anlamamıza yardımcı olur. Temel ihtiyaçlarını karşılayan ilk Anadolu insanları, kendilerini ifade etme ihtiyacı da hissederek kaya resimleri tasfir etmişlerdi. Çoğunlukla geyik, keçi, öküz, boğa figürlerinden oluşan tasfirler soyut izler bulundurarak belkide manevi/uluhi bir dünya tasavvurunun yansıması olmuşlardır. Tasfirlerin çoğunlukla boynuzlu hayvanlardan oluşması ve abartılı tasfirlerle boynuzların göksel unsurlara atıf için kullanılması dikkat çekicidir.
Buzulların giderek kuzeye çekilmesi ile Dünya daha ılıman ve yaşanabilir hale dönüşmüştür. -10Bin’lerde başlayan bu köklü değişim Holosen döneminin başlangıcı olur. Buzulların erimesi ile geniş su havzaları, akarsular ve tatlı su kaynakları artmış, tabiat zenginleşerek hayvan türlerinin çoğalmasına imkan tanımıştır. İnsanoğlu da bu dönemde sığındıkları mağaralardan çıkarak açık hava barınaklarında yaşama imkanı bulmuştur. Çoğunlukla et kaynaklı beslenme alışkanlığı bitki kökleri, yabani meyveler ve deniz ürünleriyle zenginleşir. İlk kompozit (birleşik) aletler ortaya çıkar. Bir taşın tahtaya sabitlenmesiyle küçük baltalar ve benzeri el aletleri ortaya çıkartılır. İnsan nüfusu artarak küçük topluluklar meydana gelir. İlk toplumlar, barınaklar ve ilk toplu yerleşim yerleri ortaya çıkar. Buzul çağının sona ermesiyle birlikte Mezolitik Çağ olarak anılan bu dönem insanların mağaradan çıkıp topluluklara dönüştüğü bir devinim meydana getirir.
Neolitik ve Kalkolitik Çağ
Tarih öncesi çağla maden çağının arasındaki geçiş dönemi olan Neolitik dönem İnsanoğlunun hızla yayıldığı ve ilk toplumları meydana getirdiği dönem olarak dikkat çeker. Bu gelişim Anadolu’da da yaşanmıştır. Holosen dönemin başlamasıyla birlikte açık alanlarda yaşamaya başlayan, çoğalan ve tabiatın sunduğu imkanlardan istifade etmeye başlayan Anadolu insanı, yerleşim alanları kurmuş, toplumsal ilişkiler geliştirmiş, ticaret yapmış, dünya tasavvuru ve manevi anlayışlarını olgunlaştırarak etkileyici bir tarihsel serüven ortaya koymuştur.
Göbeklitepe neolitik dönemin en etkileyici örneğini teşkil eder. Komplike toplanma alanları, mistik tasavvurları sembolize eden hayvan kabartmaları, törensel alanların binlerce yıl devamlılığını koruması Anadolu’da yoğun bir insan/kültür faaliyeti olduğunu ortaya koya. İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılayabilmiş, kalan zamanlarında dünyayı anlamaya çalışmış, öteki dünya ve bu dünyanın manevi/sanatsal yorumunu özgün bir üslupla toplumsal bir unsur olarak geliştirmişlerdir. Bu yönleriyle Anadolu, insanın tasavvur dünyasını ve manevi duygularını ortaya koydu en eski (-11Bin) ve en komplike coğrafya durumundadır.
Çayönü ise neolitik dönemin en eski yerleşim merkezi durumundadır. -10500’lerde ilk yerleşimlerin başladığı bölge, önemini tarih boyunca kesintisiz bir süreklilikle devam ettirmiştır. Taş temeller üzerine kerpiçten yapılan evler bölgenin mimari geleneğini oluşturur. -8500’lerde buğday ve baklagillerin kullanımı başlamış, tahıl ve hayvan evcilleştirmenin ilk örneğini teşkil etmiştir. Öyle ki; -6000’lerde bölgede yaşayan herkes yiyecek ihtiyacını tarımdan elde eder duruma gelmiştir. Ergani (Diyarbakır) bölgesinin zengin bakır yatakları sayesinde bakır çağına en erken giren bölge yine Çayönü olmuştur.
Çatalhöyük insanlık tarihinin ilk toplu yerleşim merkezi durumundadır. Konya’da bulunan ve -7400’lere tarihlenen bölge Tarım ve hayvancılığın yaşamın merkezinde olduğu, kerpiçten yapılmış bitişik evlerin avlularla birleştirilerek tapınak ve kült yapılarla komplike bir yaşam alanı inşa edildiği açıkça görülmektedir. Bir oda ve bir depodan oluşan sıvalı ve beyaza boyanmış kerpiç evler, ortak kullanım alanları durumunda olan fırın ve ocaklar, zengin duvar resimleri ve hayvan figürleriyle bezenmiş yaşam alanları engin bir dünya tasavvuru ve maneviyat duygusunun göstergeleridir. Kalabalık, zengin ve müreffeh bir toplu yaşam merkezi, Anadolu’nun ilk köyü olma özelliğini taşır.
Neolitik dönemde ortaya çıkan yaşam alışkanlığı Anadolu’nun pek çok bölgesine yayılmış, kendine has ve özgün bir kültür meydana getirmiştir. Bakır, Kalay ve Obsidyen gibi çağları belirleyen kaynakların bolca bulunduğu Anadolu, Neolitik döneme dair en zengin kaynakların bulunduğu bir dünya mirası durumundadır. Taş ve bakırın birlikte kullanıldığı Kalkolitik dönemde de bölge hızla gelişmiş ve kalabalıklaşmış, Kafkaslardan gelen göçler ve Mezopotamya’da ortaya çıkan kent devriminin etkileri Anadolu’ya ulaşana dek öncü ve benzersiz dokusunu muhafaza etmiştir.
Tunç Çağı
Anadolu, Tunç yapımında kullanılan bakırın bolluğu sayesinde çağın öncüsü durumundadır. Tunç madeninin kullanılmaya başlandığı -3400’lerden itibaren Anadolu’nun etnik ve kültürel dokusu dış etkilerle şekillenmeye başlar. Transkafkasya’dan Anadolu’ya doğru akan göçlerle ortaya çıkan Karaz Kültürü Doğu Anadolu’dan başlayarak Mezopotamya’ya kadar yayılan geniş bir kültür çevresi meydana getirir. Hatti, Hurri ve Urartu medeniyetlerinin atası olacak bu kültür ilk olarak Anadolu’da görülmeye başlanır.
Kafkaslardan Urmiye Gölü ve Kars-Iğdır-Ardahan bölgesinden itibaren Erzuruma doğru yayılmaya başlayan Karaz göçleri, Paleolitik dönemden itibaren gelişen Anadolu kültürü ile bütünleşerek zenginleşmiştir. Karazlarla birlikte gelen ahşap örgülü, çamurla kaplanıp kurutulmuş evler Anadolu’nun yerel mimarisi olan taş temelli kerpiç evlerle mimari bir bütünleşmeye girer. İlerleyen yüzyıllarda batı ve güneye doğru yayılan bu kültür -2500’lerde Torosların güneyindeki ilk kentleşmeyi meydana getirir. -2000’lerden itibaren de doğu ve güneydoğuda ilk kentler ortaya çıkacaktır.
Tunç çağının etkileri batıya doğru devinim kazanarak ilk feodal yapıyı ortaya çıkartır. -3000/-2700 aralığında güçlü surlardan oluşan kentler, ihtiyaç fazlası üretimin saklanması nedeniyle ortaya çıkan güvenlik ihtiyacı kentleşmeyi meydana getirir. Demircihöyük (Eskişehir) bölgesinde ortaya çıkartılan buluntularda 90 mt çapında dairesel megaron yapılar kentleşmenin ilk örnekleridir. -2400’lere gelindiğinde Ankara’nın doğusunda Kızılırmak kavisinden batıda Sivrihisar Dağları (Eskişehir) bölgesi bütün bir kültür bölgesi haline gelmiştir. Kent ve yönetici sınıfın bulunduğu, etrafı surlarla çevrili olan ve hisar içerisinde yönetici sınıfı toplumdan ayıran bir sitadel yapısı ile Tunç Çağının ilk feodal, siyasi merkezli kent yaşamının bu bölgede ortaya çıktığını anlayabiliyoruz.
Tunç Çağında Anadolu, demografik yapısını değiştirecek yoğun ölçekte göçlere maruz kaldı. Transkafkasya’dan gelen Kafkas Dil ailesine mensup Karazlar, Hazarın Güneyin’den Anadolu’ya giren Hint-Avrupa dil ailesine mensup Luviler ve Asur ticaret yollarıyla Anadolu ile etkileşimde bulunan, etnik olmasa bile kültürel olarak etkileşime yol açan Semitikler önce Hattiler sonra Hititlerle Anadolu’da imparatorluklar dönemini başlattılar.
Tunç çağında Anadolu’nun demografik yapısını incelediğimizde Paleolitik dönemden itibaren tabiata entegre olan ilk Anadolu insanları, Transkafkasya göçleriyle Kuzeydoğu anadolu’dan gelen Karaz insanları ve Hazarın Doğusundan güneye inip Anadolu’ya gelen Hint-Avrupa kökenli toplumlar karşımıza çıkar. İlk Anadolu insanları Demircihöyük’te kurdukları medeniyetle Truva’nın kökenlerini oluştururken Karaz insanları Orta Anadolu’da Hatti, güneyde Hurri-Mitanni ve Urartuların kurucu unsurları olmuşlar, Hint-Avrupa insanları ise Hatti medeniyeti üzerine inşa ettikleri Hitit İmparatorluğu, Luviler ve Deniz Kavimleri olarak karşımıza çıkmışlardır.
Asur ticaret kolonilerinin Anadolu’ya yazıyı getirmesi, Anadolu’nun mümbit coğrafyasının sağladığı imkanlarla yeni bir dönemi başlatmış, tarih dönemi itibaryile Anadolu’nun temellerini teşkil etmişlerdir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.