- 426 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
1455 TARİHLİ TAHRİR DEFTERİ IŞIĞINDA ORDU YÖRESİNDE TÜRKLEŞME SÜRECİ I
Anadolu’nun Türkleşmesi 11. yy.dan 16.yy’a kadar süren uzun bir süreç içinde gerçekleşmiştir. Yazılı tarihimiz, bu Türkleşme sürecini, Türkmenlerce kurulan çeşitli beylikler ve devlet yapılanmalarını bizlere olabildiğince anlatmaktadır. Bugüne kadar ders kitaplarından öğrendiğimiz tarih bilgileri, bizlere bulunduğumuz toprakların gerçek tarihini sunabilmiş midir? Burası kuşkuludur. Hatta son yıllarda yapılan bilimsel tarih araştırmaları, öğrendiğimiz tarihin birçok yönden eksik ve hatta yanlışlarla dolu olduğunu göstermektedir. Ancak, yeni araştırmalar, bu yanlışlıkları düzeltip azaltacak önemdedir.
Tarih yazılırken, geçmiş zamanlara ait arkeolojik kalıntılar, varsa yazılı belgeler göz önüne alınarak tespitler yapılmış ve tarihi olaylar bu belgelerin ışığında kaleme alınmıştır. Bu tür tarih yazımı da tam doğru değildir. Ülkelerin tarihlerini günlük gibi kaleme alan yazarlar, sadece o ülkenin yönetim sınıfının istekleri doğrultusunda belgeler bırakmışlardır. Yine de bu belgeler olayları yok saymamış, sadece sübjektif bir bakış açısıyla yansıtmıştır.
Fakat öyle tarihi belgeler vardır ki, bu belgelerde üretilmiş bilgi aktarılmaz. Bunlar ya çeşitli yapılanmaların vergi ve askerlik gibi kayıtlarını belirten tapu defterleri gibi tutanaklar, ya da bürokratik mekanizmaları işleten vesikalardır. Söz konusu tutanaklara en önemli örnek, Osmanlı Tahrir Defterleri’dir. Osmanlı Tahrir Defterleri’nde halkın etnik, sosyal ve ekonomik, coğrafi ve kültürel yaşantıları konusunda son derece önemli ip uçları mevcuttur.
Bu defterleri fiziki haritalara benzetmek mümkündür. Fiziki bir haritaya bakan ve biraz harita bilgisi olan bir insan, haritadaki dağlar, ovalar, yaylalar, ekilebilecek arazi yapısı, bitki örtüsü, iklim, yetiştirilecek ürünler ve insan yaşamı hakkında nasıl bilgi sahibi oluyorsa, Osmanlı Tahrir Defterleri’ndeki bilgilerle de, tıpkı fiziki haritaların yorumlanması gibi mükemmel bilgiler elde edilebilir. Hele bu bilgiler, halkın sözlü kültürüyle de örtüşüyorsa ve bu konuda alan çalışmaları yapılıyorsa, ortaya katkısız, gerçek ve bilimsel bir tarih çıkar.
Ordu ili ve yöresi ülkemizin diğer köşelerine göre, bu bakımdan şanslıdır. 1980’li yıllarda TTK’da Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız başkanlığındaki araştırma ekibinin Sondaj Metoduyla Türkiye Tarihi’nin yeniden yazılması ve yapılanması amacıyla tahrir defterlerindeki bilgilerden yola çıkarak araştırmalar başlatması, Ordu yöresi tarihinin daha bilimsel temellere oturtulmasını sağlamıştır.
Bu çalışmalarla ilgili bildiriler, "Orta Karadeniz Kültürü" adlı bir kitapla da yayınlanmıştır.
Ordu yöresi ve Orta Karadeniz bölümünün Türk iskanına açılması Mesudiye üzerinden olmuştur.
Mesudiye yöresi, belki de Türkiye’nin hiçbir yerinde görülmeyecek tarihi öneme haiz “adlandırmalara” sahiptir. Nedir bu adlandırmalar?
Mesudiye’de herhangi bir tepeye çıkıp etrafınıza baktığınızda yine tepeler görürsünüz. Bilen birisine bu tepelerin adını sorduğunuzda vereceği yanıt şudur: Erdembaba, Kılıçbaba, Karababa, Akbaba, Sarıbaba, İlyasbaba, Eriçoğbaba, Karaaslan, Ziyarettepe…. Ve bu tepelerin zirvelerinde yöre halkının kutsal saydığı, adaklarını kestikleri ve belki de sorunlarına medet aradıkları mezarlar. Yüzyıllarca korunmaya çalışılmış, dağılan taşları ziyaretçilerce toparlanmış, gizemli mezarlar.
Kimdir bu babalar? Halk niçin bu mezarları kutsal kabul etmiştir? Bu yöreleri kendilerine bırakan atalarına bir vefa örneği midir bu saygı?
Bu soruların yanıtlarını yine sözlü kültürde bulabiliyoruz.
(Devamı var)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.