- 323 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖĞRENMENİN YAŞI VE SINIRI YOK
Faysde sevgili arkadaşım Melahat Çetinkaya ’nın kurduğu ve yönettiği Yakamoz Şiirler adında bir gurup var.
2015 yılıydı, arkadaşım messengerden bana. ;
"Kızım doğum yaptığı için gurupla ilgilenemiyorum, bir müddet gurup yöneticiliği yapabilir misin" diye yazdı.
"Ben o işlerden anlamam" deyince de detaylıca anlattı, gurubu yönetmeye başladım.
Bir gün bir şair tarafından bir şiir eklendi guruba.
Bana göre çok anlamlı bir şiirdi .Altına çok güzel bir yorum yapıp teşekkür etmiştim ki, şiir guruptan kaldırıldı.
Çok anlamlı bir şiirdi, neden kaldırdınız üstat’ diye sorunca da yeniden ekledi.
Bu vesileyle de tanışmış olduk kendisiyle.
Daha sonra sık sık şiir eklemeye başladı. Gerçekten şiirlerini çok beğeniyor, arkadaşım Melehat da şair olduğu için ikisinin dostlukları hoşuma gidiyordu.
Sonra feysten arkadaş olup özelden de yazışmaya başladık.
O aralar yurtdınşında yaşıyordu.Ziraat mühendisi olduğu için bir şirketle anlaşıp altı aylığına bahçe kurmaya gitmiş.
Bir gün telefonla arayıp dönüş yaptığını, İstanbul hava alanında olduğunu, uygunsam gerçekte de tanışabileceğimizi söyledi.
Ben de emekli olduğum için her daim uygundum zaten. İstanbul’dan uçakla bulunduğum şehire geldi. Görüşüp tanıştıktan sonra birlikte yemeğe çıktık.
Yemekten sonra O memleketine, ben de evime döndüm.
Telefonla konuşmalarımız uzun zaman devam etti.
Bir konuşmamızda benim bulunduğum yerde tanıdığı varmı diye sorunca;
"aynı dairede senelerce birlikte çalıştığım teknisyen bir arkadaşım var, eşi de hemşire, çok iyi, güvenilir insanlardır, tanış, orada sana çok yardımcı olurlar " dedi.
Söylediği kişilerle tanıştım. O zamanlar daha bulunduğum şehire yeni taşındığım için çok iyi geldiler bana. Çok iyi dost oldum kendileriyle ve O’nun geçmişi hakkında da detaylı bilgi edindim.
Daha askere gitmeden erken yaşta evlenip kısa aralıkla iki çocuk sahibi olmuş.
Askerdeyken habersizce izine geldiğinde karısını bir erkekle yakalamış, karısını ailesine teslim edip çocuklarını alarak kendi ailesinin yanına dönmüş .
Bir sabah aniden, seccade uzerinde namaz kılarken anasının ölüp kaldığını görmüşler.
Üç kız kardeşi, iki çocuğu ve babasıyla bitlikte kakakalmışlar.
Düşünüp taşındıktan sonra, kız kardeşlerinin karşı çıkmalarına rağmen babasına genç, dört çocuğuyla dul kalan bir kadınla evlendirmiş. Kız kardeşlerinin ikisini öğretmen okulunda okutmuş.
Sonra kendi de bekar bir kızla ikinci evliliğini yapmış.
Hatta bu evliliğe ilk eşinin ailesi vesile olmuş.
"Tanıdığımız bir kız var, kolunun bir tanesi hafif engelli, senin de iki tane kızın var, birbirinizi bu şekilde tamamlamış olursunuz, bizler de torumlarımızı rahatça görmüş oluruz" demişler.
İkinci eşi baştan her şeye razı olsa da haberi olmadan çocuklara çok eziyet etmiş, "babanıza söylerseniz şöyle yaparım, böyle yaparım" diye de çok korkutmuş.
Kadının yanında babalarının verdiği parayı bile alamazlarmış. Kızlardan birisi okula giderken bir gün arkasından inmiş, kızı aşağıda babasına;
"şimdi parayı verebilirsin baba" dediğinde çakmış manzarayı. Kızının kolundan tuttuğu gibi eve geri dönmüş, kızının uzerini soymuş, sırtındaki dayak izlerini görünce o sinirle çamaşır makinesinin taķılı hortumlarını söktüğü gibi kadının neresine denk gelirse vura vura haşat etmiş.
Kızlar artık onlarla yaşayamayacaklarını, annesine gitmek istediklerini söylemişler, O da göndermiş.
İkinci karısından da üç tane kızı olmuş. Önceki karısından olan kızları gibi onlar da rezil olmasınlar diye kızları büyüyüp de yüksek tahsil yapıncaya kadar ikinci evliliğini devam ettirmek zorunda kalmış.
Kızlardan birisi liseden sonra aşiret torunu birisine aşık olup evlenmiş, bir oğlu, bir de kızı olmuş.
Akrabalarının düğününden dönerlerken kaza geçirmişler, kocası kazada ölmüş , oğluyla kendisini ağır yaralı olarak hastahaneye kaldırmışlar.
Gece yarısı polislerden aldığı haberle yalnız başına arabayla yollara düşüp, hiç dinlenmeden hastahanede almış soluğu. Bir ay hastahanede yatan kızı, yavaş yavaş koltukaltı bastonlarıyla yürümeye başlamış.
Taburcu olduktan sonra da, kayınlarından birisiyle imam nikahı yapmak istemişler.
Kız, kesinlikle razı olmayıp babasına sığınmak zorunda kalmış yeniden, ama çocuklarını vermemişler.
Şair, o zamanlar artık emekli olup market işletiyormuş.
Belediye başkanına durumu anlatıp kızını gişe memuru olarak işe aldırmış.
İki ay çalıştıktan sonra çocuklarının hasretine dayanamayan kızı yine gitmiş.
Bu sefer de ölen kocasının bir akrabası kanına girmiş kızcağızın;
"benimle evlenirsen çocuklarını alırım" diyerek. Bir de onunla evlenmiş, iki çocuk da ondan olmuş, ama ilk kocasından olan çocuklarını ne vermişler, ne de göstermişler.
Bu sefer de ikinci kocası eziyet etmeye başlamış kızcağıza:
"Sen hâlâ eski eşine aşıksın, beni hiç sevmedin, çocuklarını alacağım diye evlendin benimle " diyerek.
O kadar çile çekmesine rağmen hâlâ çok güzel ve çok iyi birisi. Aşiret gelini olduğu için de çok güzel yemekler öğrenmiş, eli çok lezzetli ve çok hızlı...
Tüm yaşadıklarını öğrendikten sonra çok sevdim kendisini.
Tüm hayatını anlattı bana. Ses tonu ve konuşması da kendisi gibi çok güzel, çok akıcı, diline kıl dolanmıyor anlatırken.
Biz, şairle tanıştıktan sonra ikinci eşinden de boşandı. Annesi de bir sene önce öldüğü için maaşı kızına bağlandı, ama iki çocukla birlikte geçinmekte zorlanıyordu.
Şair, yurtdışında çalışıp da kazandığı parayla kız kardeşinin evinin çatı katını işletip oraya taşıdı, her ay maddi destek de sağladı. İki ay sonra; "evi halamla aranızda halledersiniz" deyip oradan tekrar eski yaşadığı yere döndü.
Bu sefer babası da desteğini çekip boşandığı eşi de çocuklarının nafakasını ödemeyince geçinmekte yine zorlandı.
Ben de, "burası sahil kenti, eli de lezzetli, burada küçük bir dükkan kiralasanız da içli köfte yapsa nasıl olur önerisi getirince akıllarına yattı. Ben de yardımcı oldum, dükkan açıldı, ev de kiralandı, eşyaları taşındı. Birlikte yaşamaya ve çalışmaya başladılar. İlk zamanlar işleri gayet iyi gidiyordu. Araya pandemi girip de insanlar evlere kapatılınca onun da sonu gelmedi. Dükkanın eşyalarını satıp döndü yine...
Sairin çok kurnaz olan ikinci eşi, önceki eşinden olan kızlarına kalmasın düşüncesiyle birlikte edindikleri tüm malları kendi üzerine yaptırmış. Şair birtek valiziyle çıkmış evden, hep yurt dışında çalışmaya devam etmiş.
Babası çok yaşlı, analığı da kemoterapi tedavisi görüyor, belediyelik kasabada oturuyorlardı. Kasabalardan belediyeler kaldırılıp da ayaklarındaki tüm hizmetlerden de mahrum kalınca orada yaşamaları zorlaştı.
Kredi çekerek memleketinden ev aldı, dayayıp döşeyerek oraya taşıdı babasıyla analığını.
Pandemide yurt dışına gidemediği için de borçlarını ödemek için zorlanmaya başlayınca borçları birikti.
Ben evimi alacağım zaman, "biraz çok çeksen de benim borçlarımı kapatsak, bankalara dünyanın faizini ödeyeceğime senin taksitlerini ödesem olmaz mı diye teklif edince;
Ben de, "evinin çatı katını yaptığın kardeşin oranın parasını sana ödesin, sen de borçlarını kapatır rahatlarsın, ömrün boyunca hep ailen için kendini feda etmişsin, bu kadarı enayilik bana göre, önce can sonra canan, kendin iyi olmazsan kimseye faydan olmaz " diyerek itiraz ettim.
Bana göre, geçmiş hayatı hata üstüne hataydı, yüzüne söyleyince asla kabul etmezdi, fil kadar beyni olduğunu, O’nun yerinde başkası olsa çoktan katil olacağını ya da delireceğini söylerdi sürekli.
Aslında ya çocukluğuna, ya da sonradan yaşadığı travmalara bağlı ruh hattasıydı.
Bunun ya farkında değildi, ya da kabullenmek istemiyordu.
Bu kadar travma atlatan insanların rahatsız olması da kaçınılmazdı zaten.
Kendisinin ve kızının psikolojik yardım almaları gerektiğini defalarca söylediğim halde bir türlü kabul ettiremedim. Kendim yardımcı olayım diye çok çabaladım, ama başarılı olamadım.
Her yaz olduğu gibi memleketine gider, iki ay kadar babası gillerle ilgilenir gelirdi. Ev işleri, bahçe işleri konusunda çok yetenekli, tertipli düzenli bir insandı. Şu işi de yapmam demez asla, hiçbir işe üşenmezdi.
Misafirlere hürmet etmeye bayılır, etraflarında pervane olurdu. Herkes, ne kadar şanlı olduğumu söyler, " sen bu adama ne yapıyorsun, adeta sana tapıyor" derlerdi.
Yeni evimin bahçe düzenlenmesinde falan çok emeği var. Aylarca canla başla çalıştı. Komşularımızın hepsi imreniyorlardı. Üçüncü katta bizden yaşça daha büyük, herikisi de emekli öğretmen komşularımız balkondan fotoğrafımızı çekerek, " iki kumru başbaşa vermiş yuvalarını güzelleştiriyor" yazarak Watsapdan göndermişti de çok duygulanmıştık.
Zaman zaman " sen sevmeyi bilmiyorsun, sana sevmeyi öğreteceğim, asla benim kadar sevemezsin " derdi.
Memleketine gittikten sonra feysini dondurduğu, ortak arkadaşımız da çok olduğu için, şaka yollu " ölüp kaldı mı oralarda acep " diye paylaşım yapmıştım, ortak arkadaşlarımız kendilerinin de merak ettiklerini söylemişlerdi.
Aradığımda, "hem evimi,hem de seni çok özledim" diyor, hem de sudan bahaneler üretiyordu. Durumdan kuşkulanıp orada ne kadar tanıdığım varsa sırayla hepsini aramaya başladım.
Babasını ilk arayıp da sorduğumda, "burada " derdemez telefon yüzüme kapandı. Daha sonraki arayışımda da " burada yok, iki aydır görmüyorum " dedi.
98 yaşındaki, bana " al yazmalım, selvi boylum " diye hitap eden babasına bile yalan söyletti. Kızkardeşi de "ben bir şey bilmiyorum" dedi. Yine en mert kızı çıktı da anlayıp dinledi beni. Benim gibi, O’da şok geçirdi duydukları karşısında.
Meğerse, feyste Azerbaycanlı bir arkadaşı vardı, her yorumuna gelir övgüler düzerdi. Bu da kadınların övgülerine bayılır, hepsinin kendisinden hoşlandıklarını sanırdı.
Azerbaycanlı kadın orada neyi varsa hepsini satıp gelmiş, şairin eline 80.000 tl demet demet paraları koymuş, yaşlı babası ve kanser hastası analığını da evden atmışlar da birlikte yaşıyorlarmış şimdi.
Demek ki şair de olsa kendisini parayla satabiliyormuş insan.
Artık şu alemde; çoğu insandan daha alçak, onursuz, şerefsiz, hain varlık olmadığına eminin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.