- 283 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Alt Tarafı Bir Öğretmen Değil misiniz?
Yüksek standartlarda çalışma ve yaşama bağlamında nereden nereye geldiğimizin göstergelerini hayatın her alanında görüp yaşıyoruz. Zamanın ileri akması her alandaki kalitenin de eskiye oranla ilerlemesini gerektirir. Yaşadığımız coğrafyada zamana inat bilim, kültür, eğitim, demokrasi ve insan hakları bağlamında geriye gidiş söz konusudur. Bunu durdurabilecek irade ise yetişmiş bir eğitim ordusuyla mümkündür.
Yıllarca eğitim üzerinde uygulanan bilim dışı politikalar sayesinde eğitim alanında da yozlaşma hız kesmeden devam etmektedir. Bu yozlaşmadan nasibini alan en önemli meslek ise tabiî ki öğretmenliktir. Bir ulusu uzun vadede özgürleştirmek veya köleleştirmek isteniyorsa eğitimden ve onun en önemli ayağı olan öğretmenlerden başlanır. Ülkemizde geldiğimiz son nokta, toplum gözünde “Alt tarafı bir öğretmen değil mi!” algısıdır.
Öğretmenler olarak altta kaldığımızı, hatta ezildiğimizi görmemekte ısrar etmemiz vahim bir tablo değil midir? “Alt tarafı öğretmen” derken neyin altında kaldığımızın farkında mıyız? Bu kadarla da kalmayıp popülist söylemlerin oyuncağı olma basitliğine kadar düşürülsek de kralın çıplak olduğunu söyleme cesaretinden de yoksun bırakıldığımız kesindir.
Her yıl ‘Öğretmenler Günü’nde zeytinyağı dökülüp parlatılan bu mesleğin gerçeklerini su yüzüne çıkaramadığımızı da biliyoruz. Kutsiyet ifadeleri ile süslenip püslenen öğretmenliğin adı değişmese de “yeni nesil bakıcı” hissine dönüşmüştür. Bu durumlara düşmekten maalesef bilimden, çağdaşlıktan, ilkelerinden uzaklaşan öğretmenlerin etkisi olduğunu da göz ardı etmemek gerekir.
Öğretmen, çıkar odaklı bir anlayıştan uzak, gericilikle, cahillikle mücadele edebilen bir savaşçı durumundan; toplumun sıradan, değersiz, bilim dışı işleyen sistemine biat eden hatta onu savunan ve ona tüm gücüyle hizmet etmekten de gocunmayan eğitimli bir köle pozisyonuna gelmiştir.
Süreç dâhilinde iktidarların toplumun aydınlık yüzü olan eğitimcileri bölme, ayrıştırma politikasına dâhil ettiği açıktır. Evrensel değerlerden koparak yerel, gelenekçi, inanç merkezli anlayışları benimsetmek gibi bir hedefi olduğu, sistemin işleyişinde ortaya çıkmaktadır. Bunları da aydınlanmanın, çağdaşlığın, medeniyetin ve bilimin önüne koyarak yapmaya çalışması ilerleme adına geldiğimiz seviyeden anlaşılmaktadır.
Oysa öğretmen, ileri yönde değişimin ve dönüşümün öncüsü olmak zorundadır. Bunun da insan haklarını ve demokrasiyi içselleştirmesiyle mümkün olacağını bilmesi gerekmektedir. Bir dönem sarsılmaz ilkeleri ve prensipleri barındıran bu mesleğin yüzyılları bulan pedagojik tecrübelerinden dahi uzaklaşmış olduğunu görmek son derece üzücüdür.
Bu bağlamda her öğretmen, bireysel anlamda, iradesini özgür kılma mücadelesini vermelidir. Bunun yolunun okumak, araştırmak ve sorgulamak olduğunu bilmek kadar yaşamak da önemlidir. Bu farkındalığı yediden yetmişe sirayet ettirecek olan da yine kendisi olmalıdır.
Eğitim sistemindeki çürümenin temelinde kimin nasıl ve ne kadar rol aldığının gözümüzde canlanması önemlidir. Çağımızda iletişimin son derece ileri boyutta olduğu, bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı bu dönemde, istenilen boyutlarla atılım yapılmak şöyle dursun neden karamsar bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz sorgulanmalıdır.
Öğretmenler odasından ışık yükselmiyor artık. Öğrencilerin neredeyse tamamı, ilkokuldan üniversitelere kadar umutsuz ve hayalsiz. Veliler çocuklarının karınlarını doyurabildiğine ihtiyaçlarını yarım yamalak giderebildiğine derdiyle meşgul ve çaresiz. Tüm bunların görmezden gelindiğini biliyoruz aslında. Yokmuş gibi, davranma yetimiz o kadar gelişti ki usulca uzaklaşıyoruz gerçeklerden. Oysa kaygılanmamız gereken sadece kendi çocuğumuz değil; bu ülkenin nice zeki, çalışkan, yetenekli çocuklarını kaybedecek olmamızdır.
Gücünün farkında olmayan sisteminin en kalabalık ve memur kesimini oluşturan öğretmenlerin, ilkesel tutmundaki gevşeme, niteliksel yapısındaki yozlaşmayla birlikte katlanarak devam etmektedir. Öğretmenlerin mesleki dezenformasyonun bu seviyelere kadar ulaşmasındaki tüm sorumluluğu eğitimin diğer paydaşlarına yüklemek kolaycılığına da kaçmaması gerekiyor. Aydınlanma yolundaki tüm öğretmenlerin, evrensel ilkelerle, gücünün ve düşünsel yetisinin farkındalığıyla hareket etmesi durumunda iktidarların, velilerin, öğrencilerin yanlış adım atmasını, toplumun geriye gitmesini engelleyecektir.
Gücünü akıl ve bilimden alması gereken, problemlere yaklaşmada, onları tespit etmede ve çözüm bulmada uzman kabul edilen bu yapının, sorunların bir parçası haline gelip, sorunu yaratanlarla birlikte hareket eder hale gelmesi yadırganması gerekirken bir durumdur. Bunun kimi öğretmenlerce normalleştirilmesi ve ileri derecede desteklenmesi belki de bilimsel olarak araştırma konusu olmalıdır.
"Alet olmak" deyimi pek çok yerde karşımıza çıkmaktadır. Bu deyim, "bilerek ve isteyerek bir çıkar karşılığında desteklemek veya bilmeyerek aracılık etmek" anlamındadır. Bu deyimi öğretmenler için "bilmeyerek kötü bir işte aracılık etmek" anlamıyla kullanmak son derece vahim bir durumda olduğumuzun göstergesi diyebiliriz. Yanlış söylem ve politikalara alet olmak kadar sessiz kalmak da yanlışta ısrar etmeyi tetiklemektedir.
Bilerek veya bilmeyerek geçiştirme mantığıyla hareket etmek, iradesini zayıf gösteren davranışlar sergilemek, bilim dışı, pedagojiye aykırı kaynak ve uygulamalara duyarsız kalmak, sadece maaş ve ek derslere odaklanarak günü kurtarma odaklı hareket etmek, tam da gerici anlayışların ekmeğine yağ sürmektir. Gelişmiş toplumlarda gündelik yaşamda karşılığı olmayan, devinimini tamamlamış tutum, davranış ve alışkanlıklara ısrarla bağlanmak tabanda normalleştirme çabasından ibarettir.
Bilimden, çağdaşlıktan, demokrasiden uzaklaşma çabası içine girmek; ayrıca toplumu da bu şekilde yönlendirmek ve yetiştirmek; buna dair söylemler ve algı operasyonları yapmak planlı, programlı bir çalışmanın ürünüdür. Diğer bir anlamda halkı uyutmaya, zihinleri karanlığa boğarak aydınlanmanın önü kesilmeye çalışılmaktadır. Çünkü aydınlanan toplumun her zaman gerçekleri göreceğinden korkulmaktadır. Bunu yapacak olan nitelikli öğretmenlerin ötekileştirilmesi, mülakat gibi yol ve yöntemlerle yetkisizleştirilmesi sağlanmaktadır.
Temel hak ve özgürlükler bağlamından çevre bilincinden, demokratik yönetim anlayışından, bilimden ve bilimsellikten yana tavır geliştirmesi gereken bir meslek örgütünün, bugün geldiği durum ve geliştirdiği tutumun adına yakışmadığı yadsınamaz. Her ne kadar istemesek de yaşananlar “alt tarafı bir öğretmen” algısının yaygınlaşmasına katkı sunmuş ve sunmaya devam etmektedir.
Öğretmenlerdeki “Bananecilik” tavrının etkisiyle temel ilke ve prensiplerden kopuş, mesleğe bulaşmış virüs misali yayılmıştır. Bu aynı zamanda bir meslek örgütünden çıkarak bir halkı dolayısıyla da ülkeyi felakete sürüklemenin de adımı olmaktadır. Sıradanlaşmanın adımları bununla başlayıp konuşma ve beden diline kadar sirayet etmektedir. İletişimin en etkili aracı olan dili kullanma becerisi, yakışıksız, kaba söylemlerle desteklenip toplumda iç içe olmak adına, yersiz bir tarza dönüşmüştür.
Özellikle taşrada görev yapanların karşılaştığı vahim ve yaygın bir tablo da doğal olmanın, içten, samimi görünmenin yolunu yerel ağızla, kaba söylemlerle ve beklentilerin altındaki davranış biçimlerinden geçtiğini zannetme yanlışına düşen eğitimcilerimizle de karşılaşmaktayız. Eğitimcilerimizden azımsanmayacak bir çoğunluğun halktan olmak, öyle görünmeyi içselleştirmek adına, onun aksanıyla konuşmayı artı değer olarak düşünüp samimiyetin bir parçası olarak algılanmayı, kazanım olarak değerlendirmektedir. Aslında bu durum öğretmenlik mesleğinin eğitimli olma vasfını kaybettiğini, yeterince önemsemediğini, öğretmenin bunun dahi farkına varamayacak durumlara düştüğünü göstermektedir.
Eğitimli olmanın ayrıcalığı ve gereği kabul edilen tutum ve davranışlardan uzaklaşmak, aynı zamanda mesleğin itibarının da düşmesi anlamına gelmektedir. Eğitimin en temel ve etkin yürütücüsü olan öğretmenlerin -varsa tabii ki- entelektüel birikiminin bulunduğu her ortama yansıması veya yansıtılması elzemdir. Entelektüel birikime sahip olma ve öyle yaşama anlayışından kopuk olmak, toplumla içli dışlı olmaktan uzak ve eş değer görülmesi, öğrenilmiş çaresizlikten öte bir durum değildir.
Medeni düşünme ve bunu yaşam tarzı haline getirmek aynı zamanda bilimin, teknolojinin ve çağın gereğidir. İlerleme; değişim ve dönüşümün önünü açacak olan toplumsal yapının öncüsü kabul edilen öğretmenlerden başlamalıdır. Onların zihinsel ve fikirsel özgürlüğe sahip olması, içselleştirmesi o yönde öğrenci yetiştirmeyi de beraberinde getirecektir.
Bunun karşısında, kimi iktidarların kendi gibi düşünen ve kendi zihniyetlerine hizmet edecek bağlı ve bağımlı bireyler yetiştirme çabasına şahit olmaktayız. Buna öğretmenlik gibi kutsal değerlerin öncüsü kabul edilen toplumun en ilkeli, prensipli, çağdaş, ilerici olması gereken öğretmenlerin aracılık yapması üzücüdür. Daha üzücü olan ise bu mesleği yürütenlerin bu durumu kabul edip, ısrarla savunmasıdır. Bundan sonraki süreçlerde ise karşılaşılan tablo ve söylem tanıdık olacaktır. “Alt tarafı bir öğretmen değil mi?”
Öğretmenlik mesleğinin ilkesel temel taşları yerinden çıkarıldıkça sarsılmaya başlamıştır. Mesleğin yerine göre maddi kayıpları olsa da mesleki hassasiyetini en önemlisi de toplum gözünde itibarının kaybolması yetiştirilecek genç nesillere nasıl yansıyacağı iyi hesaplanmalıdır. Bir devletin devamlılığı, ilerlemesi, gelişmesi oraya yaşayan bireylerin iyi yetiştirilmesiyle mümkün olacağı su götürmez bir gerçektir.
Türkiye’deki sosyolojik alt yapı meslekleri aldıkları maaşlara göre kategorize edip o oranda itibarlaştırmaktadır. Eğitim ordusunun ayrıştırılıp itibarsızlaştırma sürecine devleti yönetenlerin de ciddi oranda katkı sağladığı açıktır. Çeşitli adlar adı altında öğretmenlik modelleri çıkarmakta, aynı işe farklı ücretler vererek zaten geçinemeyen eğitimcilerinin durumunu daha da zorlaştırmaktadır.“İtibarın maaşın kadardır.” söylemi her ne kadar dile getirilmese de bizzat yaşanmaktadır. Bu şekilde öğretmenin umudu, hayalleri, planları yok edilmiştir.
“Alt tarafı bir öğretmen” söylemine bir destek de ücretli öğretmenlerin asgari ücretin çok çok altında maaş alması, buna mecbur bırakılmasıdır. Peki, bu konuda öğretmen örgütlerinin tepkisel anlamda yetkin bir karşılığı olmuş mudur? Maalesef gücünün farkında olmayan bu örgütlerin önemli bir kısmı, çıkar odaklı hareket ederek gereği kadar tepki vermemektedir. Çoğumuz bu şekilde meslektaşlarımızın sömürülmesini izleyip hayatımıza devam ediyoruz.
Öğretmenler zihinlerini iradelerini iktidarların gerici politikalarına teslim ettiği sürece “alt tarafa bir öğretmen” olarak kalmaya devam edecektir. Sorgulamayan, “bana dokunmayan bir yılan bin yıl yaşasın” havasında olanlar sadece öğretmencilik oynadığının farkında dahi olmayacaktır. Toplumun aydınlık yüzü olması gereken bir meslek örgütünün çoğu meslek grubunun altında olması veya ezilmesi gayet normal karşılanan bir durum haline gelmiştir. Maalesef öğretmenlerimiz bu durumdan rahatsız olmadığı gibi bunda kendi rolünün olup olmadığını sorgulama becerisinden bile uzak kalmıştır.
İlkesizlik ve sessizlik bilimsellikten uzak, sapkın ideolojik saplantıların sardığı bir düzende korku ikliminin bezirgânlarına hizmet etmek, onlarla da birlikte hareket etmek değil midir? Bunun ortaya çıkardığı sonuçları görmemek mümkün müdür? Bu pencerenin neresinden bakarsak bakalım öğrencilerin, velilerin, iktidarın gözünde bir hükmümüzün kalmadığını açıktır. Kendi havamızda, kendi yağımızda, kendi kazanımızda kaynıyor ve kaynattırılmaya devam ediliyoruz.
Kronikleşmiş bir tutum gelişmiştir artık. Tanı konmuştur. Öğrenilmiş çaresizlik içerisindesin. Öğretmen olarak mevcut düzende sistemin uygun gördüğünü yapmak ve yaşatmak zorundasın. Çünkü sen yoksun, iradeni ortaya koyamazsın, dayatmalara, liyakatsizliğe boyun eğmelisin. Köleleşmenin gereği olan hemen her şeye dönüşme eğilimi yayılmıştır bedenine. Varlığının kendinle, öğretmenlikle veya bir meslek örgütüyle de bir ilgisi kalmamıştır. Emredilen, korkan bir robot olmaktan öteye geçmiyorsun. Kumandayla idare edilebiliyorsun. O kimin elindeyse ona hizmet edeceğin de bellidir.
Konfüçyüs’ün “Ya bir yol bul ya da bir yol aç ya da yoldan çekil.” sözünü içselleştirmemiz gereken bir harita olarak görmek gerekir. Öğretmen rehberdir, ufuk açar, sorar, sorgular derken, kendi yolunu bulma noktasında bile aciz kaldığını bilmek, yaşamak mesleğin adına yapılan en büyük haksızlıktır diyebiliriz.
Kendi yolunu dahi bulmakta zorlanan evrensel boyutlarda düşünme anlayışından uzak, araştırma, inceleme ve sorgulama becerisinden yoksun kalan bir yapının, yeni nesillerin yolunu aydınlatacağı da düşünülemez. Şu zamanda yapılanlar tamamen bu değil mi? Kimin yolunu açabiliyoruz, kimin hayatına olumlu anlamda dokunabiliyoruz.
Bir bakıyoruz günü kurtarmanın derdi ile akşam oluyor. Mesleğin idealist ayağı kansere yakalanıp yerle yeksan olduğu çağımızda, sarıldığımız kutsal değerlerin de içi boşalmış. Samimi bir karşılığı yoktur artık. Aydınlığa giden yolda adım atmak için kaldırımlar döşeyip asfalt dökmüyoruz. Kabuğumuza çekilip her şey normalmiş gibi davranmak sığındığımız cankurtaranımız olmuştur. Bilim değildir önceliğimiz. Atadan dededen gelen yol ve yöntemlerimiz var artık; koca karı tavır ve davranışlarımızla, örflerimiz, geleneklerimiz, kutsallarımız, inancımız var. Kimsede olmayan eğitim sistemine entegre ettiğimiz yerli ve milli modelimizle yol alıyoruz.
Evrensel değerleri özümsemekten uzaklaşmış, mesleki etikten bihaber, kendi gücünün farkında olmayan bireyler tarafından yürütülen öğretmelikten, gelecek için umutlanmak iyimser bir beklentidir. İçinde bulunduğumuz durumu en çok etkileyen de budur. Öğretmen kendi yoluna kendi örüyor duvarlarını.
Bir yerden sonra her şey istemekle başlıyor. Sonraki adım kendini tanımaktan sonrasında da mesleğinin gereğini özümsemekten geçiyor. Belki de temel soru şudur: “Alt tarafı bir öğretmen kalmak istiyor musun, istemiyor musun?”
MESUT AKÇA
YORUMLAR
Hiç değilse Öğretmenlerden yorum gelseydi.Yazı güne gelmeli daha geniş bir okuyucu kitlesine kavuşması için.Kapsamlı bir yazı.Okuma özürlü olduğumuzu düşünürsek; iki bölüm halinde kaleme alınsaydı diye düşündüm.Zira tahammül sınırlarımızın zorlandığı bir dönemden geçiyoruz..Atatürk'ü unutturmak asıl amaç.O yüzden bir nesli kaybetmeye çalışıyorlar.Yirmi yıldır yetiştirdikleriyle ve dinozorlar serisiyle Z kuşağını da kazanma aşamasındalar..Maymun gözünü açtı artık.Kaleminiz daim olsun.Sağlıcakla..Saygıyla..
neneh. tarafından 15.9.2022 22:53:32 zamanında düzenlenmiştir.