- 224 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
NEDEN OKUMA ÖZÜRLÜYÜZ?
NEDEN OKUMA ÖZÜRLÜYÜZ?
Evet, toplumca sorgulamamız gereken en önemli sorun bu bence. Okumuyoruz; bu bir gerçek. Öğretmenlik hayatım boyunca çok kere karşıma çıkmıştır, bu acı gerçek. Kompozisyon derslerinde okumadan söz açılınca hep şu söylemle karşı karşıya kalmışımdır. ’’Hocam ben kitap okumayı hiç mi hiç sevemedim. Bu güne dek hiç kitap okumadım, hala da okumuyor, okuyamıyorum’’
Bu cevap beni hep şaşırtmıştır. Bu yıl yine aynı cevaplarla karşılaştım her yıl gibi. Üstelik bu yıl bu tür söylemler her yılkinden fazla.
Öğretmenliğime ilk başladığım yıllarda TV dışında radyo ve kasetçalar vardı. Ne video, ne DVD çalar, ne internet. Sinema vardı ama unutulmuştu; bu günkü gibi tekrar cazip hale gelmesi için bayağı zaman geçmesi gerekecekti.
Düşündüm bu acı feryadın sebebi ne? Bana göre acı ve acıtıcı olan bu feryat sahibine göre pek şikâyet edilen durum değil. Artık kimse bu durumdan şikâyetçi değil. Hiçbir zaman da değildi zaten.
Ben öteden beri bunu düşünmüşümdür; zaman zaman bazı sonuçlara ulaşmadım değil. Bazıları bizim görsel kültüre sahip bir millet olduğumuz söyler. Doğrudur bir bakıma. Evet, biz okumak yerine dinlemeyi, hatta "dinlemek yerine seyretmeyi daha fazla severiz. Soyut düşünce yerine somut olayları merak etme, anlama isteği daha baskın. Biz aslında sözlü kültüre yatkın milletiz" der okumama nedenlerimiz açıklayan bazıları. Bu doğru olabilir. Bu bir.
Bence de kabul edilebilir ama. Kabullenilmiş çaresizlik değil ve olmamalı bu. Bizim halk kültürümüz sözlü kültürdür, evet ama, klasik edebiyatımızın getirdiği bir yazılı kültürümüz de var. Sözlü kültürün mekânı köy odaları ise yazılı kültürün mekânı medreselerdir. Medreseler ve kütüphaneler, ayrıca okuma evleri anlamına gelen kıraathaneler bu yazılı kültürün mekânları. Demek ki biz sözlü kültüre mahkûm değiliz. Her ne kadar bu sözlü kültüre eğilim genlerimizde varsa da, yazılı kültür de nerdeyse 600 yıl sürdürtülmüş ve genlerimize işlemiştir.
İkincisi tarihimiz savaşlar ve zaferler kadar yenilgilerle dolu. Özellikle son asırlar 1. Dünya savaşı, Balkan savaşı, yenilgi fakirlik, açlık ve sefalet yılları. Bir de buna Cumhuriyetin ilk yıllarının ağır vergileriyle inim inim inleyen zavallı Türk insanının çaresizliğini ekleyelim. Bu insan kitaba ve okumaya nasıl vakit para ve imkân bulabilecektir.
Daha da önemlisi harf devriminin yıkıcı etkisini buna eklersek durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca tek parti iktidarının dini kitaplar üzerine koyduğu yasaklar düşünülürse, bu baskıcı rejim yasakları ve cezalandırıcı yapının toplum üzerindeki olumsuz etkisini hatırlamakta yarar var.
Bir de yıllar süren risale-i nur takibatlarının yarattığı olumsuz etkiyi hesaba katmakta yarar var. Bir de sol yayınların takibatı yasaklanan bunca şair ve yazarların eserlerinin bu okuma fakiri olmamızda etkisi yok mu diyeceğiz?
Hayatımızda okumanın yeri var mı ki; okuma ilgi görsün. Biz erişkinler okuyor muyuz ki okuma sevgisi gelecek nesillere aktarılsın?
Biz çocukluğumuzda Teksas Tommiks okurduk. Bu resimli romanlar kimseye okuma aşkı vermedi.
Sempatik Konyakçı genç nesilleri konyak içmeye teşvik etmiş, sonuçta alkolik bir kuşak yetişmiştir. Amerikan kovboy filmlerinin kanunsuzluğu aşıladığı bir kuşakla karşı karşıyaydık geçmiş yıllarda, şimdiyse internetin fikirsizleştirdiği, oyunlara kurban ettiği, kısa ve kısaltılmış cümlelere mahkûm ettiği bir kuşakla karşı karşıyayız. Ve biz bu kuşağın bu hale gelmesi için her şeyi yaptık. Evlere gazete, dergi ve kitap sokmadık, evlerimiz radyo TV ve DVD’lerin bilgisayarların cehalet depoladığı mekânlar haline getirdik. Daha bu gençlerden ne bekleyebiliriz?
Ahmet Kemal
YORUMLAR
Çocuklara hediye diye araba, oyuncak tüfek, tabanca alacağımıza, kitap alıp okumayı sevdiremedikse suç onlarda değil bizdedir..
Çocuklar gelişme yaşında hep ebeveynlerini örnek alırlar. Hangimiz birlikte okuma saatleri yaptı ki?
Okullarda edebiyat öğretmenlerimizin, tavsiye ettiği veya ödev verdiği kitaplar olmasa, zaten zır cahil kalacaktık.
Günümüzde de değişen fazla bir şey yok maalesef.
Bırakın internneti, televizyonlardaki kültür erozyonuna baktığımızda, misafir geldiğinde bile elimizde kumanda, önümüzde çekirdek kanal kanal dolaşıyorsak, çocuklar da oyunla, whatsapla, bilmem tık tok mik mokla vakit geçirmeye özeniyorlar.
Derin bir mevzu bu.
Avrupa'da niçin böyle değil.
Adamlar bir iki kilometrelik seyahatlerinde bile, çantasında taşıdığı her hangi bir kitabı çıkarıp, kaç sayfa okursam kardır diye düşünüyor.
Biz ne yapıyoruz? Ben izine geldiğimde görüyor, duyuyorum; kahveler okey şakırtısından geçilmiyor...
Kamuda çalışanlar bile iş yapıyormuş gibi, sosyal medyada geziyorlar.
Salla başını al maaşını..
Ben tanınmış bir firmada sistem Administrator olarak çalıştım.
Sadece üc-be ş şef dışında, hiçbir çalışana internet erişimi verilmezdi.
İs yerinin kendi proğramı vardı ve çalışanların görevi sadece o programla uğraşmaktı.
Uzattığım için özür dilerim.
Maalesef acı gerçekler bunlar.
Saygılarımla...