- 439 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
30 Ağustos Zafer Bayramı
.
Orgeneral Ali Fuat Erden şöyle diyor: “Alparslan, Kılıçarslan, Cengiz Han, Timurlenk, Fatih, Yavuz, Kanuni, parlak zaferlerini devletlerinin yükselme devrinde kazandılar.
Gerçek başkomutan
Mustafa Kemal ise yenilmiş, yıkılmış, parçalanmış, idam hükmü giymiş bir devlette, mahvolmuş bir orduyu mahrumiyetler ve yoksulluklar içinde yeniden kurarak kesin zafere ulaştırdı.”
Üstelik Atatürk, Büyük Zaferi kazanırken sadece dış düşmana karşı değil, saraya/sultana, yerli işbirlikçilere karşı da mücadele etmek zorunda kaldı.
26-30 Ağustos 1922 arasındaki “Büyük Taarruz” ve “Başkomutan Meydan Muharebesi”, tarihimizin en büyük zaferlerinden biridir.
Atatürk, sadece süngüye dayanarak zafer kazanılamayacağının farkındaydı; kesin zafer için süngüden önce diplomasiye dayandı.
Başarılı diplomasiyle bir taraftan karşısındaki birleşik cepheyi dağıtmaya, diğer taraftan milli cepheyi güçlendirmeye çalıştı.
O koşullarda Atatürk, bir kere daha diplomasiyi kullanmaya karar verdi. Şubat 1922’de Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey’i Avrupa başkentlerine gönderdi.
Ancak Yusuf Kemal Bey, Avrupa’dan eli boş döndü.
Sakarya Savaşı sonrasında İtilaf devletleri, Yunan ordularının Türk ordularıyla başa çıkamayacağını anlayınca Sevr Antlaşması’nı biraz yumuşatarak TBMM’ye kabul ettirmek istediler.
22 Mart 1922’de Türk-Yunan taraflarına bir mütareke teklifinde bulundular.
26 Mart 1922’de de barış şartlarını bildirdiler.
Barış şartları Sevr’den pek de farklı değildi.
TBMM bu şartları kabul etmedi.
Atatürk, Büyük Taarruz öncesinde son bir kere daha diplomasiye başvuracaktı.
9 Temmuz 1922’de, İçişleri Bakanı Fethi (Okyar) Bey Avrupa’ya gönderildi.
Fethi Bey, Avrupa’daki temasları sonunda hükümete verdiği raporda tek yolun “askeri çözüm” olduğunu bildirdi.
Gazi Mareşal Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK TBMM konuşmasında,
“Düşman karşısında bulunan ordumuz başsız bırakılamazdı.
Bundan dolayı bırakmadım, bırakmam, bırakmayacağım” dedi. Yapılan oylamada Başkomutanlık Kanunu üçüncü kez uzatıldı.
Başkomutan Atatürk:
4 Mart 1922’deki meclis gizli oturumda şöyle dedi: “Ordumuzun kararı taarruzdur.
Ama bunu geciktiriyoruz. Hazırlıklarımızı iyice bitirmek için daha zaman gereklidir.
Yarım hazırlıklılarla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten daha kötüdür…”
Büyük Taarruz hazırlığı 9 aydan fazla sürdü.
Sakarya Savaşı’ndan hemen sonra 14/15 Eylül 1921’de gece yarısından itibaren geçerli olmak üzere seferberlik ilan edildi.
Asker sayısı arttırıldı.
Böylece Büyük Taarruz öncesinde Batı Cephesi’nde ilk kez 200 bin civarında asker toplandı.
14 Ocak 1922’de “Harp Encümeni” (Savaş Kurulu) kuruldu.
Cepheye cephane, araç, gereç, yiyecek vb. taşımak için “Askeri Taşıma Yükümlülüğü Yasası” çıkarıldı.
Af yasalarıyla vatana ihanet ve yüz kızartıcı suçlar hariç cezalarının üçte birini çekmiş olan mahkûmlar serbest bırakıldı.
Ayrıca tarımla uğraşan ve toprak sahibi olan yükümlüler üç ay süreyle hapisten çıkarıldı.
Eskişehir, Adapazarı ve Ankara’daki imalathanelerde ordunun kasatura, bomba, fişek, kılıç ihtiyaçları karşılandı.
Ayrıca Almanya ve İtalya’dan bir miktar silah, cephane ve birkaç uçak, Fransa’dan ise 1000 hafif makineli tüfek ile 150 kamyon ve birkaç uçak satın alındı.
Cephane taşımak için oluşturulan kağnı kollarının sayısı arttırıldı. Ordunun yiyecek ihtiyacı için ambarlar oluşturuldu.
Ordunun çarığa ihtiyacı vardı.
16 Ağustos 1922’de İsmet Paşa, özellikle “çarık” istedi. 200 bin askerin ancak yarısı tam asker kılığındaydı.
Ötekiler memleketlerinden geldikleri gibi giyinmişlerdi.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, orduları denetliyor.
Başkomutan Atatürk, başından sonuna kadar Büyük Taarruz’un her aşamasını bizzat planlayıp yönetti. Mart-Nisan 1922’de 4 haftasını cephede geçirdi.
13 Haziran 1922’de Sarıköy İstasyonu’nda İsmet Paşa ile görüştü.
Başkomutan, 24 Temmuz 1922’de İngiliz General Townshend ile görüşme bahanesiyle Konya’ya gitti.
Oradan bir futbol maçını izleme bahanesiyle Akşehir’e geçti.
27 Temmuz 1922’de Akşehir toplantısında komutanlarla taarruz planını görüştü.
Görüşmede Yakup Şevki Paşa’nın itirazları üzerine Atatürk, “Tüm sorumluluğu üzerime alıyorum” diyerek planın uygulanmasına karar verdi.
Bunun için 40 km.’lik bir cephe derinliğinde yaklaşık 105 bin asker yığdı.
Asıl savaş alanı olarak Afyonkarahisar, Altıntaş, Dumlupınar üçgeni seçildi.
6 Ağustos 1922’de İsmet Paşa gizlice ordu komutanlarına taarruza hazırlık emri verdi.
Aynı gün Ankara’ya dönen Atatürk, taarruz kararını Bakanlar Kurulu’na açıkladı.
14 Ağustos 1922 de birlikleri gizlice cephenin güneyine kaydırmaya başladı.
Yunan’ın ruhu bile duymadan yaklaşık 100 bin asker Afyon’un güneyinde toplandı.
17 Ağustos 1922’de Başkomutan gizlice Ankara’dan cepheye hareket etti.
Düşmanı yanıltmak için
20.Ağustos 1922’de Hâkimiyeti Milliye Gazetesi, Atatürk’ün 21 Ağustos Pazartesi öğleden sonra Çankaya Köşkü’nde çay ziyafeti vereceğini yazdı.
Oysa Başkomutan,
20 Ağustos 1922’de Akşehir’de ordu komutanlarıyla bir toplantıdaydı. Toplantıya mareşal üniformasıyla katılarak taarruz emrini verdi.
24 Ağustos 1922’de Başkomutanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Batı Cephesi Komutanlığı Afyon güneyindeki Şuhut’a taşındı.
Aynı gece Türk birlikleri, derin bir sessizlik içinde cepheye yaklaştırıldı.
25 Ağustos 1922’de karargâhlar, Kocatepe’nin güneyindeki Çadırlı ordugâha geçti.
Başkomutan’ın emriyle İstanbul ve dış dünya ile her türlü haberleşme kesildi, sınırlar kapatıldı.
26 Ağustos 1922 sabahı saat 04.00’te Başkomutan Atatürk, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, at sırtında Kocatepe’ye hareket ettiler.
Saat 05.00’de gözetleme yerine geldiler.
Saat 05.30’da topçu ateşiyle Büyük Taarruz başladı.
Başkomutan bizzat cephedeydi.
20 Ağustos 1922’de Akşehir’e,
24 Ağustos’ta Şuhut’a,
26 Ağustos sabahı Kocatepe’ye,
27 Ağustos’ta Afyonkarahisar’a ve 30.Ağustos’ta da Zafertepe’ye giderek savaşı fiilen sevk ve idare etti.
Başkomutan Atatürk’ün ifadesiyle Büyük Taarruz, “Afyonkarahisar, Altıntaş, Dumlupınar arasında büyük bir meydan savaşı halinde 5 gün, 5 gece sürdü.”
Zaferin Büyüklüğünü Anlamak
Büyük Taarruz sırasında karşı karşıya gelen kuvvet miktarları şöyledir.
Türk ordusu: 8659 subay +199283 er= ,207942 insan,
100352 tüfek,
2025 hafif makineli tüfek,
839 ağır makineli tüfek,
323 top,
5282 kılıç,
10 uçak,
198 kamyon,
35 otomobil.
Yunan ordusu:
6565 subay +218432 er = 224997 insan,
90 bin tüfek,
3139 hafif makineli tüfek,
1280 ağır makineli tüfek,
418 top,
1280 kılıç,
50 uçak,
4036 kamyon,
1770 otomobil.
Buna göre Yunan ordusu
17055 insan,
1114 hafif makineli,
441 ağır makineli,
95 top,
40 uçak,
3838 kamyon,
1740 otomobil daha fazladır.
Büyük Taarruz, 5 gün 5 gece içinde 400 bini aşkın askerin karşı karşıya geldiği mahşeri bir savaştır.
26 Ağustos-18 Eylül 1922 arasında Türk ordusunun toplam kaybı şöyledir:
2543 şehit (146’sı subay) + 9977 yaralı (378’i subay) + 55 tutsak (2’si subay) = Toplam kayıp: 12575.
Yunan askeri tarihine göre Yunan ordusunun toplam kaybı
-20 bin civarındaki esir hariç- yaklaşık olarak 121.500 kişidir.
Türk ordusu, Yunan ordusuna on kattan fazla kayıp verdirdi. Tarihte bu kadar kesin sonuçlu zafer yok denecek kadar azdır.
Savaşta Yunan ordusu 418 topun 365’ini kaybetti.
Yunan kaynaklarının “Küçük Asya Felaketi” (Mikroasyatiki Katastrofi) dedikleri Büyük Zafer sonrasında Yunanistan’da darbe oldu.
Yenilginin sorumlularından Kral Konstantin tahtını bırakıp kaçtı.
28 Kasım 1922’de eski Başbakan Gunaris, eski Bakanlar Teodakis, Baltacis, Stratos, Protopapadakis ve eski Başkomutan Hacı Anesti -madalyaları sökülerek- kurşuna dizildi.
Amiral Gudas, General Stratigos müebbet hapse çarptırıldı.
Eski 2. Kolordu Komutanı General Prens Andrea ordudan atıldı, mallarına el konuldu, ülkeden ayrıldı.
İzmir Genel Valisi Stergiyadis Fransa’ya kaçarak canını kurtardı. Yunanistan tam 14 yıl kendine gelemedi.
Bu sürede 7 darbe oldu. 19 defa hükümet, 3 defa rejim değişti.
17 Ekim 1922’de -Anadolu hareketinde Yunanistan’ı destekleyen- İngiltere Başbakanı Lloyd George istifa etmek zorunda kaldı.
Türkiye’yi bağımsızlığına kavuşturan, Yunanistan’ı altüst eden, İngiltere’de hükümeti deviren Büyük Zafer, Hindistan başta olmak üzere emperyalizm karşısında ezilen sömürülen milletlerin bağımsızlık umudu oldu.
Prof. Dr. Erol Taşdemiroğlu
(Alıntı)
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
Nice yüzyıllara inşallah.
Zaferi kazanan kutlar. Biz kazandık kutluyoruz.
.
YORUMLAR
"Orgeneral Ali Fuat Erden şöyle diyor: “Alparslan, Kılıçarslan, Cengiz Han, Timurlenk, Fatih, Yavuz, Kanuni, parlak zaferlerini devletlerinin yükselme devrinde kazandılar.
Gerçek başkomutan
Mustafa Kemal ise yenilmiş, yıkılmış, parçalanmış, idam hükmü giymiş bir devlette, mahvolmuş bir orduyu mahrumiyetler ve yoksulluklar içinde yeniden kurarak kesin zafere ulaştırdı.”
Farklı bir örnek ama, aklıma futbolda şampiyonluk ile ligde kalma mücadelesi arasındaki fark geldi
Şampiyonluk mücadelesi veren takımda güçlü kadro, zengin kulüp/yönetim imkanları vardır
Halbuki kümede kalma mücadelesi veren takımlar, takım ve kulüp bazında maddi manevi yoksunluk içindedir, psikoloji bozuktur, o takımı idare eden teknik adamın başarı göstermesi meseledir
Açıkçası ligde kalma mücadelesinin altı bataktır, devamlı dibe çeken bir zeminde verilir o mücadele
Nihayet Hocam
Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere, tüm Türk Dünyası ve sömürgeciliğe karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş bütün milletlerin, ülkelerin Zafer Bayramı'nı tebrik ederim
Kuşkusuz Milli Mücadelemiz yeryüzündeki bağımsızlık savaşlarının, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşlarının bir ilk nüvesidir
26-30 Ağustos takviminin böyle cihanşümul bir önemi vardır hiç şüphesiz
Bu çizgide başta Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm silah arkadaşları ve kahraman Mehmetçiğimizi saygı, şükran ve rahmetle anıyorum
Selam ve saygılarımla.