- 243 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çin Hegemonik Sineması: Savaşçı Kurt Filmi Üzerine
Çin’in küresel bir ekonomik ve siyasal güç olarak yükselişi, zamanla sinema dünyasına yansıyor. Amerikan sömürgeciliği için, Hollywood’ın önemli işlevleri var: Örneğin, Amerikan müdahalelerinin kaydını tutmak, bunları meşrulaştırmak ve kahramanlaştırmak, işgal güzellemesi, işgal gerekçelendirmesi (ki bunlar sonracı ya da geçmişe bakan sinema örnekleridir) ve elbette uluslararası kamuoyunu yakın gelecekteki müdahalelere ve özellikle işgallere hazırlamak (bunlarsa önceci ya da hazırlayıcı sinema örnekleri). Bu, açıkça askeri işlevler dışında, Hollywood, küreselleşmeyi ve dünyalılığı sık sık Amerikalılıkla eşitler. Dünyayı asla Iraklılar ya da Afganlar kurtarmayacaktır, mutlaka Amerikalılar kurtaracaktır. Hollywood’un erken döneminde, bu kurtarıcı, beyaz ve erkektir. Sonraki dönemde siyah ve kadın gibi seçenekler görürüz; fakat sözgelimi, bir Kızılderili ya da iki cinsiyet dışı cinsiyetlerden kimseyi görmeyiz. Amerikan kahramanlarının etnik ve diğer açılardan çeşitlendiği durumlarda bile, bu çeşitlenmenin kırmızı çizgileri vardır; belli toplumsal aitlikler dışarıda tutulur. Dünyayı bir Libyalı mı kurtaracaktır, elbette hayır. Beyaz olmasa da Amerika’ya bağlılık yemini etmiş, kendisini ABD’nin yarattığı kargaşa nedeniyle ülkelerinden ABD’ye savurduğu için ironik biçimde Amerika’ya minnet duyan bir göçmen kahraman, Amerikan mityazımı için biçilmez kaftan olur. Bu filmlerde çoğunlukla kahraman bireyler vardır, bunun kahraman takımlar gibi istisnası olsa da...
Peki ya Çin sineması? Çin sinemasının ülkenin güçlenip ABD’ye kafa tutmasıyla koşut giden sineması, hangi hegemonik öğeleri taşımaktadır? Amerikan hegemonik mityazımıyla benzerlikleri ve farklılıkları nelerdir? Bu yazıda bu ve benzeri soruları yanıtlamak için son dönem çok izlenen filmler arasına giren Çin yapımı ‘Savaşçı Kurt’ film serisini (2015 ve 2017 tarihli 2 film) kısaca değerlendiriyoruz.
Aslana Kaplana Karşı Kurt Olmak
Birinci filmde, olaylar Çin’de ve Güneydoğu Asya’da geçer. Film bize Çin güvenlik güçlerinin ne kadar yiğit ne kadar yaman olduğunu gösterir. Savaşçı kurtlar, Çin özel harekatının en yenilmez birimidir. Neden kurttur onlar? Çünkü aslan ve kaplan gibi tek savaşmazlar. Kurtlar sürü halindedir. Birlik olurlarsa aslanları da kaplanları da ezer geçerler. Onlar yalnızca eğitimli ve yetenekli değildirler; aynı zamanda son teknolojiyi kullanırlar. Filmde, uydular, uçaksavarlar vb. sıradan teknolojilerdir.
Çin, ABD’ye göre etnik ve toplumsal olarak daha az çeşitli bir ülkedir. Uygurlar, Tibetliler ve Moğollar gibi yerleşik azınlıklara sahip olmakla birlikte, bir göçmen toplumu değildir. Katı vize rejimiyle göçe büyük oranda kapalıdır. Bu türdeşlik (homojenlik), ‘Savaşçı Kurt’ta da görülür. Herkes Çinli’dir. Azınlıklardan da değillerdir, hepsi Han etnik çoğunluğuna bağlıdır. Kurtların komutanı, Long Xiaoyun adındaki bir kadındır. Kadınları aşağılayıcı biçimde konuşma yapan iki askerden biri, komutan tarafından dijital olarak cezalandırılır. Bu kişinin daha sonra başkişimiz olduğunu görürüz. Büyük bir aşk tatsızlıkla başlar. Bunun dışında ileti açıktır: Çin kadını, erkeği kadar sert olabilir.
Başkişimiz Lang Fang, Savaşçı Kurtlara katıldıktan sonra, takımıyla birlikte Güney Çin’de eski Amerikan deniz özel tim askeri Tom Cat’in ‘adam’larına karşı savaşır. Tom Cat’i kiralayanların Lang Fang’la da kişisel bir hesabı vardır. Savaşçı Kurtlar, tatbikat için gittikleri ormanda, Tom Cat ve askerleriyle karşılaşır, arkadaşlarını kaybederler. Çin askerlerinin birbirlerine yoldaş diye hitap etmesi, Çin’in eski sosyalist döneminden kalma bir ilişkilenme biçimidir. Yoldaşlık ve yurtseverlikle dolu Çin askeri ile para kazanmak için savaşan Amerikalılar tezat oluşturur.
Amerika’nın Tom’u Varsa Çin’in Lang’ı Var
Bu noktadan sonra Savaşçı Kurtlar, vahşi Amerikalılara karşı, yoldaşlarının kanı yerde kalmasın diye ve herşeyden önce ‘Çin’in onuru’ için çarpışacaklardır. İşin içine yalnızca Çinlileri hedef alan genetik bir biyo-kimyasal silah da girecektir. Kahramanlarımızın elbette bu silahı yok etmeleri gerekmektedir. Öte yandan, bu Amerikalı paralı askerleri tutan da, Çinli bir uyuşturucu baronudur. Diğer bir deyişle, Çinlilerin kendi içinde de ‘vatan hainleri’ vardır. Dolayısıyla, Çin Halk Kurtuluş Ordusu (devrimden beri Çin ordusunun adı budur), yalnızca dış tehditlerle değil iç tehditlerle de karşı karşıyadır. Ayrıca, bu uyuşturucu baronunu korumak için sınır ötesinden yabancı savaşçılar Çin’e girer. Çin ordusunun bölgeye varışıyla, kendi ülkelerine kaçarlar. Bu ülkenin uyuşturucu ticareti açısından Myanmar olması çok olasıdır.
Savaş filmlerinde klasik olduğu üzere, çatışmalar çatışmaları kovalar. Tom Cat de, dişli bir düşmandır. Zaten karşı tarafın dişli olması, anlatıbilim açısından bakarsak, filmi daha da sürükleyici kılacaktır. Yoksa bir tarafın aşırı güçlü, diğer tarafın aşırı güçsüz olması, merak uyandırmaz. Yine klasik olduğu üzere, en önemli çatışma, iki başkişi arasında gerçekleşecektir ve en sona atılacaktır. Bu sonul çatışmada, Tom Cat, Lang Fang’ın yurtseverliğiyle dalga geçecektir. Kazanan taraf, elbette Çin tarafı olacaktır.
Ancak işler, düz bir hatta ilerlemez. Heyecan son sekansa kadar korunur. Gelen sağlık görevlileri de aslında Çin üniformalı düşmanlardır. Bir kez daha iç tehdit söylemi öne çıkar. (-Şimdilik- dünyayı değil ama) Çin’i bir Çinli kurtarır, fakat yalnız değildir. Diğer bir deyişle, film, klasik Amerikancı-Avrupacı bireysel kahraman anlatısından kayda değer biçimde ayrılır. Bu durum, bireycilik ve toplulukçuluk ile ilgili sosyal psikoloji araştırmalarına bağlanabilir. Şöyle ki, Asyalıların kimlik tariflerinde toplumsal ve topluluksal aitliklerin daha büyük önemde olduğu bulgulanmaktadır.
Çin Kurdu Afrika’da
Serinin ikinci filminde ise, düşman yine, beyaz (bu kez Avrupalı) paralı askerlerdir; fakat coğrafya değişir. Bu kez Afrika’dayızdır. Filmin başında, Lang Fang, ilk filmde olduğu gibi, başını belaya sokacaktır. Bu belaya sokma girişi, bize Amerikan yapımı Vietnam-Amerikan Savaşı filmlerindeki Vietnam’dan Amerika’ya dönen Amerikalı ‘gazi’lerdeki “beni kimse anlamıyor; kanımızı canımızı feda ettik, kimse değer kıymet bilmiyor” hissini anımsatır. Ancak, Çin askerinde travma sonrası stres bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıklar yoktur; yine de döndükleri sivil hayattaki haksızlıkları alttan alamazlar. Kendisinin ve ‘şehit’ olan yoldaşının ailesinin evine el koymaya kalkan emlak zengini, Lang Fang’ın elinden kurtulamaz. İşlediği cinayetten sonra kahramanımıza cezaevi yolu görünür. Devlet için cinayet işlemek serbest, kendi adına işlemek suçtur. Ordudan da atılır. Ayrıca bu bölüm, Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun Çin kapitalizmine yönelik bir eleştirisi olarak da okunabilir. Kapitalizm, yurtseverlik tanımaz. Asker ailelerinin evlerini başlarına yıkacak kadar gözü dönmüştür. Çin polisinin, filmde sermayenin yanında olduğu ima edilir; asker ise, halkçıdır. Fakat bu rejim açısından tehlikeli sayılabilecek ileti, elbette anlatının ana omurgasına eklemlenmez; bir yan öykü olarak kalır.
Kahramanımız, 3 yıl sonra cezası dolunca Afrika’ya gider. Aradan geçen zamanda (savaşçı kurtları yöneten kadın komutan) Albay Long Xiaoyun ile nişanlanmıştır. Ancak Long, kaçırılmıştır ve ondan bir iz kalmamıştır. Lang Fang, Afrika’da paralı askerlik (daha doğrusu özel güvenlik işi) yapar, Somalili korsanlara karşı savaşırken, nişanlısını kaçıranlarla ilgili bir ipucuna ulaşır. Anlatı iyice çeşitlenmiştir. Film, kahramanımızın su altında Somalili korsanları nasıl dize getirdiğini göstererek açılır. Bu arada, gerçek yaşamda, Somalili korsanların yol açtığı sıkıntılar, Çin’in Cibuti’de bir deniz üssü açmasının gerekçesi olmuştur. Ülkede aynı gerekçeyle, ABD’nin, Fransa’nın, İngiltere’nin ve Japonya’nın üsleri bulunmaktadır. O nedenle, filmde Somalili korsanlar konusunun gündeme gelmesi, rastlantı olmaktan çıkar. Güncel siyasete gönderme yapıldığı anlaşılır.
Filmin özeti şöyle: Lang birgün kumsalda keyif çatarken, o ve arkadaşları iki ateş arasında kalır: Rejime karşı ayaklanan isyancılar ve onlara karşı savaşan devlet güçleri. Çin devleti, ülkedeki Çinlilerin çoğunu kurtarma gemisiyle bölgeden çıkarır. Olaylar gelişirken nişanlısıyla ilgili ipucu, Lang’ı isyancılara destek olan Avrupalı paralı askerlere götürür. Lang Fang, bu ipucunun izinde giderken, Afrikalı ve Çinli birçok insanı kurtaracaktır. Anlatıya bir de ölümcül bir virüs (lamania virüsü ) ve ona karşı ilaç arayışı katılacaktır. Sonunda, nice badire atlatıldıktan sonra, Lang Fang’ın yardımıyla Çin, hem Çinlileri hem de Afrikalıları kurtaracaktır.
Çin’in Afrika Temsilleri
İkinci film, bize Çin’in bir hayli artan Afrika yatırımlarını anımsatıyor. Çin, özellikle demiryolu ve karayolu projeleriyle Afrika’nın altyapısına katkıda bulunuyor. Son dönemde Afrika’ya göçen Çinli sayısı, 1 milyona ulaşmış durumda. Afrika’nın tüm nüfusu Çin nüfusuna denk. Dolayısıyla, 1 milyon Çinli, binde bir bile etmiyor; fakat bu nüfus hızla artıyor.
Afrika, özellikle Avrupa Birliği (en çok da Fransa) ve Çin arasında bir hegemonya arenası. Emperyalistler 2. Paylaşım Savaşı sonrasında, dünyayı etki alanları olarak ana hatlarıyla yeniden bölüştüklerinde, Güney Amerika’yı ABD’ye, Afrika’yı Fransa’ya bırakıyorlar. Bugün Fransızca, bu ve başka nedenlerle, neredeyse bir Afrika ortak dili statüsünde. Filmde görülen haber bülteni de Fransızca. Afrikalılarla Çinliler filmde İngilizce anlaşır; ancak iki filmde de, Tom Cat (birinci film) ve BM doktoru Rachel Prescott-Smith (ikinci film) örneklerinde görüldüğü üzere ‘Batı’lılar da Çince bilir. Çince, bu film temsillerinde artık bir dünya dili olmuştur.
Çin-Afrika ilişkilerine dönersek, Afrika devletleri açısından durum şu: ‘Batı’ onlara borç verirken siyasal koşullar ortaya koyuyor, fakat bu koşullar iç işlerine karışmak anlamına geliyor. ‘Batı’ borç adı altında bu ülkeleri parmağında oynatıyor. Çin ise, “iç işlerine karışmama” ilkesine bağlı olarak yalnızca borç veriyor, siyasete karışmıyor. Borç dışında, uzun süreli olarak projelerin işletim haklarını ele geçiriyor. ‘Batı’ ise, bu siyasal koşulları öne sürerek, Afrika’yı ‘demokratikleştirdiklerini’ ileri sürüyor. Fakat bu ithal demokrasinin bir faydasının olduğu tek bir Afrika ülkesi bulunmuyor. Üstelik ‘Batı’nın bölgedeki eski model sömürgecilik dönemindeki insanlık suçlarına Ruanda örneğindeki gibi yenileri ekleniyor. Bu açılardan, Çin, ‘Batı’nın tersine, Afrika bağlamında temiz, taze ve tarihsiz bir güç. Kimi ‘Batılı’ yazarlar, Çin’i Afrika’nın yeni sömürgecisi olarak görse de, bu yazarların ‘sömürgeciliği’ mecazi olarak yorumladıklarını söyleyebiliriz; çünkü Çin’in Afrika’daki varlığı, ‘Batı’nın kanlı sömürge tarihiyle hiç bir benzerlik taşımıyor. Benzerlik yalnızca ekonomik düzeyde.
Filmde, bu bağlamda, Çin, devlet güçleri için de isyancılar için de taraf olmayan bir güçtür. Birçok Çinli ve Afrikalı, Çin büyükelçiliğine sığınır, burada onlara kimse dokunmaz. Öte yandan, filmdeki Çinlilerin Afrika’ya bakışı tümüyle olumlu değildir. Afrikalı arkadaşlar edinirler; hatta Lang Fang Afrikalı bir yetime babalık yapar. Ancak filmdeki Çinli esnaf kıtadaki istikrarsızlık nedeniyle birikimlerini kaybetmekten dert yanar. Yine de, krizden kazanç sağlamak da, elbette ticaretin bir parçasıdır.
Gemiye sağsalim varan kahramanımızın ise derdi başkadır. Çin’e giden kurtarma gemisiyle eve dönmeyi vicdanı el vermez; geri döner, mahsur kalanları kurtaracaktır. Çin ordusu BM kararı nedeniyle müdahalede bulunamazken, bu kez, o tek başına mücadele edecektir. Kahramanımız, sonunda Çinli ve Afrikalı işçilerin mahsur kaldığı Çin yatırımı fabrikaya varır. Onları kurtarmaya gelmiştir; oysa onlar çoktan silahlanmış, kendi direniş hatlarını oluşturmuşlardır. Bir süre sonra fabrikaya kurtarma amaçlı olarak helikopter gönderilecektir, ancak yalnızca Çinliler alınacaktır. Lang Fang bunu kabul etmeyecektir. Bunun yerine helikoptere Çinli ve Afrikalı kadın ve çocuklar bindirilir. Erkeklerse yaya olarak yola çıkacaktır. Fakat daha sonra bu helikopter, kalkar kalkmaz düşürülür. Filmde dakika başına düşen olay sayısının çok yüksek olduğunu fark ederiz. Film, belki de bunun için sıkmaz; sürekli olarak “şimdi ne olacak?” dedirtir. BM kararı nedeniyle eli kolu bağlı olan Çin donanması, Çinli ve Afrikalı sivillerin vahşice katledildiği görüntüleri görünce artık kayıtsız kalamaz. Denizciler gözyaşları içinde hedefe kilitlenir.
Filmde isyancılar ve ‘Batı’lı paralı askerler vahşiler olarak gösterilir. Sivillere rastgele ateş açarlar. Ancak, daha sonra isyancılarla bu paralı askerlerin Çinlilere muamele konusunda farklılaştıklarını görürüz. Paralı askerler önüne geleni katletme eğilimindedir; Afrikalı isyan lideri ise, Çinlilere dokunulmamasını ister, çünkü Çin BM daimi üyesidir. İsyanın siyasal olarak tanınması için Çin’in yardımına ihtiyaç vardır. Paralı askerler oralı olmaz ve sonunda Afrikalı isyancılarla çatışma noktasına gelip kontrolü ele geçirirler. Artık isyanın başında ‘Batı’lı paralı askerlerin kuklası olan bir Afrikalı vardır ve bu paralı askerler için Çin’in desteğini almak gibi bir hedef bulunmamaktadır.
Filmin sonunda Lang Fang, nişanlısını kaçıranların başında aynı paralı askerlerin olduğunu fark eder. Böylelikle, son kavga, kişisel bir hesaplaşmaya dönüşür. “Senin gibiler hep benim altımda olacak” der Batılı paralı asker; “bu, tarih oldu” diye yanıtlar Lang Fang. Bu, açıkça Çin’in yükselişini yansıtır. Filmin Çinli izleyiciler için en duygulu, en yurtsever sahnesi, filmin sonlarında Çin bayrağının açıldığı sahnedir. Konvoy, isyancıların arasına girerken, silahlar atılır, ön sırada bayrak açılır. O bayrak, bütün silahlardan daha güçlüdür. İsyancılar Çin bayrağını görünce sağsalim geçmelerine izin verir.
Çin, küresel ölçekte kendini askeri bir güç değil, ekonomik-ticari bir güç olarak konumlandırdığını ileri sürüyor. Fakat ileride Çin de Cibuti örneğinde görüldüğü gibi askeri üsler açabilir. Bunun önünde bir engel bulunmuyor. Bu filmin devamı çekilecekse, yeni film, tahminimize göre, yatırımlarla koşut olarak, Latin Amerika’da çekilecektir. Çin’in Panama Kanalı’na alternatif olarak Nikaragua Kanalı projesi gibi devasa bir Amerikan karşıtı yatırım planı bulunmaktadır. Ayrıca, Amazon’dan geçerek Peru’nun Pasifik kıyısını, Brezilya’nın Atlantik kıyısına bağlayacak olan Amazon Aşırı Demiryolu da kullanıma açıldığında bölgenin dengelerini değiştirecektir.
Çin ve Amerikan Sineması Karşılaştırması
Görüldüğü gibi, Çin hegemonik sineması, kimi açılardan Hollywood’la benzerlik gösterirken, kimi noktalarda ondan farklılaşıyor. Çinli kahramanlar türdeşler. Filmlerde bireysel başarılar yerine takımsal başarılar öne çıkıyor. Gerçi, serinin ikinci filminde, yurdundan uzakta olan başkişinin bireysel kahramanlıklarını izliyoruz. Diğer bir deyişle, birinci film, daha tipik bir Çin filmiyken, ikinci film Hollywood tarzına yaklaşıyor. Lang Fang, ikinci filmde Rambo’laşıyor. Öte yandan, Rambo kadar yalnız değil; eski ordu mensubu başta olmak üzere silah arkadaşları var. Filmlerde düşman, ya ‘Batılılar’ ya da ‘kendi içimizdeki’ Çinli görünümlü ‘vatan hainleri’. Bu açıdan, anlatı, kötü Batılı-iyi Çinli şematikliğini katı bir biçimde uygulamıyor.
Çin, şimdilik dünya ölçeğinde askeri bir güç olmadığından, bu filmler, Hollywood filmlerinden işlev açısından farklılaşıyor. Yazının başında andığımız, sonracı ya da geçmişe dönük işlevler, bu filmler için geçerli değil. Çin’in askeri yükselişi geleceğe yönelik olduğundan, bu filmler de önceci ve gelecek eksenli. Öte yandan, ‘Savaşçı Kurt’ serisinin, yine de, uluslararası kamuoyunu Çin’in gelecekteki askeri müdahalelerine hazırlamak gibi bir işlevi bulunmuyor. Zaten ikinci filmde Lang Fang’ın devletinin desteği olmaksızın neredeyse tek tabanca olarak dövüşmesi, anlatıyı, ilk filmde baskın olan Çin devleti güzellemesinden belli bir oranda sıyırmış durumda. ‘Savaşçı Kurt’ serisi, bütün bunlar yerine, Çin’in dünya ölçeğinde saygın bir yer edinme çabasını yansıtıyor. Çin, ordusuna, bayrağına ve yurttaşına saygı bekliyor. Görüldüğü gibi, farklılıklar, benzerliklerden fazla. Fakat Çin’in askeri yükselişinin ileride bu filmlerin içeriğine ve iletisine etki etmesi de büyük bir olasılık... Serinin ikinci filminin Çin sinema tarihinde en yüksek hasılatı elde ettiğini de buraya not alalım.
Sonuç
Sonuç olarak, ‘Savaşçı Kurt’, Çin’in yükselişi bağlamında yorumlanmaya açık. Şiddet içeriği nedeniyle sıkabilir; ancak Çin kültürüne ve yaşam biçimine ilişkin bir film olarak değerlendirildiğinde izlemeye değer. Resmi propaganda öğeleri taşımakla birlikte, anlatıbilim açısından başarılı, sürükleyici ve merak uyandıran bir yapım...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.