2
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
544
Okunma
Güneşler Kitabesi
Zaman cetvelinde ışık kırılmaları...
Aşk söz...
Aşk ant vermek.
Aşk, ayıplanmamak...
Aşk kör düğüm suretinde yaratıldığında; kalbim, aşk ile müştak kılındığında.
...
Biline
Önce kendimi sevdim bu yolculukta.
Sonra da
Cenneti arzuladım.
Yaşamı sorgulatan onun parantezleridir.
Her daim iyilik gören kalbime ve yaşamın güzelliğine âtıf ettim bu yazıyı. Pencereden baktım. Dağların içini gördüm.
Pencereden baktım. İkbalde umut vardı. Zamanın sundukları bir yana... Zaman en büyük sunak aslında.
Bazen
Ben bulantıyım. Bulantı benim.
Kalbim kendi oklarıyla müşerref olmuş ise Şu dünyadan gözüm açık gitmeyeceğim demektir. Duam odur ki; Sonsuz mülk sahibi Allah, bana bu mutluluğu nasip eylesin.
Seçtiğim kelimeler
Çiçek desenli.
Seçtiğim kelimeler
umutla yıkanmış Güneşler Kitabesinden...
Yine, özgürce yazıyorum.
Beni bu yolculukta maziye iten yegane güç ve asıl sebep, önce ara yollar; sonra benim küçuk dünyam...
Vazgeçtiklerimden, sürpriz yollarla vazgeçmedim. Önce bir unutmak takıldı anıların peşine. Kalbi yolda kalmışlara; Kalbi ile sebat edenlere Allah bütün mülküyle klavuzluk ediyormuş. Bir nevi suya koyulduğunda insan yılan bile dokunmuyormuş ona. İzin vermiyormuş Allah.
En nihayetinde gitmek; gidenin ifa ettiği bir vazife aslında. Bunu gördüm.
Fakat zamanla.
...
Küçük ve güzel bir günün ardından
Serbest düşüş
yapabilir miyim?
Size bir hikâye anlatabilir miyim?
Hikaye kalbimle ilgili. Hikayede, önermelerden yola çıkılarak gözyaşları ve dünyanın yeni yaşı hakkında saptamalar yapıldı.
O zamanlar...
On sekiz yaşındaydım. Dünya belki yüz ya da bir milyon yaşındaydı...
Olaylar ve kişiler karşısında kurduğum empatinin doğası gereği, hayatta birçok şeye üzüldüğüm oldu. Yerli yersiz etrafımdaki insanların üzüntüsüne; etrafımdaki insanlar için bütün kalbimle üzülüyordum. Dünyanın gidişatına ve o zamanki atmosfere göre fazla üzüldüğümü düşünüyorum şu an. Öyle hissediyorum. Fark ettim ki; zorlu yaşam mücadelesinde üzgün olmak bir şeyi değiştirmiyordu ama çok şeyi eskitiyordu üzgünlük.
Hayat çok zordu. Tekrar ediyorum. Hayat çok zor seyrediyordu.
Bazen,,
Kendimi her şeyden ve herkesten çok uzak hissettiğim anlar oldu.
Bazen,,
Aşırı anlam yüklemesi sonucu kalbim düz yolda bariyerlere vurdu kendini.
Kalbim yara aldı.
Bunun için sitem etmedim Allah’a. O şartlarda, o duygu yoğunluğunun ne anlama geldiğini tam olarak bilmiyordum. Beni salt duygum, örnek veriyorum; -geçmişe duyduğum hezeyan- nereye götürebilirdi? Veya geleceğe dair kaygı hissedişim nereye kadar devam edecekti?
Vs.
Yorgundum ama ümitsiz değildim.
Çünkü şunu biliyorum. Duygularımın hangisi arka bilincimin bir oyunu, hangisi ön bilinçte oluşabilecek bir istenç yetisi olduğunu
Şanslıydım.
Hayatı ne ölçüde, nasıl ve hangi kelimelerle sızdırmıştım on sekiz yaşına?
Hayatım hep toprağın, pencerenin, çiçeklerin kulvarında geçmedi mi? Devamlı bir şeylerin hayalini kurarak geçmedi mi hayat? Geçti. Hayal kurmak güzeldir. Aşk, ölüm, ayrılık... Bunlar oldukça soyut fakat zihinde yer bulmuş temel taşlardı. Büyük taşlardı. İnsanın bünyesinde var olan gerçekliği reddedilemez şeylerdi. Olan şeylerin üstüne katarak, severek tasavvur ediyordum dünyayı.
Hayata karşı bilenmedim ancak bazı detaylar; -dönum noktası- oldu seçimlerim açısından. Olması gerektiği gibi yaşandı aslında birçok sey. Bana şimdi sorsanız, arkasındayım yaşadıklarımın.
Çünkü
Her şeye rağmen,
Allah’a hayır duası gönderiyordum.
Bunu mumkün kılan Allah’a şükürler olsun.
Ara yollar... Benim küçük dünyam oldular.
Hayatta, her zaman... Sonucu hüsran bile olacaksa dahi kendime yanlışlık yapma hakkı tanıdım. Kendim için, büyük parçalarla yaşamaya izin verdim. Detaylar, benim için önemliydi. Çerçeveye baktığım zaman, kusur aramaksızın benimsiyordum resmi. Bu iyi bir şeydi. Görece... ınsana kendiyle yaşamak hakkının doğması demekti bu. Hep inandım. Yaş aldıkça sorguladım her şeyi. Sorgulamaya devam ettim. Hayat bana, yaş aldıkça sorgulamamayı dikte ettiğinde; her seferinde hayata dair bana bir cevap hakkı doğuyordu. Aslında bu benim zihnimin içindeki odalara zamansız bir baskın demekti. Bana bu baskını yapan insanlardan başkası değildi.
Hayatı sorgulamak mı?
Evet, zaman zaman...
Çağrışımlar olmadan olmaz.
Çağrışımlar beni dengede tutuyor diyebilirim. Ve hayat ağacı denge unsuru ile ayakta.
Ayakta tutmak.
Ayakta olmak.
Dengede kalmak.
Bunları başardım. Allah’ın bir hediyesi olarak. Sevildim. Sevgi gördüm. Nefret ve intikam lügatimde hiç yoktu. Olmadı. O kelimeler yerini yadırgadı her zaman.
Kalbimin penceresinde âhir zamanların âhir evlatlarıydılar sustuğum vakitler. Ben sustuğumda, susmam gerekti. O kadar.
İlle de anlam aramak, hüzünleri akılda tutmak gerekmiyordu.
Durmaksızın tazelenen bilinçle sürekli
yapılan anlam arayışları elbette zor. Çok zor...
Hayatın hızına karşılık sonbaharda ağır düşüyor yaprak dalından.
Ne müthiş manzara.!
Dünyayı arkama almak
...
Şimdi bunu yapmak daha zor geliyor. Bir süre sonra dünyanın merkezindeki düşüş evreleri, duygulanım şekileri ve karmaşa yaratan olaylar silsilesi devreye giriyor. Dünya değisiyor çünkü insan değişiyor. Zihin atlası kendisini oluşabilecek darbelere karşı koruyor. Tıpkı vücudun fonksiyonel mekanizmasında olduğu gibi.
...
O gün aşık olduğumu sandığımda; toy hislerin verdiği ivedilikle, bunun yanlışa giden bir yol olduğunu düşündüm.
Tabi ki değildi.
Aşk... Dilediği zaman küçük ve güzel bir günle gelebilirdi. Bu yaşamın bize sunduğu en doğal durum ve belki fiziksel ihtiyaçlarımızdan ötede bir şeydi.
Gerçek inanç, umutsuzluğa kapılmaya karşı direnç gösteriyor. İnandım.
Sevgi, bağlılık ve elbette aşk bize göklerden gelen bir hediye idi.
Mahvash. // otuztemmuz ikibinyirmiiki