- 402 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YALÇIN TOPÇU HOCA VE İKİ ÖNEMLİ ESERİ
Bazen karşımdakilerle konuşurken “hiç duymadığım, bilmediğim bir şey mi söyleniyor; yoksa aynı şeylerin tekrarı mı yapılıyor” şeklinde kaygılar yaşarım. Dahası dinleme kuvvetimi, sözün orijinalliğine göre artırmaya veya azaltmaya çalışırım. Çünkü kafamızın gelişigüzel laflarla doldurulacak kırpıntılar kutusu değil, kıymetli bilgilerle donatılı güzellikler ve birikimler deposu olması lazım geldiğine inanırım.
Ancak Yalçın Topçu üstadımla konuşurken bu durum geçerli değildir. Dahası, “dinlediklerimin kalitesi nasıl, iyi mi kötü mü” şeklinde bir ikilem hissetmem onunla konuşurken. Bilakis her daim kulağımı dört açma, bütün idrak kanallarımı ve duyargalarımı sonuna kadar açık tutma çabası içinde olurum. Zira onun hiçbir kelimesi, sözü ve cümlesi boş değildir. Her daim manalı, çok dolu ve çok Anadolu’dur. Hiç duymadığım şeyler duyarım o konuştukça. Âdeta hiç gitmediğim yerlere gider, hiç görmediğim yerleri görürüm biteviye.
Bizim Yalçın Hocadan... Yıllarca Kırşehir’in Mucur, Kırıkkale’nin Sulakyurt ilçelerinde vaizlik ve ilçe müftülüğü; Bingöl, Çankırı ve Sinop illerinde de il müftülüğü yapan; şimdi de Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Başkanlık Müftüsü olarak çalışan dostumdan… Hani o dinledikçe, ifadeleri ekmek hamurundan mamul bilyeler gibi gönlünüze doğru yuvarlanıp gelen mülayim sözlü, derin deyişli üstattan bahsediyorum… Onunla ne zaman bir araya gelsek, İslam düşünce tarihinin tozlu sayfalarındaki fikir fuarlarına doğru seyahate çıkar, günümüzde hiçbir düşün talibinin uğramadığı anlam diyarlarında gezinir, ruhla aklın doludizgin koşuşturduğu kulvarlarda iyi atlara binip gidenlerin derin izlerini süreriz sanki. Daha çok ben dinlerim, o konuşur… Ama nasıl… Tane tane, inci inci…
Tabii, arada bir konuşmalarının arasına “Üsmendî’nin dediği gibi”, “Kefevî’nin söylediği gibi” dipnotunu eklemeyi de ihmal etmez o. Mutlaka hemen her sohbetinde ya “Üsmendî şöyle diyor” ya “Kefevî böyle diyor” şeklinde ifadeler kullanır. Ben de içimden Üsmendî ile Kefevî’ye ne zaman “kefâ/ yeter” diyecek de, eserini bana imzalayıp verecek diye beklerim. “Üstat tamam; beslendiğiniz, tercümesine çalışarak yararlandığınız önemli kaynaklardan biri Alâeddin Üsmendî’nin diğeri de Süleyman Kefevî’nin eserleri... Bundan eminim. Ancak bu büyük müellif ve düşünürlerin Arapça eserlerini ne zaman Türkçemize kazandırıp gün yüzüne çıkaracaksınız? Bu büyük aforizmik deyişlerin kaynaklarından ne zaman tas tas suları bize içireceksiniz?” şeklindeki sorularla onu yazmaya ve yazdıklarını kitap olarak bastırmaya özendiririm… Dahası özendirirdim… O da bana “İnşallah az kaldı, çalışmaya devam” gibi cevaplar verirdi…
Meğerse sürpriz yapmayı çok severmiş Yalçın Hoca. Birdenbire, aralarından bir yıl geçmeden iki önemli eseri tercüme etti, okurlarının ve kitap kurtlarının yararına sunuverdi. İlk tercümesi, Alâeddin Üsmendî tarafından Arapça olarak kaleme alınan “Lübâbü’l-Kelâm/ Kelam İlminin Özü, İnançta Türk İlim ve Aklı" adlı eserdi Yalçın Hocanın. Üstadın ilk göz nuru olan bu kıymetli yapıtın, Türkçemize çok özenli ve içtenlikli bir üslupla tercüme edildiğini fark ettim. Yaklaşık dokuz asır önce kaleme alınan bu eserde, Fergana Vadisi’nden Asya steplerine… Maveraunnehir’den Yesi iline… Türk-İslam coğrafyasını aydınlatan Mâturidî düşünce ekolü çerçevesinde Kelam ilminin tarifi, konuları ve kavramlarına ilişkin özlü tanımlara, çıkarım ve açıklamalara yer veriliyordu.
İkinci eser olarak da Süleyman Kefevî’ye ait “A’lami’l-Ahyar” adlı kitabı Arapçadan Türkçeye çevirdi, yazın dünyamıza kapı gibi muazzam bir eser kazandırdı Yalçın Topçu Hocamız. Ve bana da imzalayıp verdi sağ olsun. Kitap, birinci cilt olarak yaklaşık bir ay önce Akçağ Yayınları tarafından 380 sayfa tutarında, ikinci hamur, büyük boy olarak basıldı. Eserin tam orijinal Arapça adı “Ketaibu A’lami’l-Ahyar Min Fukahai Mezhebi’n-Nu’mani’l-Muhtar” olup, günümüze havi içerik kapsamı çerçevesinde “Türk İslam İlim Ve Kültür Tarihi” üst başlığıyla yayınlanmıştır. Kefevî, II. Murad’a ithaf ettiği bu tabakat kitabında, günümüzün teknik ve mimari deyimiyle bir nevi İslam fıkhının öncülleri ve önde gelen modülleri üzerinde durmuştur. Dahası “içtihat” ve “müçtehit imamlar”ın yanı sıra, “Hanefi ulemasının içtihat ehliyeti açısından gruplandırılması” konularında bilgiler vermiştir. Ayrıca Kur’an’da adı geçen peygamberlerden, Hz. Muhammed’in özelliklerinden, dört büyük halifeden, fıkha ve içtihada ilk rehberlik eden âlim sahabilerden söz etmiş, çeşitli konularda bazı fıkhi sorunlara çözümler bulmaya çalışmış; ilmî çıkarımlar yapmış, çarpıcı bilgiler vermiştir.
Ayrıca başka geleneksel literatürde pek yer almayan bazı ilginç başlıklar, klasik dinî eserlerde pek görülmeyen konular ve ele alışlar da vardır Kefevî’nin bu eserinde. Mesela “Kavimler, Dillerin Oluşması ve Türkler” başlıklı konuya bir sayfaya yakın yer ayırıp kafa yorması, onun çağına göre sıra dışı sayılacak alanlarla yakinen ilgilendiği, dillerin kökeniyle ilgili bazı ontolojik arayışların, derin düşünüş ve buluşların mektep adamı olduğunun ipuçlarını verir. Öte yandan aynı kitapta “Cezaevinde İbadet Özgürlüğü” şeklinde bir başlık yer almakta ve “Ömer bin Abdülaziz, mahkûmların zincire bağlanma cezasını, onların namaz kılmalarını engellediğinden valilere kaldırılması emrini verdi” şeklinde bir gerekçeden söz edilmektedir. Bütün bunlar, Kefevî’nin, hukuk tarihi açısından da kayda değer saptamalar yaptığının ve aynı zamanda onun büyük bir hukuk öncüsü olduğunun göstergesidir.
Bugün Sinop ilimizde metfun bulunan Süleyman Kefevî, Kırım Yarımadası’nın Kefe şehrinde doğmuş bir âlim ve düşünürdür. 1542 yılında İstanbul’a giderek devrin önde gelen asker, âlim, mutasavvıf ve müderrislerinden askerî, dinî ve ilmî sahalarda dersler ve öğretiler almış; memleketi Kefe’de, çeşitli şehir ve vilayetlerde müderrislik, kadılık ve maliye müfettişliği gibi alanlarda çalışmıştır. Öte yandan ifade gücü fevkalade yüksek olan Kefevî, Türkçe ve Arapça şiirler yazmış, ilmî ve fıkhi eserler kaleme almıştır.
Yalçın Hocamızı, böylesi önemli eserleri dilimize kazandırdığı için tebrik ederiz. Ve Kefevî’ye ait bu kıymetli yapıtın ikinci cildini de sabırsızlıkla beklediğimizi özellikle belirtmek isteriz.
Mesut ÖZÜNLÜ
YORUMLAR
Yüreğinize ve kaleminize sağlık Mesut Hocam çok güzel bir eserdi.
Saygı sevgi ve selamlar