- 332 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOLİG KARTALI ÇERKEZ BARSLAN
Acıların, terk edilmişliklerin, yokluğun ve yoksulluğun kendini çok iyi dayattığı bir coğrafyanın, bir bölgenin bir köyün çocuğu olarak dünyaya gelmekti onun kaderi…
1937 yılının en zemheri ayında (ocak), Bingöl Merkez Çiriş köyünde hayata gözlerini açmıştı.
Herkes dünyaya gözlerini şanslı açmıyor, Çolig Kartalı Çerkez Barslan da o şanssızlardan biriydi.
Altı aylıkken babası annesinden ayrılmıştı. Bu şansızlık değil miydi?
Sekiz aylıkken yakalandığı kabakulak ve yüksek ateş hastalığından dolayı duyma yetisini kaybetmişti. Bu şanssızlık değil miydi?
İki sene babaannesi kendisine bakmıştı. Babaannesinin ölümünden sonra ortada kalmıştı. Bu şansızlık değil miydi?
Babası Bingöl Merkezden evlenmişti. 1939 yılında biricik oğlunu köyden şehire getirmişti. Üvey anne serüveni başlamıştı bu şansızlık değil miydi?
Çocukluk ve gençlik döneminde en iyi arkadaşı, babası nalbant Süleyman’ın dillere destan beyaz atıydı. Belki bu bir umuttu seslerle ve kelimelerle arasına perde çeken Çerkez için…
Dokunarak dertleşirdi adeta, çünkü en iyi arkadaşı ve dostu babasının bu atıydı.
Genç delikanlılık dönemlerinde yaşıtlarına göre daha güçlü ve kuvvetli biriydi Çerkez Barslan…
Tepkisi de, sevgisi de sözlerinde değil bakışlarında ve davranışlarındaydı. Korumacı, babacan bir tavrı vardı zayıflara karşı…
Gençlik, onun için geceden kalkıp bir katırı ve iki merkebi ile dağlardan odun toplayıp şehirde satmak olmuştu. Yaşıtlarına göre iki kat iş yapardı. Gücü kuvveti bariz bir şekilde işine ve kazancına yansırdı.
Belki de o yaşlarda ki biri için (hele hele anne sevgisinden mahrum büyüyen) dünyadaki en güzel duygu; çevresi, komşuları ve arkadaşları tarafından çok sevilmektir. İşte Çerkez bütün bu sevgileri yaşıyordu.
Duymayan birinin herşeyi gözlemleyerek yapması zeka gerektirir. İşte Çerkez zekası ve iyi gözlemlemesi sonucu kendisindeki taklit yeteneğini de ortaya çıkarmıştı.
Bingöl gibi küçük bir şehirde bu yetenekte ki insanlar hemen göze çarpardı. Bingöl Belediye Başkanı Rahmetli Faik Ertuğrul Bey’de Çerkezi seven, değer veren biriydi. Başkanlığı döneminde Çerkez’i işe almış ve Çerkez emekli olana kadar Bingöl Belediyesi Mezbahane bölümünde çalışmıştı.
Zamanının çoğunu Musiki Cemiyetinde geçirirdi. Bingöl Folkor ekibi ve Belediye Folklor ekibinin baş oyuncusuydu.
Bingöl yöresine has oyunların unutulmaz 2-3 folklorcüsünden biriydi. Bazı oyunların tartışmasız en iyisiydi. (Kartal oyunu gibi.)
Bingöl’de “folklorcüyüm” diyorsanız, Bingöl’ün en has oyunu olan Kartal oyununu öyle bir sahnelemelisiniz ki, görenler adeta olayın aslı yaşanıyor duygusuna kapılmalıdır. İşte Çerkez Barslan Bingöl (Çolig) Kartalı lakabını bu oyunla özdeşlemiş bir karakteri kusursuz icra ettiği için almıştı.
23 yaşında zıpkın gibi bir delikanlı iken kader ağlarını örmüş ve onu hayat oyununun rol arkadaşı olan komik köyünden (Yenikaya) Zekiye Hanım ile yollarını kesiştirmişti.
Bingöl’de folklor deyince akla gelen 5 isimden biriydi Bingöl Kartalı…
Bingöl kartalı Çerkez Barslan’ın mirası yerde kalmamalı ve yaşattıkları unutulmamalıydı . Bu da mirasın devri ile mümkündü. Çerkez Barslan’ın mirası, altı çocuğundan biri olan ve halen Bingöl kültürünü Bingöl dışında yaşatmaya çalışan Çevlikliler Derneği kurucu Başkanı ve Ankara Bin-yar Derneği yönetimindeki oğlu M.Emin Barslandır.
Bingöl’de ki her sanatçı, tiyatrocu, folklorcu Çerkez Barslan’ı çok iyi tanır ve onunla bir yerlerde yolu kesişmiştir.
Çerkez Barslan’ı, oğlu M. Emin’den dinlememek olmazdı…
M.Emin Barslanın dilinden Çerkez Barslan;
Babam Bingöl insanına sevdalıydı, etrafına güven verirdi, kendisiyle barışık, neşeli ve eğlenceliydi.
Kasıman’da meşe ağaçlarıyla, Aşağıçarşı’da suyun çağlayışıyla dertleşirdi. Avtor ovasında rüzgarlara içini döker, içinden kopan fırtınaları kimse bilmesin diye Murat nehrine akıtırdı. Onun iç dünyasını kimse bilmezdi.
Üzülmeyelim diye acılarını bize olan gülüşünün arkasına saklardı. Koca yürekli, vefakar ve fedakar babam…
Herkesin babasının konuşarak, çocuklarına acısıyla-tatlısıyla yaşadığı anılarını övünerek veya hüzünlenerek anlattığı söz ve hikayeleri vardı.
Benim öyle anlatacağım hikayem hiç olmadı…
Bir baba olarak onunda bizlere anlatmak istediği çok şeyi vardı. Ama kader onun bütün kelimelerine duvarlar örmüştü. Onun sözcükleri bakışlarından yüreğimize akardı. Yaşardık baba evlat ilişkisini. Belki yarım kalıyordu bazı şeyler ama yaşananlar güzeldi, mutluluk vericiydi.
Babamdan öğrenmiş olmalıyım ki benimde bazen bir şeyi anlatmamda kelimeler kifayetsiz kalır ve onu bakışlarımla anlatmaya çalışırım.
Tıpkı babamın bana anlattığı gibi…
Bakışlar sadece iki gözün birbirine bakması değildir. Bir çift gözle romanlarca bakmaktı sevdiklerine…
Bingöl folklörü, folklör sevenler, dostları ve ona her zaman en fazla ihtiyaç duyan bizler, yani evlatları, 23/03/2010 tarihinden itibaren onsusuz ve ona hasretiz.
Baba… hangi kelimeler doldurur ki bu boşluğu.
Belki de babam bunu bildiği için hiç konuşmadı…
Yazıyı Yazan:#MusaApuhan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.