- 190 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yerlerin ve göklerin nuru...ilmi hikmeti mantığı matematiği Allah'tandır
Yerlerin ve göklerin nuru...ilmi hikmeti mantığı matematiği Allah’tandır
İşte ayet...“Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandile benzer. O lamba bir cam fanus/cam sırça içindedir. Cam fanus ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Bu lamba ne doğuya ne de batıya mensup olmayan mübarek bir zeytin ağacından tutuşturulur. Bu öyle bir ağaç ki, neredeyse ateş değmeden de yağ ışık verir. Nur üstüne nurdur/pırıl pırıldır. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah -gerçeği anlamaları için- insanlara misâller verir. Allah her şeyi bilir.” (Nur/35)
“Allah, göklerin ve yerin nurudur.” mealindeki ifadenin manası nedir mi:
Allah, gökleri ve yeri Nur isminin bir tecellisi, bir yansıması olan güneş/veya güneşlerle aydınlattığı gibi, göklerde ve yerde olan -melek, cin ve insanlar gibi- şuurlu varlıkları da hidayet nuruyla aydınlatmış, onları dalalet ve cehalet karanlıklarından kurtarmıştır.(Taberî, Razi, ilgili ayetin tefsiri)
Evet...bir ifadeyle, tekvinî/ontolojik vahiyle göklere ve yere talimat vererek, onları zerre kadar şaşırmayacak şekilde kendi görevlerinde başarılı kıldığı, onları -cehalet ve rehbersizlik karanlığı içerisinde bırakmayarak- yanlış yollara sapıp yörüngelerinden ayrılmalarına izin vermediği gibi, teşriî vahiy denilen semavî kitaplar, meleklere yapılan vahiy ve ilhamlarla da göklerde ve yerde bulunan şuurlu varlıkları, dosdoğru yola hidayet eder.
Aman kalbin mühürlenmesin...evet...Allah’ın, müminlerin kalbine koyduğu iman ve Kur’an nurunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandile benzer. Yani kalp, bir kandildir, içindeki iman ve Kur’an nuru ise, ışık saçan bir lamba gibidir.(krş a.g.y.). İçinde lambası olmayan bir kandilin/bir fenerin ışık vermesi mümkün olmadığı gibi, içinde iman bulunmayan bir kalbin de bütün karanlıkları aydınlatan gerçekleri bulması imkânsızdır...
Evet...kalp ve akıl bir manevi gözdür...Aklını kullan tüme varım tümden gelim yöntemleriyle gerekli görüşlere eriş...İnançlara fikirlere düşüncelere eriş...Kur’an’ın ortaya koyduğu gerçekler, o kadar kuvvetlidir ki, âdeta fazla delillere ihtiyaç duymayacak kadar parlak ve açıktır. Kur’an’ın her tarafı nurludur. Onda asla kabuk olmaz, ayetleri, ifadeleri, cümleleri, kelimeleri, harfleri, ayet ve surelerinin tertibinin hepsi de birer elektrik lambası gibi, hikmet ışıklarını saçmaktadır. Başkaca hiçbir yardımcı ışık kaynağı ilim huzmesi olmasa bile, Kur’an tek başına dünya ve ahiret mutluluğunu temin eden bilgilerin ışığını insanlık camiasına yansıtabilir. Bununla beraber, Allah sonsuz merhametinden ötürü, bu gerçeklerin doğru algılanması için binlerce delil ve örnek ortaya koymuştur. Artık, gözünü kapayan kendine gece yapar...
Evet...Kur’an ilimdir nurdur...Kur’an, Allah’ın daha önceki semavî kitaplarda indirdiği nurları nurlandıran, ışıklarına kuvvet veren bir nurdur, nur üstüne nurdur.
Yine kâinat çapında Allah’ın akla yansıttığı tevhit delillerini, Kur’an’ın nurlarıyla bir o kadar daha da parlatmıştır. Ontolojik hidayet, Kur’an hidayetiyle pekiştirilmiştir. Böylece Kur’an nur üstüne nur olmuştur...
Evet...Tevrat, “Tanrı benim ışığım, kurtarıcımdır.” der.
İncil, “Tanrı ışıktır, onda karanlık yoktur.” der.
Kur’an “Allah göklerin ve yerin nurudur. O dilediği kimseyi nuruna iletir.” der.
Türk Dil Kurumu’na göre ise “nur” kelimesi;
1) Aydınlık, ışık, parıltı, ziya,
2) İlahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık, ilahi ışık
anlamlarına gelmektedir.
Müslümanların büyük çoğunluğu da Allah’ın Hz. Muhammed’i kendi nurundan, evreni de Hz. Muhammed’in nurundan yarattığını söyler. Keza meleklerin de nurdan yaratılmış, nurani varlıklar olduğunu iddia eder.
İyi, hoş, güzel de; fark ettiyseniz bu açıklamaların hiçbirisi Allah’ın nurunun mahiyetinin ne olduğunu bize tam olarak açıklamıyor, öyle değil mi?
Bu nur Allah’ın kendisi midir; O’nun yer, gök ve ikisi arasındaki her şeyi yaratmasını sağlayan, yalnızca ona has ilahi bir kuvvet midir? Önümüzü görmemizi sağlayan türde bir ışık mıdır? Veya manası bizlere kapalı olan bir ism-i İlahi midir? Gelin bu nurun ne olduğunu hidayet rehberimiz Kur’an ışığında ortaya çıkarmaya çalışalım…
“Nur” kelimesi Kur’an-ı Kerim’de birçok varlığı, cismi, düşünce ve davranışı isimlendirirken kullanılmıştır. Bunları şu başlıklar altında inceleyebiliriz:
1) Allah ve Nuru
“Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil; kandil de bir cam fanus içinde. Fanus sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur… Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Nur 35)
“(Bu nur/ışık), Allah’ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Oralarda sabah akşam O’nu tespih ederler. (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.” (Nur 36-37)
2) Kur’an-ı Kerim
“Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur (Kur’an) indirdik.” (Nisa 174)
“O peygambere inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nura (Kur’an’a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” (Araf 157)
“Artık siz Allah’a, peygamberine ve indirdiğimiz o nura (Kur’an’a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Tegabun 8)
“İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir, bilmezdin. Fakat biz onu (Kur’an’ı), kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık.” (Şura 52)
3) Tevrat
“Gerçek şu ki, Biz Tevrat’ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik.” (Maide 44)
“De ki: Öyleyse, Musa’nın insanlara nur ve hidayet rehberi olarak getirdiği kitabı kim indirdi?” (Enam 91)
4) İncil
“Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik.” (Maide 46)
5) Hz. Muhammed
“Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzab 45-46)
“Ey kendilerine kitap verilenler! Kitap’tan saklamış olduğunuz çoğu hakikati size ayan beyan açıklayan ve çoğundan da geçen Resulümüz size geldi. Şu bir gerçek ki, size Allah’tan bir nur (Muhammed) ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir.” (Maide 15)
6) Ay Işığı
“Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay var eden (Allah) ne yücedir!” (Furkan 61)
“Güneş’i bir aydınlık, Ay’ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O’dur.” (Yunus 5)
“Ve Ay’ı bunlar içinde bir nur kılmış, Güneş’i de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır.” (Nuh 16)
7) Gözümüzün Görmesini Sağlayan/Etrafımızı Aydınlatan Işık
“Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede çevresini aydınlatmak için) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların nurunu/aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler.” (Bakara 17)
8) Ahirette Müminlerin Önlerinden ve Arkalarından Koşan Nur
“Ey iman edenler, Allah’a kesin bir tövbe ile tövbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşar, parıldar. Derler ki: “Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz Sen, her şeye güç yetirensin.” (Tahrim 8)
“O gün, mümin erkeklerle mümin kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün kendilerine şöyle denir: ‘Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, ebedî olarak kalacağınız cennetlerdir.’ İşte bu büyük başarıdır. O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman edenlere derler ki: ‘(Ne olur) Bize bir bakın da, sizin nurunuzdan bir parça alıp yararlanalım!’ Onlara: ‘Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp bulmaya çalışın.’ denilir.” (Hadid 12-13)
Ahirette müminlerin önlerinde ve sağlarında gidecek olan bu nurların en başta melekler olduğu düşünülebilir ancak Hadid 13. ayetinde günahkârların iman edenlere nurlarından kendilerine de bir parça vermelerini; o nurdan kendilerinin de faydalanmak istediklerini söylediklerini görüyoruz. Eğer bu nurlarla kastedilenler melekler olsa; cehennemlik insanlara istifade etmeleri için meleklerden nasıl bir parça verilebilir? Meleğin kolunu, kanadını koparıp onlara mı vereceksiniz!
Ayrıca Tahrim 8. ayetinde de bu nurlara sahip olan kişilerin Allah’a “Ey Rabbimiz, nurumuzu tamamla!” diye seslendiklerini görüyoruz. Eğer bu tamamlanması istenen nur ile kastedilenler melekler olsa, meleklerin nesi eksiktir ki Allah onları tamamlasın? Elleri, kolları, kanatları, başları eksik de Allah onları mı tamamlayacak? Demek ki bu nur, melek değil…
Müminlerin yanında koşan, tamamlanması ve verilmesi niyaz edilen nurla kastedilen Allah da olamaz; çünkü Allah her türlü eksiklikten uzaktır.[1] Ayrıca Allah’tan da bir parça koparıp cehennemliklere faydalansınlar diye veremezsiniz!..
Keza bu ayetlerde bahsedilen nur Kur’an da olamaz. Çünkü Allah Kur’an’da “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”[2] diyor. Demek ki onda da bir eksiklik yoktur. Zaten Allah da eksik bir kitap gönderip kendisini küçük düşürecek ve peygamberini de sıkıntıya sokacak kadar aciz bir Yaradan değildir… Kaldı ki öldüğünüzde öbür tarafa yanınızda Kur’an’ı da götüremiyorsunuz ki, ondan sayfalar koparıp cehennemliklere verebilesiniz.
Bu koşan nurlar Güneş ve Ay da olamaz; çünkü onlardan da bir parça koparıp onu kendinize nur edinemez ve diğerlerine veremezsiniz. Zaten Ay’ı parlatan da Güneş’ten aldığı ışıktır. Güneş olmadan Ay parlamaz. Güneş desen o da sürekli olarak çekirdeğinde sıkışan, patlayan ve yok olan gaz atomlarından meydana gelmiş bir oluşum. Yanınıza alacağınız o nur güneşten bir parça olsa, zincirleme atomik reaksiyonu gerçekleştiremeyeceği için o da söner gider. Yani sürekli olarak sizi aydınlatamaz.
O hâlde ahirette müminlerin sahip olacağı belirtilen bu nur ne olabilir?
Değerli arkadaşlar, benim tahminlerime göre bu nur olsa olsa Allah’a olan iman, yapılan salih ameller; okuyup araştırıp düşünerek geliştirilen bir akıl ve ahlak neticesi kazanılan, Allah tarafından takva sahibi kullarına ödül olarak bahşedilen bir ilim ve irfan nuru olabilir.
Dolayısıyla, “Rabbimiz nurumuzu tamamla!” ayetiyle anlatılmak istenenin “Rabbimiz ilmimizi tamamla, bizi kemale erdir!” demek olduğunu düşünüyorum.
Ahirette günahkârların müminlere “(Ne olur) Bize bir bakın da, sizin nurunuzdan bir parça alıp yararlanalım.” dedikleri o nurun, “Dünya hayatında okuyup düşünüp sorgulayıp araştırıp elde ettiğiniz, sizi hakikate götüren o salih ilminizden bize de bir parça verin de biz de ondan faydalanalım; biz de kemale erelim, Allah’ın doğru yoluna çıkalım, doğruların arasına girelim.” demek olduğunu düşünüyorum.
Öyle olduğunu düşünüyorum çünkü ilim sahibi kullar, etraflarına ışık saçan, yani sahip oldukları bilgiler ile etraflarındaki diğer insanları da aydınlatan, onlara doğru yolu gösteren ve onların cahillikten kurtulmalarına yardımcı olan birer kandil gibidirler, öyle değil mi?
Tıpkı Allah’ın Hz.Muhammed için Ahzab 46. ayetinde “Seni nur/ışık saçan bir kandil olarak gönderdik.” dediği gibi…
Hz. Muhammed etrafını bir kandil gibi nasıl aydınlatıyordu? Hz. Peygamberin etrafına saçtığı o nur, o ışık neydi?
Rivayet edildiği gibi yüzünde bulunan bir nur ile mi aydınlatıyordu? Hiç sanmıyorum!.. Bakın, Kur’an’a göre ne ile aydınlatıyormuş:
“Elif, Lam, Ra. Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura/aydınlığa, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.” (İbrahim 1)
“Böylece sana emrimizden bir ruh (Kur’an) vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir “NUR (IŞIK)” kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip iletiyorsun.” (Şura 52)
Gördüğünüz üzere Peygamberin etrafına saçtığı nur Kur’an idi; başka bir şey değil…
Peki, Kur’an nasıl bir nurdu ki Peygamber hem kendisini hem de etrafını onunla bir kandil gibi aydınlatabiliyor ve insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarabiliyordu?
Bunun da cevabını yine Kur’an’dan verelim. Cenab-ı Allah Rad 37’de diyor ki:
“İşte böylece Biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. And olsun, sana gelen bunca İLİMDEN sonra, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir yardımcı, dost, ne bir koruyucu vardır.”
Ayete göre Kur’an neymiş arkadaşlar? İlimmiş, değil mi?
Ne ile başlıyordu o Kur’an: “Yaratan Rabbinin adıyla OKU!” (Alak 1)
Demek ki Hz. Muhammed de kendisine vahyedilen bir ilim olan Kur’an’ı okuyarak ve ayetlerini derin derin düşünerek nurlanmış. Yani Kur’an vesilesi ile ilim sahibi olmuş, aydınlanmış ve etrafını da o ilim ile aydınlatmış… Demek ki Kur’an’a nur demekle kastedilen ilim imiş.
Demek ki hangi dilden ve renkten olursak olalım, Hz. Muhammed gibi bir insan olup nurlanmak, hidayete ermek ve bir kandil gibi etrafını aydınlatabilmek için onun gibi giyinmeye ya da sakal uzatmaya değil, Kur’an’ı Kerim’i ağır ağır, düşüne düşüne okuyup anlamamız[3] ve ilim sahibi olmamız gerekiyor… Çünkü Peygamberi Allah’ın doğru yoluna saçı, sakalı, elbisesi değil, ona vahyedilen Kur’an çıkardı[4]…
İnşallah insanlar bir gün bu gerçeğin farkına varırlar ve onun dış görünüşünü değil, Kur’an ile doğru yola çıkarılmış olan ahlakını örnek alırlar deyip Allah’ın nurunun ne olduğunu anlamaya devam edelim…
Allah Kur’an’ı Kerim’in pek çok ayetinde şirk, nifak, küfür, cehalet, dalalet, günah, İblis ve bunların safında yer alan bütün kötü düşünce ve davranışları karanlık olarak tasvir etmiştir.
Hidayet, iman, takva, iyilik, hayır, salih amel, İslam ve bunların safında yer alan bütün düşünce ve hareketleri de nur/aydınlık olarak nitelendirmiştir.[5][4]
O yüzden Allah pek çok ayetinde insanlara peygamberler ve kitaplar göndermesinin asıl sebebinin, insanları karanlıklarından aydınlığa; yani iyiye, güzele, doğruya, hakka, akla, ilme, hikmete, doğru yola, güzel ahlaka çıkarmak olduğunu anlatmıştır. Örneğin:
“Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan nura/aydınlığa çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise Tâğut’tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.” (Bakara 257)
“Elif, Lam, Ra. Bu öyle büyük bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura/aydınlığa, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.” (İbrahim 1)
“Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları kendi izniyle karanlıklardan nura/aydınlığa çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip iletir.” (Maide 16)
“İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura/aydınlığa çıkarması için Allah’ın apaçık ayetlerini size okuyan bir elçi de (gönderdik).” (Talak 11)
“Allah’ın, göğsünü İslam’a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah’ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay hâline!” (Zümer 22)
“Andolsun Musa’yı, “Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah’ın günlerini hatırlat” diye ayetlerimizle göndermiştik.” (İbrahim 5)
Bu nurun ne olduğunu daha iyi anlayabilmeniz için aşağıdaki ayeti örnek vermek gereği duyuyorum:
“Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürümesi için kendisine bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamayanın durumu gibi midir? İşte, kâfirlere yapmakta oldukları çirkinlikler böyle ‘süslü ve çekici’ gösterilmiştir.” (Enam 122)
Bu ayetteki ölü iken diriltilen insanla kastedilen, öldükten sonra ahirette diriltilecek olan insan değildir.
Buradaki ölü insan ile kastedilen, günümüzde dünya hayatını yaşarken izlediği filmler, dinlediği müzikler ve okuduğu kitaplara yerleştirilmiş olan gizli subliminal mesajlar yüzünden ruhu ve aklı şeytan tarafından sinsice ele geçirildiği için yaptığı fenalıklar ve işlediği günahlar kendisine güzel gösterilen, nefsinin kulu kölesi olan, cehalet içerisinde kalmış, aklını kullanamadığı için her türlü belaya maruz kalmış, ne yaparsa yapsın kendisini bu belalardan kurtaramayan, yaptığı tüm işler hayırsızlık, hüsran ve depresyonla sonuçlanan, vesvese, günah ve hata batağına saplanıp kalmış, din diye atalarının uydurdukları ile amel eden insan; yani karanlıklarda kalan insan demek…
Diriltilen insan ile kastedilen ise İblis’in vesveselerinden ve kontrolünden kurtarılan, yani günahlarından sonra takvası verilen, geçici dünya tutkularından, nefsani azgınlıklarından, günahlarından, cehaletten, depresyondan, negatif düşünce ve obsesyonlarından sıyrılıp kendisine hidayet eylenen, ilim, irfan ve hikmet verilen, doğru yola çıkarılan, kemale erdirilen yani karanlıklardan aydınlığa çıkarılan “aydınlanmış insan” demek… Bir nevi Matrix’ten çıkmış, uyanmış insan demek…
Ayete göre karanlıklardan aydınlığa çıkarılan insan ne yapıyor? Kendisine verilen bir nur ile diğer insanlar arasında yürüyor.Ne gibi insanların arasında yürüyor? Karanlığa, küfre saplanıp kalmış, kendisini günah işlemekten ve cahillikten kurtaracak bir çıkış yolu bulamayan, hatalarından ders çıkaramayan ve bunları tekrarlamakta ısrar eden, cehalette direnen insanların arasında yürüyor.
Nasıl yürüyor? Daha önce kendisi de öyle iken, din, hakikat ve doğru diye uydurulmuş hurafeler ile amel ederken, bunlardan kendisini kurtarmış, bir daha o karanlıkta kalmayacak, yolunu kaybetmeyecek şekilde yürüyor.
Bunu nasıl başarıyor? Allah’ın o kişiye verdiği bir nur ile.
Sizce bir insanın bu dünyada yaşarken bir daha karanlıklarda kalmamasını ve karanlıkta kalmış diğer insanlara uymamasını sağlayan bu nur ne olabilir arkadaşlar?
Elbette ki hak ile batılı, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edip hakkın, doğrunun, iyiliğin, yani Allah’ın doğru yolundan gitmeyi tercih etmeyi sağlayacak olan akıl, fikir, ilim, hikmet ve iman demek… Çünkü:
“Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı takva sahibi olursanız (Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız); O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış (Furkan) verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir.” (Enfal 29)
Allah ayetinde bu Furkan nurunu kime verdiğini söylüyor? Takva sahibi olanlara.
Nedir takva sahibi olmak? Allah’a karşı gelmekten korkmak demek.
Kimler Allah’tan en çok korkar?
“Kulları içinden ancak bilginler/alimler, Allah’tan (gereğince) korkar.” (Fatır 28) (alıntıdır CüneytAktan.com - Arayışname)
Evet...Yerlerin ve göklerin nuru...ilmi hikmeti mantığı matematiği Allah’tandır...yer -gök ilim dolu matematik dolu hesab dolu hikmet dolu...Kanun kural dolur...başı boş hiç bir şey yok...esmanın sudurunun ürünü her yaratılan ...her şeya ve olay...somut veya soyut...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.