- 220 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak
Dimyata pirince giderken,
“Tüm uygarlıklar, insanın var oluşu ile birlikte eski çağlardan beri meydana gelen kültür birikimleri ve etkileşimleri sonucunda meydana gelmişlerdir. Anadolu uygarlıkları, günümüzden Tarih öncesinin en eski evrelerine kadar uzanan bir geçmişe sahiptir.
“Bartın ve çevresinde hangi uygarlıkların izlerine rastlarız” diyerek yola çıksak, yolculuğa nereden başlarız?
Günümüzün gelişmişlik ve medeniyet ölçüsü sayılan asfalt yollardan ve birbiri üstüne yaslanmış apartmanlardan uzaklaşmak ilk adım alacaktır.
Ardından, gerçekten de gelişmişliğin ölçüsü sayılacak Kitaplar ve Bilgi çağının bilişim olanakları bu ilk adıma eşlik edecektir.
Bartın ve Amasra tarihi üzerine yazılmış eserlerden Semavi Eyice’nin “Küçük Amasra Tarihi” ile Necdet Sakaoğlu’nun “Çeşmi Cihan Amasra” isimli kitaplarının satırları arasındaki gizli hazinelere ulaşmak için “Defineci” olmak denenecektir.
Tamda buradan öykümüzü başlatsak iyi olacak.
Öykümüz tamda Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma öyküsü.
Bartın’ın Durnuk köyü şehir merkezine beş kilometre uzaklıkta Bartın çayına yakın bir yerde şirin bir köydür.
Köyün meşgaleleri arasında Fındık Sebze ve meyve biraz da hayvancılık ve kereste gelir.
Unutmadan söyleyelim birde definecilik.
Bartın, Amasra ve buradaki pek çok köyde eskilerde Cenevizlilerin yaşadığı söylenmektedir.
Osmanlı hakimiyetinden önce kaçan bu halklar çoğu altın ve kıymetli eserlerini arkalarında bırakmış, bir daha asla geri dönememişlerdir.
Bu nedenle yeni evlerin temelleri atılırken dahi eski dönemlere ait çömlekler süs eşyaları ve ziynet eşyaları bulunmaktadır. Birçok insanında zenginliklerinin buradan geldiği dedikodusu da yörede oldukça yaygındır.
Köy şehre yakın olduğu için Herkes alışverişini oradan yapar köyde asfalta yakın bir bakkaldan Ekmek gazete, tuz ve şeker alırlar.
Düzenli olarak İlden gelen minibüs saat başı mahalleye uğrar ve gider.
Köyün kahvesi tembel çalışmayan, emekli ve boş gezenin kalfası birçok insanla dolup taşar.
Birde maç zamanı kahvenin büyük ekranına maç seyretmeye geliriler.
Böyle rutin günlerden birinde 34 plakalı bir Jeep köye geldi ve kahvenin önünde durdu. İçinden o zamana kadar hiç görmedikleri oralara yabancı iki orta yaşlı adam indi ve kahveye doğru yöneldiler.
Kapı Kovboy filmlerindeki gibi iki yana gıcırtı ile açıldı.
Köye gelen İki yabancı kahveden içeri girdiler selam verdiler.
‘’Selamın Aleyküm.’’Bütün kahve Tanrı selamı veren bu iki yabancıya koro halinde cevap verdi .’’Ve Aleyküm Selam’’
Kahveci Kovboy Maksut kafasındaki kovboy şapkası ve kahvenin kapısından da anlaşılacağı gibi kovboy filmleri ile büyümüş çocuk ruhlu bir adamdı.
İleri atılarak içeri giren bu iki yabancıya ‘’ Hoş geldiniz beyler köyümüze. Buyurun ne arzu etmiştiniz?’’ dedi.
Yabancılardan birisi kırık bir Türkçe ile ‘’ Kahven var ise iki acı kahveni içeriz, yanında su da getirirsen iyi olur.’’
‘’Tamam’’ dedi. Maksut ocağa giderken de iki yabancıyı göz ucu ile kesmeye devam ediyordu.
Kahveleri pişirmek için ocağa yöneldi.
Yabancılar masalarına oturmuşlar aralarında sohbet ediyorlardı. Masadaki iki veya üç günlük gazetelere göz gezdirdikten sonra yabancılardan biri masadaki gazeteleri topladı ve kenara koydu.
Cebinden kahverengi deriye benzeyen bir parşömen çıkardı. Masaya yaydı.
Masada ki kül tablası ile haritanın kıvrılan ucunu sabitledi. Haritaya benzeyen bir kağıda göz gezdirmeye başladı.
Haritaya bakarken de yanında ki arkadaşı ile istişare ediyorlar, yolda gelirken gördükleri coğrafi şekilleri haritada tanımlaya çalışıyorlardı.
Kovboy Maksut kahveleri pişirdi. Askısına koydu ve elinde sallayarak yürüdü masaya yaklaşırken ‘’Beyler kahveleriniz geldi dikkat edin köpükleri dökülmesin’’ dedi.
Maksut göz ucu ile de masada neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu. Yabancılardan biri Maksut’un masanın üzerine doğru baktığını görünce gazeteleri telaşla haritanın üzerine koydu ama haritanın bir kısmı açıkta kalmıştı.
Görünen yer ise köyün hemen yakınındaki sırttı, ırmağa yakın olan yerde işaretlenmişti.
Orada Ermenilerden kalma metruk bir ev vardı.
Meraklı defineciler evin sağını solunu kazmışlar ama her hangi bir şey ele geçirememişlerdi.
Haritada definecilerin hedefi olan o evde işaretliydi.
Maksut masaya yaklaştı;‘’ Hayrola beyler ne iş harita falan’’ dedi. Sanki köyün şerifi gibi hesap soruyordu.
’’Maksut kısık sesle; O evi çok kere kazdılar ama bir şey bulamadılar.’’
Kırık Türkçesi ile Ermeni olduğu belli olan yabancı ‘’Biliyoruz o ev benim iki kuşak öte burada yaşayan dedemin eviydi. Bu nedenle o evi arıyoruz.
Ama bizim aradığımız şey ve yer evin dışında ki bir yer.
Sen iyi biliyor musun oraları?’’
‘’Evet Biliyorum ama şu an kahve kalabalık, işimi bırakamam ki size göstereyim.’’
‘’Olsun işin bitene kadar biz seni bekleriz, kahvede işin bitince sen bizi ararsın işte bu telefonum ve benim adım Kirkor’’ diyerek Maksut’a kartını uzattı.
Kirkor’un yanında ki adam hiç konuşmuyordu.
‘’Siz köyün dışında yol üzerinde mesire yeri var orda bekleyin ben kahveyi kapatınca oraya gelirim. Birlikte gideriz. Köyün çıkışında sağa doğru bir toprak yol var. Sizin araba oraya kadar rahat çıkar.’’
Konuşma bitince adamlar içtikleri kahvenin parasını ödeyip kahveden ayrıldılar.
Maksut’un içi içini yiyordu kahvede akşamı zor etti.
Kahveyi saat sekizde kapattı ve hava kararmak üzereyken yola düştü.
Motoru ile yabancılara tarif ettiği mesire yerine geldi. Motorunu arazide ağaçların arkasına sakladı.
Arabaya bindi
Birlikte arazide keşif yaptılar. Yabancılar Maksut’a güvenmiştiler ve haritanın tamamını ona gösterdiler. Haritada her yer ayna gibi apaçık köyü ve civarını gösteriyordu.
Ellerinde ki eski harita oldukça detaylı çizilmişti.
Evi buldular. Evden iki yüz elli adım yukarıya.
Ağaca doğruda yüz elli adım yürüdüler, burada eski bir mezarlık vardı.
Ölüleri rahatsız etmemek için meraklı defineciler mezarlara dokunmamışlardı.
Mezarlardan birinde belli belirsiz Ermenice Abah kelimesi okunuyordu.
O mezara tebeşirle bir işaret koydular ve Maksut’a dönerek; Şimdilik gidelim, gece yarısı el ayak çekildikten sonra tekrar gelip bu işi bitirelim.
Maksut heyecanla atıldı; ‘’Bize gidelim gece yarısını beklerken bizde otururuz hem de yemek yersiniz’’ dedi.
Eve vardıklarında hanımı sofrayı kurmuş Maksut’u bekliyordu.
Hep birlikte sofraya oturdular yemek yediler ve çaylarını içtiler. Gece on ikiye doğru kapı çaldı.
Maksut kapıyı açtı. Kapı da üç adam vardı. Maksut gelen adamlara; ’’Hoş geldiniz beyler ‘’ siz olmadan ben bu işe girmek istemedim’’ dedi.
Maksut Kirkor ve arkadaşını Muhtar ve köyden gelen iki azası ile tanıştırdı.
Kirkor Maksut’a kızgın bir ifade ile ; ‘’Maksut bak çıkan hazine altıya bölünecek şimdi ‘’dedi.
Maksut; ‘’Olsun bölünsün onlar benim yakın arkadaşlarım. Birde siz iki kişisiniz ben tek başınayım nereden bileyim sizin tekin insanlar olduğunuzu’’ dedi.
Kirkor Maksut’’a ve eve yeni gelenlere dönerek; ‘’Sizde haklısınız tabi ki’’ dedi. Maksut rahatlamıştı.
Saat yarım olunca Kirkor Maksut’a seslendi; ’’Maksut varsa bize 2 tane kazma 3 tanede kürek lazım olacak ‘’dedi.
‘’Hemen getiriyorum, arabanın arkasına koyarız.’’
Yola çıktılar işaretledikleri mezara tekrar geri geldiklerinde saat gece yarısını geçmiş bir olmuştu.
Hep birlikte arabadan indiler ve aracın farlarını kapattılar.
Ay ışığı bütün tepeyi aydınlatıyordu.
Akşam üzeri İşaretledikleri mezarlıktaki Abah yazan taşı pas geçen Kirkor, Angel yazan mezara doğru yöneldi ve ‘’burası’’ dedi.
Maksut şaşkınlıkla; ‘’Ama siz diğer mezarı işaretlemiştiniz’’ dedi.
Kirkor gülümseyerek; ‘’A kuzum ne yaparsın bizde sana güvenemedik.’’
Gülümsediler ve Mezarı kazmaya başladılar tam bir metre kazmışlardı ki kazma mezarın taş lahit kapağına denk geldi. Kazma ile kanırtarak mermerin ucunu kaldırdılar.
Lahitin taşları birbirine değerken gıcırtılı bir ses çıkartarak açıldı.
Kapağın altında turşu küpü büyüklüğünde toprak bir kap ve kabın ağzında da deri bir kapak vardı.
Küpü kavradılar ve dışarı çıkardılar ve bir çuvala yerleştirdiler ve arabanın arkasına koydular.
Kirkor gruba dönerek;’’ Ortalığı toparlayalım buradan bir şey çıktığı anlaşılmasın bu işin meraklısı çok biliyorsunuz yoksa talan ederler mezarlığı’’ dedi.
Kazma Aletlerini topladılar ve sanki hiçbir şey olmamış gibi mezarın kapağını tekrar kapattılar.
Ekipteki herkes oldukça heyecanlı idi. Maksut’un ise içi içine sığmıyordu. .
Dikkat çekmesin diye köye girdiklerinde arabanın ışıkları söndürüp Maksut’un evine kadar sessizce ilerlediler. Araba evin önünde durdu.
Kirkor arabanın bagajını açtı ve arkasından çuvalı aldılar.
Maksut kapıyı açtı, karısı uyumuştu. Eve sessizce bir hırsız çetesi gibi girdiler. Herkes çok heyecanlı idi. Küp oldukça ağırdı ve hepsi içinden ne çıkacağını merak ediyorlardı.
Maksut Kirkor’dan izin alarak deri kapağı kenarından çekerek açtı.
Yılların üzerinden geçmesi deriyi çürütmüştü ama deri yine de sertti.
Kapağı açar açmaz sarı sarı üzerinde Ermenice yazan liralar göründü.
Ayrıca küpün içinde bir Sfenx ve Milo Venüs’ü heykeli vardı. Muhtar sarı altın rengi ışıkta parlayan heykelleri eline aldı;‘’ Amma da ağırmış dedi en az dört kilo var, paralar hariç’’ Hepsi sevinçle ellerini ovuşturdular.
‘’Muhtar burada en az bir milyon dolarlık altın var.
Altın paralar neyse de bu heykelleri tarihi eser değerinde satarsak en az üç milyon dolar.’’
Hepsinin gözleri ışıldadı.
Hesabı hızlıca yapan Muhtar; ‘’Kişi başı beş yüz bin dolar Üç buçuk milyon lira eder.’’
‘’Muhtar senin hesap bayağı kuvvetli kuzum.
Ama bir problem var bunları altın değerinde satarsak en fazla bir milyon lira hem de bunları kuyumcuya etraflı inceletmemiz lazım’’.
Muhtar onaylar gibi kafayı salladı ve merakla sordu; ’’Nasıl yani ne yapmamız gerekiyor ki.’’
’’ Şimdi sen sabah minibüsüne bin ve şehirdeki güvendiğin kuyumcuya git önce bu para altın mı? Değil mi? bir öğren sevindik heyecanlandık ama bunlar gerçek mi? Öğrenelim.
Daha sonra planımıza bakalım.’’ Maksut merakla ne planı diye sordu? .
Bu işin pazarlaması için adam başı yirmi bin lira vereceksiniz ve biz bunları bizden satın alacak olan yabancılara göstereceğiz onlarda yurt dışındaki alıcılarla irtibat kuracak’’
Çıkan mallarımı dedi Maksut. ‘’Evet ama yalnızca fotoğraflarını çekip göstereceğiz malların köyün dışına çıkması riskli.
Alıcılar buraya gelir parayı da burada teslim ederler biz aramızda topladığımız parayı bize aracıları bulacak olan antikacılara vereceğiz topladığımız parayı ‘’
Muhtar sen bir an önce çarşıda güvendiğin Kuyumcuya Altını test ettir’’.
Muhtar;’’ Tamam sabah ilk minibüsle giderim.’’
Kirkor da diğerlerine dönerek; ‘’Herkes evlerine dağılsın ve Altın burada Maksut’un evinde kalsın bizde arazi almaya gelen adamlar gibi kahveye gidelim. Ve orada Muhtarı bekleyelim, çevrenin dikkatini çekmeyelim.
Bu arada sizde aracılara vereceğimiz paraları hazırlayın ve kimseye bu olanlardan bahsetmeyin.’’
Hep bir ağızdan tamam deyip dağıldılar. Muhtar öğlene doğru sabah gittiği şehirden geldi. Yüzü hiç renk vermiyordu kahveye geldi ve selam verdi.
Kirkor’la arkadaşının oturduğu masaya yöneldi.
Ve başını aşağı yukarı sallayarak onaylar şekilde ve kısık bir sesle; Evet hepsi altınmış hem de 22 ayar.
Kirkor; Tamam herkes akşama aracılar için parasını hazır etsin Maksut’un evinde buluşalım.
Herkesi büyük bir heyecan dalgası sarmıştı. Akşam olunca evde toplandılar plan çok iyi idi.
Mal evden dışarı çıkmıyordu. Altınları garanti altına almışlardı.
Plan işlerse beş yüz bin dolar kişi başı olmazsa yüz altmış alt bin dolar her şekilde kazanıyorlardı.
E Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmezdi.
Akşam masanın başında herkes toplandı. Herkes payına düşen kimi nakit para kimi de altın para getirmişti. Hesapladılar
Herkesin payı ile altı kişi ki ortaya yüz yirmi bin lira koymuşlardı. Parayı torbaya yerleştirip güvendikleri yabancılara verdiler.
Kirkor arabası ile yola çıkmıştı. Muhtar arabanın plakasını almış telefonları kaydedilmişti.
Adamlar giderlerken;’’ Biz İstanbul’da aracılarla konuşup sizi arayacağız, vereceğimiz noktaya gelirsiniz paramızı alır takası gerçekleştiririz.
Kirkor ve arkadaşı yola çıktılar. Üç gün sonra Muhtar telefonla aradı.
Kirkor; ‘’Yurt dışından misafirleri bekliyoruz. Uçakları rötar yaptı bu nedenle de iş hafta sonuna uzadı iş bitince ben sizi ‘’ dedi.
Hafta sonunu zor eden muhtar merak içinde Muhtar tekrar aradı. Telefon açtığı numara’’ Aradığınız kişiye ulaşılamıyor’’ diyordu.
Muhtar telefonu açılmayınca işkillendi ama olsun mallar onların yanında emniyette idi.
Altı kişi akşam toplandılar Muhtar söze başladı; Arkadaşlar bir haftadır Kirkor’dan cevap yok telefonuna ulaşılamıyor. Bunların başına bir şey gelmiş olabilir. En iyisi biz bu altınları kuyumcuya satalım sonrada bölüşürüz.’’ dedi.
Maksut’un arabasına çuvalı koydular. Ve şehre kuyumcuya doğru yola çıktılar.
Daha önce Muhtarın gösterdiği sikkelere 22 ayar altın diyen kuyumcu onları kapıda karşıladı.
Altınları içeri taşıyıp dükkan’ın kapısını kilitledi. Arkaya atölyeye geçtiler kapıyı Büyük Milo Venüsünü aldı ve üzerine altını sahtesinden ayıran kimyasal sıvıyı döktü.
Sıvının döküldüğü yerde Altın rengi sıyrıldı ve parlak kurşun rengi çıktı.
Kuyumcu ekipteki dört kişiye dönerek sahte bu dedi.
Hepsi beyninden vurulmuştu. Kuyumcu diğer parçalara da aynı işlemi yaptı. İki para dışında hepsi sahte bunların hiçbir değeri yok dedi.
O anda her şeyin sahte Tek bir şeyin gerçek olduğunu fark ettiler. O da dolandırıldıklarının.
2863 numaralı kültür varlıkları kanunları bu konuda ellerini kollarını bağlıyordu. Dolandırıldık deseler kaçak kazı yapmaktan jandarma alıkoyacak ve onları mahkemeye sevk edecek belki de ceza alacaklardı.
Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olmuşlardı. Kuyumcu Muhtara dönerek herkes içiyor dimi? diye sordu.
Muhtar sordu; Neyi?’’
‘’Soğuk suyu’’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.