- 234 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bilgelik Mayası
Bilgelik Mayası
Hikmet hamurunda yoğrulmuş bilgelik, insanlığın en güçlü hali ve hazinesidir. Bu hal, aklın iddiasıyla yolunu almaktadır. Her şeyi değiştirme iddiasında olan bir akılla... Bu yolculuğunda aşk ve yürek çevrelemesi ancak takoz olabilecekken önünde... “Akıl bizim yasamızdır” diyen Cicero’nun ön kabulünde olan insanın; ‘düşünce düşmanı’nı dahi sevmesine götüren bir perspektifte yol alış... Bilmenin gücünün ve tılsımının asıllığı yanında, nesneyi tanımayan köpeklerin havlaması dikkat çekici bir örnek olarak karşısında duruyor.
Pasif uzlaşmacı düşünce tarzından ziyade, çatışmacı bir düşünceye taşınan bir güzergâhta daha çok yol alıyor akıl. İnsanı olgunlaştıran sünepelik değil, kızgın, eksantrik hamleler ve hatta insan afekteleri daha çok verimli olup bilgi kazanında yerini alıyor.
Aslında insanın en çok bilgeliğe (sophia) ve dostluğa önem vermesi gerektiğini söyleyen Epikur, bu değerlerin servet ve ölümsüz olduklarını söylemesi boşuna olmasa gerek. Bu kadar bilgi biriktirmenin yanında “biliyorum ki hiçbir şey bilmiyorum” diyen Sokrates gibi bir lokomotif cevheri bulmak bu olsa gerek…
Zihin, logoz (özgüç) ve akıl; üçlü sacayağı arasındaki uyum ve gerilim, kozmozun sırlarını bir bir çözmeye malik olup gizemli kaynaşmasını sürdürecektir. Zihinsel ve bireysel yeteneklerle beslenen bilgi, türlü türlü bilgelerini doğurmaya devam edecektir böyle. İlerlemeci ve modernizmin ışığında çocuğunu doğurmaya devam edecek elbet ve böylece evren ve insanın diyalektiğinde bilgi ve sır; at başı hizasını koruyup yeni gizemlere yol alacak kim bilir…
Düşmez Kalkmaz
Düşmezi kalkmazı var mı insanın? Vahşi arzu, çılgın neşe veya bir başka aşırılık ne derseniz değin hepsi sınır dâhilinde… Gayrişuurî amiller, anarşik tezahürler, rovanşist sarhoşluk, savaşlar ve Deli Dumrul’ca her şey buna dâhildir. Ölçüsünü kaybetmek dahi başka bir ölçünün merhalesi değil midir? Buradaki ölçüt, her yeni dünyada ihtiyaçları giderme üzerine kurgulanmış bir hayat gözükse de, yettiği yerde iradi bir mücadele yetmediği yerde kabulleniş, bir seviye olarak yerinde duruyor.
"İnsan her şeyin ölçütüdür" Protagoros’un sözündeki gibi üst bir şemsiye de behemehâl olmalı elbette. Önüne serilen dramatik bir yolculuğun her evresi aşikârken, kayıplar ve kazançlar dengesinde hep bir sefere çıkmışlık vardır. Doğum ve ölüm, taşıyıcı bir iskelet gibi, hazreti insana ölçütünü koymuştur.
Ölüm hak ama basûbâdelmevt beklenecek… Dünya dediğin bozkır bakışlı bir uğrak yeri özelliğini hep taşıyacak. Evce yetim bir sığınak olacak sadece. En nihilist anlayışlara bile sırrını taşıyacak bu ses. Filhakika, akıllı olalım yeter ki biz. Akıl yoluyla illaki bulunacak vahdet yol, Allah bir.
Bu seyrüseferdeki akış halinin faydası bilinirlik ve bilinmezliklerle beraber temaşa edilecektir elbet. Avare bir kasnak bile dönerek enerji dönüşümüne faydalı ek bir entropi oluştururken; ataleti, harekete taşımak asıl maslahatı oluşturacak. Bu kadar bilinenin yanında başka başka sırlarla mücehhez geçici bir âlemdeyiz velhasıl.
Münasebetsiz Hayat
Hayatı basit taraflarından değil de daha çok karmaşık ve önem addettiğimiz taraflarından bakmakla oluyor bütün bunlar... Sokrates’in, öğrencisi ile arasında şöyle bir konuşma geçer. Sokrates, öğrencisine bir şeyler anlatır ve "anladın mı?" diye sorar. Öğrencisi: "Anlamadım" der. Bu durum bir kaç kez daha tekrarlanır ve sonunda Sokrates, öğrencisine; "önemli şeyler söylediğimi sanıyorsun da onun için anlamıyorsun" der. Aynı bunun gibi çevremizdeki insanların ve daha çok hayatın bize söylediklerini, anlattıklarını çok mu önemsiyoruz? Bu durum, mutsuzluklarımıza katkı-aracılık mı ediyor? Anlaşılamamamız ve hatta anlayışsızlığımız bizatihi buralardan mı besleniyor kim bilir?
Bildik yolların dışına çıkmak, çok okuyarak veya gözlemleyerek hayata dâhil olmanın kazanımlarına amenna ama bu olguların getirisi olan duyumsama ve duygudaşlık; -terzi kendi söküğünü dikemezmiş- başa gelmişliğinin bir örnekliğini taşıyor gibi. Yaşanılanların hepsi kördüğüm dilemma… Hayatın hep bir tarafını çekiştiren bizzarure ve tahammülfersa zorluklar yaşanıyor. Her daim vitesleriyle oynanan bir araba gibi aşınıyor balatalar. Arabanın boşalması an meselesi ve bu kamyonun hangi durağa dalacağı belli değil. Acılar, üzüntüler ve mutsuzluklar çok sarî duruyor da mutluluk daha zor bulaşıcı nedendir?
Her ne kadar insanın kusurları bir cihette başarılarını beslese de; mutluluğuna, huzuruna ket vurduğu kesin. Yaşanılan bunca infialler elbette ki bir intifaya sebep olacaktır. Adrenalin, vites yükseltmeler, biz münasebetsiz insanlara tuz-biber gibi gelse de sadece dövüşkenliğimiz bile, atlatamadığımız bir kötülük olarak yakamızda ilişik duruyor.
Üzerimizde bu kadar çok yaşama beceriksizliğimiz varken tecrübeler, deneyimler ve yaşanmışlıklar bu beceriksizliklere bir çözüm olacak mı göreceğiz. Yoksa bu bahiste, hayal kırıklıklarıyla çamura batmış merkep gibi mi olunacak, bakıp göreceğiz. Biz yine de ortadan düşünelim ve “kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz” diyerek kalbimizi mutmain tutalım. Son olarak önceki yazdıklarıma, fikirlerime akraba düşecek son bir cümle ile nihayetlendireyim. Maalesef ki hayat son derece hoyrat, son derece herkes…
Yazma Ameliyesi
İnsanların ve toplumların seviyelerinin müptezelleştiği noktaların karşısında kimi denge unsurları vardır. Okumak ve yazmak gibi fikri kibarlaştıran, karmaşayı hizaya sokan yapıcı unsurlardır bunlar. Bu olgular, ağızlara sakız ucuz fikirlerin uzağında ve zihin yollarını aydınlatan aygıtların yakınındadır. Biliş-oluş ve varoluşun titrine uygun bir zaviyeden işlevini sürdüren bir hal kimyasıdır bu. Düşünen, araştıran ve okuyan insan, yazmanın etikasını ve estetikasını inşa edecek kıvama taşınır... İnsanî normlara ve insanî sanata yol veren serüvenin göbeğinde bir olgu...
Münhasıran yazmayla, beynin cezvelerinin taşması ve özünden kuvvetle kırlangıç sürülerinin harekete geçip yüreklere akın etmesi hayatı, üsve-i haseneye dönüştürecektir. Bilgeliğin lokomotifi, jeneratörü yazmaktan geçecek… Bilen ve bilgelik yolunda olan insan, yazarak ve çok okuyarak istikametini bulacaktır. Yazma ile insanın bilgeliği böylece hasreyleyecek... Bu bilgelik ve bu yazma ameliyesi; insan türünün en güçlü hali olmaya devam edecek. Neyi yazma ve nasıl yazma gibi soruların cevapları gizemlerini koruyacak ve gayret kuşağını hep yanı başında isteyecektir. Kırıp dökmeden yazılacak belki ama hem nalına hem mıhına...
İlkay Coşkun
03.09.2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.