- 296 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
RUHUMA KEŞİF
RUHUMA KEŞİF
Yıllar yıllar önceydi. Batıyı ve Batının gelişmişliğini görme ümidi ve hevesi ile Kilis’ten, ilk atama yerim olan Dinar’a ne büyük heveslerle gelmiştim anlatamam!
Ben şaşkın!
’’ Batıya doğru gittikçe orada tarım alanları azalıyordur, onun yerini modern fabrikalar ve sanayi siteleri alıyordur. Buna göre de halk, daha büyük bir refah içerisinde, daha modern ve huzurlu yaşıyordur." diye hayal kura kura, onbeş saatlik bir otobüs yolculuğu sonunda, Dinar’a ulaşmıştım.
Dinar’ın Suçıkan mevkisi, o dönemlerde gecekondular ile doluydu. Köyden biraz büyükçe ancak, girişteki gecekondular sayesinde,büyük bir köy gibi görünüyordu. Muavin ’’Dinar’da inecekler!’’ diye seslenince ben, şaşkınlığımı gizleyememiştim. Abime ’’burası Dinar değildir abi!Baksana köy gibi!’’ dedim. ’’Kızım, Dinar burası, tamam geldik!’’ demişti.
İlk hayâl kırıklığını otobüsten inerken yaşamıştım. ’’Ama ben, batı diyerek gelmiştim!’’ deyip, adeta batıda batmıştım.
Sabahın erken saatinde konuk olacağımız eve doğru yol alırken, pembe düşlerimin yerle bir olup, peşim sıra sürüklenişini izliyordum. Aslında bunda kimsenin kabahati yoktu. Ben Ankara, Gaziantep ve İstanbul dışında büyük şehir görmemiştim ki! Kilis dışında her yeri, büyükşehir havasında düşünüyordum! Kilis, o zamanlar bir ilçeydi ancak, büyük bir ilçeydi. Her ne kadar sanayisi gelişmemiş olsa da; gerek tarım, gerek hayvancılık, gerekse Suriye ile sınır olmasındaki konumunun ayrıcalığı ile hareketliliği vardı.
Neyse, bu saflığım dolayısı ile, bir daha büyük hayaller kurup, kendimi kandırmamalıydım.
Ben, farkında olmadan kaderimde yazılmış olan eve doğru ilerlerken etrafı gözlemliyordum.
Santral mahallesi sağlı sollu bahçeli yeşillikler içinde evlerle sıralanmıştı. Yolların kenarlarından Menderes nehrinin suları, arkların içinden gümbürdeyerek akıp gidiyordu. Hele asırlık çınar ağaçları ve yeşillikler içinde Santral Park’ı görünce , " Ne kadar güzel bir yer burası böyle !" diye düşünmeye başladım. Sanki kaderim, o ilk andaki hayal kırıklığını yok etmem için bu kez bana Dinar’ın güzel yanlarını gösteriyordu.
Tek katlı ve oldukça geniş bir bahçesi olan eve gelmiştik. Ben bu evin kısa süre sonra gelini olacağımı düşünemezdim bile!
Evin bahçesinde, su kuyusuna, santrifüj pompa kurulmuş ve bahçe bu sulama sistemi ile sulanıyordu. Üzüm asmaları, erik ve kayısı ağaçları, domates, biber, patlıcan, maydanoz, nane,marul gibi akla gelebilecek her şeyi yetiştiriyorlardı ilerde kayınvalidem ile kayınpederim olacak insanlar.
Bunları her gün toplayıp, haftada iki kez kurulan pazara götürüp satıyorlardı. Çok şaşırmıştım. Çünkü kayınpederim emekli olmuş dinlenmesi gerekirken, var gücüyle çalışıyor koşuşturup duruyordu.
İkisi öğretmen olmuş, diğer ikisi de üniversitede okuyan dört evladı vardı. Evlatları uğruna deli gibi çalışıyor ve hiç gücenmiyordu . Onlar toplum içinde iyi yere geldikçe kayınpederim, mutluluktan uçuyordu. Keşke sadece o evin geniş bahçesinde olsaydı çalışmaları! Her gün farklı bir şaşkınlık yaşıyordum. Bir gün erkenden kalkıp, köyün birine pancar sulamaya gidiyorlar, diğer bir gün başka bir köydeki tarlalarına haşhaş çapasına gidiyorlardı. Patates tarlasına gidiyorlar, sulaması ve çapası ile bizzat ilgileniyorlardı. Bir tarlaya arpa, buğday ekiyorlarsa; diğerine anason ekiyorlardı. Her iki köyde de epey tarlaları vardı. Ben, onları böyle çalışıyor gördükçe, küçük dilimi yutuyordum şaşkınlıktan! Arı gibi hiç durmadan çalışıp çabalıyorlardı .
Bir ürünü hasat ediyorlar diğerine koşturuyorlardı.
Ben o dönem onlarla hiç bağ/ bahçe işlerine gitmedim. Hep evde onlara yemekler pişirdim. Evin işlerini tuttum. Okula gittiğimde öğretmen kimliğime bürünüyor, okuldan çıkar çıkmaz onların gelini oluyordum. Hakkıyla gelinlik görevimi yapmaya çalışıyordum ve yaptım da. Bazen haketmediğim şeylerle karşılaşsam bile, bir kez isyanım dışında, sessizliğimi korudum. Çünkü artık peşimde dolanan iki küçük çocuğum vardı.
Yılların üstesinden bu şekilde çalışarak geldik.
Onlar 95 yılında meydana gelen Dinar depreminde evlerini kaybettiler. O güzelim bahçeli ev yerle yeksan oldu. İki yıl kadar birlikte bizimle kaldılar.
Ben, hep gelindim onlar için. Asla burnum Kaf dağında gezmedim. Görgüm, göreneğim, yetiştiriliş şeklim farklı idi. Kültürüm farklı idi. Yine de uyum sağlamak için, olağanüstü çaba sarf ettim. "Elin ârı, düşmanın nârı" diye diye aşılmaz hendekleri aştık!
Kolay elde edilmiyor huzur ve mutluluk!
Çevremizde yaşayan, bizleri tanıyan eş/dost, herkes bizim büyüklerimize olan saygımızı çok iyi bilirler. Onların her ikisi de vefat edinceye kadar, ben her gün evimde, yemekler pişirip sininin üzerine üç dört tencere yemeği koyup onlara taşıdım ve hep birlikte yemek yedik. Kayınpederim hep bana "Tülay Hanım, gel bakalım kızım nasılsın?" diye hitap etti.
Onun gurur kaynağı ben oldum. Benimle övünürdü biliyorum. Ve ben onun hatırını kırmamak için elimden geleni yapardım.
Toprakları bol olsun. Nurlarda uyusunlar. Deprem evleri yapılıp da oraya taşındıklarında kayınpederimin ağlayarak gittiğini biliyorum. Onu öyle gördüğümde: ’’Kalın bizimle nasılsa burada bir oda hep sizin!’’ demiştim. Gülümsemişti. Bu lafım onu mutlandırmıştı.
’’Artık evimize gidelim kızım oraya da alışmamız gerek!" diyerek eşyalarını taşıttılar.
Ne zaman ki bizim için bir ceviz bahçesi yapmaya karar verdiler, o günden itibaren ben de onlarla birlikte çalışmaya hazırlandım. Gerçi şimdi yirmi yaşında olan oğlum, o dönem yeni dünyaya gelmişti.O büyüyünce kadar evde yemek ve diğer islerle,okulda öğrencilerimle uğraştım. Oğlum Ahmet, henüz on bir yaşlarındaydı. O küçük haliyle dedesi ve babasıyla gider , ceviz fidanlarını sular ve tarlanın taşlarını toplardı.
Tam yirmi yıldır hep birlikte bu işin içindeyiz. Hem öğretmenlik, hem çiftçilik hem arıcılık...
Ne ararsanız bende bulabilirsiniz. Bu işleri yaparken ruhumda bir şeylerin kabarıp taşmakta olduğunu fark ettim. Ruhum bana sanki" biraz da kendini keşfet" diyordu.
Sahi ben neydim? Şimdi bu keşif yolculuğumda vakit buldukça yazarak kendimi keşfetmeye çalışıyorum.
KARDELEN(Ayrıkotu)
26.06.2022
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/Afyonkarahisar
YORUMLAR
Muhteşem!..İnsan için keşif bitmez..Bitmemeli de zaten..Bazen dışa bazen içe keşifler..Hele çoluk çocuğa karıştıktan sonra büyük kaşif olarak tecrübeler zincirinde ağır aksak ilerleniyor..Yorulmadan yola devam..Kaleminiz daim olsun.Sağlıcakla..Saygıyla..