- 243 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Arayışım şiirin'in kalıbı
"Arayış" kalıbı: Şiirde bahsi geçen arayış, öz benliğini bulma yolunda bir sorunsaldır. İşbu sorunsal, şairin içsel ve ruhsal boyutunda yer edinen "yaşamsal beklenti ve kimliksel aidiyet" düzleminde ele alındığında varılacak en kat’î netice yıllardır mütemadî biçimde devam etmekte olan şairin bizatihî "iç dünyaya dönüşü" gerçeğini gözler önüne sermektedir. İyeliksel olarak kendini bir arayışın içinde kabul eden şair bu ifadeyle şiirin ana izleğini de belirlemekte ve diğer dizelerini de "Arayışım" diye nitelediği kavramın etrafında gelişen hâdiseler silsilesi bâbında kaleme aldığını vurgulamaktadır.
"Loş bir çatı katı": Mekânsal bir hayâl unsuru olarak betimleyici-kavramsal tasvir metoduyla okurun zihninde canlı bir ortam yaratma gâyesinde olan şair bu bağlamda anlatmak istediği hâdisenin bahsi geçen loş ışıklı bir çatı katında cereyân ettiğini vurgulamaktadır. Şiirin ilk mısraında yer alan "arayış" kalıbının izdüşümsel başlangıç merkezi burasıdır ve şair için her şeyin başlangıcı bu mekândır. Şiirde mekân belirtilmesi, devamında yer alacak mısralarda bir hâdisenin soyutsal/somutsal kurgu bazında işleneceğinin de göstergesidir ki bu tutum şiirde öyküleme metoduyla bağdaştırılabilir. Yani şiirde öyküsel bir aktarım mevcuttur. Ana izlek ve mekânsal tasvir geçişi bunu açıkça göstermektedir.
"Gecenin zifirisi": Burada okura sunulan "gece" ifadesiyle de atıfta bulunulan hâdisenin gerçekleşme sıklığının zamanı anlatılmaktadır. Şaire göre içinde bulunduğu kaotik arayış, sıklıkla karanlık gecelerde yoğun biçimde hissedilmektedir. "Zifir" kavramı "karanlık ve karmaşa" yani kaos ve kaotik olanla paralel bir yapıda olduğu için gecenin karanlığı tamlamasıyla şairin kaotik düşüncelerinin arasındaki uygunluk bariz bir şekilde anlaşılmaktadır. Kısaca şair tek bir tamlama ile hem zaman belirtmekte hem de düşüncelerinin de gecenin karanlığı gibi bir karanlıkta yol almaya çalıştığını böylesi bir teşbihle vurgulamaktadır.
"Yangın": Bu kavram, şairin ruhsal âleminde hissettiği baskın gücün etkisinin dışavurumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahsi geçen yangın, mecazî bir örneklemedir; mecâzen "pişme" eylemini karşılar. Şair, şiire konu ettiği arayışın tümünde yangınlarda olduğunu ama yanmaktan ziyade bu yangınların kendisini ruhsal mânâda olgunluğa eriştirecek biçimde pişirdiğini anlatmaktadır. "Yangın" metaforu bu bağlamda "olma durumu, olgunluğa erişme hâli" ile eşdeğer bir anlatım niteliğindedir.
"Soluk benizli insanlar / Rengini kaybetmiş satırlar": Renk olgusu şair için büyük önem arz etmektedir. Kendi renkli kişiliğinin aksine dış dünyanın soluk ve renksiz oluşuna bir gönderme yapmaktadır. Diğer bir hususta da şairin "soluk benizli insanlar" tabirindeki "beniz" kavramı somut özellikten ziyade soyut bir özellik taşımaktadır. Kaçmakta olduğu insanların karakteristik özelliklerini bu solukluk hâliyle açıklar. "Rengini kaybetmiş satırlar" ise başka şiirlerini meydana getiren satırların artık renksizleştiğini, şairin nezdinde yazıldığı andaki renkli hâlinden eser kalmadığını anlatan mısra değerindedir. İnsanlara ithafen yazılan satırlar; insanların soluklaşmış benizleri sebebiyle renksizleşen satırlara dönüşmüştür...
"Perde aralığı" ve "Güneş" metaforları: Perdenin aralanmasının ve içeri sızan güneş ışığının mânâsal karşılığı "aydınlanma ve uyanış" olarak karşımıza çıkmaktadır. "Perde" aslen şairin zihinsel bütünlüğüyle dış dünya arasındaki engeldir. Güneş ise ısı ve ışığın kaynağıdır. Işık hüzmeleri şairin düşünce dünyasındaki zifiri karanlığı ortadan kaldırarak onun için bir aydınlanma vesilesi görevi görmektedir. Uyandırma görevine ithafen de uzun ve karanlık bir gecenin ardından doğan güneşle sabaha uyanan insanlar gibi karanlık bir düşünme sürecinden sonra ışıkla uyanmış bir düşünce durumuna atıfta bulunulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
"Meraklı iki göz": Bu ifadede üstü kapalı ve girift bir anlamdan ziyade şairin bunu temel anlamıyla kullandığını düşünmek mümkündür. Uyandıktan sonra etrafına meraklı gözlerle baktığını ve çevresindeki nesneleri aynı merak ile sorgulamaya başladığını sonraki mısralarda görmekteyiz.
"Bu kilim nereden geldi buraya / Kim serdi seccadeyi oraya?": Kilim ve seccade nesneleri bulunulan mekânı betimlemeleri açısından önemli konumdadırlar. Burada asıl dikkat çeken nokta ise şairin bahsi geçen nesneleri oraya kimin getirdiğini merak etmesi ve durumu sorgulamasıdır. Belki de kilimi getiren de seccadeyi seren de şairin kendisidir ama önceki mısralarda bahsettiğimiz "uyanmışlık" hâlinden önce yaptığı bir eylem olduğu için aslında bilinç dışılık söz konusudur. Şairin uyanır uyanmaz dikkatini çeken şey tam olarak okurun tahayyül gücüne hitap edecek özelliktedir. Okurun kafasında canlanan görüntü bir kilim ve bir seccadedir ama şair, bu nesnelerin metasal varlıklarından çok mânevî varlıklarına dikkat çekmektedir. Kendisi için önem arz eden bu nesnelerin onun gözündeki değeri hakkında kesin bir yargıya varmak ise mümkün görünmemektedir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.