- 249 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gençleri siz öldürdünüz!
Evet, siz katlettiniz bu çocukları bir bir. Üstelik bile bile. İsteyerek kaybettiniz onları. İçiniz yanmadan, acımadan, üzülmeden, hiç pişmanlık duymadan…
Niye yazıyorum ki bunları? Okuyacak mısınız sanki? Bir kez olsun gururunuzu bir kenara bırakıp okuyacak mısınız? İtiraf edecek misiniz yanlış yaptığınızı? Ben hatalıyım! Diyebilecek misiniz?
Dünyaya fazla çocuk getirmek ile övüneceksiniz, havalara uçacaksınız. Millet sizi dilinden düşürmeyecek, çok çocuğum var diye şişeceksiniz! Sığamayacaksınız hiçbir yere. Oh! Ne güzel!
Çocuk doğacak, zaman geçecek. Yaramazlık yapacak siz kızacaksınız.
Çocuk ağlayacak, kes sesini! diyeceksiniz.
Çocuk dışarı çıkmak isteyecek, yorgunum diyeceksiniz.
Oynamak isteyecek, ayıp diyeceksiniz. Kendinize, heva ve heveslerinize göre bir din uydurup oynamaya bile günah diyecek ve o çocuğu körelteceksiniz iyice.
Konuşmak isteyecek, susturacaksınız.
Fikir belirtecek, haddine mi senin! diyeceksiniz.
Çocuk sarılmak isteyecek, bu ne laubalilik? diyeceksiniz.
Çocuk derdini anlatacak, çok koşuma başım ağrıyor! diyeceksiniz.
Sevincini paylaşmak isteyecek dinlemeyeceksiniz ya da küçümseyecek, kaale almayacaksınız.
Hani, nerde kaldı o havalara uçuşunuz? O şişmeler, sevinmeler. Nerde kaldı sizi hiçbir yere sığdıramayacan o sevgi?
Çocuk büyüyecek. Nerde, ne zaman, ne yapması gerektiğini anlayacak yaşa gelecek. Kendi kararlarını verecek durumdadır artık. Daha önce yaşadıklarını belki bir daha hiç yaşamayacağını düşünürken; siz hiçbir şeyin değişmediğini bile kez daha göstereceksiniz. Umutlarını, çabalarını, uğraşlarını kursaklarında bırakacaksınız.
Çocuk size yük olmak istemediğini düşünecek yaşa geldiğinde ve yaptığı doğru hareketlerinde bile döveceksiniz onu. Sırf bu uğraşlarda ve hareketlerde size haber vermediği için! Bir kez bile uyarmadığınız halde!
Örneğin, çocuk kendisine bir ayakkabı almıştır sizden habersiz. Parasını biriktirmiş ve beğendiği bu ayakkabıyı gidip almıştır. Siz bunu öğrenip çocuğa hiçbir şey sormadan; dayağı hak ettiğini düşünerek tokat atıyorsunuz. Hem de hiç içiniz acımadan…
Çocuk bu davranışlarınızı asla unutmaz. Ne yaparsa yapsın; ister doğru ister yanlış sonucun hep aynı olduğunu ve olacağını düşünür. Ne sevinirken ne de ağlarken o çocuk sizi hiç yanında hissetmeyecek. Bu boşluğu doldurmak için başka yollar arayacak. Başka arkadaşlar, başka uğraşlar, başka yerler, başka hayatlar…
Kısacası yüreklerindeki ve hayatlarındaki ‘Siz’ eksikliğini gidermek, yokluğunuzun onlarda bıraktığı hasarları kapatmak için her yola başvuracak. Size her baktığında, gözleri ile size bu durumu haykıracak ama siz bunu hiç anlamayacaksınız. Size ihtiyacı olduğunu anlatmaya çalışacak ama siz oralı olmayacaksınız. Çocuk, siz onu görün diye yapmaması gereken bazı şeyleri bile yapacak ama siz yine de görmeyeceksiniz. Siz hep aynı kalacaksınız.
Sizin vereceğiniz tepki de değişmeyecek o çocuğun yediği bu dayaklar da.
Dayak veya tokat deyince sizin aklınıza sadece fiziksel şiddetler geliyorsa eğer;
Bence gidip kendi kafanıza biraz şiddet uygulayın. Belki hiç hatırlamadığınız bazı duyguları hisseder ve akledersiniz gereken ne varsa…
Çocuğa çocukluğunu, gençliğini, hayatını, hayallerini, sevinçlerini, üzüntülerini, ihtiyaçlarını, kararlarını, hatalarını zamanında yaşama fırsatı vermediyseniz eğer, gidin kafanızı taşlara vurun! Çünkü bunca şeyden sonra kaybettiğiniz çocuklarınızın, gençlerinizin, kızlarınızın ardından yas tutmaya bile hakkınız kalmamıştır.
Sizi kazanmak için ellerinden geleni yapmaya çalışan bu tertemiz gençleri kaybettiniz. Onarın zamanını, gençliklerini, hayallerini hep ertelediniz, onlar ise simdi sizin sarılışlarınızı, sahiplenişlerinizi erteleyecekler. Onlar akıllı çocuklar olsalar bile en haksız zamanlarda yedikleri darbelerin etkilerini ve sonuçlarını unutamazlar.
Ve biliyor musunuz? Onlar dayak ile ceza ile korku ile ötekileştirme ile uzaklaştırılma ile adam olunmayacağını sizden çok daha iyi biliyorlar. Onlar katillerinin kim olduklarını da çok iyi biliyorlar.
Siz katilleri dışarda arıyorsunuz! Çocuklarınızın sonraki hareketlerini gördüğünüzde, çocuklarımızı bu hâle kim getirdi diyorsunuz. Sonra terbiye, ahlak, sevgi-saygı, fedakârlık diye nârâ atıyorsunuz. Fazla uzağa gitmenize ve boşuna edebiyat yapmanıza gerek yok.
Onların kalbine nefreti siz aşıladınız!
Siz babalar!
Size diyorum!
Sakladığınız, ertelediğiniz, vermediğiniz her ne varsa onlar bugün kurşun olup çocuklarınızın göğsüne saplandı.
O manevi ve şiddetli dayaklarınızla evlatlarınızın kafasına sıktınız!
Şimdi evlatlarınız yerde, kanlar içinde can çekişiyor…
Ne oldu?
Canınız mı yandı? Ciğeriniz mi kanıyor?
İş işten geçti babalar!
İş işten geçti….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.