- 301 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Manevi Derinlik
Değerli Dostlar; sizlerle “manevi derinlik” konusunu paylaşalım istiyorum.
İsmi gibi çok derin bir konu aslında. Mümkün olduğunca az ve öz ele almaya gayret edeceğim.
Dünya üzerine çok şey yazılıp söylendi. Dünyaya itibar edenler de , ona önem atfetmeyenler de , yüzlerce şiir ya da sözle dünyayla ilişkilerini anlattılar . Kimimiz dünyaya taptı , kimimiz dünyayı beğenmedi. Sonuçta dünya orada, insanlık burada duruyor. Dünyayı konuşmadan yaşamak ne kadar da zor. Onsuz olmuyor, onunla da böyle zor oluyor . Ah dünya sen nelere kadirmişsin böyle! Dünyayı ve dünyamızı yazmamak insana yük olurdu diye düşünenlerdenim. Terzi Baba adlı sufi, dünya için Allah’ı sevmedim diyerek , dünya karşısındaki pozisyonunu ne güzel anlatmış. Ben de dünyaya ilişkin tasavvurlarımı ve düşüncelerimi paylaşmak isterim .
“Dünyâyı anlayan, ondan sakınır. Ondan sakınan, nefsini tanır. Nefsini tanıyan, Rabbini bulur. Mevlâ’sına hizmet edene, Dünya hizmetçi olur. Dünya insanın gölgesine benzer. Kovalarsan kaçar. Kaçarsan, seni kovalar. Dünya, âşıklarına mihnet yeridir. Lezzetlerine aldanmayanlara, nimet yeridir. İbadet edenlere kazanç yeridir. İbret alanlara hikmet yeridir. Onu tanıyanlara selâmet yeridir. Ana rahmine nisbetle, Cennet gibidir. Âhirete nisbetle çöplük gibidir.” diyen Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri , dünyayı ne güzel tasavvur eder. Gerçekten dünya aşıklar için çile ve mihnet yeridir . Şairlerin tüm aşk tasavvurları bunu anlatmaya dönüktür. Dünyanın hikmetleri olduğunu söyleyen İbrahim Hakkı pek haklıdır. İnsan irfanı bunu anlarsa , dünya o kadar huzurlu bir yer olur. Dünyayı manevi derinliğiyle anlayanlar, yukarıdaki tespitleri tek tek yaşamışlardır.
(*) FAKİR bir derviş talebe okutacak okulu olmayan bir Arapça hocasına rast gelir. Hoca derslerini şehrin duvarlarına tebeşirle yazarak vermektedir. Derviş, hocaya kendisinin de okuma yazma öğrenip öğrenemeyeceğini sorar. Dervişin samimiyetinden etkilenen hoca ona ücretsiz ders vermeyi kabul eder. Duvara tek bir çizgi çeker ve açıklar; ’Bu elif harfi, alfabenin ilk harfidir’ der. Derviş başını eğer, hocaya teşekkür eder ve oradan uzaklaşır. İlk derste alfabenin en az yarısını öğretme âdeti bulunan hoca şaşırır. Bu eğitim uzun bir süreç olacak gibi görünmektedir.
Derviş ne ertesi gün ne ertesi hafta ne de ertesi ay gelir. Giden gitmiş gibidir. Hoca onu tamamen unutur. Ama o da ne? İki yılın sonunda derviş gözleri gönül ışığıyla parlayarak gelmiştir. Hocayı hararetle selamlar ve ikinci derse hazır olduğunu söyler. Hoca içinden ’Bu hızla alfabeyi asla bitiremeyecek’ diye düşünmektedir. Dervişe döner, ’Tamam. Şimdi ilk dersimizi tekrarlayalım. Elif harfini duvara yaz’ der. Derviş elif harfini duvara yazar ve duvar yıkılır gider.”
(*){Prager, R., Kalp Nefs ve Ruh, İstanbul 2003, s. 40}
Basit gibi görünen davranışlarda zannedildiğinden daha derin manalar bulunduğunu ve manevi tekamülün sırrının ne kadar çok öğrendiğimiz değil öğrendiğimizle nasıl derinleştiğimiz; öğrenmemize vesile olan ve bize önemsiz, gereksiz, tesadüf diye bir şeyin olmadığını anlatan bu hikaye ne kadar güzel değil mi değerli dostlar?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.