- 275 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DOMUZLARIN KRALİÇESİ
Ormanın bittiği yere geldiğimde baktım, karşıda Dünyanın yuvarlaklığını andıran ve sırtında en ufak bir çalı parçasının dahi olmadığı bir tepe.
Böylesi bir tepeyi hiçbir yerde görmemiştim.
Alabildiğine büyük olan bu tepe, sanki elle yapılmış gibiydi.
Usturaya vurulmuş insan başı gibi parlıyordu.
Tepenin içine giriş yapıldığını sandığım kocaman demir kapıdan içeriye girdiğimde baktım burası bir metro istasyonuydu.
Bulunduğum yerde son istasyondu.
Baktım peronda tren bekleyen yüzlerce domuz var.
Hepside homurdanarak ileri geri gidip geliyorlar.
Biraz sonra bir tren geldi ve hepside bindiler.
Bende bindim tren hareket etti.
En fazla kalabalığın indiği yerde bende inip yukarı çıktım.
Baktığımda burasının şehir merkezi olduğunu anladım.
Etrafta bir araştırma yaptığımda gördüm,ki burası tam anlamıyla gelişmiş modern bir şehirdi. Her şey ama her şey vardı.
Fazlası var eksiği yoktu.
Supermarketler, alışveriş mağazaları, tapınaklar, büyük, büyük binalar, bankalar kısacası yok yoktu.
Tek fark burada şimdilik domuzların yaşıyor olmasıydı.
Düşündüm domuzlardan önce bu kentte mutlaka insanlar yaşamış olmalıydı, ama neredeydi şimdi o insanlar.
Tepenin çatı kısmına şehre cepheden bakan uyduruk bir Güneş yapmışlar.
Deniz yerine göller yapmışlar.
Yani tepenin içini oyup doğada ne varsa hepsininde suni olanını yapmışlar.
Dışarıya kapılarını kapatıp içeriye kendilerinden olmayanı almıyorlar.
Kendi kendilerine şehrin ışıklarını söndürüp, ampüllerden yıldızlar yapmışlar.
Büyük bir ışıklı panoyuda aya benzetmişler.
Yani bunlar gündüzleri
Güneşlerini gece oluncada Ay ve Yıldızlarını devreye sokuyorlardı.
Böylece doğadaki yaratıkların alışık oldukları
Gündüz ve Gece devri daim ediyordu.
Yaptıkları denize benzer göllerin kenarlarına küçük, küçük kentler kurmuşlar.
Neticede bu gördüklerimin hepside suniydi.
Domuz kafalıların neden bu yolu seçtiklerini doğrusu anlayamamıştım.
Bir mağazadan içeri girip baktım, burası bir super marketti.
Raflara ve tezgahlara baktığımda herşey insana hitap ediyordu.
Bunlarsa domuzdu.
Nereden öğrenmişlerdi insanların yaptıklarını,ki aynı şeyleri yapıyorlardı.
Örneğin bir bankaya girip baktığımda müdürün oturması gereken yerde kravatlı bir domuz oturuyordu.
Kısacası bunlar insanlar gibi yaşamaya özen gösterselerde domuzdan başka birşey değillerdi. Ana caddeye aşağı yürüyüp gittim.
Domuzlar yolun kenarına dizilmişler, aynı miting alanına gelecek olan politikacıları bekler gibi birisini bekliyorlardı.
Kendime görünmeyeceğim bir yer bulup bende beklemeye başladım.
Aşağıdan bir fayton göründü.
Bu dört atın koşulu olduğu bir arabaydı.
Önümden geçerken baktım, arabanın ortasında başında tacı olan bir kadın oturuyor.
İki arkada ikide önde olmak üzere mankenler gibi yarı çıplak dört tane kız ayaktaydılar.
İki yarı çıplak kızda atları sürüyordu.
Kraliçe olduğunu sandığım kadın etrafına gülücükler dağıtırken, önünden geçtiği domuzlar, birtakım garip sesler çıkararak yerlere kadar yatıyorlardı.
Araba onları geçincede peşine takılıp takip ediyorlardı.
Arabadakilerin insan oluşunuda,
Domuzların onlara saygı gösterişinide, aralarındaki anlaşma biçiminide anlayamadım. Kraliçenin güvenlik görevlileride yoktu.
Demekki domuzlar onun için bir tehlike teşkil etmiyordu.
Peki nasıl olupta domuzlar bu kadına itaat ediyorlardı?
Kimdi bunlar?
Kadın nasıl olupta hükmediyordu bunlara?
Neden dışarıyla olan ilişkilerini kesmişlerdi?
Soracak soru çoktu ama cevabı yoktu.
Domuzları kraliçeleriyle baş başa bırakıp şehrin dış kısmına doğru yürümeye başladım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.