- 301 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUZEY RÜZGÂRLARI ÖLDÜĞÜMÜ FISILDAYACAK KULAĞINA / Bölüm 21
[ kalin Bölüm -21
Almida,
İlayda yattıktan sonra, bu gece harekete geçiyoruz, ben kıza iğne yapacağım. Derin bir uykuya dalacak. Arabanın bagajına yerleştirdik mi? Ver elini memleket.’’
‘’ Ya sonra ne olacak abla?’’
‘’ Orasını ben bilmiyorum. Patron ne derse onu yapacağız.’’
Sabaha doğru çiftlikten içeri girdiler. Arabadan indikleri anda patronları ile karşılaştılar. Yaşlı adam asık suratla,
‘’ Nerede kaldınız kızlar. Gözüm yollarda kaldı.’’ Almila,
‘’ Hep Almida’nın yüzünden patron. Arabayı çok ağır sürdü.’’
‘’ İçeri geçelim kızlar. Hediyemi getirdiniz mi?’’ Almida,
‘’ Arabanın bagajında. Onu bir zahmet aldırıverin oradan.’’
Yaşlı adam arkasını dönerek içeri doğru seslendi,
‘’ Gülizar Kalfa buraya gel.’’
‘’Buyur patron?’’
‘’ Yanına iki kişi al, arabanın bagajındaki misafirimizi misafir odasına yerleştir. Rahat etmesini sağla hiçbir şeyi eksik olmasın. Kapıya da bir adam dik.’’
‘’ Emredersin patron.’’ Almida, İşimiz bittiyse yarın sabahtan yola çıkmak için izninizi rica ediyorum efendim.’’
‘’Niye acele ediyorsun Almida? Esas işiniz şimdi başlıyor. İstanbul’da çok güzel işler yaptınız. Bunun bir karşılığı olmalı. Bu hafta içinde yarışacaksınız kazanan bir milyonun sahibi olacak. Şimdi dinlenin, daha sonra gerisini anlatırım size.’’
Almila ile Almida odalarına çekilince, Almila,
‘’ Sen bir şey anladın mı abla? Anlamadım valla, hadi şimdi yatalım. Zaten bütün gece direksiyon salladım.’’
‘’ Haklısın yatalım.’’
****
BİR HAFTA SONRA
Çalışma odasında, bir duvardan karşı duvara volta atan Mirza, niyet soluklanmak için yerine oturdu. Heyecanı had safhaya yükselmişti. ‘’ Nihayet büyük gün geldi’’ diye düşünmekten kendini alamıyordu. Yerinden kalkarak, kapıyı açtı ve Gülizar Kalfaya seslenerek yanına gelmesini söyledi.
Kâhya kadın Mirza’yı ikiletmeden karşısına dikildi.
‘’ Buyurun efendim.’’
‘’ Geç karşıma otur Gülizar. Bizim misafir kız hazır mı? Neydi adı? Hah İlayda değil mi?’’
‘’ Hazır efendim sağlığı gayet iyi. Okumaya çok meraklı. Dört kitabınızı bir hafta içinde okuyup bitirdi.’’
‘’ Çok güzel olduğu kadar akıllı. Eğer bizimkilere yakalanırsa üzülürüm doğrusu. Ama bu sefer bizimkilerin işi zor gibi geliyor bana. Bizim cüceleri çağır artık zamanı geldi.’’
‘’Emredersiniz efendim.’’
Biraz sonra Almila ile Almida Mirza’nın karşısında dikiliyorlardı. Almila’ya,
‘’ Evet, Almila senin İlayda’yı kızın gibi sevdiğini biliyorum. Onun için İlayda’ya bir şans tanımaya karar verdim.’’
Almila, Almida’ya dik dik baktıktan sonra,
‘’ Nasıl bir şans Efendim?’’
‘’ Anlatacağım ama Gülizar İlayda’yı da getirsin öyle.’’
Biraz sonra Gülizar Kalfa ile beraber İlayda’da odadan içeri girdi. Geçen bir hafta içinde İlayda kendini toparlamış, sadece akıbeti hakkında ikileme düşmüştü. Hangi amaçla tanımadığı bilmediği bir yere getirmişlerdi. Bu soruya bir cevap bulamıyordu. Ayrıca Aklının bir kenarında Tarık Ahmet vardı. Kim bilir ne haldedir benden haber alamayınca. Misafirinin odadan içeri girdiğini görünce, Mirza,
‘’ Şimdi tamam olduk. Otur İlayda. Anlatacaklarım en çok seni ilgilendiriyor. Yarın sabah bir oyun oynayacağız. Bu oyunu kazanan 1 Milyonun sahibi olacak. Almila ve Almida ikize de birer tabanca vereceğim. Tabancalarda sadece 1 mermi olacak. Iskalayan bu oyundan elenecek. Oyunun adı Tavşana kaç tazıya tut. Senin iki seçeneğin var İlayda. Vereceğim süre içinde yakalanmazsan 1 milyon senin olacak. Eğer yakalanırsan? Bunu düşünmek bile istemezsin.’’ İlayda,
‘’ Paran senin olsun, bırak beni gideyim. Burada konuşulanlar burada kalır.’’
Bakışlarını Almila’ya çevirerek,
‘’ Seni sevdim, anne dedim ama üç kuruş için anladığım kadarı ile öldürmekte tereddüt etmeyeceksin. İkinizde benim elimden ölmeyi hak ediyorsunuz. Ben hazırım her kimsen.’’
‘’ Şimdi beni iyi dinleyin, yarın sabah saat tam dokuzda oyun başlayacak. İlayda’ya beş dakika zaman tanıyacağım. Beş dakika sonra peşinden siz ikiniz çıkacaksınız. Bir saat içinde kim İlayda’nın ölüsünü getirirse, 1 milyonu hak edecek. Eğer İlayda buraya sağ olarak gelirse 1 milyon onun olur.’’
****
BİR HAFTA ÖNCE
Cansın, arka arkaya İlayda’yı üç dört defa aramasına rağmen telefonu cevap vermiyordu. Yavaş yavaş aklına kötü şeyler gelmeye başladı. Baktı olmayacak, Büşra Amiri aramaya karar verdi.
‘’ Amirim İlayda’ya ulaşamıyorum. Aklıma kötü şeyler geliyor. İzin verin yanına uğrayayım.’’
‘’ Bir an önce git ve arkadaşını gör, bana da haber vermeyi unutma.’’
Bir taksi çevirerek, şoföre adresi verdi ve arkasına yaslandı. ‘’ Yanılmıyorum inşallah’’ diye düşündü.
‘’ Benim tanıdığım arkadaşım kolay kolay telefonunu kapatmaz. Ya şarjı bitmişse?’’ Şoförün sesiyle daldığı düşüncelerden uyandı.
‘’ Geldik efendim.’’
Hesabı ödeyip taksiden indi ve bahçeden içeri girdi. Evdeki sessizlik hayra alamet değildi. Kapının önünde İlayda’ya seslenmesine rağmen, cevap veren çıkmayınca, kapıyı itmesiyle beraber kapı ardına kadar açıldığını gördü. Yoksa korktuğu başına gelmiş miydi?
Evden içeri girip her tarafı kontrol etti. Evde kendisinden başka kimse yoktu. İnsana acele ile terk edilmiş hissini veriyordu. Bu sefer telaşla Büşra Amiri aradı. ‘’ Amirim korktuğum başıma geldi. Gitmişler, ev terk edilmiş.’’
‘’ Evi araştır, nereye gittiklerine dair bir işaret bulabilecek misin bak. Yanına Heval ile Aynınur’u gönderiyorum.’’
Telefonu kapattıktan sonra, Leyla’ya seslendi,
‘’ Leyla bana hemen Almida Ayaz’ın adresini tespit et. Korktuğumuz başımıza geldi. İlayda kaçırıldı.’’
Önce Heval’le Aynınur’u Cansın’ın yanına gönderdi ve Leyla’dan gelecek haberi beklemeye başladı. Leyla, Amirini fazla bekletmedi.
‘’ Amirim, Almila’dan birkaç sokak ötede ikamet ediyor. Buyurun adresi burada yazılı.’’
‘’ Bana Kirliyi gönder.’’
Ortalıkta bir şeyler döndüğünü fark eden Kirli, Leyla’nın çağırmasını beklemeden Ofisten içeri girdi.
‘’ Hiç oturma Kirli, yanına kimi alırsan al Kâğıtta yazan adrese git Bana İlayda’yı getir. Allah vere geç kalmış olmayalım. İlayda Kaçırıldı. Aklımı oynatacağım. Sıra ondamı yoksa?’’
‘’ Sen merak etme Büşra, İlayda’ya dokunamayacaklar. Buna izin vermem.’’
‘’ Laf laf laf bütün suç benim. Onu bu işe karıştırmayacaktım.’’
****
Beş dakikayı iyi değerlendirebilmek için tempolu koşmaya başladı. İçinden sayıyordu. Yaptığı basit hesaba göre, üç yüzü gördüğünde, beş dakika dolmuş olacaktı. Aslında ikisini birden halledebileceğini biliyordu. Ama İlayda, katil değildi. Onların işini Asayiş şubeye bırakmanın daha doğru olduğunu biliyordu. İşte o anda işin rengi birden değişti. Eğer son attığı adımda biraz dikkatli olabilseydi, Ayağı yerdeki bir dal parçasına takılmazdı. Önce kendini havada buldu sonra düşerken, başını yerdeki taşa çarpınca bir anda dünyası karardı.
Adam gerinerek yattığı yerden kalktı, eline kiremit parçasını alıp mağaranın duvarına bir çarpı daha atarak, saymaya başladı. Aslında çarpıları saymak onun için bir nevi oyuna dönüşmüştü. ‘’ Bu gün elli yedinci gün’’ diye söylendi. Bir hiç uğruna elli yedi gün evinden barkından ayrı yaşıyordu. Canından çok sevdiği kızı Atiye aklına gelince elinde olmadan yüzüne bir gülümseme yerleşti. Her şey o orospu çocuğunun Atiye ye takıntılı olmasıydı. Kızının geleceği için hiç gözünü kırpmadan kasabanın meydanında Hasanı tek kurşunla öbür dünyaya gönderdi. Sonradan pişmanlık duymuş olsa da olan olmuştu. Şimdi ise adaletten kaçan bir firari idi. Günlerce jandarma peşinden koşmasına rağmen her defasında atlatmasını bildi.
Yiyecek kutusunun dibini bulmuştu. Tüfeğini aldı, belki kurduğu kapanlarda bir tavşan bulurum umuduyla, etrafı kolaçan ederek, yürümeye başladı. Kapanlardan birinde tavşanı gördü. Tavşanın biride oralarda dolaşıyordu. Rüzgârı karşısına alarak sessizce yürümeye başladı tam ateş edecekken, gözü başka bir şeye takıldı. Tüfeğini ağaca yaslayarak Gözlerini ovuşturdu. Ama hayal görmüyordu. On adım kadar ileride yerde bir genç kız yatıyordu. Birkaç adımda yanına vardı. Kızın alnında biraz şişlik ve birkaç damla kan vardı. Etrafına bakındı ikisinden başka kimse yoktu. Ne yapabilirim diye biraz düşündükten sonra, Kızı kucakladığı gibi mağaraya doğru yürümeye başladı. Bir taraftan da kızcağız kızım Atiye ye ne kadar benziyor diye düşünmeye başladı.
Mağaradan içeri girince, yaptığı ilk iş, kuru dal ve yapraklardan yapmış olduğu yatağına yatırmak oldu. Ecza sandığını kızın yanına getirerek alnındaki yarayı temizlemek oldu. Kızın alnını sardıktan sonra karşısına geçip oturup beklemeye başladı. On dakika ya geçmiş ya da geçmemişti ki, Kız gözlerini açıp etrafına şaşkın şaşkın bakınmaya başladı. Karşısında saçı sakalına karışmış orman adamını görünce, korkuyla duvara yaslandı.
‘’ Korkma kızım, ormanın girişinde seni baygın olarak buldum. Birilerinden kaçarmış gibi bir halin vardı. Adın ne senin?’’
‘’ Hiçbir şey hatırlamıyorum, adımı dahi.’’
‘’ Telaşlanma, şimdi dinlenmeye bak, ben yiyecek bir şeyler bulayım. Sen yat uyumaya çalış.
Mağaradan çıkınca, önce tüfeğini bıraktığı yerden alarak, avını aramaya başladı. Kızın şansına mıdır nedir, iki tavşan avladı. Biraz yeşillikle yaban trupu buldu. Mağaranın yan tarafından soğan salatalık marul kökledi. Birazcık ta çayı kalmıştı. Önce tavşanın birini kesip temizledi. İkinci tavşana dikkatle bakınca, hamile olduğunu gördü. Hamile tavşanı kesemezdi. En doğru olan şeyi yaptı ve bıraktı. Tavşan, avcısına baktıktan sonra, ormanın derinliklerine doğru koşmaya başladı.
****
Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra, mağaranın dışında keyif çayımızı içerken,
‘’ Kimsin neyin nesisin diyeceğim ama şu anda anlatacak hiçbir şeyin yok. Yani heyben boş.’’
‘’ O zaman sen anlat Bekir Abi. Buraya nasıl düştün?
Bekir, hiç itiraz etmeden başından geçenleri anlattı.
‘’ Üzüldüm Abi, bana kızının adıyla hitap ettin. Mutlu oldum. Şimdi benimde bir ismim var. Önümüzde bir problem var. Sen beni Jandarmaya teslim edeceksin, onlarda seni yakalayacak.’’
‘’ Kaderde ne varsa o çekilir Atiye. Benim kaderimde böyle yazılmış.’’
‘’ Olmaz Abi, bana yolu tarif et, ben gideyim.’’
‘’ Öğleden sonra yola çıkarsak akşam üzere karakola varırız.’’
‘’ Tamam, abi senin dediği gibi olsun ama madem burada kayboldum, üç gün orman havası alayım. Beni öyle teslim et.’’
‘’ Bak ona hayır demem üç gün burada kalmak istiyorsan sana bazı şeyleri öğretmem lazım buna hazır mısın?’’
‘’ Hazırım ne istersen yapacağım.’’
‘’ Önceliğimiz aç kalmamak. Bunun içinde sana bu tüfeğin nasıl kullanılacağını öğreteceğim. Sessizce gürültü yapmadan yürümeyi öğreneceksin. Kulakların çok hassas olacak. Koşmayı öğreneceksin. Buna vücut yapın çok müsait.’’
‘’ Nasıl yani?’’
‘’ Ayağa kalk karşıma geç, tamam, öyle kal. Uzun bacaklısın.’’
Bekir, oturduğu yerden kalkıp, Atiye’nin yanına gelerek kalçalarını avuçlayıp sıktı. Birden ürken Atiye,
‘’ Sen ne yapıyorsun? Bu yaptığına ne derler biliyor musun?’’
‘’ Sakin ol sana şunu anlatmak istiyorum. İnce bellisin kalçaları dar ve sıkı. Bu da çok hızlı koşacağını gösteriyor.’’
‘’ Neden koşacakmışım?’’
‘’ Burası orman, tehlikenin nereden geleceği belli olmaz. Bu gün sadece koşacağız. Var mısın yok musun?’’
‘’ Elbette varım ama rica edeceğim bir daha bana dokunma.’’
‘’ Kabul edilmiştir.’’
Ormanda kolay kolay unutamayacakları üç gün yaşadılar. Sabahtan beri durmadan yağan yağmur, Bekir’i düşündürüyordu. Bir plan yaptı ve Atiye’ yi karşısına aldı.
‘’ Beni iyi dinle Atiye, bu havada seninle yola çıkmam yanlış olur. Yalnız gideceğim. Komutanım cipiyle gelip almasını isteyeceğim. İtiraz istemez.’’
‘’ Haklısın bu havada yola çıkmam doğru olmaz.’’
Oyalanmadan yola çıkan Bekir, kestirme yolları da kullanarak, iki saatte Karakola vardı. Bekir’in elini kolunu sallayarak geldiğini gören Jandarmalar hemen etrafını sardı. İçlerinden biri Karakoldan içeri girerek, komutanının odasına girdi.
‘’ Komutanım, günlerdir aradığımız Bekir teslim oldu.’’
‘’ Ne dikiliyorsun karşımda? Hemen içeri al. Konuşalım bakalım derdi neymiş.’’
Birkaç dakika sonra Bekir’i Komutanın karşısına çıkardılar.
‘’ Gel bakalım Bekir Efendi, bizi o kadar uğraştırdıktan sonra tıpış tıpış gelip teslim oldun. Neden?’’
‘’ Kader deyip geçelim Komutanım. Ama daha önemli bir mesele var.’’
‘’ Senin teslim olmandan daha önemli ne olabilir ki?’’
‘’oturabilir miyim Komutanım?’’
Kazım Komutan baş işareti ile oturmasına izin verdi.
‘’ Seni dinliyorum.’’
‘’ Dört gün önce sabah gizlendiğim mağaradan avlanmak için çıktım. Bir kilometre kadar yürümüştüm ki, yerde yatan genç bir kadın gördüm. Avı falan bir kenara bırakıp kadının yanına gittim. Genç kadın bir veya birilerinden kaçarken, ayağı bir dal parçasına takılıp düşmüş düşerken de başını taşa çarpıp bayılmış. Kucağıma alıp mağarama taşıdım. Elimden geldiği kadar ilk müdahalemi yaptım. Daha da kötüsü başını taşa çarptıktan sonra geçmişe dair hiçbir şey hatırlamıyor. Adını dahi. Bende kızımın adıyla hitap ediyorum. Sizde öyle yaparsanız iyi olur.’’
‘’ Benimle kafa bulmuyorsun ya?’’
‘’ Haşa Komutanım yakalanmayı göze aldıysam, bu işte şaka olmaz. Aslında beraber gelecektik ama hava malum yanımda getirmeyi göze alamadım.
Yerinden kalkan Kazım Komutanla beraber Karakolun bahçesine çıktılar.
‘’ Hüseyin cipi kapının önüne çek. Cemal, Murat Ceyhun, sizde öbür cipe binip bizi takip edin.’’
Yarım saat kadar süren bir yolculuktan sonra, Bekir,
‘’ Komutanım müsait bir yerde duralım. Bundan sonra yürüyeceğiz.’’
Kazım komutan ve arkadaşları, Bekir’in öncülüğünde yaya olarak ormanın içlerine doğru yürümeye başladılar. Karşılarına mağaramsı bir kayalık çıktı. Daha da tuhafı mağaranın girişinde, yağmura rağmen genç bir kadın kıpırdamadan duruyordu. Kazım Komutan Ceyhun’a,
‘’Bekir hakikaten doğru söylemiş, inanılacak gibi değil.’’
Nihayet genç kadının yanına geldiler. Kısa süren tanışma merasiminden sonra,
‘’ Komutanım izin verirseniz Atiye ile vedalaşmak istiyorum.’’
‘’ Vedalaşabilirsin Bekir.’’
İkisi mağaradan içeri girdiler
‘’ Onların yanında seninle vedalaşmak istemedim Atiye. Bundan sonra olacaklardan sakın korkma. Zamanla hafızan geri gelecek ve yeni bir hayata başlayacaksın. Senden bir isteğim olacak. Hastaneden Taburcu olunca kızımla tanışmanı istiyorum. Ben sana bizim evin adresini vereceğim. Birde uzaklarda bir yerde, bir ağabeyin olduğunu unutma. Şimdi yaklaş bana son defa sana sarılayım.’’
‘’ bende isterim abi.’’
İkisi birden abi kardeş gibi birbirlerine sarıldılar. Bekir başını kaldırıp, mağaranın girişine baksaydı, Kazım Komutanın kendilerini buruk bir halde seyrettiğini görecekti.
‘’ Hadi dışarı çıkalım.’’
Mağaradan dışarı çıktılar
‘’ Atiyem, size teslim Komutanım. Arkadaşlar Atiye’yi hastaneye götürürlerken, Bizim yapacağımız bir iş daha kaldı. Onu da halledelim daha sonra beni tutuklarsınız.’’
‘’ Ne işiymiş o?’’
‘’ Sizi Atiye’yi bulduğum yere götüreceğim. Sizin de görmeniz lazım.’’
‘’ Çocuklar siz yola çıkın, Atiye kızımı hastaneye götürün Mürsel Beye selamımı iletin. Bende kendisini görmeye geleceğim.’’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.