- 1037 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ATALARIMIZ ,SIR TUTMAYANA,LAF TAŞIYANA,NEMMAMLARA(DEDİKODUCU) SAKIN SIRRINIZI SÖYLEMEYİN DEMİŞLER...
Sır, iki müslüman arasında gizli kalması ve herkese söylenmemesi gereken şeydir. Atalarımız:Sırrını söyleme dostuna,o da söyler Dostuna demişler.
İki arkadaşız biz birbirimizle seyahatte veya ziyarette bir şeyler konuşuruz değil mi?Ama bunları aramızda kalsın sakın bir başkası duymasın isteriz genelde.
Başkaları duyunca, ya mahcup oluruz veya o işi başaramayız. Bu bakımdan sır saklamak, başarının önemli sebeplerinden biridir. Sır sayılabilecek işler gizli tutulmalıdır.
Sır tutmayanların en fenası duyduğunu işittiğini hemen muhatabına yetiştirenlerdir.Bir arkadaşa bir şey söylersiniz birisi hakkında.
Hemen hiç durmaz gider yetiştirir hatta sizin yanınızda gelir söyler birden bire,sonra da olana bitene bakar bir köşede ahlaksız fahişe karılar gibi sigarasını tüttürür.İster ki onlar birbirini yesin.Yeyince ne olacaksa.
Oraya geldiğimde buna dikkat et şöyle şöyle yapar insanları birbirine tutar sonra bir köşeye çekilir izler demişlerdi de inanmamıştım.Gerçekten öyleymiş bu ham adamcağız
Mayası kokmuş, kanı bozuk o öyle olmasını istiyor başka bir şey değil..Toplumda bu türlerden azımsanmayacak kadar vardır.Malum gıdalar bozuldu insanların mayaları da bozuldu.
Otistik filan değil Romen Abdal muhhabbetine hiç girmeyin.Bun ların kanı bozuk ne yapsan düzelmiyor.Yedi göbek ailesi hep böyle midir bilmiyorum.
Bir yakınım var.Bir yerde çalışıyor.Onunla aynı yerde uzun yıllar beraber çalışan kanı bozuk biriyle tesadüfen mi diyeyim tevafuk mu diyeyim bir araçla şehirlerarası bir günübirlik yolculuğa çıktık.
Yolculuk hali sadece o yakınımın da orada çalıştığını tanıyıp tanımadığını sorduğumu hatırlıyorum.Başka bir şey asla geçmedi aramızda.Bu kanı bozuk ne dediyse artık bir kaç hafta sonra o yakınım bana:-Sen filancaya benim hakkımda şöyle şöyle dedin mi demesin mi?
Yok kardeşim ben asla böyle bir şey desem de anlatamadım bir türlü.Aramıza o kanı bozuk karıştı bir kere.Bir türlü ilişkilerimiz eskisi gibi olmadı olamaz da..
Yine Atalarımız:Sırrını söyleme kimseye yoksa sırrın faş(yayılır) olur.Sen sırrına sırdaş olmazsan kim sana sırdaş (sır tutan)olur demişlerdir.
Evde olan bitenler olsun, hanımın sırları başka erkeklerle paylaşılmamalı,bayanlarda iş arkadaşlarıyla asla paylaşılmamalıdır.İki kişinin bildikleri sır olmaktan çıkar.
İstediğiniz kadar aramızda kalsın deseniz bile büyük bir tecrübeyle söylüyorum en güvenilir takva erkek ve kadınlar bile sırrınıza sahip olamamakta paranız malınız konuştuklarınız mutlaka başkalarının diline düşmektedir.
Benden duyma ama diye başlayan cümlelerle insanlar kolayca sizin en mahrem aile sırlarınızı ikinci üçüncü şahıslara aktarmaktadırlar.
Hanımlarda dedikodu yaygın sanılmasın erkeklerde daha çok yaygın,özellikle evli bayan ve erkeklerde iş mesai arkadaşlarıyla ailesinde olan biteni güya yardım fikir alırım maksadıyla paylaşıp da sonradan yuvasından olanların sayısı hiç de az olmayacak sayıdadır.
Son pişmanlık fayda vermediği gibi keşkelerin de ardı arkası gelmemektedir.Bendeniz 61 yaşındayım sır tutamadığım için başıma olmadık işler gelmiştir maalesef.
İşyerinde mesai arkadaşlarıma söylediğim bir söz aramızda kalması gerekirken diğer arkadaşın daha fazla laf yayması taşıması yüzünden çok sevdiğim kardeşimle aramızın açılmasına dostluğumuzun yaralanmasına neden olmuştur.
Söylediğim şey çok mana ifade etmese bile dostumla aramızda konuşulan bir meseleydi ve Dostum bana kızmakta haklıydı.Bu bana ders oldu.Başkalarının özelini diğer üçüncü kişilerle paylaşmamaya boş boğazlığa son verdim elhamdülillah.
Bizim Yunus Emre Can ne güzel söylemiş:
’’Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başıSöz ola ağulu aşı / Bal ile yağ ede bir söz.’’
Evet, söz ağızdan bir kez çıkar ama bıraktığı tesir çok uzun sürer. Düşmanı dost eylediği gibi, dostunu da düşman eder bir söz.
Atalarımız bir söylerken bin kere düşünmeyi, ölçüp biçip de konuşmayı tavsiye etmişlerdir. Aklına eseni söyleyenler kadar, düşünerek yerinde ve zamanında konuşanların ibret dolu nice hikâyeleri kitaplarda mevcuttur.
Padişahın biri öfkelenmiş, bir anlık öfkenin tesiriyle esirinin öldürülmesini ferman eylemiş. Cellatlar esiri yakalayıp padişahın hükmünü icra etmeye hazırlanırlarken, esir ümitsizlik içinde padişah hakkında nahoş sözler sarf ediyormuş.
Padişah kulak kabartsa da esirin sözlerini duyamamış ve yakında olan vezirine sormuş. Vezir acımış zavallının hâline ve; “Öfkelerini yenenler ve insanları affedenler cennetliktir.” diyor “padişahım” diye cevap vermiş. Bu söz padişahın çok hoşuna gitmiş ve esiri affetmiş.
Fatih Sultan Mehmet Hanın, "Yapacağım işleri, sakalımın bir kılı bile bilse, onu kopartırım"dediği meşhurdur.Sırrını söyleyen ekseriya pişman olur. İnsan, söylemediği sözün hakimi, söylediği sözün mahkumudur. Herkes kolay sır saklayamaz.
Arapça bir söz vardır: Bir sır ki ikiyi aşarsa, artık o yayılır. Buradaki ikiden maksat iki kişi değil, iki dudağı aşarsa demektir. Bir kişiye de olsa söylenen sır, sır olmaktan çıkar.
Açma sırrını dostuna, [dostunun da dostu vardır] o da söyler dostuna.Sırrı gizleyebilen insan, çok az olduğu için, sırrımızı başkalarına söylememiz uygun olmaz. Başkalarının bize söylediği gizli şeylerini de, adeta unutmalıyız, hiç kimseye söylememeliyiz!
Akil isen açma sırrın dostuna, çünkü dostun dostu vardır, o da söyler dostuna. (Bir sır en yakın dosta bile söylenmemelidir. Eğer bir kişiye söylersen bu kişi dostun bile olsa çıkıp etrafta dolaşır anlamında atasözümüzdür.)
Açma sırrını dostuna, o da söyler dostuna.(Sır özeldir ve gizli tutulmalıdır. Onun gerçekten duyulup yayılması istenmiyorsa, dosta bile açılmamalıdır. Açılırsa o da ağzından kaçırabilir ya da yakınına anlatabilir, bunu başkaları duyabilir, saklamaya çalıştığın şey sır olmaktan çıkar, yayılır.)
Bir ağızdan çıkan, bin ağıza yayılır. (Sır bir kere ağızdan çıktımı artık onu engellemek mümkün değildir anlamında atasözmüzdür.)
Baş yarılır börk içinde, kol kırılır yen içinde kalır.(Sır kesinlikle saklanması gereken bir durumdur. Ne kadar zor durumda kalırsan kal asla verme anlamında atasözümüzdür.)
İki kişinin bildiği sır değildir. (Sırrı iki kişi biliyorsa daha fazla kişi de biliyordur anlamında atasözümüzdür.)
Bilen kalmadı ..1 adlı şiirimi sizlerle paylaşmak istiyorum:
Eski zamanlarda hal hatır vardı,
Var mı şimdilerde varsa nerede,
İnsanlar eskiden hatır sayardı,
Ahbab-ı yaranı soran kalmadı.
Yaşlı nenem yolu bana verirdi,
Eve gelen gelin saygı bilendi,
O zaman büyükler baş köşedeydi,
Anayı atayı bilen kalmadı.
Kapısın komşular hiç kapatmazdı,
Gelip hasta olsan hatır sorardı,
Örter ayıbını hemen kapardı,
Komşu haklarını bilen kalmadı.
Akraba komşular yardım ederdi,
Alet-i edevat ona giderdi,
Ekini tarlada harman ederdi,
Öldüm desen şimdi gelen kalmadı.
Değişti insanlar bina değişti,
Geldi apartmanlar zina değişti,
Dünkü yeni yetme başıma geçti,
Yoksuldan anlayan kimse kalmadı.
Altun ile para şimdi soysuzda,
En güzel urbalar şimdi arsızda,
Malıyla insanlar atıyor hava,
Ahlak-ı Kur’anı bilen kalmadı.
Eski düğünlerde vardı görenek,
Eski insanlarda vardı yetenek,
Şimdiki gençlere vurmalı kötek,
Ahlakı edebi bilen kalmadı.
Eskiler yolcuyu buyur ederdi,
En güzel köşede yaşlı dedemdi,
Dede ile torun hergün gezerdi,
Yaşlının halini soran kalmadı.
Hüdayi değişti zaman değişti,
Zaman aynı zaman insan değişti,
Şeytanlar evlere inan yerleşti,
Meleği şeytanı gören kalmadı.
***
Cenab-ı Hakkın bir ismi de Settar’dır. Ayıpları, çirkin işleri gizler. İnsanların ayıplarını gizleyen kulunu da sever.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:“Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (1)
“Bir kul, bu dünyada başka bir kulun ayıbını örterse, kıyamet gününde Allah da onun ayıbını örter.” (2)
Bu konuyu İslam tarihinden birkaç misalle taçlandıralım.
1.MİSAL:Hazreti Peygamber (sav) Mekke’de sıkıntı çeken Müslümanlara Medine’ye gitmelerini tavsiye etmişti. Bunun üzerine imkân bulanlar (Hazreti Ömer hariç) gizli gizli Medine’ye gitmeye başladılar.
Hazreti Ebu Bekir de hicret için izin istediğinde ona biraz beklemesini tavsiye etti. Bu ara biraz uzayınca “Es-Suhbetü ya Resûlallah? –yoksa beraber mi gideceğiz?” diye sorduğunda: Evet, buyurdular de ne zaman, nasıl gidecekleri hakkında bilgi vermediler.
Bunun üzerine Hazreti Ebu Bekir üç tane deveyi besiye aldı ve gittiler.Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Hz. Ömer, kızı Hafsa’nın dul kaldığı zamandan bahisle dedi ki:- Osman İbni Affân ile karşılaştım ve ona Hafsa’dan söz ederek “İstersen sana Hafsa’yı nikâhlayayım” dedim.
Osman:- Hele bir düşüneyim, cevabını verdi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra karşılaştığımızda, “Şimdilik evlenemeyeceğim” dedi. Sonra Ebû Bekir’e rastladım.
Ona da:- İstersen sana kızım Hafsa’yı nikahlayayım, dedim. O ise sustu; ağzını açıp da bir söz söylemedi. Bu sebeple ona Osman’a gücendiğimden daha fazla kızdım ve gücendim diyen Hz. Ömer duygularını Resûl-i Ekrem’e açtı.
Resûl-i Ekrem de yakında Hafsa’nın Osman’dan daha hayırlı, Osman’ın da Hafsa’dan daha hayırlı biriyle evleneceğini söyledi. Nitekim Resûlullah Hazreti Hafsa ile evlendi.
Hz. Osman da Resûlullah’ın diğer kızı Ümmü Külsûm ile evlendi. Hazreti Ömer der ki:Aradan birkaç gün geçtikten sonra Ebû Bekir’le karşılaştığımızda bana:- Hafsa’yla evlenmemi istediğin, benim de sana cevap vermediğim zaman herhalde bana gücenmişsindir, dedi.
Ben:- Evet, diye cevap verdim. Ebû Bekir şunları söyledi:- Bana bu konuyu açtığında sana bir cevap vermeyişimin sebebi, Hz. Peygamber’in Hafsa ile evlenmekten söz etmesidir. Elbette Resûlullah’ın sırrını ifşâ edemezdim.
Şayet Nebiyy-i Muhterem Hafsa ile evlenmekten vazgeçseydi, elbette onunla evlenirdim. (3)
2.MİSAL:Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımları onun yanında otururlarken Fâtıma tıpkı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi yürüyerek çıkageldi.
Resûl-i Ekrem onu görünce sevindi ve “merhaba kızım” diyerek sağ veya sol yanına oturttu. Sonra Fâtıma’nın kulağına bir şeyler fısıldadı. Fâtıma yüksek sesle ağlamaya başladı. Onun aşırı üzüntüsünü görünce kulağına bir şey daha fısıldadı.
Bu defa Fâtıma güldü. Fâtıma’ya:- Hanımları yanındayken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sadece sana bir sır verdi; sen de ağladın, dedim ve Resûlullah kalkıp gidince, ona: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sana ne söyledi?” diye sordum.
Fâtıma:- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sırrını kimseye söyleyemem, dedi.Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat edince de:- Senin üzerindeki analık hakkıma dayanarak Resûlullah’ın sana verdiği sırrı bana söylemeni istiyorum, dedim.
Fâtıma:- Şimdi olabilir, dedi ve şunları söyledi: Resûl-i Ekrem kulağıma ilk defa bir şey söylediğinde, Cebrâil’in nâzil olan Kur’an âyetlerini baştan sona okumak üzere her yıl bir -veya iki- defa geldiğini, fakat bu yıl aynı maksatla iki defa geldiğini söyledi ve “Ecelimin yaklaştığını anlıyorum; Allah’a karşı saygıda kusur etme ve sabırlı ol!
Benim senden önce gitmem ne iyi!” buyurdu. Bunun üzerine gördüğün gibi çok ağladım. Benim çok üzüldüğümü görünce, kulağıma tekrar bir şeyler fısıldayarak: “Fâtıma! Mü’min hanımların - veya bu ümmetin kadınlarının- hanımefendisi olmak istemez misin?” buyurdu. O zaman da gördüğün gibi güldüm. (4)
Bir rivayette de Resûl-i Kibriyâ’nın vefatından sonra ailesi arasında ona ilk önce Fâtıma’nın kavuşacağı haberiydi ki, gerçekten de efendimizin vefatından altı ay sonra da Hazreti Fatıma vefat etmiştir.
3.MİSAL:Enes b. Mâlik (r.a)’tan rivayet edilmiştir:“Ben çocuklarla oynarken Resulullah (s.a.v.) yanıma geldi. Bize selam verdi. Beni hacete gönderdi. Bu sebeple annemin yanına dönmekte geciktim. Eve geldiğim zaman annem, bana:“Niye geciktin?” diye sordu.
Ben de:“Resulullah (s.a.v.) beni bir hacet için bir yere gönderdi” dedim. Annem:“Haceti neymiş?” diye sordu. Ben de:“O, bir sırdı” dedim. Annem:“Resulullah (s.a.v.)’in sırrını sakın bir kimseye söyleme!” dedi.
Enes:“Allah’ın adına yemine derim ki, bu sırrı bir kimseye söyleyecek olsam sana söylerdim ey Sabit!” dedi. (5)
4.MİSAL:Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş.Vezir: "Evet hünkarım, bilirim" dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış:"İyi, ben de bilirim.
Bilen kalmadı 2..adlı şiirimle nihayet veriyorum yazıma:
Kime güveneyim kime kanayım,
Evimi açıp da sofra kurayım,
Sırlarımı verip pişman olayım,
İnsanlar değişti mertlik kalmadı.
İki laf söylesem hemence yayar,
Emanet olunmaz bir anda cayar,
Kendini uyanık beni saf sayar,
Mayalar bozuldu asıl kalmadı.
Bir yabancı gelse gıybetim yapar,
Yanımda söylemez arkamdan sayar,
Para vermez isem tefeye koyar,
Cimriler çoğaldı cömert kalmadı.
Anadan atadan yoktur utanan,
Haksızlar çoğaldı torpil atanan,
Devletin malını ediyor talan,
Haklıyı haksızı bilen kalmadı.
Ortada geziyor ince fistanla,
Utanmadan bir de takar koluna,
Nasihat dinlemez hepsi boşuna,
Hocayı alimi bilen kalmadı.
Anayı babayı gelin istemez,
Evinde ocakta yemek pişirmez,
Elinden ekşimiş ayran içilmez,
Ebeyi dedeyi bilen kalmadı.
Torunlar büyüyor nasipsiz Haktan,
Gelsin helal haram geçer kursaktan,
Zina serbest hınzır eti kasaptan,
Helalı haramı bilen kalmadı.
Gelecek kıyamet bize yakında,
Hüdayi der insan derin uykuda,
Mevlamız acısın çoluk çocuğa,
Kabiri sıratı bilen almadı.
Kabir de gelecek,ölüm de gelecek,insanlar ne yaptıklarından nasıl yaptıklarından tek tek hesaba çekilecekler ahirette.
Rabbim hesabını kolay verenlerden eylesin..
KAYNAKLAR:
1.(Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58)
2.Müslim, Birr 72.
3.(Buhârî, Nikâh 33, Nesâî, Nikâh 30)
4.(Buhârî, Menâkıb 25, Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 97-99)
5.(Müslim Fezailü’s-Sahabe 32-140)
15.05.2022//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.