- 424 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEYYAR BAKIR SATICILARI (ÇERÇİCİ)
118- LEMOS’LU SEYYAR BAKIR SATICILARI
(ÇERÇİCİ)
Sarıveliler/ Lemos Köyünde bakırcılık ve kalaycılık zanaatının gelişme sürecin de öncü olan Dağdelen kardeşler (Mehmet, Ali, Mustafa ustalar), Karaman merkezde ve Tufan kardeşler (Süleyman, Ali usta) ile Hasan Ersan usta Gazipaşa merkezde namlanıp markalaşır. Lemos’lu bakırcı ustaları birbirine el vererek yardımlaşırken,amelelikle iştiğal eden köylülerine başka bir alanda iş kapısı açarak rızkı temin etmesine imkan oluşturur. Ham bakırı şevkle döverek ev eşyası üretip parıl parıl parlatırken, işsiz köylülerine iş kapısı açmanın gönül huzuruyla mesut olur. Ermenek’li bakırdan ev eşyası üreten Ali Zeydan, Abdullah Sözen ve Hacı Türkmenoğlu, ibrahim Kunt, Hacı Sözen,.. gibi ustaları unut mamak gerekir. Yardımları yadsınamaz.
Lemos Köyü sakinleri günlük ihtiyacın rençberlik ve amelelikle karşılar. Bu zor işleri yapmak istemeyenler ailenin nafakasın karşılamak için eğitim dışında bakırcı, kalaycı işiyle iştiğal olmanın yanı sıra demirci, semerci, marangoz, saatçi ve değirmenci gibi her meslekte alın teri akıtır. Şayet bu mesleklerin zorluklarına katlanmamış olurlarsa, işin daha zoru ve zahmetlisi gurbet elde karın tokluğuna amelelik olduğunun bilincinde. Yani, “Turpun büyüğü Heybede” dercesine zor işlerin içinden seçip beğenecek. Bu bilinçle iliklerinde hissettiği yoksulluk çemberin kırma çabasında. Sofrasında katıksız aşı, bir dıkım ekmeğe denk getirmek için hemhal olurken ahırda beslediği büyükbaş hayvanların beslenmesin de ihmal etmez. Güneyyurt’un (Gargara) Çömlekçi mahallesinde üre tilen toprak büyük çömlekleri (güp) parayla satın alır. Bebek kundaklar gibi hayvanın semerine sarılı güpleri kırmadan, dökmeden yüzlerce kilometre öte de Antalya-Gazipaşa ve Mersin-Mut ilçesi köylerine kadar götürür. Güz gelince hayvanın yiyeceği için çil yavrusu gibi dağılır. Lemos’lu buralarda özellik le büyükbaş hayvanların yediği burçak, fiğ.. türü yemle değiştirip, bazen sa tıp eve dönerken gönlü hoştur.
Lemos’lu er yiğitler köy yerinin sonbahara özgü mutad işlerinden bulgur ve pekmez kaynatma, un öğütme, ekin ekme, kışlık odun temin etme işlerini ta mamlayınca yüreğine gurbet acısı çöreklenir. Ömrünü amelelikle geçiren baba ları gibi aynı yolu depmek ve acımasız çileyi sineye çekmek ezberinde gizli. Son güz günlerinin ayazında sırtında çanta bir dilim ekmek kavgası için yola re van olur. Köyünden çıkıp gün boyu tabanvay yürüyerek Taşkent İlçesine va rıp bir kahveye sığınır. Saatlerce bekledikten sonra açık kasalı kamyonun kasa sında bulunan eşya aralarına sokularak Konya’ya vasıl olur. Yol boyunca ilikle rinde his ettiği soğuktan hasta olmaması Allah’ın bir hikmeti. Konya’da kara trenin ahşap amele vağonuna binerek Aydın-Muğla İlleri ilçelerinde kış süre since iş buldukça çalışır. Bulamazsa kahve köşelerinde veya sıcak havaya has ret amele evlerin köşelerinde pinekler. Hıdırellez gününe kadar bileğe kuvvet bağ, bahçe ve zeytinlikte amelelik eder. Anonim emekçi iş ve yemek ayrımı yapmaz. Bu çalışma yöntemi çok zor ve insanın kemiklerine kadar hissettiği en acımasız rezilliği barındıran bir yaşam biçimi. Aile rızkın helalinden kazanma uğruna, “Ölümün yerine, Sıtmaya razı olma” anlayışıyla emek yoğun olmayan, bedenen ezilmeyen kolay bir iş bulup kurtulmak hep hayalinde gezinir. Elde avuçta beş kuruş para olmayıp meteliğe kurşun atıldığı için büyük sermaye isteyen ticaret işide yapılamaz. Emekçi insanlar amelelikten biraz daha kolay ve kişiyi bedenen ezmeyen bir iş aramaya yönelir. Bu işide köyünden yetişen duayen bakırcılar sayesinde bulur.
Lemos Köyünde seyyar bakır satış işi, ilk önce “Musdulu” lakaplı Mustafa Ca
nan yapar. Köyünden yaşıtları Ahmet Alkan, Abdurrahman Mutlu baba teşvi kiyle demirci mesleği edinir. Musdulu Mustafa rençberlikle geçimin sağlar, bi leğe kuvvet amelelik yapamaz. Kalaycı olması için yaşı ilerlemiş durumda. Fizi ki bedeni güçlü kuvvetli olmadığı ve el becerisi gelişmediği için amelelik ve us talık, maharet isteyen meslekleri icra ederken zorlanmakta. En iyisi fiziki yapı ya ve becerilere uygun daha kolay iş yapmayı düşünmekte. Yana yakıla kendi ne uygun bir iş arayıp kafa yormakta.
Musdulu Mustafa, her ailenin mutfağında kullanacağı muhtelif bakır mutfak eşyayı hayvanın sırtına yükleyip çerçiciler benzeri köy köy, oba oba dolaşıp ih tiyaç sahibi Türkmen obalarına satmayı planlar. Ermenek’li Koca Bakırcı usta nın yanında kalfa olarak çalışan köylüsü Süleyman Tufan ve Ali Dağdelen usta nın yardımıyla veresiye muhtelif kazan, tava, tencere, güğüm-ibrik, tas-sağan türü bakır eşyayı satın alıp köyüne gelir. Heyecanla Gazipaşa ve Alanya’lı Türk men soydaşların yaz aylarında yayladığı yerlere ulaşmak için yola çıkar. Yayla larda obadan obaya iki hafta dolaşarak tüm bakır eşyayı satar. Ziyadesiyle mutlu olur. Hemen Ermenek’e varıp hem Koca Bakırcıya borcunu öder, hem de bazı müşterilerin özel sipariş ettiği bakır eşyanın yapılmasın ister. Musdulu Mustafa makus talihini yener. İlk seferi gerçekleştirdiği seyyar bakır eşya ti careti meslek olarak edinmeye karar verip umutlu ve mutlu şekilde köyüne döner.
Lemos’lu seyyar bakır satıcı Mustafa Canan yaylada seyyar bakır satma ticare tin yaz boyunca bir kez daha gerçekleştirir. Gazipaşa’da bakır ev eşyası üreten köylüsü Süleyman Tufan ustayla anlaşır. Onun Gazipaşa^da yaptığı bakır eş yayı veresiye alıp kış mevsimi süresince Gazipaşa köylerinde ihtiyaç sahiple rine satar. Birliktelik her iki tarafın menfaatına yaradığı için kış ve yaz süresin ce sürdürülür. Böylece Musdulu Mustafa Canan köy sakinleri için yeni bir rızık kapısın açılmasında öncülük eder.
Seyyar bakır satıcı Mustafa Canan’ın yaptığı köyden köye ulaşarak bakır eşya ticareti Lemos köyü sakinlerince imrenilerek beğenilir. Ertesi yıl kış sezonunda Hacı Korkmaz- Mehmet (Yumak) Yıldız, Demirciliği bırakan Ahmet Alkan ile kardeşi Ali Alkan, aynı zamanda kalaycı olan İbrahim Dağdelen- Abdullah Yük sel, Ahmet- Süleyman Kökçam kardeşler ve Mustafa Canan- Muharrem oğlu Ali Yıldız birlikteliğiyle Gazipaşa ve Alanya’nın köyleri ve yaylalarnda bulunan yerleşimlerde seyyar bakır satışı yapmaya başlar. Bu birlikteliğin oluşumunda Gazipaşa’da bakır ev eşyası üreten Lemos’lu bakır ustalarının büyük emeği o lur. Sermayesi olmayan köylülerine veresiye bakır verip sattırır. Günlük işle yen bir faizden asla söz edilmez. Bakır satılınca borç ilk günkü değerinden öde nir. Böylece satıcı taraf daha çok mal satışı sağlarken, seyyaren satış yapan di ğer taraf, hem sermayesi olmadan rızkı temin eder, hemde amelelik yapmak tan kurtulur. Bu birliktelikten iyisine “ Şam’da kayısı” derler.
Köy ve oba yerleşimlerin her birini her gün umutla semerinde bakır yüklü hay vanla yağmur-yaş, sıcak-soğuk ve aç-susuz dolaşmak/ turlamak Seyyar bakır satma işi. Özünde garipliği öne çıkarır. Literatürde çok iyi bilinen “Çerçicilik”in bir çeşidi. Bu iş görüldüğü ve sanıldığı kadar kolay değil. Öncelikle açlığa sab retmeyi, açıkta kalmayı ve rezilliği bilip sabredecek insan. Meşe kütüğü yanan sıcak ocak başını unutacak. Akşam olunca şahsına ve bakırı taşıyan hayvana sı ğınacak güvenli bir yer bulabilecek becerisi olacak.
Köy yaşamında her ailenin Ya evi müsait olmadığı, Ve ya misafire ikram ede cek ekmeği, aşı olmadığı, Ya da evde erkek kişisi olmadığı için misafir umurun da olmaz, ilğilenmez ve kabul etmez evine. Köy yerleşimlerinin pek çoğunda geçmiş yıllarda yolcu ve satıcıların sığınacağı “Köy Odaları”nın yanı sıra varlıklı kişilere özel “Misafir Ağırlama Odaları” bulunurdu. İnsanlarda yardımlaşma ma ve misafire sahip çıkmama, saygın değeri vermeme duygusu hakim olma ya başlayınca bu odalar kapanır. Seyyar satıcılar ile yolcular için geceleri yata cak yer bulamayıp açıkta kalma tehlikesi oluştu. Köy yerleşkeleri otellerden, lokantalardan çok uzakta olduğu için ihtiyacı olan nesneyi istemekten utanan, seyyar bakır satıcısı, çerçici olamaz.
Sarıveliler/ Lemos (Esentepe) Köyü en az iki yüz haneli Türkmen kökenlilerin sakin olduğu yerleşim yeri. Geçimin amelelik ve rençberlikle sağladıkları için geç güzün eli kazma tutan gurbete düşer. Özellikle Eğe bölgesinin Söke, Milas, Cumaovası ilçelerinin köy ve beldelerinde amelelik yapar. İşçi barındıran bu köylerde emek sudan ucuz. Birde gizliden gizliye ucuz emek rekabeti olunca iş verenin kabrisin sineye çekerek karın tokluğuna çalışır insanlar. Zor şartlarda amelelik icra eden Lemos’lular, seyyar bakır satıcılığı işi amelelikten daha ko lay olduğun yaşayıp gözlemleyince, köyün yarısından fazlası geçen sürede sey yar bakır satışına başlar. Güzün gurbet yolu yön değiştirip bakırcı olarak Alan ya, Gazipaşa, Anamur, Gündoğmuş’un köylerinde devam eder. Bileğe kuvvet amelelik etmezler. Fakat her akşam misafir kabul eden tanımadığı kişilerin ka pısında bulur kendini. Kimbilir belki yediği yemekten karnı doymaz, üzerine uzandığı döşekte uyuyamaz vaziyette yeni güne başlar.
Lemos Köyünde seyyar bakır satışına ilk kez başlayanlardan olup yukarıda adı
nı bildirdiğim şahsiyetlere bilahare; Demirci Abdurahman Mutlu, Osman Akın,
Ahmet Keskin, Mustafa Bakır, Ahmet Yüksel, Dede Aytekin, Abit Ersan, Kemal Aytekin, Durmuş Yalçın, Mehmet Baysal, Dede Kökçam, Kerim Ataseven, Caf er Sezer, Ahmet Yıldız, Ali Sezgin, Ahmet Alağ,,..gibi şahsiyetleri eklemek mümkün. Köy sakininin yarısından fazlası seyyar bakırcı. Bakır satan kişilerin çok oluşunda, Ermenek ve Gazipaşa’nın bakır ev eşyası üretiminde merkez ol ması etkendir. Gazipaşa’da bakır ev eşyası üreten on sekiz ustanın yarısına yakını Lemos’lu oluşu ticari gelişimde büyük avantaj sağlar.
Lemos’lu bakırcı şahsiyetler yaşı elverdikçe seyyar bakır satışı yapar. Fakat tek nolojik gelişimin yaygınlaşmasından sonra İnsanlar, mutfak bakır ev eşyası kul lanmamaya başlayınca, bakırdan rızık temin edilemez olur. Sanayileşme ve teknolojik gelişim mutfakta bakır eşyanın yerine alımünyum, plastik, porse len eşyalar tercih edilmeye başlanır. Önceden alınıp kullanılan bakır mutfak eşyasının kalaylanma dönemi gelince kalaycıya götürmek yerine dolapların altına atılır. Bir müddet sonrada eskiciye verilerek plastik eşyayla değiştirilir. Bakır ustası, kalfası-çırağı, kalaycısı ve seyyar satıcısı önünü göremediği için şaşkın şaşkın el ovuşturur. Bu durumdan etkilenen bakırcı ve kalaycıların esa mesi okunmamaya başlar. Tarihi süreçte bakır ev eşyası tahtı sarsılır.
Seyyar bakır satım işini 1958 yılında Mustafa Canan’la birlikte ilk kez gerçek leştiren babam Muharrem oğlu Ali Yıldız, bu işi severek yapıp çeyrek asırdan fazla sürdürür. Hep, “Ustam” diye hitap edip dua ettiği Mustafa Canan’dan bir müddet sonra ayrılıp bu işi tek başına yapar. Babası Ahmet oğlu Muharrem Yıldız Hocanın Alanya ve Gazipaşa köyleri camilerinde kış aylarında imamlık yapması sonucu dost, ahbap edindiği kişilerin sayıca fazla olması, bakırcı ola rak daha iyi tanınması ve işinin bereketli olmasında etkin olur. Özel müşterile rinin aradığı satıcı haline gelir. Alanya’nın köy yerleşkelerinde ve yaz ayında Toros Dağı başına konuşlu yayla ve koyaklara yerleşmiş obalarda satış yapar. Ailecek ekmeği katığa denk gelince bakır satış işini öncelikli hale getirir. Ame leliği unutup çiftçilik ve köy işleriyle daha az uğraşır. Ortaokulda okuduğum yıllardan birinde yaz günü seyyar bakır satış esnasında çektiği zorlukları benim de yaşayıp görmem ya da bilinmeyen yerlerde can yoldaşı olmam amacıyla ya nında bakır satmaya götürmüştü. Yaşadıklarımı unutmam asla mümkün değil.
Babam Ali ile bir yaz günü Lemos köyünden yola çıktık. İki katırın sırtında muh telif bakır eşyası yüklüydü. Göktepe Karalar yaylasında obalarda ilk satışı yap tıktan sonra Tırılar,Yahyalar, Gödüredi, Şıh Köyü, Üçtaş ve Gökbel yaylasına kadar dört günde ilerledik. Temmuz ayının temiz, serin havasında gök kubbeyi yorğan yapıp vücudumuzu yün çuvalın içine sararak harman yerinde havada uyuduk. Cuma günü Gökbelin pazarına eriştik. Keçi etli saç kebabı üstüne içi len bir tas karlı pekmez hoşafı (Karsanbaç) serinliğin üstüne serinlik katmıştı. Babam her obada peşin ve veresiye satış yapıyordu. Beş gün içinde tüm bakır ları sattık. Köye dönüş vakti ufukta belirince çok sevinmiştim. Köyden ayrıl dıktan sonra İlk üç gün süresince köyden anam Naciye’nin çıkınımıza koyduğu yolluk azığı, obalardan ikram olmayınca zorunlu olarak yedik. Babam uzun sü re aç kalmaya, bulunca yemeye alışık olduğu için her öğün yemek yemeden açlığa sabrediyordu. Ben alışkın değildim. Benim içim öğle vaktinde oba sakin lerinden yiyecek bir şeyler isterdi. Oba sakini bir tas içinde keçi sütü veya kas katı keçi yoğurtu, ekmek ikram ederlerdi. Yoğurt tasına ekmeği bandırarak yediğim yoğurttan aldığım lezzeti bir daha tadamadım.
Babam bakır satış işini sürdürürken bazı seneler yanında yardımcı olarak Bo yalık Köyünden Hasan dayı ve Lemos’tan Mehmet Dilek’i ücretle çalıştırdı. Yaz aylarında Ortaokulda okuyan komşu çocukları da satışa götürürdü. Köyden bazı ailelerin çocukları ilkokulu bitirdikten sonra okumuyordu. Bu ailelerle an laşarak çocukları güzün yanında yoldaş olarak bakır satmaya götürüp bahar a yından sonra çocuğu şehirde bir demirci, bakırcı.. gibi esnafın yanına çırak ola rak yerleştirip meslek edinmesin sağladı. Yaşamın her nefesi bin bir çeşit hika yeyle dolu. Lemos’lu bakırcılar bu seyyar bakır satma işin gerçekleştirirken hi kaye tadında çok çeşit hadiseyle karşılaşmıştır. Babamdan dinlediğim ve yaşa ma yön veren bu hikayelerden bir kaçını kısaca paylaşacağım.
*-Babam, Kurban Bayramına kısa süre kala yaylaların birinde bir obanın önün den öğle vakti geçerken ev sahibi çağırıp bakır eşya alacağın bildirir. Daha ön ce oba sakinlerinden, “Hane sahibinin sert karekterli, vurducu-kırdıcı, borcuna sadık olmayan birisi olduğunu duyduğun” hatırlar. Yinede “Ya Allah” deyip adamın evine ulaşır. Ev sahibi, “Dağlı dayı, bakır eşyaları sergile de çocuklar baksın, hemde kahvaltı yapalım, soluklan biraz” der. Hemen eşine yemek sof rası hazırlamasın söyler. Bir müddet sonra Babam sofraya buyur edilir. Seyyar satıcının pek karşılaşmayacağı sofrada kebap ikram edilir. Fakat babam her lokmayı alırken, “Acaba bir lokmaya bir kazan mı verecem” diye yüreği cız e dip endişelenir. Yemekten sonra ev sahibi bakır eşyayı seçmeye başlar. İki ha nımı, bir gelini ve iki kızı için bayram hediyesi olarak kazan, tava, leğen, ibrik, gügüm, tas, sahan alır. Her aldığı bakırdan beş çeşit alır. Nerdeyse iki hayvana yükü bakır orada satılır. Babam içten içe parasın düşünür. Nihayetinde hesap yapılır. Ev sahibi toplam bakır bedelin peşin olarak ödeyince, babam hayret ederken içinden derin bir Oh çeker. Kişileri, diğer insanların bildikleriyle değerlendirmenin yanlış olduğu kanaatına varır. Her şeyi görüp, yaşamak ve okuyarak öğrendikten sonra değerlendirmenin doğruluğuna inanır.
Babam obadan ayrılınca yol güzerğahında uygun bir çeşme başında durur. Her zaman yaptığı üzere bakır satışından aldığı parayı dörte ayırarak semere, çu vala ve katırın yem torbasına yaptığı bez yama içine gizler, birazını da cebinde bulundurur. Babam ıssız köy yollarında ve dağ başında kötü niyetli kişilerin soygun girişimi yapabileceği endişesiyle bu şekilde para saklama işini hep ya parmış. Hatta bir seferinde katırın yem torbasına yama içinde para saklar. Bakır satış seferinden köyüne dönünce torbaya para gizlediğini unutur. Bir müddet sonra yem torbası eskiyince değiştirir. Eski torba evin avlusunda asılı kalır. Aylarca kullanılmayan torba bakırın bakıra sürtünerek kalayına zarar ver memesi amacıyla iki kazan arasına konulmak için parçalanır. Bu esnada tor banın yamalı yerinde bir şeyler olduğu fark edilir. Babam yamayı açınca Beş Yüz lira bulur. Bu paranın Üç yüz lirasını anamın ısrarıyla bana verdi ve Bende Ermenek’te terziye yeni bir elbise diktirmiştim.
*-Yine Babam Alanya’nın köylerinden birinde bakır satarken büyük bir kaza na bir kişi müşteri olur. Fakat pazarlık sonucunda fiyatında anlaşma sağlana maz. Bu kişi devletin adını ileri sürüp maliye müfettişi babama:
“Sen vergi veriyor musun? Bu köyde nasıl maliyeden esnaf belgesi almadan belgesiz satış yaparsın. Seni bir daha burada görmeyeceğim ve Maliyeye şika yet edeceğim” diye tehdit eder. Babam bu sözlerden ders çıkarır. Bir daha bu tür hadiseyle karşılaşmak istemez. Ermenek’e gelince Mal Müdürlüğüne mü racaat ederek esnaf kaydı yaptırıp üç aylık süre için vergisin öder. Babam yıl lar sonra Devlete üç aylık süre için ödediği esnaf vergisinden bir hak kazana rak Bağkur’dan emekli olur. “Her şerde bir hayır vardır” diyerek hep o Zata dua ederdi,
*Bülent Ecevit’in Türk siyasi hayatında etkin olduğu yıllardı. Yeni kurulan TRT Televizyonuna daha çok çıkıyordu. Romatizmadan muzdarip olduğu görsel ve yazılı basında dillendiriliyordu. Bu rahatsızlıktan kurtulmak için; El bileği ile çaprazı Ayak bileğine Bakır Bilezik taktığın duymuştum. Romatizmadan rahat sız olan babama bu durumu anlattım. Babamda, “Bakır, bakırdır. Şifa Allah’ tandır. Bileziğin al benili olmasına gerek yok” diyerek bildiği bakırcı ustasına
Güzel iki bakır bilezik taktırıp birini el bileğine, ötekini ayak bileğine çapraz ta kar. Birkaç ay kullanınca dizlerinde rahatlama hisseder. Bakır satışı için uğradı ğı köylerde bileğindeki bileziği görenler sebebin sorunca;
“-Bu bileziklerden romatizması olan Bülent Ecevit kullanıyormuş. Bende roma tizmadan rahatsızım. Bu nedenle takıyorum, fayda gördüm” der. Köy yerlerin de romatizmadan rahatsızlığı olanlar duyunca bilezik sipariş etmeye başlar. İyi de satış yapar. Babam, bilezik satışından kazandığı paranın tamamın bana Üni versitede okurken ayrıca harçlık olarak gönderdiğini söylerdi. Neden böyle yaptın deyince; “-Bu işi keşfeden sensin, Senin hakkın” demişti.
*- Babam, Son güz günlerinden birinde Alanya’nın bir köyünde satış yaptıktan sonra ikindi namazından sonra hayli uzakta olan komşu köye doğru yola çıkar. Yola revan olduktan sonra bardaktan boşanırcasına yağmur başlar. Komşu kö ye akşam namazı vakti geçmek üzereyken varır. Köyün girişinde bulunan ilk e vin bahçe kapısın açıp hayatın altına kendini ve hayvanı atar. İliklerine kadar ıslanmış vaziyettedir. Babamın gürültüsüne evin on sekiz yaşlarında olan oğlu dışarı çıkıp babamı eve davet eder. Babam evin odasına girince evde bir misa fir daha olduğun görür. Ev sahibi vücut dilinden ikinci misafirin gelişinden bi raz rahatsız olduğun anlayıp mahcuplaşır. Babama da pek yüz vermeyip biraz soğuk davranır. Misafirle sohbet sırasında ilk misafir, Lemos Köyüne gelip De dem Muharrem Hocanın odasında misafir olduğun söyler. Babamda Muhar rem Hocanın oğlu olduğun açıklar. İlk misafir Ev sahibinin tutumuna şaşırır.
Babam abdest almak için dışarı çıkıp geldikten sonra ev sahibinin babama kar şı tutum ve davranışında çok büyük değişiklik görülür. Gecenin geç vaktine rağ men babam için yeni yemek sofra açılır.
Özlü sözlerimiz de; “İyilik yap, Denize at. Balık bilmezse, Halik bilir.” Deyişinde belirtildiği üzere ailesinin yıllar öncesi bir yolcuya, satıcıya yaptığı saygı ve iyi likten babam karşılık bulur. Garip guraba için iyilik yapılmalı ve bu da toprağa gömülmeli. Mutlaka bir gün gölgesinde göneneceğini unutma. Bu bağlamda babam Lemos köyündeyken akşam namazın camide eda etmek için büyük ça ba gösterirdi. Camiden imamla birlikte en son kişi olarak ayrılırken orta yerde umutsuzca bekleyen yabancı, garip bir kişi var mı diye gözlemlerdi. Acı yavan kuru soğan akşam aşını misafirile paylaşmayı çok arzulardı.
Yazıma konu olan başta rahmeti Rahman babam Ali olmak üzere bakır usta ları ile tüm seyyar bakır satışı yapan şahsiyetleri minnet ve rahmetle anıyo rum. Cümlesinin ruhu şad olsun.
Süleyman YILDIZ
(Lemos5303
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.