Tavan Arası Mırıltıları (1)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İki ayrı şehirde iki ayrı dünyam var benim. Birine gittiğimde diğerine ihanet ediyormuş gibi hissettiğim. Bu iki şehri bir araya getirmek mümkün olmayınca yıl içinde çoğalıyor gelgitlerim...
...
Aşağıdan babamın sesi geliyor:
-Ne arıyorsun yine bu saatte tavan arasında? Yat, uyu, dinlen!
Ne arıyorsun diye soruyor babam, ne yapıyorsun değil... Farkında o da aslında ne aradığımın bu kırk metrekarelik alanda. Her gelişimde içimde tavan arasına karşı bir özlem, gülerler bana başkasına söylesem. Ben de gülüyorum bazen, sonrada dalıp dalıp gidiyorum... Ah babam ah bilmez ki kendimce yazıp çizdiklerimi, arada sırada. Bunun için biraz sesten gürültüden uzak kalmaya ihtiyacım var işte tam da burada. Tavan arası dediği evimizin çatı katı. Zamanında burayı annemle yuva edinip oturmuşlarsa da şimdilerle benden başka kimse çıkmaz yukarıya. Neden bilmem burası bana huzur veriyor, biraz da hüzün... Eskiden kalma çok fazla eşya var, çoğuda antika değerinde. Şu yerdeki rengi solmuş tahtayı görünce bile ağlayarak şiir yazasım geliyor.
bakmak istemezdim arkama dönüp bir an bile
hatırlanıyor ansızın, nedensiz, birdenbire...
çilekeş bu yerler bu sarı tahtalar
gözyaşlarımı topluyorum her eğildiğimde.
ayak izlerin mi var buralarda
kim bilir bir zamanlar ne tangolar ne valslar
ah annem ahh
eteğinden döküldü mü buralara kahkahalar...
Yine sesleniyor babam. Bilse ne hayallere daldığımı böler miydi acaba ya da kızar mıydı bana... Belki bir gün beynimin içinden geçenleri sana da anlatır paylaşırım baba. Hem bir şey diyecek olsan vallahi peşin peşin hazırladım cevabımı. Sen değil miydin annem öldükten sonra haftalarca hatta aylarca evde temizlik bile yaptırmayan. Annemin bıraktığı izler silinmesin, yok edilmesin diye değil miydi o takındığın tavır. Ben de olsam aynı sen gibi yapardım. Onun bir masaya, bir duvara, bir kapıya değmiş parmak izleriyle avuturdum kendimi aylarca. İşte o zaman anlardın sen de benim bu tavan arası tutkumu.
"Rahat uyu baba, iyi geceler" dedikten sonra geçen sefer geldiğimde temizlik yaparken dikkatimi çeken bir koli olduğunu hatırladım. O gün içini açıp bakmaya cesaret edememiştim. Bu gün ise hatta şu an şu dakika o gücü çokça buldum kendimde. Derin bir nefes aldım. Eğildim, oldukça ağır olan bu kutuyu diğer eşyaların arasından çıkarıp sürükledim. İçimdeki merakın beynimi hızlı hızlı kamçılamasıyla biraz daha çektim. Ha gayret diyordum kendime az kaldı biraz daha çek, sürükle. Nihayet odanın ortasına kadar getirebildim. Sanki hiç kimse açmasın dokunmasın isterlermiş gibi sıkıca bantlamışlar kolinin her yerini. Acele acele yan taraflarından yapışkanlı yerleri tırnağımla kazımaya başladım.
Bu arada elektriklerin kesileceği tuttu, Allah’ta mı görmemi istemiyordu acaba bu kutuyu? İçimi sardı bir korku, bir de eklendi buna kendi evimde kendimi el feneriyle hırsızmışım gibi hissetme duygusu. Her an babam uyanıp gelecek o sert ve gür sesiyle " dokunma o kutuya!.." diye bağıracak gibi. Ne olursa olsun açmalıydım kutuyu; belki sevindirirdi beni, annemden kalan küçücük de olsa bir parça bir hatıra buluntusu.
Ayağımdaki ev terliklerini çıkarıp parmak uçlarıma basa basa sessizce merdivenlerden aşağı indim. Elimdeki feneri hiç yakmadan el yordamıyla mutfak çekmecesinden bir meyve bıçağı kapıp usul usul tekrar yukarı çıktım. Bütün vücudum titriyordu kolinin başına geldiğimde. Bir taraftan da bunu nasıl eskisi gibi kapatacağımı düşünüyordum. Yeni bir koli bandı bulmalıydım. Babamın alet edevatları içinde vardı o da zor işti, gürültü yapıp onu uyandırmaktan korktum ve zaten elektrikler kesik her yer karanlıktı. Önce bir açayım da gerisini sonra düşünürüm diyerek bıçağı kolinin kenarlarında gezdirip yatay kısa bir çizgi çekerek araladım. Derin bir nefes daha doldurup ciğerlerime, kaldığım işe devam ederek tam ortadan upuzun şerit halinde bıçağı kaydırarak açtım. İki kanadından tuttum kolinin, yukarıya doğru dik bir konumdayken kapakları öylece bıraktım. Doğru bir şey mi yapıyordum ben, sır değildi ya kutunun içindeki sorsaydım babama söylerdi belki… Ancak geçen yıllar kim bilir belki de unutturmuştu bu kolinin varlığını ona. Peki ya ben niye hatırlamıyorum bu koli eskiden beri burada duruyorsa.Fark etmemem imkansız. Bu ikinci kez görüşüm kutuyu bundan o kadar eminim ki... Strese girdim birden. İki elimle yüzümü yukarıya doğru avuçlayıp saç diplerime itip sertçe bastırarak gezdirdim.
Tam kırk sene olmuştu annem öleli… Kendimi bildim bileli arıyordum ona ait herhangi bir şeyi, Belki bir şal, bir elbise, bir çift küpe… (ki tekine bile razıydım) Elinin, emeğinin değdiği hiç mi bir şey kalmaz? Nasıl bu kadar yok ederler annemi? Nasıl bu kadar hiçe sayarlar . Üvey annemi anlıyordum bir yerde. Ölü de olsa kendisinden önce aşkla sevilmiş bir kadındı anacığım nihayetinde. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Cadı Çarpıyor” romanındaki kadınlar gibi çarpılacağını zannediyordu belki de… Daha babamla evlenir evlenmez ötekine ait ne varsa kapı dışarı etmiş bir günde… Halamda üç tane fotoğrafı varmış annemin gizlice bana vermişti, hasret gidereyim diye.. Kahrolayım ben, kahrolayım ki sahip çıkamadım o fotoğraflara. Tam altı yaşındaydım o zamanlar, tam altı yaşında. Üvey annem yaktığında annemin resimlerini bir lavabo altında. Peki ya babam? Babama ne oluyordu? Delicesine sevdiği kadının ardından hatıra niyetiyle hiç mi bir şey saklayamıyordu. Ne zaman kime sorsam herkes ağız birliği etmişçesine sus pus. Düşündükçe aklımı kaçıracağım. Benim eşim ölse ( Allah geçinden versin tabii) bir kirli mendilini dahi kıyıp da attırmazdım, attıramazdım…
Sıyırıp düşüncelerimden kendimi, uzattım kolinin içine doğru titreyen ellerimi…
EbRuAsya//
ikinci bölümden spoi:
akşam yatmadan yüzünüzü puro köpüğü ile ovuşturun sonra bol su ile yıkayın... puro köpüğü mü diye bir kahkaha atacaktım ki...
YORUMLAR
Ahhh o tavan araları ve yüreklerimizin kıyı bucağı...
Tebrik ederim sevgili Ebru 🙏
Rû //
nasıl bir tesadüf oldu... ben de az önce sizin şiirinizi okuyordum:)
sevgiler çokça
Muhteşem!..Depoya kaldırılan değerler..Aslında depoya da kalksa eşya olarak değer olarak hep yüreğimizde..Ama bazen bu yetmiyor.Yine de tozlu perdenin aralanıp geçmişe temas etmek büyülü bir şey..Ben de çocukluğum geçtiği eve vardığımda çok duygusal olurum.İlk fırsatta çatı katı dinlenme yerim..Yazının takipçisiyim.Güne yaraşmış..Kutlarım..Sağlıcakla.Saygıyla..
neneh. tarafından 28.4.2022 21:01:07 zamanında düzenlenmiştir.
Duygular o kadar tanıdıktı ki! Birinin bu kadar güzel anlatabildiğini görmek çok hoş! Altı yaşındaki o çocuğa sımsıkı sarılmak istedim...
Kutunun içindekileri elbette merak ediyorum ama daha çok merak ettiğim; onları yine hangi muhteşem cümlelerle anlatacağınız.
Tebriklerimi ve sevgilerimi bırakıyorum...
Rû //
o çocuk da sarıldı şimdi sizin iyi niyetli sıcacık yüreğinize...
hem de kocaman sevgiyle.. zaten bir çocuk başka ne ister ki..
çok teşekkürlerimle
Çatı arası anılarımızı depreştirdi bu güzel yazınız.Her çatı arasına çıkış geçmişe yolculuktur aslında.O yolculuklar bazen burnumuzun direğini sızlatır bazen de çatı direğine yaslı kutulardaki anıları bize hatırlatır.
Yazınızı çok beğendim. Annenize Rabbim rahmet eylesin.Mekanı cennet olsun inşallah .
Aziz Remzi tarafından 28.4.2022 11:20:33 zamanında düzenlenmiştir.
Tebrik ederim Ebru Hanım..
çatı katları, eski sandıklar yada tozlanmış kutular, belki kilerde unutulan bir torba, ya da bodrumda tahta kurularının kemirdiği eski bir defter... ne hazin değil mi, sevdiklerimizden geriye kalan hatıralar, onca güzel günlere rağmen insan hem unutmaya hem de unutulmaya meyilli. Başka türlü de düşünemiyorum , unutma nimeti olmasaydı aklımız katlanamazdı onca acıya.
o yüzden hatırlamanın ayrı bir lezzeti olduğuna inanırım, böyle hastalık sonrası nekahet ya da bir tas çorba gibi....
selam ile
Tavan arası, iki şeyi birbirinden ayıran uzaklık. Boşluk. Mesafe...
Ama senin tavan arası mırıltılarından anlaşılacağı üzere bir şeylere kavuşma, birleşme, o boşluğu doldurma, o mesafeyi kapama duygusu var. Umarım anılarına dair güzel bir yolculuğa seninle birlikte bizde çıkarız.
Ne kadar sakin bir yazı, tıpkı ruhun gibi. Ve her zamanki gibi içli.
Sevgiyle kucaklıyorum.
Rû //
teşekkür ederim okuduğun için canım...
sevgimle
Güzel Yürekli Dost emeğinize yüreğinize ellerinize sağlık,
Kaleminizden satırlara dökülen bizimle paylaştığınız eserinizi büyük bir zevkle okudum,
Kaleminiz Kavi ilhamınız daim olması temennisi ile esenlikler dilerim.
Rû //
var olun efendim...
sağlıkla huzurla
Hangimizin tavan aralarında biriktirmedigi duygular yok ki. Bazen bir kutunun içine sığdırır bazen de aklımızın bir köşesine istediğimizde acabilecrgimiz bir düş yaparız.
Hayallerin ve gerçeklerin harmanlandığı o sessizliğin adıdır herkesten uzakta ama aslında yanı başımıza bir fanusun içinde biriken geçmiş. Günü geldiğinde biz olmasak da kapısını aralayacak bir yürek olacaktır.
Sen de eskinin yeniye hediyesini almak için meraklanmaktasin belli ki.bizler de dört gözle bekliyor olacağız.bakalim neler çıkacak içinden.
Günümü ve yazını tebrik ediyorum sevgili dostum....sevgilerimi bırakıyorum.
Rû //
varlığını hissetmek ne güzel bir duygu...
hep olasın
sevgilerimle
Çok güzel bir başlangıç,
meraklı bir bekleyiş...
Devamı yarın değil mi?
Tamam; Saatler yarına kadar yavaş çalışacak.
Selamlarımla...
Rû //
güne geldiğini görünce kurdele hakkı için kısa kaldığını düşünüp ilaveler yaptım:)
ikinci bölümü inşallah ana sayfadan düşer düşmez yayınlarım...
ilginize sonsuz teşekkürlerim
selam ve saygılarımla
Hep eskileri hep anılardaki hayatı özlüyoruz.
Merakla ikinci bölümü bekliyor olacağız.
Saygı ile ...
Rû //
teşekkür ederim sayfa ziyaretinize
saygı ile
Hani içinden geçen, göçen o kadar paha biçilmez anılar vardır ki, bazen yerdeki tahtada, bazen pencere camında, bazen avluda vesaire vesaire işte izi kalkıştır. Dokunur dokursun da hislenirsin, eli dokunmuştur, kokusu sinmiştir. Hele anneyse, anne dokunuşu ve hissini hissede bilmektse.
Bende annemden hatıra bir el dokunası yün halı ve çeyizinden iki tane sarı çay tabağı kaldı. Kaç kez dokundu onlara. Ya da daha genç kızken o tabakları nerden nasıl aldı. O dönemlerin Doğu iklimi ve töresini düşünürsek kendisinin almadığı kesin. Ya rahmetli dedem aldı ya da dayılarımdan birisi. Altı üstü iki tane çay tabağı ama paha biçilmez anılar yüklemi her birisi..
Sen duygu dolu anıları böyle maharetli gönül kaleminle yazdıkça içlenip duygu seline kapılıyorum.
Her dem sevgimle canım
Rû //
iki çay tabağı... küçücük bir şey değil mi ? ancak içi ne kadar dolu..
senin baktığın gibi bakıyorum ben de...
senin gibi görüyor ve hissediyorum...
sayfamda varlığın onur...
sevgimle canım