- 269 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Ufuklar Ardı Bizim
Ufuklar Ardı Bizim
“Ufuklar Ardı Bizim” Şair Mehmet Ali Kalkan’ın “Gök Aradık Tuğlara” sonrası ikinci şiir kitabı. 2022 yılında, Ötüken Neşriyat aracılığıyla okurla buluşturulmuş. Yüz yirmi sayfa hacmindeki eser kırk dört şiirden oluşmaktadır. Şiir kitabı ismini, üçüncü sırada yer alan “Ufuklar Ardı Bizim” şiirinden almaktadır.
Her sanat dalında olduğu gibi şiir sanatında da estetik gayesi güdülür. İmajlarla birlikte dilde yalınlık ve anlaşılabilirlik ve daha önemlisi de şiir dilindeki bağlantıların sağlamlığı, ahengi ve oturması istenir. Bu kaidelerin uyumuyla birlikte güzel şiir, kalıcı şiir vücut bulur. Bunlarla birlikte her sanat erbabının kendine has üslubu, ilgili sanat dalına kattığı solukta aranır. Şiirde böyledir. İsimsiz bir şiir okununca, bu şiir şu şaire ait diyebilmeliyiz. Mesela, Necip Fazıl, Abdurrahim Karakoç gibi birçok şairimizin az bilinen şiirini dahi okusak, bu şiirler bu şairlere aittir diyebiliriz. Kime ait olduğunu tahmin edebiliriz. Ayrıca, şiirlerin hikâyesinin olmasını arzularız. Şiir kitabında tema bütünlüğü gibi birçok beklentimizi sıralayabiliriz. Bu değiniler sonrası konumuzu Şair Mehmet Ali Kalkan şiirlerine getirelim.
Şekil olarak şiirlere bakacak olursak. Şiirlerin birçoğu yedili hece ölçüsüyle yazılmıştır. İkinci sırada sekiz heceli şiirler yer almakta. Çok az sayıda da olsa 11 heceli şiirler bulunmaktadır. Şiirler dörtlüklerle yazılmış, şiirlerin birçoğu on beş dörtlüğe kadar varacak şekilde uzun şiirlerden oluşmaktadır. Uzun şiirler de şöyle bir sıkıntı olabiliyor. Uzun şiirlerde bir takım şiir bölümleri okura zorlama hatta gereksiz gelebiliyor ama Mehmet Ali Kalkan şiirlerinde böyle bir hisse kapılmadım. Hiç zorlama dörtlükle karşılaşmadım. Şiirler akıcı bir üslupla yazılmış ve okur şiire doyuruluyor adeta. Hece sayısı olarak kısa mısralarla, anlam derinliğine ulaşıyor şair. Şiirlerde tema ve öz olarak, şairin milli ve manevi duyarlılığını taşıdığını görmekteyiz. İlk şiir, şehitlerimiz üzerine yazılmış. Devamında vatan konulu bir şiir yer almaktadır. Azerbaycan, dua, niyaz, vatan millet aşkı, türkü gibi birçok konu başlıkları şeklinde şiirler devam etmektedir. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için şiirlerde geçen bazı isimleri, kelimeleri sıralayacak olursam; “kopuz, Mirali Bey, tar, Mete Han, Turan, Dedem Korkut, Oğuz, Yesevi, Şeyh Edebali, Osman Bey, Ulubatlı Hasan, Ötüken, Ferhat, Yunus, Şehriyar, Nizam-i Âlem, Altan, Türk, Türkmen, Azerbaycan, Selçuk, başbuğ, Kızılelma, Peygamber Ocağı, Selimiye, Sinan, Köroğlu, Adile Kurt Karatepe, Aşkar, Bedir, Veli Hünkâr, Karacaoğlan, Eyüp, Kays, Taptuk Emre, Ak Sakallı, Oğuz erleri, erenler, pirler, İstanbul, Şusa, Karabağ, Yemen, Tuna, Halep, Çanakkale, Kerkük, Harput” gibi. Ayrıca kitapta, yedi sekiz tane dağ, tabiat, çiçek resimleri kullanılmasının kitaba renk kattığını düşünüyorum.
Şairin, milli ve manevi ruh hassasiyetinin yanında dünyaya bakışını, dünya görüşünü de şiirlerinde görmekteyiz. Özellikle burada dokuz harfine dikkat çekmektedir. Bir şiirinde, “dokuz yönde, dokuz yel var” (sayfa 45) der, başka bir şiirinde “Dokuz yöne seferim var” (sayfa 63) der, başka bir şiirinde “Ney dediğin dokuz boyum” (sayfa 66) gibi dokuza vurgu vardır. Bu benzetmelerin birçok açıklaması olabilir ama sanki -dokuz ışık doktrinine- bir gönderme yapılmaktadır kim bilir. Mesela başka bir yerde, “Üç yaydı, üç oktular/ ve dahi sadaktılar” (sayfa 10) Burada da Oğuz Kağan’ın altın yay ve üç ok hikâyesine götürüyor okuru adeta şair. Başka bir şiirinde, “On iki bin şamdanla/ kıldığım namazlar var” (sayfa 28) burada ki on iki bin şamdan ifadesi, Yavuz Selim’in, 30 Aralık 1517 tarihinde Kudüs’ü, devletimize kattığı zaman, Kudüs’te ortalık kararmıştır. Kendisi ve bütün ordu beraber yatsı namazını avluda kılarlar. Şamdanları yakarlar. Tam 12 bin şamdan... Şiirdeki on iki bin şamdan buraya bir göndermedir, buradan gelmektedir kim bilir.
İzninizle, şiirlerden en çok beğendiğim birkaç bölümü buraya taşımak istiyorum.
“Bazen ayak baş olur/ bazen kuru yaş olur/ bazen toprak taş olur/ dünyanın derdi bizim” (sayfa 17)
“Dağda, taşta sırdaşım var/ yaşımdan uzun yaşım var/ her yokuşta gözyaşım var/ inişteki izim değil” (sayfa 33)
“beyazında, karasında/ sabır çile yarasında/ kün ile sur arasında/ alemin olduğu nedir?” (sayfa 56)
“Denizler teridir yerin/ ki dağlar denizler derin/ başlarını serin serin/ sevdalar bürüye kalır” (sayfa 61)
Şiirlerin genel olarak yedi ve sekiz heceli olarak yazıldığını söylemiştik. Bu durum kitaba artı bir orijinallik kazandırmıştır. Şair Mehmet Ali Kalkan’ın şiiri hakkında yazan Ali Birinci Bey’in, şiirlerin bir kısmında Yunus Emre’nin sesini duyması, diğer bir kısmında da Dede Korkut’un nasihatlerini dinlemiş olmasının notunu buraya düşmek istiyorum. Bu yürek ve ruh birlikteliğini, Arif Nihat Asya, Abdurrahim Karakoç, Dilaver Cebeci, Feyzi Halıcı, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Yavuz Bülent Bakiler gibi isimlerle pekâlâ çoğaltabiliriz. Öz olarak, Bu şiirlerde, sehl-i mümteni” denilen, yani kolay görünen, ancak benzeri söylenmeye kalkılınca zor olduğu anlaşılan, özlü söz söyleme sanatının güzel örneklerini görmekteyiz. Son sözü yine şaire bırakalım. En çok beğendiğim “Ümit Ölesi Değil” on iki kıtalık şiirinin ilk dört dörtlüğü ile yazımı sonlandırayım. “Aç olan saman için/ ekin yolası değil/ ateşe duman için/ nazar kılası değil//Baş ola göğe değe/ baş ola boyun eğe/ durmamışsa çiçeğe/ meyve olası değil// Geceyse cümle ânın/ ışığadır zamanın/ içi kan ağlayanın/ dışı gülesi değil// Çatlarsa yana yana/ su toprağa uyana/ yelkeni olmayana/ rüzgâr dolası değil” (sayfa 67)
İlkay Coşkun
06.04.2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.