ESKİ RADYOLAR GİBİDİR HAYAT...
ESKİ RADYOLAR GİBİDİR HAYAT...
Öğretmenlik anılarımı yazdığımda bu kadar okunup beğeni alacağını tahmin edememiştim. Anılarımı okuyan arkadaşlarımın roman tadında , bir film şeridi gibi senaryo okuduklarını söyleyince çocukluktan itibaren aklımda kalanları yazmak geldi içimden. çocukluğumun ilk anıları , aramızda iki buçuk yaş olan erkek kardeşimin doğduğu gündü. Beni çocuk diyerek salıncağa yatırıp annemi evde doğum yaptıran ebe yengemiz ve komşular , annemin korkunç çığlıkları ve anneme ne oluyor diye salıncaktan başımı kaldırp ağlamaktan başka bir şey yapamamıştım. Bilseydim kardeşim olacağını belki o kadar üzülmezdim. Kardeşim doğduğunda da ona salıncağımı vermemişim ve bir odaya iki tane salıncak yapmışlar.( bizim memlekette tavana asılan beşik).
Bu yaşımdan sonra dört yaşımdayken beni etkileyen en önemli olaylardan birisi de, evimize radyonun alınmasıydı. Uzaklardan bir ses geldi biz inanamadık ama zamanla hemen alışıp onu çok sevdik. Sonra her günümüzün vazgeçilmezi oldu. Arkası yarın programları bile bizi çok duygulandırdı. Belki şimdi unutulmuş bir kenarda kalmış gibi görünse de radyo müzik olduğu sürece her zaman olmaya ve dinlenmeye devam edecektir. Aşık olmak radyoda sevdiğin şarkının birden bire çıkması demektir. Kontrol senin elde olmadığı için güzeldir. Mutluluk verir. gidenler sanıyor ki kalanlar hergün ağlıyor.sen radyoyu kapattın diye şarkılar yarım kalmıyor, hayatta radyo gibidir karşına her an yeni insanlar çıkarır ama sen hepsini sevemezsin. Bir an buruk bir acı saplanırsa yüreğine, gözlerin zamansız takılırsa, kulakların zamansız deli gibi çınlarsa ,bilki bir yerlerde özlemişsindir birilerini. Bu radyomuzun fotosuna bakınca annemi ve babamı o kadar özlediğimi anlıyorum ki ama giden gitti getiremezsiniz o günleri artık geri...Bu yaz tatilinde Erzincan’a gittiğimde eski radyomuzu , kardeşimin eşi salonun en baş köşesine yerleştirmiş . Ben radyomuzu görünce o kadar hüzünlendimki taaa dört yaşıma indim ve ağladım.
Radyo alındığı günü hiç unutamam. Babam arkadaşlarıyla radyoyu getirip duvara monte ettiklerinde ben onlara, bu ne diyerek bir köşeye çekilmiş şaşkın şaşkın bakarken, rengi kahverengi olan kutudan babamın düğmelerin çevirmesinden sonra birden davul zurna sesini duydum . müziği duyar duymaz bir sevinç çığlık attım. Sonra babam ve arkadaşları halay çekmeye başladılar. Ondan sonra artık kulağımı radyodan ayırmaz oldum. Sesi daha iyi duyayım diye sedirin üstüne üstüne çıkıp kulağımı radyoya yapıştırıyordum. Her dakika radyonun esiri olmuştuk , annem saat onüç otuz olunca bir dakika bile geçirmeden yurttan sesler türkülerini kaçırmazdı bende onunla birlikte türküleri kelimesi kelimesine ezberliyordum. Şimdi bildiğim tüm türküler o zaman ezberimde olan türküler.O zaman öğrendiğim türkülerin lezzetini şimdiki türkülerde duyamıyorum.Tüm radyo sanatçılarının hangi türküleri okudukları hala ezberimde ve silinmiyor unutmuyorum. Babam akşam eve gelince hemen ajansı dinleyeceğim diyerek radyoyu sonuna kadar açardı. Sabah dokuz buçukta radyo tiyatrosu ve çocuk tıyatroları vardı. Saatlerini hiç kaçırmazdım .Radyoya o kadar bağımlı olmuştuk ki annemle ben radyo dinlemek için kapı dışarı çıkmazdık, her şeyimiz radyo olmuştu. Babama ve anneme devamlı soruyordum bu ses nereden geliyor diye. Anneannem bana diyordu ki bu kutunun içinde çok küçük insanlar var onlar söylüyor, inanmiyordum ,o zaman bakmak istiyorum o insanlara diye soruyordum . Biz o kutuyu aşağı indiremeyiz diyorlardı. Bir zaman sonra radyomuzdan ses çıkmadı, babam aşağı indirdi radyoyu arkası açtı eline tornavidayı alıp bir şeyler yapmaya başlayınca eğilip baktım ve hani bunun içinde insanlar yok dedim. Babam dedi ki insan yok kızım sesler havadan geliyor insanlar uzaktalar. Peki o zaman uzaktan ses nasıl geliyor diye sordum , tellerle geliyor dedi. Biraz anlamış gibiydim. Yıllarca radyomuz bize arkadaşlık etti taaki yıllar sonra ilk tv yi alıncaya kadar. 1973 ylında tv aldı babam hiç unutmam . Mahallede sadece kuzenimiz olan Talat abide ve bizde vardı. O zamanlar dizi filmler dallas, uzay yolu kaçak v.s. Bütün mahalle bize gelirdi akşam olunca herkes yerlere oturur gözünü tv den ayırmazdı. Film bitince sanki sinema dağılıyordu, hiçbir akşam evde yalnız oturamaz olmuştuk. Birkaç yıl sonra komşularda tv alınca artık tüm evlerde tv izlenmeye başlanmıştı. Ama ben mahrumdum tvden . Çünkü köylerde öğretmenlik yaptığım için elektrik ve tv yoktu. Tatile geldiğim zaman evimizde tv den gözümü ayıramaz olurdum. Tek bir kanal olduğu için ertesi gün arkadaşlarımla izlediklerim hakkında kritik yapabiliyorduk çünkü herkes aynı kanalı izliyordu. Hey gidi yıllar hey...
Şimdi, sayısı bellisiz kanal ve internet çağındayız. Hepimizin radyosu ,tv si, fotoğraf makinesi kamerası cebimizde ama iletişim yok , aile bağları yok.Odalar ayrı, birbirlerini aile ferleri telefonla mesaj yazarak iletişim kuruluyor. Acaba o zamanlar dahamı iyiyidi sanal alem yoktu, şimdimi iyi bilemiyorum.İnsanlık olarak önce daha iyiyidi , kolaylık olarak şimdi sadece parmaklarımız yoruluyor elektrikli aletlerin tuşuna tıklayarak , çamaşırlar , bulaşıklar yıkanıyor, robotlar ev süpürüyor ama hepimiz hastayız. İlaç içmekten içimiz dışımız ilaç oldu beynimiz çalışmıyor artık, yediğimiz yiyeceklerin lezzeti tadı tuzu yok. Tarladan kopardığım bir domatesin kokusunu alamıyorum ot gibi her şey
Hayat işte, devam ediyor ,acı ama gerçek bir deyiş. her ne yaşamış olursak olalım, hayatın akışı değişmiyor, kuralları değişmiyor. ne kadar acılı ya da ne kadar mutlu olursa olsun, hayatın devamlılığını ve genel gidişatını bozacak kadar kuvvetli olmuyor yaşadığımız şeyler...
(Sema Uğurcan anılarım -4 )
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.