- 337 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TOMURCUKLAR AÇARKEN DAMARLARIM MI PATLAYAN!
Dalların ucundaki yaprakların köklerinden çıkan tomurcuklar açılmadan, kokusu burun direklerimi kuşatmış sanki, nedir bu doğanın beni benden eden büyüleyici muhteşem kokusu!
Alışkın değilim ben böyle büyüleyici güzel kokuların beni kuşatmasına. Yaşadığım ortamın her yanından lağımlar patlamış öyle pis ve iğrenç kokular arasından geçtim ki, üzerime sinmesinler diye içlerinde durup bir nefes almayı bile kendime haram eyledim. Bu muhteşem tablo ile ansızın karşılaştığımda kendimi cennete sandım. Acaba burası cennet olabilir mi diye düşler âlemine dalıp gitmişken, üzerimden hızla ilerleyen ve akarak geçen yağmur yüklü bulutların serinleten nemi ile kendimden geçtim.
Bir bahar mevsiminde kırlangıçların kafileler halinde leyleklerden önce göç ederek geldiği yerde bunları canlı canlı yaşadım ben… Nergisler, sümbüller, leylaklar, tomurcuklanmış, bir güneş doğumuyla etrafa rengârenk güzellik ve koku salacakken, sesiz sakin durulmuş bir yürekle kendimi bunların içinde buldum.
Baharın karnında neler taşınmaz ki, onlara tanık olanlar ne dediğimi çok iyi anlarlar eminim. Güzden yaprakları sararak dökülmüş, bir rüzgârla savrularak gövdesinden uzaklara taşınmış, ancak kışın soğuk kasırga kar ve yağmurlarına boyun eğip, çamurlara batmış yaprakların geriden gelen torunlarıyla tanışır insan! Yeni bir başlangıcın tohumları ve müjdesi saklıdır baharın karnında, dudaklarına ulaşmamış ve dilinden dökülmeyen…
Baharın gözlerim hep şafak beklemiştir benim. Karanlık günlerin aydınlık şafağını, uzaklara giden dostların dönme şafağını, kırılan umutlarımın göverecek şafağını, gençliğimin ve olgunluğumun aklımı başıma taşımasının yakın olmasının şafağını, Çocukların korkusuzca göğün en yükseğinde uçurtmalarına kimsenin dokunmasını istemedikleri şafağı, aslında ben bir bahar mevsiminin her kıştan sonra yeniden canlanan her ortama ışık saçan evrenin şafağını yüreğinde taşıyan ama karanlıklara göğüs gerse de asla yenilmeyen, aydınlık umutların kararmayacak şafağı olduğumu söylemeliydim!
Yemyeşil çimenlerden geçerken, tırtılların korunmak için ördükleri ağın üstünden onları rahatsız etmeden atlamak en büyük sevincim olurdu benim. Tırtılın evine dokunmak sanki yüreğimden bazı damarlarım sökülüyormuş gibi acı duygulara boğardı beni… Yoncaların boyca uzarken dallarını koyunların kas kavlak yapıp sadece köküyle kendisini tanımladığı yerde, her türlü nimetler avucumun içinde yüzerken, kendimi tanımlamaktan aciz olup bitap düşmüş olamazdım. Onun için öncelikle kendimi arıyorken kendimle yeniden tanışma güzelliğine eriştim. Bu baharlar benim hayatımın ortasına mührünü basıp, kendinden bir parça olduğumu bana anlattılar. Her kıştan sonra nasıl canlanacağımın yolunu gösterdiler. Ben baharın içinde, umutları her kıştan sonra yeniden filizlenen, kırlangıçların uzaklardan getirdiği bir sıcaklık gibi, gönlümün her yanı ısınırken, Güneşin batmaması için olanca gücümle güneşe doğru koşarım ben…
Bahar çiçekleri can kan ve sıcaklık salar içime, ben onlarla silkinerek, bir anda gelirim kendime! Kendine gelmiş beni, baharın tomurcuklarından başka ne yolumdan edebilir ki, ömrüm boyunca tomurcukların koparılmadan çiçeğe ve meyveye dönmesi için çırpınan ben, bundan sonra gelen zorluklara aldırış etmeden yürümezsem, esen rüzgâr yapraklarımı savurup götürsün o zaman!
Anlayışsız dudaklar, baharın bağrında tomurcuklanıp çiçeklenecek, yüreğimin korumayı görev bildiği, çiçeklerimi onların okşamasına göz yumamam ben… Aşkların kıvılcımlandığı sevgilerin yüreklere kement attığı yerin iklimini tüm hücrelerime kadar yaşayarak buralara geldim ben… Baharla aramdaki köprünün başına haramilerden oluşan manganın başına keskin bir nişancı kurulmuş, bana doğrulttuğu silahın namlusunun geriye tepip alnının ortasından vurulacağından habersiz, baharı yok etmek için esen rüzgârın yönünü değiştirerek çiçeklerin kokusuna engel olmak istiyormuş… Bilmez misin be gafil, ariflerin bahçesinde bir çiçek tüm çiçekleri bekleyerek ondan sonra koroyla açılış sevinci yaparlar. O kadar sevincin içinde sen kimden neyi almak istersin de, baharı bize haram etmeyi seçersin…
Kayalardan akarken sesiyle etrafa ayrı bir güzellik katan sular, ayaklarımı içine soktuğumda beni biraz üşütse de yüreğimin sıcaklığı ile ısınıp bana yeniden baharla barışmam için dil dökerek, kışla arama girip baharı bana sevdiren bu kayalıkların üzerine az mı gün görmemiş sevgi ve sevdalarımı bıraktım… O sevdalarım bugün ayağa kalkmış baharla canlanıp bana yeni bir hayatın müjdesini vermeye çalışırken, kışın selamı ile ayıldım, ancak kışın üstüne bulut gibi kümelenmiş güzün haksızlığa uğradığını söylediği günlerin, sanki kâbusu çökmüş gibi beni bana yine bırakmadılar. Az kalsın alıp götürüyorlardı, ansızın ayıldım ve kendime gelerek kış uykusunun ardından güzel misk kokular eşliğinde baharın kendime geldim…
Baharın içinden doğan, baharın ötesinde kolları etrafı saran, dört mevsimin birinde, istediği zaman istediğini verecek olan yüce yaratıcı, neden böyle bir düzenin içinde bu kadar seçim hürriyeti verir. Seçme yetisini kaybetmiş benim için, baharın ne anlamı kalır ki, beni benden iyi bilen kâinatın tek sahibi, bundan sonra baharın uçmaya hazırlanan kanatlarının içine, kimin asil duruşunu saklamış olabilir… Asaletten yoksun nice düzenbazlar gördüm, hüneri olmadıklarından baharın içinde yer bulamadılar. Bahar, bağrına hançer saplanmış olanların acılarını dindirmek için, tüm çiçeklerin sevgi ve şefkat gösterisi yapmasına fırsat tanıdığından beri benim içimde kaynayan mahşer, sanki çağlayan su sesiyle sükûnete erdiren ırmaklara döndü… Irmaklar da akarken, yüreklerde konaklamak için sandalımın küreğini sakladım, kimse benden habersiz beni bahardan ayırmasın diye…
Ben baharın çocuğuyum, her mart ayında yeniden filizlenen çiçekler gibi etrafıma tomurcuklar serperim. O tomurcuklar benim düşüncelerimin tek sahipleneni olduklarından, beni alıp benden çok uzaklara götürüp, orada dostluğumuzu pekiştirirler. Doğa benim dostum kardeşim canım sırdaşım, eskimeyen gönüllere her daim ışıklar saçan dertli gönüllere gülücükler serpen, zamanın içinde en bahtiyar merhametli ve çoğalmaktan imtina etmeyen zamana Yenilmemiş mevsimlerin karayazılı bahtı kara anası… Hiçbir doğumdan kaçınmaz ama doğumdan sonra yaşadığı acılardan bir yol eylemiş kendine… Acılarla sevgiler izdivaca girince baharın patlayan tomurcuklar, yaşam saçar önümüze, yaşamın içinde kuşlar börtü böcek hayvanat insan ne varsa duyurun hepsine halaya kalksınlar benimle… Baharı karşılarken, yeni bir doğuma tanık olalım kışın soğuğu kalmasın üzerimizde…
Yine bir umut yine bir sevinç, yine bir bahar, yine çiçekler tomurcuğa dönmüşler benim gönlüm hepten sükûnete ermiş, kendinden geçerek baharın bahtına yazılmış olanları herkesin anlamadığı dilden tercüme yaparak hayata bir adım daha katmak istiyor, yaşamın tam da sonu denildiği akşamın karanlığında…
Sevgilerim hilesiz, sevinçlerim sebepsiz, gönlümün ısınması yüreğimin kadri kıymet bilen merhametli atışı beni, baharın koynunda sabahlamak için akşamın karanlığından alıp çiçeklerin ortasına bıraktı… O çiçeklerle, çiçekler içinde bir güzel koku serperek yüzümdeki gerginliği yok ettim baharın kaynayan coşkusuna ortak olmak için…
Hoş geldin baharım benim, damarlarım senin sıcaklığınla ısınacak bunu biliyorum ve hep senin gelmeni sayıklarken çiçeklerin kokusuyla burnumun direğini yaraladım ben…
Selam sevgi ve muhabbetlerimle bahara yolculuk yaparken kıştan geçerek geliyorum ben…
Erol KEKEÇ/28.03.2022/01.56
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.