- 157 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çok yönlü kılavuz
İnsanoğlu yaradılışı icabı çok yönlü bir yaratıktır.
Denebilir ki her türlü oyuna girip çıkar ve bu oyunları buzluğa koyar gibi bir kütüphanede arşivler.
Arşivlenen bu yaşam biçimleri o kodlamanın hem geçmişi hemde geleceğidir.
En son aşamada tüm bu kodlamaları bir tek bedende toplayarak o bedeni oluşuma sokmaya çalışır.
Oluşuma giren bir beden artık hem ölümsüzlük iksirini içmiş, hemde yaratıcı güce ulaşmıştır.
İstisnasız bu herkeste böyledir.
Bu bedensel yapıları tümden ölümsüz yapmak ise ana damarı teşkil eden ve kainatın beyni benim diyen sisteme ait olan bir bedenle doğuma sokmaktır.
Yani dış boyuttan bir beden asıl güce ulaşmış olsada nihai hedefte bunu asıl sisteme ait olan spermadan geçirmesi şart.
Aksi taktirde milyarlık yılları bile devirmiş olsada bir yerde yokluğa düşebiliyor.
Bir başka anlamda ölümsüzlüğün ölümsüzlüğüne ulaşabilmek için ana spermayı yakalamak gerek.
Bundan dolayı diyebiliriz ki ana damardan gelen yapılar otomatikman ölümsüzlüğü yaşarken,suni konumdakiler bunlara bağımlı kılınmışlardır.
Burada ana beyinin cimriliğinden bahsedebiliriz,cömert davranmaz sistem dışına sperma vermezler.
Simdi bu üst boyuttan alt boyuta geçebiliriz.
Alt boyutta dünya yaşamından yaşamlar arşivleyen her canlı bir sonraki yaşamında neyi hedefliyorsa,önceki yaşamlarından seçtiği kodlamaları uygulamaya sokar.
Örneğin bir cerrahı yaşamak istiyorsa önceki yaşamdan bir generali alıp cerrah kodlamasına girmez.
Öğretmen olmak istiyorsa çobanlık yapmış bir bedeni zamana taşıyamaz.
Bu kişinin hem kendi kaybına neden olur hemde sistemin amacı dışına çıkılmış olur.
Bu bağlamda insanoğlu bir kartopu gibi büyüyerek yoluna devam eder.
Geçmişte bir yerde krallık yahut ta sultanlık,yahut ta padişahlık yapmış bir bedeni 2000 ler dünyasına kodlamak akıl karı değildir.
Kodlarsan eğer kodlamada anormallikler görülür ve bedensel yapı programı uygulamaya sokamaz.
Yani kodlamayla seçilen meslek ve ZAMAN uyum içinde olmalı.
Bir padişah bedenini getirip demokratik bir ülkede devleti yönetmekle sorumlu olan bir bedene kodlarsan bu beden asıl işlevini yerine getiremez.
Sürekli emir vermeye alışık,fermanlarla ülkesini 40 yıl yönetmiş olan bir bedensel yapı demokratik sistem içerisinde zorlamalara girer ve o andaki yaşam biçimini algılayamaz.
Her ne kadar toplum içinde yaşasada,her ne kadar eğitilse de asıl belirleyici olan kalıtımıdır.
Kalıtımında padişahı oynayan bir beden demokratı oynayamaz çünkü bu mayasında yoktur.
Savaşçı bir bedeni hakim koltuğuna oturtursan,bu hakim herkesi azarlar ve dik kararlar alır.
Aldığı kararlarda buna geri adım attırmak çok zordur.
Bir başka açıdan ise eğer bir ülkeyi padişahlık sistemine geçirmek istiyorsan yönetici bedenlere dik çıkışlı insanları kodlamak zorundasın.
Bu dik çıkıp kendi doğrultusunda ilerleyenler zamana ve topluma karşı aykırı gelen laflar etmiş olsalarda kendi programlarıyla tutarlıdırlar.
Bunlar toplumun algılamasına aldırmaz asıl öze yönelik kendi projelerini zamana sokmaya çalışırlar.
Hal böyle olunca algılamada ve söylemde çarpıklılıklar yaşanır.
Eğer bir toplumda geniş kitleler böylesi söylevler arkasına takılıp yığınlar halinde o yönde harekete geçmiş ise demek ki yığınlarda o yönde kodlandı.
Yani kodlanan yığınlar liderlerini his olarak tanıyordur.
Íşte bu hissin etkisi altında kalan yığınlar lideri sürekli hoş görür,onun hatalarını görmezden gelir.
Lider onlar için her şeydir ve bir anlamda sırat köprüsünden geçirecek olan kahramandır.
Lider kodlaması dışında kalanlar her ne kadar liderin abuk sabukluklarını görse de,liderin etrafında kümelenenler bunu görmez,göremez,görmek istemez,görenleri de düşman olarak algılarlar.
Her ülkede böylesi çarpıklıklar yaşanmak zorundaki toplum biri biriyle rekabet edebilsin.
Rekabetin olmadığı bir yerde insan gelişimi durağanlığa girer ve yaşamın getirisi eksiye düşer.
Toplumların gerek etnik,gereksede dinsel temellerde parçalara bölünmüş olmasıda bu gayeye hizmet eder.
Tarikatlar ve aşiretlerde işin fazlasını teşkil eder.
Bir toplum aynı kökenden ve aynı sistemden bile gelmiş olsa yine böylesi parçalara ayrılır.
Rekabet edip biri birine can düşmanı gibi davrananlar bunu fark edemez ve ayrı köklerden geliyor gibi yaşarlar.
Ruhsal anlamda ise biri birlerini tanırlar,fakat bu tanıma yaşama yansıtılmaz.
Şu anda Türkiye’de yaşananlarsa bu çok sesliliğin sahneye yansıyan halidir.
Burada bütün insanlar tek yürek olmaya çalışıp düşmanlıkları yok etmeye çalışsa bile bunu başaramazlar,başarabilmek için oyunu sil baştan yeniden kurmak gerek.
O zamanda oyunun tılsımı bozuluyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.