- 692 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
TİYATRO HAYATTIR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
TİYATRO HAYATTIR
Çocukken ne çok imrenirdim kahve içenlere. "Gızlar gararır" derdi büyüklerimiz. İnanırdım, kahveden bir yudum alsam korkardım, karardım mı diye günlerce aynaya bakardım.
"Çocuklar kahve içmez" derlerdi. Kahve büyüklerin içtiği hatırlı bir içecek. Olsun, çocuk dünyası geniştir, o dünyada gam yok. Her şeye bir çare bulunur. Çocuk, kahve içemezse alır eline bir fincan, yudumlar, mahsusçuktan. Hatta karşısındaki bebekleriyle sohbet eder kahvesini içerken, mahsusçuktan. Arkadaşına ikram eder, mahsusçuktan. Bebeğine içerir, mahsusçuktan.
Kız çocuklarının evcilik oyunu, annelerinin taklididir tamamen. Emziğini çıkarıp ağlattığımız bebeklerimiz vardı. "İnga inga mam-ma" derdi "Ağlayan Bebek". Ayakta ninni söyleyerek uyutulur mahsusçuktan; yatınca gözleri kapanır çünkü. Sallamaktan ayakları yorulan çocuk, ayağını hafifçe kaldırır ki gözleri açılsın bebeğin. Böylece uyanmış olur, mahsusçuktan.
Erkek çocukların genellikle arabaları olur. O arabalardan biri muhakkak kaza yapar, mahsusçuktan. Ambulans yetişir hemen, mahsusçuktan. Polis arabası gelir, mahsusçuktan.
Şimdi çocuklar için plastik mutfak setleri, hatta mutfaklar var. Tava, tencere plastik. Fırın plastik. Mahsusçuktan yapılan yemekler, mahsusçuktan tezgahta yıkanan bulaşıklar plastik.
Yazı tahtasında çizim yaparken mahsusçuktan öğretmen olmak, steteskop takıp mahsusçuktan doktor olmak, mahsusçuktan öksürürek mahsusçuktan hasta olmak, legoları birleştirerek mahsusçuktan inşaat yapmak, oyuncakları söküp takarak mahsusçuktan tamir etmek hep rol gereği.
Evcilik hayattaki en önemli oyunmuş. Daha o dönemlerde belli oluyor insan karakteri. Çocuk, dünyayı oyunla tanır. Küçükken oynadığımız tüm oyunları, geliştirerek devam ediyoruz aslında.
Bugün Dünya Tiyatrolar Günü. Tiyatro terimi dilimize Tanzimat Dönemi’nde yerleşir. Tiyatroya hep yabancı olduğumuzu düşünürüz; ama hayatın içinde, hayatın gerçeğidir.
Antik Yunan’da bağ bozumu şenlikleri sırasında şarapların etkisiyle ortaya çıktığı söylenir. Bizim kültürümüzde Ramazan geleneği haline gelen Karagöz Oyunu da dediğimiz Gölge Oyunu hâlâ geçerliliğini sürdürür. Meddah Oyunu stand up (stendap) gösterisi olarak hâlâ sahnelenir. Köy Seyirlik Oyunları hâlâ köylerin eğlencesidir. Ortaoyunu değişik şekillerde devam eder.
Hayat sahnesinde hepimizin rolleri var. Kimi roller toplumun bize sunduğu ikram kimi mecburiyet. Kimi rolleri de biz seçtik. Kaç perdelik, kaç sahnelik bir oyun olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz.
Son yazdığım ve henüz paylaş/a/madığım Nereden Bilecektik şiirimde "kale"mden dökülen dizeler günün anlam ve önemine uygun düştü galiba:
El, ayak, kafa... Her yerden bağlı figüranlar,
Tığlı insanların oynattığı oyuncaklar.
Daha kaç oyun zinciri çekecek hayatlar!
Zincirlendiğimizi nereden bilecektik?
Belli bir yaşa ve konuma gelince insan kendi senaryosunu kendi yazmalı, kendi rolünün hakkını vererek oynamalı, kendine has üslûbuyla seyirciyi selamlayıp sahneden çıkmalı.
"Yar bana bir eğlence" diyerek geldiğimiz sahnede bir gülüp bir ağladığımız oyunlarımızda sahnedeki tüm oyunculara sağlık, mutluluk ve afiyet dilerim. Sevdiğimiz oyuncularla, sevdiğimiz oyunlarda oynamak dileğiyle; mahsusçuktan değil, gerçek sevgiler, gerçek dostluklar, gerçek güzelliklerle...
Sürç-i lîsân ettikse affola!
Hamiyet Su Kopartan ✍
27.03.2022
#iyikivarsınedebiyat #edebiyathayattarzıdır
#DünyaTiyatrolarGünü #deneme
YORUMLAR
Tebrik ederim güne eşlik eden ve de günün anlam ve önemine uygun kaleminizi.
Selam ve saygılarımla
Hamiyet Su Kopartan
27 mart dünya tiyatrolar günü kutlu olsun.
hayata ve topluma ayna olan
insana insanı insanca anlatan sahne sanatçılarının verdiği emeklerin daha çok bilinmesi ve perdelerin asla kapanmaması dileklerimle
tebrik ediyorum güne düşen anlamlı yazınız için.
selam ve sevgilerimle
Hamiyet Su Kopartan
Dinlemenin edilgen bir tutum olduğunu sanıyoruz biz...
Oysa etkin ve/veya üretken bir kişiliğin inşasının temelidir...
Kültür 'dinleme ahlakı' ile kazanılır, zenginleşir...
Çünkü toplum değerlerinin birleştirici-bütünleştirici niteliği de dinlemeyle kazanılır, güçlenir...
Buna en etkili örnek 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanların ayağa kaldırdıkları ilk yapıların tiyatrolar olmasıdır...
Yani Mersedes'in, Audi'nin, Opel'in, Wolkswagen'in, Bosc'un, Grundig'in ve birçok dev markanın temelinde 'dinleme terbiyesi' var, diyebiliriz...:)))
Biz mi?...
Bize 'Paldır Kültür Show' yeter...:)))
Güne gelen yazınızı kutlarım.
Saygılarımla.