- 237 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUR ORMANI
HUZUR ORMANI
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken; yıllar, belki de yüz yıllar önce “medeniyet” kelimesinin “m”si bile bilinmezken ayak izi olmayan, insan sesi duyulmayan, içinde sadece koyunların yaşadığı bir orman varmış.
Ormanın içinden köpük köpük şahlanan ırmaklar akıyor; su, içenin ömrüne ömür katıyormuş. Her çeşit yemişli ağacın bulunduğu orman, koyunlar için adeta cennetmiş. Gökyüzü alabildiğine mavi, yeryüzü olabildiğince yeşilmiş. Yeşilin tüm tonları, gözlerden ruha akıyor, hepsine huzur veriyormuş.
Zamanla kuşlar gelmeye, ağaçlara konmaya, burada yaşamaya başlamış. Balıklar, ırmaklarda yüzer olmuş. Koyunlarla da çok iyi anlaşıyorlarmış. Kimse, kimsenin yaşam alanına girmiyor; kimse, kimseyi rahatsız etmiyormuş. Hatta koyunlar, kuşların sesleriyle daha da neşeleniyor, balıkların dansıyla daha da hareketleniyorlarmış.
Bu ormana “Huzur Ormanı” adı vermiş kuşlar. Genellikle göç ettikleri için her yerdeki ormanları biliyor, diğer ormanların sakinlerini pek beğenmiyorlarmış. “Güngörmüş” oldukları için mukayese edebiliyorlar, tanıştıklarının ilk görüşte notunu veriyorlarmış.
Bir göç esnasında dinlenirken yılanla karşılaşmışlar, sohbet arasında özlem, heyecan ve yorgunluktan boş bulunup Huzur Ormanı’nın cennet olduğunu yılana söylemişler. Huzur Ormanı sakinlerinden, ırmağından, yeşilinden, mavisinden, toprağından, havasından öyle ballandıra ballandıra bahsetmişler ki yılanın ağzının suyu akmış.
Irmağa sızıp balık avlamaya, ağaca çıkıp kuşları yutmaya, karada yaşayıp koyunları yemeye müsait; canının sıkılmayacağı renkli bir hayatın hayalini kuran yılan için daha ideal bir yer var mı? Yılan, tam istediği yeri bulmuş oldu. Hem de aramadan…
Az gitmiş, uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. Çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek, soğuk sular içerek, altı ayla bir güz gitmiş, sürüne sürüne “Huzur Ormanı”na varmış yılan. Yolculuğu esnasında bir yandan krallığını ilan edeceği yerde semiz yiyeceklerin hayalini kurarken bir yandan da “kuş beyinliler” diye içten içe kuşlarla dalga geçiyormuş.
Birkaç ay, koyunlara hiç görünmemiş. Onları uzaktan izlemekle yetinmiş. Artık koyunları kendince tanımış; onlara aptal, hırslı, kıskanç, sevecen, vs. şeklinde sıfatları yakıştırmış.
Artık, bazılarıyla tanışmanın vakti gelmiş. Hırslı koyun tek başına otlarken daha önce hiç görmediği, hiç bilmediği bir şeyin yanına yavaşça süzüldüğünü fark etmiş. Yılan, tüm şirinliğiyle yanına yaklaşıyormuş. Arkadaş olmuşlar. Yeni arkadaşı, Hırslı Koyun’u çok heyecanlandırmış, sohbetinin tadı damağında kalmış.
Daha önce bu kadar tatlı dilli, şirin sözlü birini tanımamış. Her konuşmada yılandan bir şeyler öğreniyor, her geçen gün ona hayranlığı artıyormuş. Ne kadar çok kişiyi tanıyor, ne kadar güzel yerleri biliyor, diye düşünüyormuş Hırslı koyun.
Samimiyet artınca, “Bu sürünün lideri kim?” diye sormuş yılan. Hırslı Koyun, bunun ne demek olduğunu bilmiyormuş. Yılan, koyunun anlamadığını hissederek eklemiş:
-Yani her topluluğun bir lideri olur. En çok hanginizin sözü geçer buralarda?
-Hiç kimsenin hiç kimseye sözü geçmez bizde. Yüzyıllardır atalarımızdan, gelenek ve göreneklerimizden beslendiğimiz kurallar geçerlidir.
-Herkes bu kurallara uyar mı? Uymayanlara ne ceza verirsiniz?
-Bizde herkes aynı şeyi düşünür, aynı şeyi yapar. Kural budur. Bu kurallara uymayanı şimdiye kadar ne duydum ne de gördüm.
Hoşuna gitmiş bu cevap yılanın. Sinsi sinsi gülerek “Demek herkes bu kurallara uyar ha”!
-Bence bu sürünün lideri sen olmalısın. Ben hepinizi uzun zamandır gözlemliyorum. İçlerinde en akıllı, en becerikli olan sensin. Sen bana güvenirsen ben de seni destekler, lider yaparım.
Hiç beklemediği bu teklif, Hırslı Koyun’a çok cazip gelmiş. Akıllı ve becerikli olduğunu o ana kadar hiç düşünmemiş. Bu sözler karşısında adeta sarhoş olmuş. Teklifi hiç düşünmeden kabul etmiş.
O günden sonra herkese farklı bir gözle bakmaya başlamış. “Yılan bile benim hepsinden daha akıllı, daha becerikli olduğumu anladı.” diyor, içten içe böbürleniyormuş.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra yılan, sürüye yavaşça süzülmüş. Henüz iki aylık neşeyle seken kuzuyu ısırıp yutuvermiş. İlk defa böyle bir olay gören koyunlar, korku ve şaşkınlıktan yılana bakakalmışlar. Ertesi gün yaşlı koyunu yutmuş. Sonra daha semiz, daha semiz, daha semizi…
Masalın yalanı mı olurmuş? O yalan bu yalan, fili yuttu bir yılan. Bu da mı yalan derken; sabahleyin erken, keçiler koyunları tıraş ederken, tahta kurusu saz çalar, sıçan cirit atar iken, çıkmış bir Akıllı Koyun ortaya. En sonunda açmış ağzını, yummuş gözünü. Bir laf etmiş, bir laf etmiş. Bakalım ne laflar etmiş?
Akıllı Koyun, sürüyü toplayıp “Biz hiç tepki vermiyoruz; ama bir gün bu bizi de yer.” demiş.
Hırslı Koyun: Bizi neden yesin ki kuzu çok hareketliydi. Sürekli hopluyor, zıplıyordu. Yere serilmiş koca yılanı oyuncak zannedip onunla oynamak istedi. Onun eceli kendi merakı oldu. Yaşlı Koyun’u zaten hiç sevmezdim. Durmadan hatıralarını anlatır, bize nasihat ederdi. Tecrübeleri bile onu, yem olmaktan kurtaramadı.
Kıskanç Koyun: Yaşlı Koyun’u ben de hiç sevmezdim. Irmağa ilk önce o iner, suyu önce o içer, yeşeren otlardan ilk önce o yerdi. O öldü de rahatladık hiç değilse.
Akıllı Koyun, işittiklerine bir türlü inanamıyormuş. Daha önce bu sözleri kimseden duymamış, akrabalarının bu davranışlarına hiç şahit olmamış. Fitne ateşi ne zaman yanmıştı ki buralar alev almıştı? Akıllı Koyun, “Yani bana değmeyen yılan bin yaşasın.” diyorsunuz.
Diğer koyunların kafası karışmış. Sürüde ilk defa bir konuda fikir ayrılığı yaşanıyormuş. Birkaç gün düşündükten sonra, telef olan akrabalarına üzüntüleri ağır basmış. Oysaki yılanın başını küçükken ezselerdi olay bu kadar büyümeyecek, masum koyunlar yılana yem olmayacakmış. Akıllı Koyun’u haklı bulup onun yanında olmaya karar vermişler. Huzur Ormanı’na yeniden huzur getirmek için kafalarını kullanmaya başlamışlar.
Yılanı gördükleri an, hepsi de aynı anda saldırıp onu öldürmüşler. Hırslı Koyun’un planı tutmamış. Kimse onunla konuşmayınca Kıskanç Koyun’la beraber ormandan ayrılmışlar.
Onlar ermiş muradına. Biz çıkalım kerevetine. Ben de oradayım, hepsinin sizlere selamı var. Gökten üç elma düşmüş; biri anlatanın başına, biri dinleyenlerin başına, diğeri de bütün iyi insanların başına.
Hamiyet Su Kopartan ✍
06.03.2022
#iyikivarsınedebiyat #edebiyathayattarzıdır