- 393 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
LEFİKA III
Güneş pencereden süzülerek açıkta kalan ayaklarına vurmaya başladı lefikanın. Sabah kuşlarının sesleri doluyordu odaya. Kalın yün yorganın içine çekti hızlıca bacaklarını ve gülümsedi. Küçük bir genç kız iken böyle soğuk sabahlara uyandığını hatırlamıştı. Babacığının selvi boylum, gül yüzlüm hadi uyanın diyen sesini duyuyor gibiydi. Nazlana nazlana uyanırdı o zamanlarda. Çok defa kızlarını iki koltuğunun arasına alır, çocukça gülüşmeler eşliğinde savururdu, ucururdu göklere. Dev gibi bir adamdı babası yahut onlara öyle gelirdi. Zeten küçük kızlar icin babaları yüksek dağlar gibi görünür diye geçirdi içinden.
Nazlanarak ve yavru bir kedi gibi mırıldanarak esnetti kollarını ve derin bir nefes verdi. Yine nazlana nazlana araladı göz kapaklarını ahşap tavanda gezdirdi gözlerini. Uzun zamandır böyle deliksiz bir uyku uyumamıştım diye geçirdi içinden. Camı islenmiş gaz lambasını farketti duvarda ve köşelerden sallanan örümcek ağlarını. Eski bir orman kulübesi için sıradan şeylerdi. Duvarlara kazınmış bazı notlar ve bir kaç şiir gözüne çarptı, sanki unutulmaması için oraya kazınmış gibiydiler. Karşı duvarda asılı bir tüfek ve birkaç fişek vardı, bir orman kulübesinin olmazsa olmazlarındandı bunlar. Ama hemen altında, sessiz uşak üzerinde asılı, eski bir uniforma dikkatini çekti. Yırtık pırtık haliyle malüp bir nefere ait gibiydiler. Kumaşa sinmiş kan lekeleri bile duruyordu üzerinde. Bir masa, bir sandalye birkaç kap kacak, kutsal birkaç kitaptan başka hiçbir şey yoktu odada. Ne asûde bir yaşam diye geçirdi içinden. Tepeleri topuz, mavi boyalı demir karyoladan doğruldu usulca, ne kadar da ağır bir yorgan diye söylendi. Gerçi bu soğuğa az bile dedi ayakları zemine basınca.
Ahşap bir kapı nasıl gıcırdar ise aynı sesle gıcırdayarak açıldı kapı. Güneş gözlerini alıyordu, çocukluğundan beri güneşe bakamazdı zaten, tek gözü yumuk çıkardı kafasını kulübeden ne harika bir sabah dedi içinden. Ve bunca aydınlık güneşe rağmen ne kadarda soğuk bir hava. İhtiyarın hazırladığı kahvaltının kokusu tüm ormana ve bahçeye yayılmıştı. Büyük bir nezaketle günaydın dedi lefika ve benzer bir nezaketle karşılık verdi ihtiyar. Günün ve gönlün aydın olsun lefika, nasıl güzel uyuyabildin mi? Lefika cevap verdi: Gece çisesinin tavanda çıkardığı sesler ninni gibi gelmiş olmalı ki hiç uyanmadım bu gece. Normalde her gece birkaç kez uyanır ve yatakta otururum. Oysa bu gece mışıl mışıl uyumuşum, hatta şimdi birkaç yaş gençleşmiş gibiyim. İhtiyar ciddi bir tavırla, bu o kulübenin sihri lefika dedi. İçerde birçok anı ve zaman dolaşır. Kimi zaman yaşlı,kimi zaman biraz genç uyanırsın ama asla artık aynı sen değilsindir.
Geçirdiğim zor zamanlardan kalma, bir hastalık gibi çok gece uykusuzluk çekerim ben dedi lefika. Bu özelliğinden bahsederken yüzü düştü, eski kötü günleri hatırladı birden ve konuyu dağıtmak için ne pişirdiğini sordu ihtiyara. Yumurtalı kavurma yaptım buraların en lezzetlisini ben pişiririm diye övündü ihtiyar. Ben yumurta yemem ki diye güldü lefika bununda traji komik bir hikayesi var diye de ekledi. Bir köylü kızının yumurta sevmediğini ilk defa duyuyorum dedi ihtiyar hafif bir gülümsemeyle. Köylü kızı mı ben bir fransız asilzadesiyim dedi lefika, köylü kızı olduğumuda nerden çıkardın diye hafifçe burun kıvırdı! Bir fransız asilzadesi bu kadar hüzünlü bakmaz leydim ve hiçbiri bu kadar içten gülemez. Ellerinde ise emeğin izlerini göremezsin diye cevapladı ihtiyar.
Sahiden içten mi gülüyorum sence ihtiyar dedi lefika? Evet, içten gülüyorsun bir çocuk kadar masum sanki hiç acı çekmemiş gibi, sanki hiç büyümemiş gibi. Ama dahası da var, hüznünü gülüşlerinin ardına gizliyorsun bazen. İçinde ki acıları kimselere göstermemek için, yanlızca seni gerçekten seven birileri bunları farkedebilir. Gözlerinin ötesindekini görmeyi bilen biri... Sahiden böyle biri yokmu hayatında?
İhtiyarın sözleriyle yine hayallere daldı lefika. Babasının da gülüşünü çok sevdiğini hatırladı, gülünce yanağında beliren gamzeye ise bayıldığını. Uzak şehirlerden döndüğünde nasıl hasretle kucaklaştıklarını. Babasının selvi boylusu diye boynundan indirmediği çocukluk yıllarını,karlı havalarda kızakla kaydıkları günleri, hasta haliyle parklarda geçirdikleri zamanları ve bir babanın kızına son vedasını. Hepsini bir çırpıda zihninden geçirdi. Hepsi şimdi hüzünlü fakat bir yönüyle tatlı bir anı olarak hep hafızasında saklıydı. Güçlü bir hafıza, iyi bir insan için en büyük cennettir.
Hüznünü dağıtmak için ellerindeki izler dedi ihtiyar. Onlar emeğin izlerinden ziyade tuhaf kaşıntılı yaralar gibi görünüyor. Çektiğin sıkıntılardan olduğu apaçık belli. İçerdeki çekmecelerin birinde bahçıvandan kalma ama asla işe yaramayan bir merhem var onunda elleri sürekli kanardı güllerle uğraşmaktan. Ve hep o merhemden şikayet ederdi bir şifacının elleriyle sürülmedikten sonra ne faydası var bunun diye. Ama sana iyi gelebilir lefika çünkü şifa aslında merhemde değil, merhemi süren elde gizlidir. Ancak bir şifacının elleriyle sürülen merhem, yaralı bir askerin kanamasını durdurabilir.
Ben bir şifacı değilim ihtiyar kimseye bir faydam yok. Kendi derdiyle muzdarip bir yolcuyum. Hiç kimseyim ben dedi lefika. İhtiyar kafa sallayarak cevap verdi. Kendini hor görüyorsun lefika her hasta ona iyi gelen şifacısını tanır. Bahçıvan için sen öyleydin. Ve senin içinde o öyle olmalı. Aslına bakarsan iki kırık kalp, ancak bir birlerini onarabilir...
Unutmadan bunu sana vermeliyim, gitmeden önce bunu sana bıraktı deyip cebinden bir kilit çıkardı ihtiyar. Bu kilit bir gönül kilitidir, yorgun kalpler için. Kendisini üzecek insanları o kalplere bir daha almamak gibi tuhaf bir tılsımı vardır. Seni bir daha kimselerin üzmesini istemezdi dedi ve elindeki kiliti uzattı. Lefika benim zaten gönlümün bir kiliti var ihtiyar, yıllar evvel kendim taktım. O kiliti açmadıktan sonra artık istesemde kimseyi sevemem. O hissi benden çaldılar kimselere güvenemem artık dedi. Yinede almanı isterdi dedi ihtiyar bu kilitin şifresini bir tek o biliyor. Lefikanın tereddütünü görünce ellerini uzatmaktan vazgeçip yavaşca yumdu.
Konuşmaya dalmıştı lefika ve asla yemem dediği kahvaltıyı çoktan yarı etmişti. Muzipce güldü ihtiyar babalarda kızlarını böyle hikayelerle avutup yemeklerini yedirirler değil mi lefika? Senin en çok bu yanını sevdim ihtiyar, geçmişimi gören bir kahin gibisin bilgece konuşup beni şaşırtıyorsun dedi lefika.
Ah lefikam, bir bilge olmaya gerek yok yada bir kahin. Kaderini hissedebilen herkes senin oralarda bir yerde olduğunu görebilir diye geçirdi içinden ihtiyar. Keşke zaman elbisesinden sıyrılabilsek ve yıllar önce bir bahçıvan olarak gitmiş olduğum o yoldan beraber dönebilsek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.