- 423 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
İnsan
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Biz, insanlar da aynı kavganın ve sevginin bahsiyle yaşamıyor muyuz? Bu kadar kavgalı bir dünya üzerinde asıl dayanılmaz olanın insan ve yine insan olduğunu penceremden izlediğim, oturma odama otuz metre kadar uzaklıkta olan çok küçük bir çocuk parkında iki kardeşin, salıncak için birbirleriyle nasıl kavagya tutuştuklarını gözlemerken, insanı egoist olma bilincine iten motorik gücün ne olduğunu henüz çözememiş olmanın acısıyla içimi uğuldatan dalgaların sersemliğini yaşadım ve yaşıyorum.
Sanırım dayanılmaz ve çekilmez olan belki de yaşam değil, ona hükmeden tek nesne insan, insanlarmış meğer. Bunu şu akşam saatlerinde güneş batımı izlerken gözlemlemiş olmanın üzüntüsüyle her şey darmadağın zihnimde. Belki her şey yerli yerinde, ama eksiklikleriyle …
Günlerdir, hatta son üç yıla yakın bir süredir acılarla yolculuk yapıyor, acılarla yatıyor acılarla kalkıyordum. Odamda, pencerede her zaman ki yaptığım zihin yolculuklarımın dışında hiç bir yolculuğa çıkmıyor ve bazen de saatlerce ağlıyordum.
Tabii bu durum, içinde yaşadığım toplumun bireylerinin hepsini kapsayan bir gerçeğidir. Hatta bu yılın başlarında İngiltere’de yeni bir bakanlık bile kuruldu, ismi de; Yanlızlıkla Mücadele Etme Bakanlığı. Ne acı bir durum, dünyaya medeniyet, teknik, bilim, uzay teknolojisi, dijital kapitalizm ihraç eden Batı’nın zengin ülkelerinin insanlarının nasıl yanlızlıkla başbaşa bırakılarak depresyonlara girdiğinin hesabını elbette bu yazıyla yapacak kadar da konuyu dağıtmak istemiyorum. Ama konunun ciddiyetini, kavrama açısından toplumun nasıl bir acı çektiğine de tanıklık ediyorum. Bu vesileyle bazen yeniden Kafka’yı okumayı bile planlıyorum. Pandemi sürecinde insanın kendine kapitalist sistemle nasıl yabancılaştırıldığının da acılı nağmelerini hergün değişik şekillerde dinleyerek daha derin acıları bende katlana katlana eriyip bitiyorum.
Çok yorgunum, hiç bir şey bilmiyorum; tek emelim var, yüzümü kucağına koymak, başımın üzerinde dolaşan elini hissetmek ve sonsuza dek öyle kalmak, dinlenmek, gözlerine bakarak orada kayıp olmak. Bu romantik bir beklentiden daha çok derinlerde olan, sana özlemin mumlu ışıklarda ki, ışık huzumelerinin yüreklerimize verdiği sıcaklık düşlerimden başka bir şey değildir. Gibi hayallere uğrasam da gerçek kendini birdenbire göstererek uzaklaşıp gidiyor imgelerimin dünyasından.
Ama her sisin arkasında ki güneşin tan vaktine gelerek patlıcan kızıllığıyla doğaya hakim olma seansının da dans edişidir kanımca. Güneşin dalga dalga yayılışı, önce dağların ve yamaçların güney kısımlarını ve gün içinde dönüşümüne de kimse engel olamıyor. Bu ise onun özgürce mutlu ve eşit bir şekilde yayılıp dağılmasına neden oluyor. Güneş varlığını geceye, gece varlığını güneşe borçlu olarak sürekli kendi devinimini tamamlamaya çalışıyorlar.
Kendine ve çevresine ihtiyacı olan insan, birey olmanın sorumluluğunu egoizmiyle ölçen, kendini ölçüsüzce yaşamaya adamış adak, kurban. İnsan, kendini ilk günkü gibi, tükenmez bilen, ve bu bilgiyle tüketen! Olmamış şeyleri olmuş gibi gösteren, avunacak şeyleri yüreğinde arayan, utana sıkıla kendi içine gömülen, kendi onulmaz hastalıklarını, kendi esenliğiyle süsleyen, bu düşüncelerle kendini besleyen ve kendini hep iki gören.
İnsan!
En kötüsü ise öldürmeyen acılarla ölümü beklemesi, az yerine sürekli çoğu isteyen, istemekle istediklerini bir türlü bitiremeyen ve hiç doymayan aç bir ruhun bekçiliğini yapan. Huzuru ararken, onu ruhundan, bedeninden, düşüncelerinden sopayla kovalayan nesne!
Dolu dolu yaşadığımız ve yaşattığımız yalnızlıklar. Yalnızlığın olması gerektiği gibi üzüntülü, kederli, dertli, içimizi uğuldatan perspektivsiz elvan elvan acı çektirdiği sınavı bir türlü başaramayan ağır yenilgisi. Bir şeylere sahip olmasına rağmen, varolma mücadelesinde ki ontolojik cevapların sessizliğinin dramını yaşaması, titremeli bir sıtma gibi yüreğinin çarpması. Belasız belalara gark olarak telef olması!
Sınırsız bir cesaretin esaretine düşmüş kendine düşman, içinde acılarla yanlızlığı istediği zaman mutluluğa dönüştüremeyecek kadar kendinden uzak olan, nedenleri de tersinde olan, iyiye gideyim derken kötüye kapılarını ardına kadar açık tutan, mesnetsiz mesnetli ne varsa söyleyen bu canlı. Nasıl anlatsam ki? Ben de bilmiyorum! Kendisine inandıran, ama kimseye inanmayan, uğruna canını veren ve onu geri alan! İnanılması güç apriorilerin pençesinde kıvranan kendinden geriye bıraktığı tortulu bir artık! Çürümüş bir canlı!
Realteyi ararken, kendini parçalara bölen, bölerken, eski bir Atasözüyle sürekli gündemde tutan „böl, parçala, yık, tarümar et, sonra da yönet.“ Yönetemeyeceği kadar idari bir sorumluluk altında kendini ezen. Şehir şehir, ilçe ilçe, kasaba kasaba, nahye nahye, köy köy kendini darmadağın eden organik zaaflı şeytanlı melek! Bu yüzden zorlanır insan kendini tanımakta, tanıtmakta, istediği zaman bunu yalanlarıyla kapatmayı kendine bir marifet sayma gafına yenilen o kendini beğenmiş insan!
İnsan, bir kitap, sadece bir kitap, okuma yazmayı bilmeyen bir kitap, kendine misyon veren, ama içini sürekli egoizmin soğukluguyla soyutlayan, kardeşine, yeri geldiğini bir gün dost dediği, sevdiğini bile harcayan harcırah döküntüsü, kendini beğenme böbürlüğüyle övünen övgüsüz yaratık. Balta gibi, değdiği her yeri yaralayan, kendi kıyamet gününü ağırlayan, kendini sıkıyonetimin özel mahkemelerinde yargılayan, cinslerini yıldırmak, yakmak, yargılamak için her türlü entrikayı sanat edinmiş azgın dişli vampir, kann emici barbar, küstah, hokkabaz, nepotist karekterlerin, paranoit düşüncelerin, sizofrenik acıların girdabında ve bir mengene içinde, kendi cendereleriyle kendini yok eden varlık.
Yaşama başladığı andan itibaren sınırlarının her an daraltıldığı, bu sınırları aştığında yasama, yürütme ve yargının önünde hesaba çağrılan, devlet otoritesine boyun eğmek zorunda bir metotla eğitilen deformasyona uğramış formsal şekillere uydurulmuş, ünüformalı düşüncelere tabii tutulmuş yoksul varlık, zenginliğini doğduğu gün yitiren o kendini dev aynasında gören civciv. Her yerden kovulan insan, kendine kutsal diye kitap uyduran, tembel, çekilmez, riyakar, entrikacı oldukları için birbirlerinin altını oyan imparatoluk merkezleri gibi, kendi çocuklarını boğarak köpek balıklarına atan, kendi gibi düşünmeyenlere her türlü eziyeti reva gören, gaddar, vahşi, barbar, acımasız, işkenceci, katil, soğuk figürlerin tipik ölçüsüyle dünyayı parselleyen domuz gibi doymaz yaratık. Uydurduğu yalanlarla kitleleri taraftarlığa zorlayan, suyu, güneşi, toprağı, hatta havayı bile hemcinsine bir değer karşılığında pazarlayan acımazsız sömürücü, … Okuma ve öğrenme özürlü, kendi araştırmadan zahmetine sokmadan başkasına inanma lüksüyle biatcı anlayışı ruhuna kazıyan kazıkçı.
Oysa yarattığı o güzel sanatlarıyla gözleri kamaştıracak eserler vermesi ve bunu Taliban pisliğinin „gavur icadı, ucube dediği bu güzellikleri bombalarla“ tahrip ettiği Budha heykelleri yüzündeki maskelerini sıyırarak, ışığa sırtını dönerek „mağra düzeninden“ kendini kurtaramayan ışık düşmanı yobazlığın has adamı, insan! Sonsuzluğa inanıp, hemcinsini acımadan sonsuzluğa yollayan, kendi kendine dar gelen, genişlerken ötekini öldüren, öteki diye saygısız tutum ve tutarsızlik sergileyen, ağır olduğu kadar her türlüğü hafifliği yapan gülünç bir varlık!
Saygılar.
Sosyolog Hasan Hüseyin Arslan, Frankfurt - 04.03.2022
YORUMLAR
Hakikatler bilimsel bir şekilde donanımlı bir yürekle kaleme alınmış..Zehir malum da panzehiri kabul eden olduğu takdirde düzelme mümkün ancak..Yazılanların aksine azmış bir kesimin yönetmeye kalktığı bir toplum..Sürü psikolojisine tabi fertler..Boğaz tokluğuna yaşamayı marifet sayan güruh..Çabalamalarına rağmen azınlıkta kalan ve söndürülmeye çalışılan meşaleler.Silinen beyinler,Unutturulmaya çalışılan liderler..Oysa her şey o kadar açık ki görmek isteyene..Sadece trene bakar gibiyiz o kadar..Yazı günü aydınlatmış.Bir de dünyamızı aydınlatanlar olsa..Sağlıcakla..Saygıyla..
Her paragrafınız günümüzün insanının özetiydi.
Değişiyoruz ve bu değişim maalesef insan olmaktan uzaklaşarak daha çok maddiyata önem vererek sen, ben kavgası açıktan değil de gizliden yapıyoruz.
Eskiden mertlik vardı yüz yüze kozlar paylaşılırdı.
Şimdi kimi rüzgârın ucuna taksak ben haklıyım diyor.
Birbirimizi dinlemez, birbirimizi hissedemez olduk.
Yarınlar bizlere huzur, sağlık, mutluluk ve barış getirmesi dileğiyle.
Saygılarımla.
"Okuma ve öğrenme özürlü, kendi araştırmadan zahmetine sokmadan başkasına inanma lüksüyle biatcı anlayışı ruhuna kazıyan kazıkçı."
Günaydın Hasan Hüseyin üstat, evet bu topraklardaa yaşayan çoğunluğu ne güzel betimlediniz alıntıladığım sözlerinizle.
Günün ilk okuduğum usta bir kalemden özgün bir manifesto.
var olun.
Selam olsun size ve yaşadığınız topraklara