- 315 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Korkunun Gücü
Korkunun Gücü
Korku, insanın yaşayacağı bilinmezlikler, paranoyalar ve kötü şeyler olacağının hissiyatıyla çevrili bir duygu çeşididir. Günümüzde fobi olarak da tanımlanmaktadır. Fobiler türlü türlü sınıflandırılmıştır. Bunların neler olduğuna değinmeden geçiyorum. Korku, daha çok öznel bir his olarak bilinir. Obsesif bir ruh hâline taşır insanı. Ruhu kemiren bir hissiyattır. Özsaygıyı yitirme cihetine sürükler insanı. Bütün olumsuzlukların yanında bir cihetiyle de koruyucu hâlin yanında, en temel ve en ikonik bir his olduğunu da söylesek yanlış olmaz. Canlıyı, insanı korumacılık yönü yadsınamaz daha çok.
İnsanoğlu korkularıyla vardır. Bu durum, insanı pekâlâ esir alabilir. Az veya çok yaşanır bu duygu. Ürperten, irkilten, adrenalin salgılatan bir hâldir. Üzüntü kumbarasını yavaş yavaş veya hızlı bir şekilde doldurarak sayrılıklara sebebiyet verir. Başlı başına bir gürültü kaynağıdır. İrsiyette, tıynette az çok anksiyete vardır. Bunların sonucunda takatten düşme, eli ayağı çekilme, güç kaybına uğrama gibi etkileri fazlasıyla görülür. Bundandır Anadolu’da korku sonrası su içirilerek karşı bir tepkime verilir ve korkanın kendisine gelmesi sağlanır. Korku hâli, çocuklukla hatta bebeklikle beraber nüksetmeye başlar. Mesela, çocukların umacı görmeleri ve etkilenmeleri bunlardan biridir. İnsanoğlunun yaşadığı birçok şeyi kötülüklere hamletme hastalığı büyüktür. Huzuru, yürekte biriktirmenin önünde engeldir. Uykunun düşmanı bir settir. Korku vetiresi içerisindeki insan daha çok kaygı duyar. Yanılsamalı bir ruh hâlini yaşar. İnsanın, otokontrol mekanizmasından olan korku, sinsice bilinçaltına yerleşir ve olabildiğince rahatsızlığını aksettirir. En karmaşık bilgi işlemci olarak beyinde ikame olur. İnsanı korumak için veya hayatını zehir etmek için beyne yerleşik şekilde hayatiyetini sürdürür. Velhasıl korkunun son hâli hastalık şeklinde nükseder.
Hastalık boyutunun dışında, tedbiri besleyen en önemli bir olgu demiştik. Bundandır ki mutualizme ihtiyaç duyarlar. Cesaret arasındaki zıtlıkla beraber besleyicilik görevini sürdürür. Kimi zamansa sindirip köleleştirir insanı. Atalarımız boşuna dememişler; "korkağın ödü sağlam olur" diye. İki düşman birbirinden korkar ki tedbirle beraber birbirlerine yapabileceklerine firen yapsınlar. Gazdan ayakları çekmede ve fren yapmada önemli bir kuvvettir. Uçurumun kenarında ürperti, adrenalinde tepkimedir. Kontrol edilebilirse ne ala. Kontrol edilemezse sıkıntıların kaynaklarından birisi ve hastalıkların öncülü olur. Bu bağlamda frekansı yüksek bir duygudur.
Korkma hâli, kaybetme hâli, naçarlığa, zayıflığa yol verir. Bunun gibi vesileleri beslemek kötü neticelerinin önünü açar. Bu durum, kötüler tarafından sömürülmeye, kendileri için avantaja çevrilmeye geniş bir kapı aralar. Mesela köpek, korkan insanın üzerine daha çok gelir. Kendisini avantajlı addeder hayvan. Bununla beraber, atalarımızın tavsifiyle söyleyelim; "itim kuduz dememeli yoksa taş atan çok olur" sözüyle bu dezavantajlı duruma başka bir dikkat çekilir. Korkulduğunu anlayan düşmanda böyledir. Bundandır korkular, sömürülmeye daha çok açık alanlardır. Denize düşenin yılana sarılma hâli gibidir bu. Nasıl ki para, bir kapitalist için emekçi dövdüğü bir kırbaca eviriliyorsa, korkuda karşı taraf için silaha dönüşüveriyor adeta. Güç istemliler için büyük bir avantaj oluyor ne yazık ki.
Karanlıktan korkan insan, bilinmezliğin karşısında muhafızdır. Ama her şeye rağmen korkunun bittiği yerde özgürlük, felah, umut ve yaşanılası güzellikler başlar. Cesaret, korkunun muarızıdır. Korku, tekbaşılıkta zirve yapar. Mesela, gece yanınızda bir kedi olsa, kedinin sizi koruyacağı yoktur ama yine de kurkunuzun hafiflediğini hissedersiniz. Kedi, yanınızdayken kendinizi daha güvende hissedersiniz. Başka bir taraftan korkma ile korkmana arasındaki farkı şu şekilde irdelemiş eskiler. "Kork korkmazdan, utan utanmazdan" Başka bir yerde Spinoza, korkuyu umudun yanına koyarak şöyle tanımlamış; "korku nefret ettiğimiz bir şeyin başımıza gelebileceği fikrinden doğan belirsiz bir acıdır. Korku umutsuz, umut korkusuz olamaz. Korku bir zihin zaafının sonucudur; bu yüzden akıl kullanımıyla ilgisi yoktur”
İnsanoğlunun her ne kadar nümayişlerinde sahtelikler olabilse de korkuları samimidir, yalanı pek olmaz. "Bahtından, talihinden korkan kuş, kırk yıl, üstü kapalı ağaca konmaz" imiş. Korkunun sonucuna bakar mısınız? Ne kadar doğru bir söz. Korkuların en büyüğünü ise ölüm korkusu olarak biliriz. Sözlerin tükeneceği ve ölümden sonraki hâlin konuşmaya başlayacağı bir andır sonuçta. Ama bir taraftan da “korkunun ecele faydası yok” denerek, kaçınılmaz sona dikkat çekilir adeta.
Korku bitimsiz değildir elbet ama en azından "efradını cami ağyarını mani" anlayışıyla hareket etmek elzem olacaktır. En azından tedavi ve başka bazı yöntemlerle azaltılabilir. Şüpheler, vehimler vesveseler hep korkunun besinleridir. Korkular kaygıları da artıracaktır elbet. Bundandır ki tedbir büyük bir eylemdir. Hayatın devamını ikame eden başat bir eylem. İnsana daha çok sağlık sunan ve dahi daha çok yaşatan tedbir eylemi. Canın kalkanlarından biri olan eylem. Bilinçaltında kamufle edilen muhlis bir duygudur bir taraftan. Özü serde, sözü yelde, çıtkırıldım dünyada korku her yerde ne yazık ki. Korkularıyla yaşayan insanın korkuları ölümleriyle son bulacaktır. Son olarak mevzuumuza bir filozofu davet edip ve yazıyı sonlandıralım. Filozof Francis Bacon’un dediği gibi “insanın çekeceği acının bir haddi vardır ama korkunun yoktur”
İlkay Coşkun
25.02.2022
Kültür Çağlayanı Dergisi
Sayı 75, Temmuz Ağustos 2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.